2 entry daha
  • genç insanların ölümlerini işleyen belgeseller hakkında bir şeyler yazmaya kalktığım vakit, spoiler ibaresi koymak acayip geliyor bana. insanlar öldürülmüşken ben; spoiler eşliğinde, sanki gerçek olmayan bir evrene ait hikayelerden bahsediyormuşum gibi. oysa, yaşanan her şey gerçek ve çok üzücü. özellikle, belgeselin sonundaki "joyce lemmons'ın anısına" yazısını okuduktan sonra, yemişim spoiler'ını da bilmem nesini de, millet nelerle uğraşıyor dedim yav. parkinson olduğunu tahmin ettiğim joyce lemmons, 80 yaşını geçmesine rağmen 18 yaşındaki kızının katledilişini ilk günkü kadar net hatırlıyordu. kendisi, belgesel çekildiği esnada vefat etmiş. shadow of truth çekildiği sırada da tair rada'nın babası vefat etmişti. gençlerin, faili meçhul cinayetlere kurban gitmeleri ve ebeveynlerin, cinayetler aydınlatılamadan ölmeleri korkunç bir durum. bir kez geldiğin dünyada, çocuğunun katledildiği ve katilin bulunamadığı gerçeğiyle her gün, her saat, her dakika yüzleşmek zorunda kalıyorsun.

    henry lee lucas'ın hayat hikayesinden ziyade ranger'ların şerefsizliklerini anlatan bir belgesel olsa da belli noktaların eksik bırakıldığını düşünüyorum. örneğin, henry lee'nin yancısı ottis toole'dan neredeyse hiç bahsetmediler. henry lee dendiğinde, akla gelen ilk isim ottis toole'dur, zira cinayetleri birlikte işledikleri söylenir. otostopçu genç kadınları öldürmeden önce fotoğraflarını çektiklerini okumuştum. hatta, internette bir dolu fotoğraf var. e onlar da mı yalan? neden hiç bahsetmediler? ottis toole, iki dakika yer verilip bırakılacak bir adam değil. o cinayetler kimin cinayetiydi? o fotoğrafları kim çekti?*

    her nedense becky powell ile henry lee arasındaki iğrenç yaş farkından, şöyle bir dokundurarak bahsetmişler. aralarında, tam olarak 31 yaş fark vardı, becky 15 yaşındayken, henry 46 yaşındaydı. belgeselde, yaş farkı bilerek mi söylenmedi? amaç, henry'i çok kötü göstermemek mi? annesi, iğrenç biriymiş, henry'i aşağılayıp duruyormuş da bir gün henry'e öyle bir vurmuş ki henry 36 saat baygın halde kalmış. eee bizim henry, onu seven tek kadın becky'i (15 yaşında) öldürdüğü için çok pişmanmış bıdı bıdı. belki ben götümden anlamışımdır, neden olmasın...

    nitekim, belgeselde anlatıldığı kadarıyla henry lee'den iğrenç biri varsa o da jim boutwell denen haysiyetsizdir. amerika'nın neredeyse tüm eyaletlerine yayılan bir olayı, neden allah'ın sümüklü texas ranger'ları inceliyor anlayabilmiş değilim. fbi nerde? benim bildiğim, böyle geniş çapta olaylarda fbi, "siktirin len biz geldik, hadi köyünüze dönün" diye bir giriş yapıp herkesi dağıtır. nereden mi biliyorum, elbette true crime belgeselleri izlemekten...

    iki çilekli milkshake'e iki cinayet itirafının geldiği, "bizim polisin oğlu suçsuz glb, bi el at" denildiği vakit, o cinayetin dahi üstlenilip katilin serbest bırakıldığı, "canım bak şimdi, şu cinayeti üstleniyosun, aileler de benim başımın etini yemiyor, okey mi?" içerikli sözde ricalar ve bir karton sigarayla 600'e yakın cinayetin sözde itiraf edildiği, ama olanın yine ailelere olduğu bir belgesel kısaca.

    henry, sigarasını, kahvesini, milkshake'ini içmiş, idam koğuşlarında daşşaklarını serip yağlı boya resimlerini çizmiş, kalan vakitlerde de ününe ün katmış. jim boutwell de onun ününden faydalanma uğruna, oturduğu koltuğun ve yaptığı işin neyi ifade ettiğini unutan bir göte dönüşmüş. her ikisi de yaşadıkları süre zarfında istediklerini almışlar. henry, gördüğü her cinayeti üstlendiğinden ailelere acı çektirmeye devam etmiş. ne üzülecem henry'e ya...

    * edit: kişileri karıştırmışım. ottis ve henry lee'nin fotoğraf çektikleri bilgisi doğru değil. yazıda bahsedilen "robert ben rhoades" isminde bir katil.
11 entry daha
hesabın var mı? giriş yap