• senaryosu melek mutioğlu özkesen' e ait olan yönetmenliğini ise ercan kesal' ın üstlendiği "fındıktan sonra" çiçek pınar köyünün yıllar içerisinde ki dönüşümünü konu alıyor.
    uluslar arası festivallerde beğeni toplayan "fındıktan sonra" nın yolu açık olsun.

    linkten alıntı;

    “imeceden mevsimlik işçiye” bir köyün kapitalizmle imtihanı…

    düzce’nin çiçekpınar köyünde geçen bir hikaye bu. 1930’lardan 2000’lere kadar gelinen süreçte tarımsal emeğin nasıl değiştiğini, köyün toplumsal yapısının nasıl dönüştüğünü, geçmişin işçi babalarının artık “patron” olmuş çocuklarının kendi mevsimlik işçilerine nasıl baktıklarına ve daha bir çok duruma dair bir belgesel…

    çiçekpınar köylüleri fındıktan önce kendilerine yeten, dayanışmacı, komünal bir toplumsal formda yaşarken, fındıktan sonra herkesin kendi işinden sorumlu olduğu ve hiyerarşik olarak örgütlendiği bir toplumsal forma nasıl geçiş yaptıklarını gösteren bir film bu. aynı zamanda, küçük bir köyde yaşanan minyatür bir prekapitalizmden kapitalizme geçiş hikayesi.

    “insan için ekonomi” derken, “ekonomi için insan’’a dönüşen hayatımızın mikro düzeyde çarpıcı bir örneği. “neşeli bir hayat için gerekli olandan daha fazlasını üretmeme niyetinden vazgeçmiş” bir köy halkının zamanla başına gelenler.
    link

    fragman

    etkinlikleri takip için
    facebook fındıktan sonra

    instegram fındıktan sonra

    edit: belgesel ankara film festivali nde 20 nisanda gösterime girecek. ılgilenenlere duyurulur.
  • yonetmen ustad ercan kesalla ayni salonda izleme sansina eristigim sahane belgesel. aslen cicekpinarli bir phd ogrencisinin, doktora tezini ustada gondermesiyle, anti-kapitalist bakis acisina sahip bu belgesel ortaya cikmis. kendisi de belgeselde bol bol konusan, bold bir karakter. spoiler kesecegim, tikgaat.

    --- spoiler ---

    tam olarak hissetiklerim soyle:

    cicekpinar koyunun dogal guzelliklerinin drone kamera ile sokulan guzelligine, koy insaninin kapitalizme teslim olus hikayelerinin ic buruklugu karismakta. tatli tatli izlemekteyiz refika deyimiyle. elemanlar gurcistan'dan goc etmisler vakti zamaninda, ayri bir dilleri var, hos bir azinlik hissi veriyor. boyle nur yuzlu anneanneler, eskiden soyledikleri gurcuce sarkilari; tonton amcalar eskiden herkesin insaatini koycek toplanip yaptiklarini, iscilik diye bir kavram olmadigini, hanimefendi teyzeler eskiden pazardan sadece seker ve yag alindigini anlatirken nasil kendilerini kapitalizmin gobeginde bulduklarini, eskiyle yeninin kiyasini anlatiyorlar. findik tarlalari ekildikten sonra yasadiklarini, imece ruhunu nasil kaybettiklerini, ruhlarini nasil seytana teslim etmek zorunda kaldiklarini, koylerinin 140 hane iken kac haneye dusen bir goc koyu oldugunu belgeseli izleyerek ogrenin.

    velhasil kelam, findiklari toplayan insanlar beliriyor birden. zor kosullarda mevsimlik iscilik yapmak zorunda kalan, mardinli kurt bir aile ve yakinlari. simdi bu noktadan itibaren, agirligi liberal ve acik goruslu insanlardan olusan, her gun etraflarinda 8 dil konusulmasina aliskin, amerika'da yasayan turkiyeli seyirci kitlesinde bir seyirme olmaya basladi. hepimiz ilaclanmis gibi konusan adamlarin yuzunden akan degisik bir sey gormeye basladik. tam bu seyirme esnasinda, "turkce'yi zor ve bozuk aksanla konusabilen", nur yuzlu babannenin "eskiden bizim mahsulu, afedersiniz boyle kurtler toplamazdi" deyisiyle salondan bir "aaaaaaaa' homurtusu yukseldi. sonra bir gozu yere yakin amca dediki "benim bayragimla derdi yoksa gelip calisabilir", sonra genc jenerasyon rus-gurcu eleman dediki: "cigkofte partilerimiz olur" yani "benim de kurt arkadaslarim var"!! sonra amca "ben harika yerler yaptirdim kalmalari icin ama nankorler, begenmiyorlar"!! o anda ercan ustad'in kamerasi dondu ki virane konaklama yerlerine! sonra gozlerinde korku ve cekingenligin alasi okunan, iscibasi kurt arkadas dedi ki: " bize hic ayrimcilik yapildigina rastlamadik"!! allahiiimmm, sok diyaloglar yagiyor. basi kapali genc bir bir kurt kadin isci gozuktu ama bir diyalog olmadi.

    neyse efenim, bir turkiye aynasi cicekpinar insanlari ahkam kestiler. bozuk turkce'leriyle, baska bozuk turkceliler'i asagiladilar, teknolojinin insanlari getirdigi iletisimsizlikten dert yandilar falan filan.

    belgeselin sonu, bir tarkovski filminden alinti siirin, haluk bilginer'in sesinde vucut bulmasiyla oldu. iyi dinleyin.

    belgesel boyunca ercan ustad, koydeki guzel bir koprude gorundu hep. bunun anlami soruldugunda, dogu berlin ile bati berlin'i ayiran glienicke koprusunun kendisi icin anlamindan bahsetti. su anda kendisine bicilen, zoraki hayat rollerinden kurtulmak isteyip, gercek ve dogal, olmasi gereken insan hayatini ve kimligini o koprude geri isteyen adamin hikayesini anlatti. keske hikaye sabaha kadar surse idi de dinleseydik dedi tum salon.

    soru cevap kisminda ise, hepimizin sormak istedigi soru soruldu ustada. dediki bir sozcumuz: belgeseldeki mevsimlik isciler ve topraksahiplerinin soyledikleri sahte idi bana gore. patronlarin tepkilerini gizleyerek soyledikleri de iscibasinin soyledigi de gercegi yansitmiyor, siz nasil hissettiniz? tum salon nefes tutmus cevabi bekledik ve cevap o sairane soylemle geldi:

    - ben de sizin gibi hissettim!

    haliyle bir sinir bozuklugu gulmesi yasadik epeyce. sonra da ekledi:

    - dunyanin her yerinde olan seyler, eminim siz de bunlari burada hissediyorsunuzdur! (mekan bir amerika sehri oldugu ve izleyenler agirlikli turkiye'den oldugu icin)

    hissediyoruz tabi. aksanli konusunca degisen tavirlari biz de her gun goruyoruz.

    sonra da dediki:

    - ben hic bir seyi kesmedim. ne anlattilarsa size sundum. kamera cevirdigimiz halde konusamayan isci kadini bile koydum, konusamadi, ama ben yine de koydum.

    hepimizin ici ciz etti. meger o goruntu degil, konusamayan kurt isci kadinmis.

    daha da cok anlatti. kapitalizmin gordugu herseyi paraya ceviren bir sistem oldugundan bahsetti, ders anlatir gibi acikladi. bitmesin istedik ama bitti...

    --- spoiler ---

    sonunda peri gazozu kitabini imzalatma sansina da eristim.

    bu 43 dakikalik belgesel 13 nisan'da, pera muzesi'nde belgesel ekibinin de katilimiyla gosterime girecek. kacirmayin. eminimki bes dakika gibi gelecek size. iyi seyirler!
  • bugün izlediğim hoş bir belgesel. keşke daha çok haberimiz olsa bu tip çalışmalardan. belgeselin insanda uyandırdığı hisler uzun uzun anlatılır ama her şeyden öte yeşil bana huzur veriyor. hep ne güzel yerler aslında diye içimden geçirdim belgesel boyunca köylülerin hikayeleriyle hüzünlenirken.

    sondaki haluk bilginer sesi etkileyiciliğini de unutmamak gerek.
  • uzun zamandır beklediğim bir belgeseldi. izleyelim bakalım. ercan kesal varsa sonuç "iyidir".
  • içimi acıta acıta izlettirdi.
  • eskiden imece düzeni ve komün toplumu olan artık hiyerarşik düzenin ve bireyselliğin ön plana çıktığı binlerce köyden birinin hikayesi bu belgesel.
    finalde tarkovski şiirini haluk bilginer in sesinden dinlemek belgesel boyunca içimize düşen umutsuzluğu bir nebze dağıttı.
  • mevsimlik kürt işçiler hakkında "kendimizden bildik" yorumları yapan karadenizlileri içeren belgesel. içten mi? değil bence.

    eskilerin hep imece hep yardımlaşma kültürü varmışsa eğer bu belgeselde anlatıldığı gibi bunu kendi çocuklarına, torunlarına, komşularına öğretememişlerse suçu dönüp kendilerinde aramaları gerekiyor bana kalırsa biz neyi yapamadık da böyle oldu bu diye. çünkü kapitalizme suç atmak baya kolay oluyor.

    ercan kesal için izlendi tabii, eklemem gerek.
  • ercan kesal'ın ilk yönetmenlik denemesi olan belgesel.

    --- spoiler ---

    ilk başta ne güzel komün hayatı gibi hayat yaşıyorlar, eski zamanları falan anlatıyorlardı. ev yapıyorlarmış, köyün bütün erkekleri gidip o evin yapımında çalışıyormuş falan. sonra işçi-patron muhabbetine gelince bütün büyüsü bozuldu. bütün köylülerin suratına bir kibir karartısı çöktü adeta. bir tane adamın ''şimdi benim bir arabam var, bir de oğlanın arabası var ehehe'' tarzı lafı ve akabindeki gülüşü cidden ''bu ne şimdi?'' dedirtti.
    --- spoiler ---
  • giresun ve ordu'da kullanılan bir deyimdir.

    örnek:
    -düğün ne zaman?
    -fındıktan sonra.

    ekonomi doğrudan fındığa bağlı olduğu için maddiyat gerektiren her şey genellikle fındık hasadından sonraya bırakılır.
hesabın var mı? giriş yap