aynı isimde "black (sözlük yazarı)" başlığı da var
123 entry daha
  • soguk bir kis gunuydu.. hani o yagmurun inceden yagdigi ama ayazin insanin elini ayagini buz kestigi gunlerden.. istanbulda kis oldu mu sıkca yasananlarindan.. gunes yok, bulutlar griye yatkin bir beyazlik icinde. ne gri denebiliyor, ne beyaz.. oyle arada kalmis. hava durumunu sunani da arada birakacak cinsten hava.. biraz daha bozsa sagnak, yagmur yagmasa ayaz diyecegiz ama yok.. ortasında, kararsız.. tıpki bizim o donemki kararsizligimiz gibi. bir seyler aranan, bulamayan, caresizce dusunen, okuyan, okudugunu dusunen, dinleyen dinledigini dusunen, cogunlukla dusundugunden cok konusmayan.. bir de oyle soguk ki.. hic konusasi kalmiyor insanin.. yagmurun suratina carpmasindan urkuyorsun, agzini acinca titrek cikan sesten nefret ediyorsun.. zaten konusacak bir sey de bulamiyorsun.. oyle bir konusmamazlik...

    bu hisler vardi icimizde beni kadikoyde rihtimdan aldiginda.. hicbir zaman cok yakinim olmamisti. hicbir zaman oturup o icip konustugumuz gunler disinda telefonla birbirimizi aramamis, ortak samimi arkadaslarimiz vasitasiyla daha cok beraber vakit gecirmek icin firsat kollamamistik. kimi zaman taksimde, kimi zaman kadikoyde gorusuldugunde, ki bunlar da ortak arkadaslar ile toplanildiginda olurdu, birbirimizi yakin hissederdik kendimize. ama o mesafe, o durgunluk hep vardi, hep oldu. trip donemindeydik, belki ondandi, belki muzikler, takilirken icerken dinlenilen muzikler hep bastiriyordu muhabbetleri, belki bundandi ama dusunuyorum da nerede okudugunu, ne yaptigini bile hayal meyal hatirlayabiliyorum..

    beni kadikoyden aldiginda da uzun boyu, ince celimsiz bedeni titriyordu hep oldugu gibi. gozlerinin alti mosmor, elinde ufak tefek cizikler.. uyumadigi belliydi. kimbilir kac saat, kimbilir kac gundur uyku nedir bilmemisti. benim de cizikler disinda pek farkli oldugum soylenemezdi. sabahlara kadar goz kirpmadan muzik dinlemekten yorgunlugun otesindeydim ama serde bu sekilde bir hayat tarzi var diye kimseyi de dinlemez, takmaz haldeyim.. neyse.. rihtimdan ortak arkadaslarla bulusuldugunda her zaman gidilen bara yoneldik. o igrenc, o boktan otesi hava icinde icimden ne kadar kotu bir gunun otesinde dusunceler geciyordu. kivranasim vardi nedenini bilmeden. aglayasim vardi hicbir sey dusunmeden. siktir olup gidesim vardi bu nefes alinmaz sehirden. onun da oyleydi. her konuda kararsiz olmamiz yetmiyormus gibi askla da yoruyorduk kendimizi. ipe sapa gelmez, bir sonuca varilamayacak asklarin icine sokuyor, tek tarafliliginin verdigi mazosist aciyla yoguruyorduk benligimizi. onunki farkliydi.. onun o boktan hayatta tutunacak dali, olmayan ailesinin yerinde, inanmadigi tanrinin huvviyetinde sevdigi vardi. adi neydi bilemedim ama o kalabalik ortamda ondan bahsedecegi zaman hic anlamadigim bicimde gozleri acilir, mutluluk akardi kisa sureli. ne guzel diye dusunurdum, icten ice kiskanirdim da.. yalan yok. kiskanmamak elde degildi. bulustugumuz gun barda kimse yoktu. kimse gelmemisti. toplu gelinmedigi halde neden yalniz kaldigimizi dusunuyorduk yine uzun araliklarla konusarak, uzun uzadiya susarak. sonra kacinci bira oldugunu hatirlayamadigim bir anda aglamaya basladi. hic gormemistim gozyaslarini, hic yakininda olmamistim ki. ne yapacagimin saskinliginda kendine geldi, anlatmaya, konusmaya, sukunet icinde delirmeye basladi.. once sakinlikle sevgilisine duydugu hisleri, tamamiyla objektif, gormedigim bicimde tanrilastirilmis, bir degisik anlatti. hem tanrilastirilmis hem objektif ask nasil ifade edilir, suan bile dusunemiyorum, inanamiyorum buna ama boyle hissettigime eminim. ardindan ayrilik sureclerini, sakin sakin uzun uzun enine boyuna acikladi. sonunda da ayrildik dedi. sustu. gidelim dedi. hesabi verdik, kalktik.. hava cok kararmisti. rihtima birakmak istemisti beni, sonra evine donecekti. tamam dedim, sevindim. derken bir telefon.. hadi gelin, biz surdayiz diye.. sinirlenmistik onlara ama icimde eve donmeye dair hic istek yoktu. kabul etti, insanlarin yanina donduk..

    cok fazla olmasa da bir guruh oturmus, iciyor, muzik dinleyip transa dogru yavas yavas ilerliyordu. biz de birbirimizden uzak taraflara dogru oturduk.. klasik bir iki muhabbetten sonra derin sessizlik hakim oldu masaya.. herkes ickisiyle, dusuncesiyle, dusleriyle, kendisiyle ilgileniyor, ortamdan soyutlanmanin boyutu her an ilerliyordu. taa ki black calana kadar..

    black baslayinca ufak tefek tingirtilar da kesildi. zaten mekanda bir tek biz vardik.. mikrofonu eddie aldi ve soylemeye basladi.. patlamaya hazir gibiydik ya da yok olmaya hazir, bilmiyorum. dusunceler icinde bitti sarki. o cikti ortaya, hic yapmadigi bir atiklik, hic cikartmadigi bir ses tonu ile "abi boyle sarki sozu olur mu ya, bu nasil yazilir" dedi abiyi gelisine soyleyip masaya vurucu uc cumleyi indirirken..

    "i know someday you’ll have a beautiful life, i know you’ll be a star
    in somebody else’s sky, but why
    why, why can’t it be, why can’t it be mine"

    hizla hizla soyledi cumleleri ve sustu. biz de sustuk. ickisini hizla icti, kalkti, cikti bardan. cikarken goz goze geldik, bir sey demedik, sanki bundan sonra daha cok vakit gecirelim demek istercesine bir bakismayla son verdik o gunluk muhabbetimize.
    ama ben bunun o bakismanin, o daha cok vakit gecirelim ifadesinin gozlerle aksettirilisinin birbirimizle son iletisimimiz oldugunu bilmiyordum. kiz arkadasinin ertesi gun amerikaya gittigini, ondan iki gun sonra onsuzlugun verdigi gucsuzlukle asiri dozdan hayata o guzel gozlerini yumdugunu.. ben kadikoyde yururken o boktan havada, o boktan gunlerde neden daha cok konusmadigimizi bilmiyordum. ben hayata dair bir bok bilmiyordum o zamanlar.. simdi de bildigimi iddia etmiyorum zaten.

    ama onu, hicbir zaman cok yakinimda olmayan adami ozluyorum. onun gokyuzunde olmayi tercih etmeyen sevgilisi amerikada ne yapiyor diye dusunuyorum. neden o ince yagmurun bizi islattigi gun, o bulutlarin ne yapacagina karar veremedigimiz gokyuzunun oldugu gun boyle yakinlastigimizi dusunuyorum. elimden daha fazla bir sey gelmeli miydi diye dusunuyorum.

    ve ne zaman bu sarki calsa o son bakisi geliyor gozumun onune.. ne zaman eddie sozlere girse sesim titriyor o gunku sogugun titretisi gibi sozlere eslik ederken.. ne zaman o puslu, kuru ayazin oldugu soguk istanbul gununde kadikoyde bulunsam onun benim gokyuzumde bir yerlerde oldugunu dusunuyor, havaya bakiyor, goremiyorum.

    bu sarkiyi duydugum her an icimden hayata dair bir seyler kopuyor, icim gidiyor, icim titriyor, gokyuzume butun o cekim kuvvetlerini bir kenara birakip bir iki damla gozyasi gonderiyorum.
469 entry daha
hesabın var mı? giriş yap