• bu hayatta sadece erkeklerin tadabileceği ve yine erkekler tarafından salgılandığına inandığım değişik bir hormon sayesinde yaşanan coşkudur efendim. gereksiz kibarlık, pozitiflik, insanın karnında kelebekler uçuşması, seviyesiz esprilere karşı abartılı kahkahalar, hadi beyler hadi nidaları falan.. off yazarken bile tüylerim diken diken oldu. en karamsar insanın bile "ehe ehe" diye yaşayacağı coşkudan bahsediyorum ben size. ağır depresyon geçiren insanların kurtuluş reçetesinden bahsediyorum.

    biliyorum beyler; şu anda ekran karşısında manidar bir tebessümle okuyorsunuz yazdıklarımı. hepiniz yaşadınız bunları.
  • maç bitiminde oynayacaginiz topu sikeyim nidalarıyla sona eren organizasyondur.
  • ilk faulde biten coşku. yavaş beyler şeklinde ortam ciddileşir.
  • bunun es degeri defans oynarken bir an sol kanadi bos bulup rakip kaleye kadar yardirip topu kaybedene kadar olan surectir.
  • adeta şampiyonlar ligi finaline çıkıyormuşcasına yaşanan coşkudur. kimi elini çime sürerek girer kimi dua ederek kimi de işi abartıp ıstavroz çıkarmaya kadar götürebilir. ayrıca sadece erkeklerin yaşadığı bir coşku olduğuna da katılmıyorum çünkü esbpl maçlarını oynadığımız moda arenada her pazar minyatür kalede bir grup kadın arkadaşlarımız da bu coşkuyu yaşamaktadırlar diye tahmin etmekteyim.
  • bu başlığa ne zaman denk gelsem, gülümsüyorum. benim, hayata dair gülümseten detaylarımın özetidir sanırım. okula gitmezken, ilkokulda, lisede, üniversitede, hatta sonrasında bile aynı coşkuyu yaşıyorum. hemde dünyadan bir saatliğine de olsa uzaklaşarak. çok güzel. kısaca bu coşkuyu, coşkunun içinde bulunan insanları, insanların tavırlarını, ilkokuldan beri yaptığım gözlemle yazdım. buyurun,

    zil çalar. kapı açılır açılmaz daha içeridekilerin çıkmasını beklemeden girerken yaşanır bu coşku. hele sizden önce saha boşsa en efsanedir zaten. hadi beyler, hmmfs hmmfs eşliğinde koşarak halı sahaya girilir.

    en yakın topa doğru sür'atle koşan, muhtemelen forvet oyuncusudur. ısınmaya ihtiyaç duymaz, daima hareketlidir, maç içinde küsme potansiyeli en yüksek olan oyuncudur, dosttur, arkadaştır, genelde de küser zaten ve istediği topları alamayınca cıvıtır. pas atılmaz, sırtı dönük oynayamadığı için orta sahanın dinamik ismi, kısa boylu insanın maçtan sonra arkasından fısır fısır konuşacağını bilir. forvet coşkusunu girişte yaşar bitirir, 7. dakikada elini beline koyar ve top gelmesini bekler.

    girişte coşkusunu yaşayamayan iri kıyım ve fit olmak üzere iki defans oyuncusu, sahanın etrafında tur atmaya başlar. koşar hatta yarışırlar, hınzır orta saha, bu defans oyuncuları koşarken, koşu yollarına havadan ve yerden paslar atarak ısınmayı sabote eder. defans oyuncuları, maç esnasında kaleciden sonra en çok bağıran oyunculardır. bunlar daima disiplinlidir, her maçı ciddiye alır, cıvıtma ihtimalleri en az olan insanlardır.

    kaleci, kapının açılmasıyla birlikte kalesine geçerken elinde evinden getirdiği topu havaya diker, ısınmanın sonlarına doğru herkes sırayla şut çeker, hava soğuksa kaleci elini topa uzatmaz, sıcaksa her pozisyonda atlar. kısa duvar paslarıyla kalecinin önüne kadar gelen orta saha oyuncuları şekilli gol atmak isterken topu yüksek ihtimalle kaleciye kaptırır. kaleci, biraz kırıktır, kafadan.

    şut çekmeye başlamadan önce iyi orta yaptığı gazına gelen birisi, köşeden orta kesmeye başlar, kimisi kafasına ister topu, kimisi iki bacak arasına biraz havadan. kimisi göğsüyle yumuşatarak vurur topa, kimisi hiç vuramaz. korkar. serttir o halı saha topları çünkü.

    böyle rahatlatır işte bu coşku. anti-depresan gibi.
  • maç başladıktan 5 dakika sonra kıçınızdan nefes alınca geçen coşku.
  • hayatın verebileceği en iyi ilk on coşkunun içinde yer alır kendisi.

    nou camp'a çıkar gibi halıya basar ayaklar. hemen kaleci yerini alır ve takımın ayağı iyi olan oyuncuları kaleye şut çekmeye başlar. muhtemelen on dakika falan sürer bu. daha sonra maç başlar. ilk 40 dakika takımlar eşit şartlarda mücadele ediyorsa kıran kırana geçer. defans oyuncuları yerlerini korur. forvetler ellerinden geldiğince pozisyonları değerlendirmeye çalışır. 40. dakikadan sonra ise halısahanın örf ve adet kuralları olsa gerek, defanslarda gol atmak için rakip kale önüne gider, forvet oyuncularının rollerini oynarlar. bunun sonucunda her iki kalede de fazlasıyla gol olur. herkes gözleri dolduracak hareketler yapmaya kalkışır. tabi çoğu başarısızlıkla sonuçlanır ve top kaybı olarak haneye yazılır. maç cıvık bir hal almıştır. daha sonra zil çalar ve herkes su dolabına koşar.

    the end
  • satma ihtimali olan arkadaşlar tekrardan arandıktan sonra, bir problem olmadığını ve geleceklerini söylediklerinde kat kat artan çoşkudur. kadro da eksik olmadığı belli olunca, sahaya doğru giderken, bir arabanın içinde 6 kişi aynı anda sigara yakılır ve maç öncesi son kararlar alınır:

    - ali bak bu sefer defanstan çıkma, kal orada.
    - mehmet, olum bak topu yalandan yere dikleme. göt kadar saha, ibrahimoviç değiliz mk ilerde topu indirecek adam yok, defansa ver pas yapa yapa gelsinler.
    - korner atacaklara duyurulur, arka direkten ön direğe doğru koşacağım ona göre orta atın.
    - kalecileri mal, kaleyi gören uzaktan şansını denesin.
    - çocuklar yabancı değil, sert oynamayın yalandan yere tatsızlık çıkmasın.
    - gökhan, defans sende ona göre bol bol konuş.
    - ileri koşmasını bilen geri de koşsun sikerim belanızı.
    - serbest vuruşlar bende. maçın ortasında yalandan ben atayım diye gelmeyin yanıma.
    - kısa top yapın, adamlar yaşlı zaten önce bir yoralım sonra alırız akıllarını.
    - bu son sigaramız olsun, maçtan önce sigara yakan olursa haftaya çağırmam ona göre.
  • yaklaşık olarak şunun gibi bir şeydir.
hesabın var mı? giriş yap