• şu sıkıcı bakınızla gireyim önce. hatta duruma uyması babında, şu sikici bakınızla gireyim;

    (bkz: aa bu benim lan)

    amk herşeyi denedim. lise yıllarındaki reddedilmelerim için "kendin konuşmuyorsun o yüzden" derlerdi. kendim gidip konuşmaya başladım yine değişen birşey olmadı. hatta son reddedilmemde o stres yüzünden bayağı bayağı titreme gelmişti de kız koşarak kaçmıştı. heyecanlanıyorum abi napayım.

    önce bakışma sonra teklif.
    önce teklif sonra üzülerek bakışma.
    önce erkek arkadaşı var mı diye öğrenmek, sonra teklif.
    önce teklif, sonra erkek arkadaşıyla kavga ehe.

    her türlü reddediliş vardır geçmişimde. klasik olarak tipimi beğenmemeler'in dışında, mesela lisede o ergen aklımla, kendim değil de okulun kaşarı bi kızı göndermiştim nabız yoklamaya. hanımefendi "vay sen nasıl beni bu kızla muhattap edersin" diye reddetmişti. kız yüzünden biz reddedildik, hanemize "1 sevgili" ismini bile yazdıramadık.

    en ilginci de ne biliyor musunuz? "çok seviyorsun" diyerek reddedilmek. "ya sen çok seviyorsun beni. ben seni kesin aldatırım. yazık olur sevgine" te allahım kimlerle uğraşmışız.

    üniversitede kızların teklif etmediğini yada tekliflere çok da olumlu cevaplar vermediklerini de hemencik öğrendim bi de. ikinci üniversiteyi okuyoruz yine değişen bi sik yok. yine bakmıyorlar. önceden ilk okuduğum üniversiteye bok atardım aslında "orda ortam yok abi. hep tutucu yerlerden geliyorlar" falan diye. hadi bakalım istanbul'a ne bok atacağım? ben de merak ediyorum, zaman gösterecek.

    edit: her gün iyi kötü oylanıyor amk bu entry de. anlamadım gitti, ancak oylayın, biriniz de elimden tutup "gel birader sana kız buldum" demesin :( ksahdgkd

    edit 2: aranızdan ayrıldığımı mutlulukla belirtmek isterim arkadaşlar.

    edit 3: altın vuruş ile bunun üstüne de evlendim. dördüncü editi çocuk ile yapicam gibi.

    edit 4: "bu ekonomik ortamda ne çocuğu ulan" şeklinde 4.editi ekliyorum buraya...
  • türkiye'de sayılarının azımsanmayacak kadar çok olduğunu düşünüyorum.

    çevremi ve sosyal medyayı analiz ettiğimde karşıma çıkan sonuç şu ki yurdum erkeklerinin bir kısmı çok büyük oranda sevgi ve ilgi açlığı çekiyor. bana kalırsa bunun en büyük nedeni, erkeklerin bir kısmının günümüzdeki çetin seçilim ortamında savaşmayı reddetmesidir. şunu kabullenmek lazım ki bugün ortalamanın altında çekiciliğe sahip bir kadının bile sosyal medya hesaplarında sıraya girmiş onlarca erkek var. bu yüzden bu kargaşanın ve erkek enflasyonunun içerisinde bir kadının ilgi alanına girebilmek için gerçekten çok büyük çaba harcamak gerekiyor. bu durumda gerçekten kendisine saygısı olan erkek, kendisini bu kaosun ortasına atıp tercih edilmek adına türlü maymunluklar yapma eylemine girişmiyor. fakat bu tür maymunlukları yapan erkek sayısı o kadar fazla ki kendisini geri plana çeken erkeğe gururlu yalnızlığından başka bir şey de kalmıyor. maymunlardan biri eninde sonunda diğer maymunlardan daha fazla ön plana çıkacak, istediğini elde edecek. fakat hiç kimse "ay benim şerefli ve onurlu kahramanım, erkek budur işte" diyerek bu amansız mücadeleden çekilen sizlerin başını okşamayacak ve kimse tarafından fark edilmeden yalnız şekilde hayatınıza devam edeceksiniz. maalesef durumun en iç acıtan kısmı budur.
  • vakti zamanında fhm dergisinin bir ekinde yazılmış ve bir yere not ettiğim, arada aklıma geldikçe dönüp okuduğum sıcacık, müthiş bir yazı. siz de istifade edin istedim.

    yaşım 32.annemle yaşıyorum.babam da var,ama o oturma odasında yaşıyor.annemle ben salondayız.bir bankada orta kademede çalışıyorum.hiç sevgilim olmadı.bir keresinde,üniversitenin ikinci yılında gönül diye bir kızla yakınlaşmıştım.okul çikışları yürürdük.dünyayı konuşurduk,sevgiyi konuşurduk,birlikte dans kursuna gitmemiz gerektiğini konuşurduk.iki kez de sinemaya gitmiştik.biri forget paris öteki de braveheart.geceleri uykuya dalmadan önce onu düşünürdüm.sabahları uyandığımda akılma gelen ilk o olurdu.okul partisinde onu cem'le öpüşürken gördüm,sonra...

    gittiğim ilk maç fenerbahçe-beşiktaş arasındaydı.1979 yılıydı galiba.süleyman'ın cemil'i marke ettiği maçtı.sahadaki tek sarışın süleyman'dı,ben de beşiktaş'ı tutmaya karar verdim.insanlar cemil turan,lefter, metin oktay,şeref gibi futbolcuları görüp takım tutar.ben gidip adı sanı bilinmeyen,şu an esamesi bile okunmayan bir defans oyuncusu sayesinde beşiktaş'ı tuttum.bir de çocukken trt'de ilker yasin'in sunduğu avrupa'dan futbol programını hiç kaçırmazdım.ispanyol liginde osasuna diye bir takım vardı.hala var.osasuna denen bu takım diğerlerine nazaran zayıf bir takımdı.ve ilker yasin sürekli '' ender gelişen osasuna atakları'' diyip dururdu.osasuna takımı ender geliştirdiği ataklar sayesinde avrupa'da tuttuğum takım oldu.aynı dönemde liverpool,bayern,nottingham forrest gibi takımlar havada uçuşurken,ben osasuna sempatizanı olmuştum.

    okuduğum bütün okulları birincilikle bitiridim.bu çok istediğimden olmadı.yapacak daha iyi bi'şeyim yoktu.hep ders çalıştım.futbolcu olmak isterdim ama mahallede beni pek takıma almazlardı.zaten çok yeteneksizdim.beden derslerini de hiç sevmezdim.uzun mesafeli koşularda diğerlerine kronometre tutarlardı.beden hocası benim koşacağım gün kronometre yerine takvimle gelmişti.herkes çok gülmüştü.ben de çok gülmüştüm.masa tenisinde kimse yenemiyordu ama...

    çok arkadaşım yok.liseden bahadır var.o da amerika'da şimdi.sürekli çağırıyor,ama gidemem.uçaktan çok korkuyorum.yalnızlık gibi bir sorunum yok.insanlar beni seviyor.ama sadece o kadar.oraya buraya pek çağırmıyorlar.şirket eğlencelerinde yeterince sosyalleşiyorum zaten.çok kitap okuyorum ama hemen unutuyorum. konsantrasyon sorunum varmış.bunu bir yerde okumuştum.bir de karmaşık insan ilişkilerine bulaşmamak daha iyi oluyor galiba.çok emin değilim ama,içiniz boşalmıyormuş.bunu da bir yerde okumuştum.içiniz boşalmıyor...yani sizi siz yapan özelliklerinizi yitirmiyorsunuz.yani hayat boyu bakışlarınız değişmiyor.çocukken nasıl baktıysanız,hayat boyu öyle bakıyorsunuz.ama itiraf etmeliyim ki bir kız arkadaşım olsa çok iyi olurdu.öyle sevişmek için falan değil,birlikte bi'sürü şey yapmak için.ne biliim,birlikte yemek yapardık,masa tenisi oynardık,kim 500 milyar ister'i birlikte izlerdik.erenköy sahilide yürürdük.işte böyle şeyler.bi'de bol bol konuşurduk.

    benden yazmamı istediler.yazacak kadar çok şey bilmiyorum ki.ısrar ettiler...peki yazıyim de ne yazıyim? kendini yaz,yaşadıklarını yaz dediler.içimden ''yaşadıklarımdan ancak kutu oyunu yapılabilir,başka bir halta yaramazlar'' demek geldi.sonra düşündüm,herkesin herşeyi bildiği bir ülkede,bir şeyleri bilmemek üzerine yazılabilir diye... birileri okur mu diye merak ettim,neden olmasın? ender gelişen osasuna atakları beni heyecanlandırmıştı.

    belki sizleri de heyecanlandırır.
  • benim de içinde bulunduğun topluluk.20 yaşına geldim ve benden daha uzun süre sevgilisi olmamış kişiler var.hızla onların yaşlarına ilerliyorum bakalım.şimdi biraz analiz ve kritik yapalım o zaman neler olmuş neler bitmiş 20 yılda;

    ilk olarak tipsizlik kişiden kişiye değişir ondan bunun hakkında bilgilendiremem fakat şişman ve uzun boylu bir erkek olarak hayal edin.siyah saçlıyım ve çok zengin olmasam da çok şükür aile olarak geçiniyoruz güzel bir şekilde.

    -ilkokul ve ortaokulu saymıyorum.daha küçük olan birinin aşk duygusunu yaşayacağını düşünmüyorum liseden başlıyorum.

    -lise 1'e giderken hoşlandığım bir insan yoktu ve zaten hiçbir kızın da beni kabul etmeyeceğini düşünüyordum.fakat lise 2'de birine aşık oldum okuldan.aşık olmak artık adama ne yapıyorsa gerçekleri göremedim ve mantıksızca hareket ettim.mesela her sabah erken kalkıp banyo yapardım okula gitmeden önce.sonra diş bakımı saç bakımı vücudun güzel kokması.şu an düşünüyorum aptalcaydı.çünkü her türlü bana bakmayacaktı nitekim bakmadı da.bir kaç ay geçtikten sonra böyle olmaz diyerek aracı kullanarak belirttim hislerimi ve olmadı tabiki.

    -lise sonda diyetisyene gittim ve 20 kilo verdim.etraftaki herkes çok iyi göründüğümü söylüyordu fakat yakışıklılık kişiden kişiye değişirdi.birini sevdim ona ilgi ve alaka gösterdim ve anladı doğal olarak konuşmam gerekti cesur bir şekilde söyledim.sonuç olarak (bkz: ben seni arkadaş olarak görüyorum).ve mantıksız bir hareket daha yaptım.belki değişir umuduyla devam ettim.bir kaç geçtikten sonra bıkmış olacak ki bana artık defol git hayatımdan olmayacak diye mesaj attı.hala hatırlarım yanımdaki arkadaşlarımdan biri ''siktir git'' diye cevap ver demişti.bende ''manyak mısın bir kıza öyle laf söylenir mi?'' diyerek tersleyip ''senin kararındır saygı gösteriyorum.'' diye cevaplamıştım.

    -üniversite ikinci sınıftayım bu yıl bir kızı sevdim.ona karşı hiç taktik kullanmadan içimden ne geliyorsa öyle davrandım.bir ara gece gündüz mesajlaşır hale geldik.ben bile ''oha yoksa oluyor mu?'' diyordum.fakat sonra kız umursamaz bir tavır sergilemeye başladı.bir gece de başka birini sevdiğini söyleyip benden taktik istedi.bende ''ben bu konularda çok beceriksizim verdiğim tavsiye seni yanlış yola götürür.'' cevabını verdim.açıkcası yalan da söylememiştim.şimdi biriyle çıkıyor sanırım okulda görüyorum.

    başımdan geçen üç olayı anlattım çünkü bu üç olayı ciddi görüyorum.geri kalan şeyler arkadaş gazıdır ortam gazıdır vs vs yapılan şeylerdi.şimdi gelelim hal ve hareketlerime;

    -utangaç bir insan olduğum yadsınamaz bir gerçek.fakat sevdiğim kişiden bir sinyal alırsam gidip konuşurum muhabbet ederim o kadar utangaç değilim.eğer umudum varsa yüzüne de çekinmeden söylerim o konuda cesurum.

    -gayet nazik olduğumu düşünüyorum.çoğu insan da bu yüzden kaybettiğimi söylüyor fakat kendimi bu saatten sonra değiştiremem.yani arkadaşlarım gibi kızlara kötü ve umursamaz davranamıyorum.benimle konuşmak istediklerinde içtenlikle ve doğalca cevap veriyorum.kilo durumum bu aralar kötü tekrar eski halime döndüm.

    -sevdiğim kişilere gerçekten çok değer veriyorum.başkalarının kollarında ya da başkaları yüzünden acı çektiklerini görünce delircek gibi oluyorum.ama kimseye belli etmiyorum ruh halimi eğer ekşi sözlük olmasa iyice patlardım sanırım bir yerde.

    -annem artık ciddi ciddi şüphelenmeye başladı.neden kız arkadaşın yok senin muhabbetlerine başladı.çok zor durumlarda kalabiliyorum ama şuan kıvırıyorum bir yolunu bulup.arkadaşlarım beceriksiz olarak görüyor.abimde ''biliyorum hiç kız arkadaşın olmadı.ben senin yerinde olsam neler yapardım neler'' diyor.sanırım ablam da beni beceriksiz olarak görüyor fakat yüzüme söylemedi daha.babamı çok seviyorum adam farkında bile değil bu durumun.farkında olsa bile umursamazdı zaten reis yaa.

    -bugün kuzenlerle otururken bana ''senin düğünün ne zaman olacak acaba ?'' diye sordular muhabbet ederken.''belki yarın belki yarından da yakın.'' diye espriye vurarak kıvırdım fakat o sırada içimden error veriyordum.

    -son olarak eksikliğini tabi hissediyorum.eksikliğini hissetmiyorum diyen adama da gülerim açıkcası.bir kız tarafından sevilmek çok güzel olsa gerek bir kızın sana aşkla sevgiyle bakması ve artık mantığın zamanı geldi biri tarafından sevileceğime inancım çok ama çok azaldı.

    benim durumumda olan bir çok yazar var bu başlıkta hepsinin yazısını okudum.kardeşlerimin hepsine selamlarımı gönderiyorum ve ''umudu kaybetmeyin belki bir gün bizim de olur.'' diyorum içimden yine error verirken.

    seneler sonra gelen edit: evet 26 yaşında şanssızlığımı kırdım. bir sevgilim var ve dünyalar güzeli kendisi. çok şükür mutluyum. belki bir gün bizim de olur dedim ve oldu. ondan umudu kaybetmeyin dostlar. sağlıcakla...
  • ben oluyorum, bi kaç ay sonra 23 yaşında olucam hala olmadı. benden daha çok bekleyenler de mevcut biliyorum. ama yani koyuyo be sözlük. en son akrabalardan gay damgası falan yiyodum az kalsın, da ucuz atlattık. (homofobik falan değilim yanlış anlaşılmasın) öyle herkese hiç sevgilin olmadığını söylememek lazım, boka sarıyor işler. öte yandan biraz zaman geçirilen tüm karşı cinsten olan arkadaşların anne tarafından potansiyel olarak görülmesi. her seferinde anlatmaktan bıktım. durmadan onları sorar falan. en son 14 şubatta ailenin yanında olunmasına rağmen yine aynı soru gelince, savması daha kolay oldu ama bitmez o dert... neyse,

    sosyal olarak sorunlu insanım zaten, kabul ediyorum. ama yani yazık bana da. hani aşık olmak falan nasıl bişey onu bile bilmiyorum adam gibi. olsam da anlamam diye korkuyorum falan.. nasıl o kadar saçmalayabilirim bilemiyorum da. yapabilirim potansiyel var. en son 2 sene önce falan çok yakın bi arkadaşıma aşıkmışım gibi davrandım bi süre... zorlamaydı tabi. sırf kendimi avutmak için. gayet acınası bir durum bu yani. şimdi daha iyi anlıyorum. tabi bunu 1 kişi biliyordu kimse çakmadı bile muhtemelen. tabi söz konusu olan kız çakmış olmalı ki ters yönde sinyaller aldım doğal olarak, bu saçmalıktan vazgeçtim. zaten ne yapacağımı bilmiyorum, ama bu saçma durum olduğundan kimseye söylemek, tavsiye falan almak yemiyor. yapmıyorum tabi. sonra uçtu gitti... neyse iş uzamadı da hala arkadaşız her ne kadar daha az görüşebilsek de... şimdi bomboş devam ediyorum hayatıma. bildiğin boş.

    işin daha kötü tarafı, hani klasik çöpçatanlık olayları olur ya, birileriyle tanıştırılır insanlar falan. hiç kimse böyle bi girişimde bulunmadı lan bana. hiç bir arkadaşım beni bi tanıdıklarına layık görmediler lan. o kadar mı gereksiz bi adamım, o kadar mı öküzüm, neyim ben? böyle oldukça "kim ne yapsın lan beni" moduna giriyorum. kalıyorum orada.. bak yine girdim. hani bu çöpçatanlığa bel bağlamamak lazım ama yani kendimden umudum olmadığından bi ihtimal olmasını istiyor insan.

    kısacası, yalnızım be sözlük. hani sadece sevgili olmadığından değil, gerisi bu başlıkla alakasız diye girmiyorum. zaten geç olmuş, daha derine girsem çıkamam.

    edit: ne uzun yazmışım be..

    3.5 sene sonra gelen edit: artık bi sevgilim var sözlük. mutluyum sanki.
  • hiç sevgilisi olmayan kadın ile tanisip mutlu olmasini diledigim.
  • büyük ihtimalle sadece gerçekten hoşlandığı, aşık olduğu kadınların peşinde koşmuş ama defalarca reddedildikten, friendzonedan friendzona koştuktan sonra artık havlu atmış erkektir.

    yakışıklı değildir, bol parası yoktur, uzun boylu değildir. bu yüzden muhtemelen uzunca bir süre daha yanlız kalacağını bilir. asıl koyan hiç sevgilisinin olmamış olması değil, hiç sevilmemiş olmasıdır.
  • murphy'nin çatır çatır işlediği bir sistemde dünyaya gelmiş olan erkeklerdendir.

    nedendir bilmem; başlığı, babamın kuzeni olan b abi ile ilişkilendirdim. rahmetli b abi kimdi peki? 21 yaşında, marmara bölgesi'nin sahil ilçelerinin birinde askerlik yaparken; tezkeresini almasına 40 gün kala “intihar etti” denilerek; tabutu önümüze koyulan esmer, al yanaklı, ağzı olan ama dili olmayan b abi. 12 yaşındaydım ben o haberi aldığımda. bordo çevirmeli telefonumuz çaldı, üzerindeki danteli kaldırdım, alo dedim. karşımda babamın diğer bir kuzeni “nafty baban evde mi?” dedi, “yok x amca” dedim. “annen nerede?” dedi, “mutfakta bulaşık yıkıyor” dedim. “o zaman sana söyleyeceğim” dedi. “b abin vefat etmiş, başımız sağ olsun, buradaki askerlik şubesine gidip cenaze işlemlerini yapmamız gerekiyor, annene söyle hemen babanı bulsun.” o anda telefonun olduğu yere çakıldım, kımıldayamadım; sadece işitme kaybı olan anneme sesimi duyurmaya çalıştım. neyse, annem nihayet duyup geldi. yüzümün renginden anlamış olacak ki, bakışları değişerek “n'oldu“ dedi. b abim ölmüş, babamın komutanlığa gitmesi gerekiyormuş diyebildim. annem çırpınarak babamı aramaya koyuldu (cep telefonu yok tabii o zamanlar). ben ise anılarımla baş başa kaldım birkaç dakika.

    o an gözümün önünden onun bana bisiklet sürmeyi öğretişi, bizimle yakan top oynaması, köyün deresinde bize balık tutmayı öğretmesi, süslü bir su yılanı görse “nafty koş, sen izlemeyi seversin, bak şu taşın altına girdi” diyerek bana süslü yılanları gösterme çabası…onunla geçen bütün sahneler çat çat çat önüme serildi. sonra onun g'si geldi aklıma. acaba haberi alınca üzülecek miydi? g; b abi'nin sırılsıklam aşık olduğu, onu bir saniye görmek için -kıl dönmesinden muzdarip olmasına rağmen- depar attığı kız. gerçekten çook ama çok güzel ve havalı bir kızdı. edasıyla herkesi kendine dönüp baktırırdı. b abi'nin onu sevdiğini bilirdi ama yüz vermezdi; beğenmezdi onu, hor görürdü. 2 yaş küçüktü b'den; çocuktu o da. belki şimdi olsa öyle davranmazdı b abi'ye.

    büyük dedemizden kalma ve b abi'nin kullandığı bir köy odası vardı. odanın duvarları g'sine ithafen şiirlerle donatılmıştı. her yere nakkaş gibi onun adını işlemişti. adının yanına çiçekler, kalpler nakşetmişti.

    arabesk dinlerdi b abi. tüm müslüm, ferdi ve orhan şarkılarını ezbere bilir, kalitesiz sigarasını içine içli içli çekerek ve g'sini düşünerek o şarkıları mırıldanırdı. “ıyyy b abi, bunlar çok kıro şarkılar” * derdim; hafiften gülümser, “zamanı gelince anlarsın” derdi. haklıydı, zamanı gelince anladım onun bu şarkıları dinleme sebebini.

    nerede büyük bir ağaç gövdesi görse çakıyla kalp içinde isimlerinin baş harflerini (b,g) kazırdı; nerede bir tahta çit, kulübe görse bu sefer çivinin ucuyla oluşturduğu noktalarla çizerdi motifini. geçtiği yollar, çıktığı dağlar, yürüdüğü ormanlar bellidir. ağaçlar büyüdükçe kalpleri de büyüdü b abi'nin. oğlunun motifleri ilelebet kalsın diye yağmurdan çürüyen çitleri bile değiştirtmedi annesi. her gördüğümde benim de içim cızzz eder; yaşanmamışlıklarını, yarım kalmış o kısacık, sefil hayatını düşünürüm.

    neyse; ben size bir de b abi'ye hiç yüz vermeyen, “benden ümidi kessin, ben ona bakmam” diyen ve çocukken onu kalpsiz g diye kodladığımız g'nin ölüm haberine tepkisinden bahsedeyim:

    haberi alır almaz, kendi ailesinden önce cenaze evine geldi (ki bu hareket küçük yerler için o zamanlar dedikodu malzemesidir). iki gözü iki çeşme ağladı. cenaze evine bir gün gidersin değil mi? o öyle yapmadı, günlerce geldi. “belki ben onunla evlenmezdim; ama keşke canı sağ olsaydı, içim yanıyor” diyerek bizimle ağladı. sonrasında yıllarca evlenmedi. onlarca talibi çıktı, kimseye bakmadı; herkesi reddetti. maalesef toparlayamadı ve depresyon tedavisi gördü. en son 30'larını geçtiğinde ailesinin de iknasıyla evlendiğini duyduk. düğününde oldukça mutsuzdu dediler, üzüldük. o bizim kıymetlimizdi çünkü, ailece gerçekten onu emanetimiz olarak görürdük, mutlu olmasını can-ı gönülden isterdik. b abi en yüce şekilde sevmişti onu, elbette biz de en yüce şekilde sevecektik. umarım şimdi mutludur ve yüzü gülüyordur…

    velhasıl-ı kelam; erkeklerin bazılarının hiç sevgilisinin olmaması hayatın olağan akışında olabiliyor, hatta öyle ölebiliyorlar da. b abi yaşasaydı belki sevgilisi olacaktı ya da belki de g'sine olan aşkını bağrına gömecek; aşka küsecekti. kim bilir… insanların yaşamlarının perde arkasını bilemezsiniz, çok hazin hikayeler çıkabilir. bu yüzden “herkesin hayatı kendine” demeyi öğrenin gençler. eziklemeyin, dalga geçmeyin! onlarca sevgilisi olup da bu anlattığım b abi'nin hissettiği sevginin 1/10'unu hissetmeyen onca erkek vardır; asıl bunlara kafa yorun.

    hayde kalın sağlıcakla…

    hamiş: bu arada b abi aşk acısı yüzünden intihar etmedi. anlatılan ezber ifadelere göre komutanı ile tartışmış, 20 tur koşma cezası almış, kıl dönmesinden dolayı koşamıyorum dedikçe, komutanı daha çok koşturmuş, o da küfrederek kömürlüğe gitmiş, çene altından kendini vurmuş. ama definden 1 hafta sonra cenaze evine isimsiz bir telefon geldi, “b intihar etmedi, olayı araştırın” dedi ve kapadı. bizimkiler araştırmayı denediler ama nüfuzlu insanlar değiller, başaramadılar. tabii o dönemlerde askeri savcılıkta dosya açtırmak ne mümkün. intihar dediler, bizler de kabullendik, bitti. zaten gerçeği öğrensek de sonucu değiştirebilecek miydik? hayır. ölen öldüğüyle, kalan kaldığıyla…

    debe editi: maximus decimus meridius ve freekara nickli suser'lardan b abi diyeceğine başka bir isim yazsaydın şeklinde eleştri aldım. “bu haliyle göz kanatır, bu şekilde okunurluk zayıf olur, isim yazınca artar, bu bilimsel veridir” şeklinde tavsiyelendirildim hatta. tavsiyeleri için teşekkür ederim. ancak;

    öncelikle bu insan uzaktan kuzenimdi ve benim için özel bir insandı. çok severdim onu çocukluğumda. isminin yerine ahmet, mehmet yazmak istemedim; b diye yazmak istedim. burası benim ekşi günlüğüm, ben bu örneği yazarken bile zorlanarak yazdım ve ben bu şekilde yazmak istedim. zira birgün bir dergiye kurgu bir hikaye yazmak istersem şahısları baş harfiyle temsil yerine cabbar'la mahmut'la temsil ederim, gözünüz kanamaz; ama bu kurgu bir hikaye değil. ve ben onu “kendisinin her yere kazıdığı gibi” baş harfiyle yazmak istedim. entry'nin debe'ye girmesi ve daha çok okuyucuya ulaşması ve entry'nin bazılarının gözünü kanatması benim sorunum değil. kimseye sonuna kadar oku diye baskı yapan var mı? yok. o halde?

    bana bu aklı tekrar vermek isteyen çıkar diye bu eklemeyi de yapmak istedim. zira karnım doydu, çok kez duymama lüzum yok.
  • umarım hiç sevgilisi olmamış bir kız bulur. birbirlerinin ilki olsunlar..

    iyi biriyse mutlu olmasını dilediğim kişi.
  • bunların bir kısmı hakikaten seçici ve kendine, karşısındakine saygısı olması gereken seviyede olduğundan doğru kişi değilse hiç başlamamayı tercih ediyor. ben böyle adamlara helal olsun diyorum.
hesabın var mı? giriş yap