• mümkündür hem de nasıl ...ha umarım ne kadar istesenizde bunu anlamak,fark etmek zorunda kalmazsınız çünkü genelde hikaye böyle başlar. kim mi ''isteyerek'' hissizleşir?
    kahramanlar, olaylar ve bunların getirdiği tüm o tecrübe ve yaşanmışlıklar her ne kadar farklılık göstersede aslında genel manada hepsi aynı yerden temel alır; duygularını çok yoğun hisseden hatta tabiri caizse onları yaşayan o ''naif'' insanın bir şekilde ruhunun yaralanmasıdır o bitmez tükenmez ''artık hissetmek istemiyorum'' cümlelerinin nedeni.bir nevi kendini koruma iç güdüsü diyorum ben.

    teorikte; bu çok çeşitli hüzünlü, güven kırıcı, umduğunu bulamama,insanlar tarafından kullanılma, en sevdiklerin tarafından yüzüstü bırakılma,insanlar yüzünden uykudan edecek, o sürekli mideden yükselen bazen kelebek uçuşması bazen de kusma isteğine neden olan tüm o duyguların hatta mutluluğun bile evet, hepsinin aslında çook yorucu,yıpratıcı olduğunu farketmekle başlar dinginlik isteği.

    pratikte ise içerde yaşananları artık dışarıya yansıtmak istemediğinizde ; her içlendiğinizde gözlerinizin kızarmasını istemediğinizde,sesim titremesin artık nolur diye düşündüğünüzde, en önemlisi gündüz daha optimistik gece ise karanlığın, karamsarlığın içine gömüldüğünüzü anladığınızda ve bu artık günlük hayat rutininizi etkilemeye başladığınızda duyguların gereksiz birer ayak bağı olduğunu anlarsınız ve artık kurtulmak gerekir onlardan.

    ilk başlarda bir tür tutkudur bu istek, mazoşizmden payını almış,tabii ki yalnızlık ile de harmanlanmış olduğunu tahmin etmek zor değildir. uyuşturucu etkisi yapar bunlar, etkisini devam ettirmek için dozajını artırmanız gerekir ki ne kadar artarsa artsın etkisinin azalması aslında doğru yolda olduğunuzu gösteren bir işarettir.

    bravo ! artık eskisi gibi o duygusal insan değilsinizdir

    bundan sonraki ilk evre durumdan keyif alınmaya başlanan/çalışılan evredir nispeten bir ''huzur'' söz konusudur çünkü artık eskisi gibi sevgiyi,özlemi, nefreti, mutluluğu... saymaya gerek yok tüm o ''gereksiz'' duyguları zirvede yaşamak yoktur.ayak bağları, sırttaki yük torbaları atılmıştır ohh !!

    daha sonra karşılaştığınız olayları ,yaşadığınız sorunları ,mutlu olunması gereken pozisyonları,arkadaşları,aileyi,eskiden gidince huzura kavuşulan sokakları,içinize işleyen şarkıları,yağmuru,sigarayı ... her şeyi ... yer,zaman,mekan,kişi,olay ayırt etmeksizin hiçbir şeyi umursamadığınızı fark edersiniz.

    zaman geçtikçe rahatsız eder bu durum tabi ilk başlarda itirafı çok zor, sonuçta siz istediniz bunu
    gitgide insaniyetten uzaklaştığınızı geriye dönüşün belki de imkan dahilinde olmadığını sezdiğinizde ise ... işte orası kötü bir yer, saplandığınız yer...

    hayat, zaman ... asla söyleyeceğinize inanmayacağınız şeyler söyletiyor size. eskiden beni sarsıla sarsıla ağlatan şeyler yeniden ağlatsa keşke diyorum ne garip ...

    uzun bir zamandır istediğim şey yeniden hissedebilmek.mutsuzluk,aşk acısı,korkularım,endişelerim dahi kabulum gerisini siz düşünün dinlediğim şarkıdan, sevdiğim yemeklerden,ettiğim sohbetten,yürüdüğüm sokaktan ,kurduğum cümleden,izlediğim filmden haz almayalı,ölüme dahi ''gerçekten'' üzülmeyeli o kadar uzun bir süre oldu ki unutmak üzereyim bunları. çok eski bir şeye baktığımda canlanan anılardan hissettiğim o patolojik duyguyu geri istiyorum daha fazla çıkmaza girmeden, bu bataklığın daha derinine batmadan çıkmam gerekiyor kendimi yeniden ''insan'' gibi hissetmem gerekiyor.
    yaptığım şeylerin gereklilik dolayısıyla değil isteyerek tercih edilen eylemler olması gerekiyor bunu derinden hissetmem gerekiyor ihtiyacım var...

    belki de en gereksizi ama yağmur altında yürürken ki o arınma hissiyatına yeniden ihtiyacım var.en derinden acı çektiğimi hissetmeme yeniden ihtiyacım var

    ne trajedi değil mi sırf acıdan, nefretten kurtulmak için içinde ne olduğunu bilmediğin bir boşluğa atlamak, sonrada çıkmak için çırpınmak!
  • bunun böyle olmaması lazımdı dediğin an'da olur.

    vücudun kendini savunmaya aldığını gösterir. çünkü hissetsen çok kötü şeyler olur o an bilirsin. tabi vücudun senden daha iyi bilir bunu.
  • son çaredir. ayakta kalmak zorundasınızdır, hemen olmaz. içinizde bir yerdedir ama yerini bilemezsiniz çünkü artık batmıyordur. hani bazı insanlar için deriz ya gülerken bile gözlerinde hüzün var diye, bir kabus görüp uyandığınızda hiç yaşamamış gibi güne başlarız ya, hatta kabuslar her gecedir yine de usanmadan yeni bir kabus için rüyaya yatarız, vazgeçişten önce son adım atılmıştır.
  • çok içten ayarını yapma gereği bile duymadan savurduğun o kahkahalarını duyamadığını farkettiğin ya da gözlerinde kısa bir an yanma hissettiğin ama susuz bir şekilde başını sallayarak nefes almaya devam ettiğin an anlıyorsun; hislerinin nasır bağladığını..
  • biraz önce okuduğum ötv zammı haberiyle idrak ettiğim olay. bir boşlukta kontrolsüzce düşüyormuş gibi… düşme o kadar uzun sürmüş ki yere çarpınca parçalanma korkusu da kalmamış.

    her bilgiye ulaşabilmek, çoğunun sıradan bir ülkede skandal olacakken artık kimseyi şaşırtmaması, geleceğin kocaman bir soru işareti olması, her taraftan taşıp yüzümüze vuran ahlaksızlık, öğrenilmiş ve kokusunu iyi bildiğimiz çaresizlik hali, isyan etsen yerine koyacak insan gücünü görememek ve ekonomik çöküş… iyi kötü kendimi güvene aldığım dünyamda olan biten karşısında hissizleştim.

    bazen çok dolarsın da ağlamana ramak kalmıştır ya. dokunsalar ağlayacak olursun ve biri gelir dokunur. uzun uzun hıçkıra hıçkıra ağlarsın. sonrasında bu boşalmanın etkisi ile güzel bir uyku çekersin ve yeni güne umutla uyanırsın. birazcık da olsa o umut devam etmeni sağlar. ülke işte tam da bu durumda. birinin gelip dokunması gerekiyor. ülkenin güzelce boşalıp temiz bir uyku uyuması gerekiyor. bu kadar yük ile boşalmadan devam edemiyor toplum. kendimde ve çevremde gördüğüm bu karanlık anca böyle çıkar aydınlığa. yandığımız yeter.
  • seni deli gibi seven biri var. bu biri ki zamanında platonik takıldığın, aşkından ölüp bittiğin aynı zamanda uzun bi ilişkiyi paylaştığın kişi. ama gel gör ki aynı zamanda hikâyenin sonunda severek ayrılmak zorunda kaldığın kişi. mantık ağır basınca duygular hiçe gidermiş. hiçe giden duygularımla hissizlestiğimi anladım işte. boşluktayım, muallaktayim. varoluşsal sancılar yaşamaktayım.
  • artık ne olursa olsun, üzülemezsin,gülemezsin, içinde kuşlar ölür önce sonra ruhundaki çocuk, herkes kadar yalnız, herkes kadar sahte olursun artık.
  • önceden çok kolay mutlu olur ama çok da kolay ağlardım. herkese aşırı fazla değer verir kolayca da vazgeçemezdim. yaşın getirdiği bir durum mudur bilmem ama artık ne kolay kolay ağlıyorum ne de kolayca mutlu oluyorum. insanlardan kolayca vazgeçip yalnız kalmayı daha çok tercih ediyorum. ağlamak önemliymiş ama onu anladım. sinirlenince ağlamak beni rahatlatırdı. şimdi ise dünya yansa sigaramı yakıp izlerim karşısında. yaşanmışlıklar mı ilerleyen yaş mı bilmem ama böylesi daha iyiymiş
  • gözünden akacak yaş yerine gözüne inen kan ile benzer durumdur.
  • duygu ve his bana çok uzak iki kavramdı belli bir süre önceye kadar. ailem doğum günümde ağladığımda :" o duygulanmaz, yine birine sinirlenmiştir." demişti hatta. insanlara değer veren biri de değilimdir aslında. bugün yanımda olan birinin eksikliğini ertesi gün hissetmem. tek bir arkadaşım hariç. onunla da aramızda sorunlar olduğu zamanlar doğrudan savunmaya geçiyorum sanırım. ilk iki saat derin bir hüzün, sonrasında ne sevgi ne mutluluk ne de keder hiçbiri kalmıyor. bu sefer farklı olan şey, her sakinleştiğimde ona olan sevgim giderek derinleşiyor. benim gibi bir insan bile hissizleşmiyorsa emin olun siz de hissizleşmiyorsunuz. sadece acınızı derine gömüp güçlü gözükmeye çalışıyorsunuz.
hesabın var mı? giriş yap