68 entry daha
  • isnetus'un yazılarını okuyan hakikat arayışındaki halis niyetli kimselerin, onun; izahı ve tevili mümkün olmayan birtakım batıl fikirlerine aldanmaması için bu entryi yazma ihtiyacı hissettim. genelde kendisine yapılan eleştiriler ya tasavvuf karşıtlarından ya da modernist anlayışa sahip kimseler tarafından yapılıyor. ben ise bu iki gruptan da beri olduğumu belirtmek isterim.

    meseleye gelirsek
    1-) bundan bir süre önce #89266092 entrysinde şunları yazmıştı :
    'yatsı namazını ele alalım: köküne kıran giresice orta çağ ritüelistleri, yatsı namazını tam on üç rekat şeklinde uydurmuşlar ve çeşit çeşit cebri yöntemlerle müslümanlara bunları dayatmaya çalışmışlardır. o da yetmemiş, namazdan sonra değişik tesbihat, dua vs. ilave etmişlerdir.'

    bu saçmalık ve iftiralara #89270106 entryimde cevap vermeye çalışmıştım. yineliyorum;
    bu sünnet namazların angarya olduğunu ve ilkel orta çağ ritüelistleri tarafından uydurulduğunu söylemek büyük bir iddiadır ve delil gerektirir. bu iddiada olan bir kimse en başta bu ilkel orta çağ ritüelistlerinin kimler olduğunu ve bu uydurma namazların dinde aslı yok iken hayatımıza nasıl sokulduklarını tek tek anlatması gerekir. daha sonra ise bu uydurma ve ilavelerin tatbik edilmesi için hangi cebri yöntemlerin uygulandığını söylemesi lazımdır. bunları dedikten sonra ise bu orta çağ ritüelistlerinin bu uydurma ve ilaveleri niçin yaptıklarını, bundan ne gibi bir menfaat umduklarını açıklaması lazımdır. madem asırlardır ümmeti muhammedin aslı astarı olmayan uydurma ibadetler yaptığını iddia ediyorsun o zaman bu iddialarını ispat etmek lazım gelir.

    sünnet namazların, vitrin, tesbihatların dinde aslı olmayan, sonradan sokulmuş uydurma şeyler olduğunu söylemek gülünç bir iddiadır. nitekim (imam mâtürîdî'nin talebesi) imam rüstüğfenî'nin "fevâid" adlı eserinde şöyle geçmektedir:
    "bir kimse, beş vakit namazların sünnet namazlarını hak görmez ise kafir olur." (zira bunlar tevatürle, söz birliğiyle gelmiştir) |aynî, el-binâye, 2/506

    sahabenin ve sonrasında gelen övülmüş nesillerin söz birliğini inkar etmek ve bu kimselere iftira atmaktan daha acı bir şey olabilir mi?

    2-) yine benzer bir durumu kadınlara farz olan tesettürün inkarında görüyoruz. #43303611 entrysinde diyor ki 'şahsi kanaatim türbanın kültürel bir yorum olduğu ve lümpen anlayışını yansıttığı yönündedir. kanaatimce kişinin iman ve islamdaki olgunluğu büyük ölçüde bir şuur işidir ve şekle indirgemek doğru olmaz.'

    tesettür, hakkında açık nasslar olmasının yanında, 1400 senedir sahabe, tabiin başta olmak üzere tüm müslümanların üzerinde icma ettiği bir mesele. ayrıca kendisine mesaj yoluyla bu meseleyi soranlara olsa da olur olmasa da olur minvalinde cevaplar veriyor (bana bu yönde gelen sorulardan biliyorum, soran kimselerde mesajlar duruyor olmalı). bir müslüman kadın tesettüre girmemiş olabilir, bu eksiğinin farkındadır, girmek için dua ediyordur bu başka bir meseledir; fakat tesettür islamiyetin bir farzı değildir demek ise bambaşka bir meseledir. şöyle ki zaruriyat-i diniyeyi inkâr eden dinden çıkar.
    ayrıca isnetus, tesettür gibi çok temel bir dini vecibenin islam dinindeki pozisyonu hakkında kanaat belirtme cüretini nereden buluyor onu da anlayabilmiş değilim. dinin yoruma açık meseleleri vardır, burada her türlü görüş beyan edilebilir fakat başörtüsü gibi bir mefhumun ibadet olup olmadığını isnetus'un yorumlarından, kültürel bir yorum laflarından öğrenemeyiz. bu meselede allah ve resulünden başka kimse söz söyleme salahiyet ve iktidarına haiz değildir

    3-) isnetus’un sahip olduğu yanlış, çarpık allah tasavvurundan da bahsetmek istiyorum. allah'ı evrensel bir bilinç/düzen olarak tanımlıyor. bu durum sürekli dillendirdiği bir şey, pek çok yazısında görmek mümkün. günümüzde bazı cahillerin vahdeti vücud'a panteizm dediğini bilmiyor değilim ama bazı kişilerin yanlış değerlendirmesi bu durumu aklamaz çünkü isnetus'un allah tasavvurunun islam tarihinde ve hiçbir tasavvuf büyüğünde yeri yoktur. bu düpedüz panteizmdir. (bu meseleyi daha uzun açıklamaya çalışmıştım #92580829)
    sadece birkaç örnek:
    - tanrı yalnızca evrensel düzenin bizatihi kendisi ve o düzenin işleyen kuralları olarak algılanmalı (#75729444)
    - allah dediğimizde bizatihi kendi bilincimizi ve tüm varlığı kapsayan mutlak, evrensel bir bilinç düşünmeliyiz. (#85790986)

    4-) tarihselcilik ve zahiri şeriat ahkamından uzaklık.
    'geçmişten bize miras kalan yanlış bir algı ise kuran ve sünnet anlayışımızdır. kuran ve sünnete uymayı, derhal işin özüne intikal edip, evrensel düzene uyum olarak algılamak zorundayız. zira 1400 yıllık yorumlara bağlılık olarak algılarsak, çok fena çuvallarız ve kesinlikle işin içinden çıkamayız.' bu sözler mustafa öztürk'e değil isnetus'a ait(#87669939). dediğine göre alimlerimizden bize kalan yegane mirası ve fehmi bırakıp her ne ise evrensel düzene uymamız gerekiyormuş, pek bir izaha gerek yok sanırım.

    örnekler ve meseleler uzatılabilir ama bu kadarının aklı selim ve saf, temiz kalbiyle arayışta olan kimseler için yeterli olduğunu düşünüyorum. imam-ı rabbani'yi, abdülkadir geylani hazretlerini, mevlana halidi bağdadi'yi, seyyid abdülhakim arvasi'yi ve daha pek çok büyük tasavvuf ehlini okuyup, anlamaya gayret ediyorum; nakşibendisinden, kadirisine, mevlevisine bu büyüklerin sözlerinde gördüğüm, okuduğum tek şey şeriat ahkamına bağlılık ve ehli sünnet alimlerinin yoluna sımsıkı yapışmak.
    imam malik hazretlerinin "fıkıh öğrenmeyip tasavvuf ile uğraşan zındık olur; fıkıh öğrenip de, tasavvuftan haberi olmayan mübtedi olur. her ikisini edinen, hakikate varır." sözü gibi ulemadan ve tasavvuf büyüklerinden benzer manalarda sayfalar dolusu alıntılar yapılabilir ki zaten tek bir kişiye bağımlı kalmadan hakiki tasavvuf yolunu öğrenme gayretinde olan kişiler fıkıh-tasavvuf dengesinin ne demek olduğunu hemen anlarlar. imam-ı rabbani hazretleri mektubatında sürekli önceliğin fıkıh ve itikad olduğunu ve bunları tamam etmeden tasavvufa asla sıra gelmeyeceğinden bahseder. ama ne yazık ki günümüz insanları tasavvuf adı altında daha mızraklı ilmihali bilmezken futuhatı mekkiyeyi anlamaya çalışıyor. tasavvuf yolunu öğrenmek , doğru ile yanlışı ayırt edebilmek isteyenlerin adresi imamı rabbani, mevlana halidi bağdadi gibi hakiki meşayıh olmalıdır. bu büyüklerin isimlerini kullanarak, doğru sözlerin panteizm ve karma inancı ile harmanlandığı tarihselci bir anlayış değil.

    ------

    yazıya gelen cevaba karşı ufak bir ekleme:
    ne yazık ki bütün savunma şu önerme üzerinden yürümüş. savunulan bir şeyin karşısına ondan daha kötü bir şey koyarak 'bakın böyle kötü örnekler gibi mi olmasını istiyorsunuz' kalıbında. türkçe bilen, aklı yerinde insanlarız o yazıyı okuyan şunu anlar: sünnet namazlar uydurulmuştur, namaz uzun hale getirilmiştir.
    sünnetleri farz kefesinde görmeyelim demek apayrı bir şeydir sünnet namazlar uydurma demek apayrı bir şeydir. zaten tarih boyunca onlarca fırkaya bölünmüş müslümanlardan hiçbir allah'ın kulu çıkıp da sünnetler de farz seviyesindedir dememiş ki, tarihte hiç örneği görülmemiş, bir kişinin ağzından çıkmamış bir şey nasıl ortaçağda uydurulmuş olabilir. o yazıdan böyle bir sonuca nasıl varılabilir anlayabilmem zor.

    aynı durum tesettür mevzusunda da yapılmış. açıkça kültürel bir yorum, lümpen anlayış deniyor fakat yine yukarıdaki mesele: tesettür sadece örtünmekten ibaret değildir demek ayrı bir şey tesettür kültürel bir yorum, lümpen anlayışı demek apayrı bir şey. zaten tesettürün batınî manası olmadığını hiç kimse söylemedi ve söylemez ki. kimse zahirden ibaret olsun ahlaksızlık olsun demiyor. ama açıkça yazılan 'kültürel yorum, lümpen anlayışı' sözleri, tesettürün iç manasının da olmasıymış anlamına kıvrılıyor. bu ikisini söylemek apayrı şeyler yani 'tesettür örtünmekten ibaret değildir, o olmazsa olmazdır ama yanında ahlakı da güzel yapmak lazımdır' denilmiş ama biz buna rağmen tesettür inkarı mı var diyoruz? manası açık yazıların anlamını değiştirip bunun üzerinden savunma yapmak kimseye bir şey kazandırmaz.

    yine aynı mantıksal yaklaşım ile karşı çıkılmış. 'zihinde tahta oturtulmuş tanrı yerine...' hiç kimse allah tasavvurunda tecsim inancı lazım demiyor ki. 'insanlar böyle tahta oturmuş tanrı inancı yerine allah'ı evren olarak düşünseler daha iyi olmaz mı' çok yanlış bir yaklaşım. ne tahta oturmuş bir tanrı inancı ne de allan=evren inancı hiçbirisini kabul etmiyoruz. yanlış meseleler, bakın bizim dediğimizden daha yanlışı var o yüzden bu doğru şeklinde savunulamaz.

    hiçbirimiz hatadan emin değiliz, masum değiliz. yanlış yapabiliriz, yanlış inanabiliriz böyle bir durumda yapılması gereken o kişinin fikirlerini farklı anlamlara çekmek veya başka yanlışlar üzerinden aklamak yerine doğruya iletmeye çalışmak olmalı. ama ne yazık ki onu sevenlerde, her ne diyorsa doğrudur gibi bir kabul oluşmuş. yeni okuyacak insanlara bir uyarı mahiyetinde yazı yazmaya çalışmıştım, akl-ı selim kimselerin apaçık meselelere karşı doğru tutum sergileyeceğine inanıyorum.
224 entry daha
hesabın var mı? giriş yap