• cennet ehlinin çoğu ahmaklardır hadisini tefsir eden bir filmdir bence. yapımcının yönetmenin bundan haberi yok, o ayrı.
  • bu filmde sean penn full retard takıldığı için eve eli boş dönmüştür. hamiş: never go full retard
  • singles'tan sonra en iyi soundtracklere sahip film bu. çünkü the beatles var, çünkü singles'ta jimi'sinden* pearl jam'ine, layne staley'inden chris cornell'ine seattle var.
  • şu anda gözlerimin yanmasına neden olan, hayatımda izlediğim en duygulu filmlerden biri. evet, sam dawson zaman zaman forrest gump' a çok benziyor ama bu filmde, bu karakterde insanın içini ezen daha çok şey var. sean penn'in heyecanı, dakota fanning'in sakin ve anlayışlı tavırları, çatlak arkadaş grubu...bütün sevgiler, kıskançlıklar, şüpheler, hayranlıklar çok içten. film gerçekten çok güzel ve çok yalın. soundtracke söylenecek söz bile yok. naçizane önerim şudur: kramer vs kramer filminden sonra bu film izlenilsin ki sinema sevdalısı arkadaşın telaşı, göndermeleri daha anlamlı olsun!
  • sinema tarihinin en özel oyunculuk performanslarından biri bu filmde sean penn tarafından gerçekleştirilmiştir.
  • aynı günde 2 kere seyredilebilen (ki daha önce de seyredilmiştir) ve bu iki seferde de ağlatan filmdir. (bkz: ben yaptım oldu)

    edit: (bkz: yaptım yine yaparım)

    2. edit: (bkz: yine yaptim, yine oldu)
  • açıkçası sean penn'i pek sevmezdim ama bu filmi izleyince adamın gerçekten de canlandırdığı gibi 7 yaşındaki bi çocuğun zekasına sahip olduğuna inanasım geldi.harbiden çok güzel oynamış hakkını vermek lazım.ama filmle ilgili tek bişey öne çıkıcaksa kesinlikle dakota fanning idi.o yaşına rağmen nicelerinden çok daha iyi oynaması belki oyunculuğun cidden doğuştan geldiğini gösteriyordur.sanmıyorum ki yönetmenin kızım şöyle oyna böyle oyna demesiyle o duyguyu bize hissettirebilsin.bu yönüyle la faute a fidel deki rolüyle nina kervel'e benzettim.şeker tatlı kız olayından çıkıp bilmiş kocaman insan tavrından dolayı.leon'dan sonra olduğu gibi bi natalie portman yükselişi beklerdim ama film 2001 yılında çekildiğine göre maalesef pek bi ilerleme olmamış.son olarak michelle pfeiffer'ın da filme çok iyi gittiğini, izlerken bi bonus etkisi yarattığını söyliyim.
  • şu yıla kadar izlememiş olmanın utancını yaşatan filmdir. defalarca önüme gelmiş "amaan, sonra izlerim" diyerek ertelediğim zamanlara gidip kendime o civarlardan bir güzel sövmek isterim.
    sean penn'in sam rolünü ne kadar üst düzey bir biçimde yaşattığının derecesini vurgulamaya gerek yok tekrar tekrar. aksini iddia edebilecek insan yoktur zira. kendisini saygıyla anıyoruz. neyse. dakota fanning'e sözü getireyim.. sanmıyorum ki lucy rolunda başkası olsa, sadece s.pean aşmış sam rolu ile tek başına filmdeki süreğen etkileyiciliği açığa çıkarabilsin. sanmıyorum değil hatta eminim diyerek kararı netleştiriyorum. baba-kız diyaloglarında, yakalayabiliyorsanız, rolündeki kişinin o anki hissini mimikleriyle nasıl olağanüstü, birebir şekilde yaşattığını da farketmişsinizdir. hem de o yaşta rol değilmişcesine gerçekleştiriyor bunu. doğuştan kanında var arkadaş dedirtiyor adama oyunculuk.

    filmden -benim için- en hoş, sevimli sahneyi de yazıp entry'mi sonlandırmak niyetindeyim.

    --- spoiler ---

    sam, kızıyla belirlenen görüşme saati yaklaştığından durakta otobüs beklemektedir. kucağında paketlenmiş pasta kutusuyla durakta oturur. otobüs gelir, biner ve birkaç saniye sonra "bir dakika, otüsü durdurun" şeklinde bağırarak iner; otobüse binerken pastayı yanına almayı unutmuştur zira. koşar halde gider pastayı kapar. fakat otobüse binmek için dönerken sam'i tınlamayan otobüs basar gider. bu sahneden hemen sonra sam'in görüşmeye yetişmek için 5 dakikası kaldığı öğreniriz. kızı tarafından umut, sabır, özlem bileşenleri bünyeye biriktirilip beklenen baba, bağırarak hedefe yaklaşmaktadır.. sesi koridorda bekleyen lucy'ye ulaşır nihayet. daha görüntüye sam girmemiştir, sesini duyarız, lucy de sam'e seslenir.
    sam sahneye gelir ve önünde geçmesi gereken 3 basamaklık bir engel kalmıştır son olarak. bunu başarılı bir şekilde atlatamayıp profesyonelce, yumuşak kontrollu bir inişle yere kapaklanır. taşıdığı pasta yere düşme anında artık pert olmuştur. ama önemi yoktur, kızı karşısındadır. "hepsini döktüm, özür dilerim" dedikten hemen sonra yanına eğilmiş lucy'yi öpmek için uzanır sam. dudaklarını büzüştürür, lucynin yanağına bırakılmak istenen öpücük için sam bulunduğu koordinattan uzanmaya başlar; fakat(belki doğaçlamadır belki zaman tutturulamamıştır, bilmiyorum) kolayca tek hamlede öpemez. uzanma anında böyle çok küçük bir iki dengeyi kaybetmemeye yönelik vücut hareketiyle hedefe esnerken sam'in "yüzündeki ifade, öpme anı ve akabindeki birkaç saniye" ... lşte tam bu an müthiştir, akılda kodlanmıştır artık en güzel haliyle.

    --- spoiler ---
  • böğüre böğüre ağlamak isteniliyorsa bu film izlenmelidir. hem sean penn de muhteşem oynamış. oh, mis.
  • 2 saat boyunca dolu gözlerle izlenen film... sean penn'in destansı oyunculuğu buna sebep olan etmenlerden en önemlisidir. minik kız ve michelle abladan da bahsedebilirim ama sean penn hani öyle bir oynamış ki, onlara sıra gelmiyor.

    --- spoiler ---
    sam'in kızına doğru elinde hediyeyle koşarken basamaklardan düşüşü feci halde iç parçalayıcıydı. orada eğer müzik dayatılsaydı arkadan, salya sümük vaziyetine geçen zilyon tane insan çıkar, o sahne de efsane sahneler arasında yerini alırdı... ayrıca rita'nın arabası çekilirken sam'in arabaya tutunarak sürüklenmesi ve kendisi gibi olan arkadaşlarının bazı hareketleri de gülümseten hadiselerdi. ama genele vurduğumuzda gözlerdeki nemi çok fazla azaltmadı bunlar.
    --- spoiler ---

    ha bu arada adım gibi eminim, ertem şener bu filmi izlediyse sonunda "her yerinden öpüyorum sean" demiştir.
hesabın var mı? giriş yap