• canina susayanlar icin, los angeles'in en turistik mekani, ozellikle gece turlari tavsiye edilir. [yillar sonra ogrendim ki east la daha da fantastik bir mekan]
  • (bkz: el segundo)
  • california love sarkisinda da gecer bu bolgenin adi.
  • (bkz: darkwood)
  • yil 2001, teo, esekherif ve ben abd'ye geliyoruz. gidecegimiz sehir san francisco, benim bir egitim almam gerekiyor. teo ve esekherif ise geziye tamamen turistik amaclarla katiliyorlar. [hatta daha sonra birlikte gezmeyi planladigimiz yerlere ben egitimdeyken gidip sonra bana "aaa lan biz seni tamamen unuttuk" demislikleri dahi var]

    istanbul'dan chicago'ya vardik, mevsim kis, yanilmiyorsam ocak ayi.. buz gibi bir hava. o hare'de, chicaco'dan san francisco'ya bir kac saat sonra kalacak olan aktarma ucusunu bekliyoruz. ara sira panoya gidip, bizim ucusta gecikme var mi diye bakiyoruz zira hava cok kotu, bazi ucuslarda gecikme oluyor. arada muhabbet, bu iki tiryakinin buz gibi havada sigara icmek icin disari cikip girmesi filan fistik.. yapacak baska bir is olmadigi icin rutine bindirdigimiz panoya bakma islemleri icin yuruyoruz, uzaktan panoyu goruyorum.. alt alta ucuslar listelenmis, yanlarindaki "on time", "on time" yazilarini gorebiliyorum lakin bir tane ucusun yaninda baska bir sey yaziyor. yanimdakilere "o geciken kesin bizimkidir bak" diye espri yapiyorum, panonun yanina variyoruz bakiyoruz... evet, o ucus bizimki.. lakin gecikme yok.. enfes... ucus tamamen iptal edilmis, "cancelled" yaziyor. ee ne halt edecegiz simdi filan derken, thy'nin abd'deki partneri american airlines'a gidiyoruz, ucus numaramizi soyleyince baska bir sey soylemeye gerek kalmiyor "evet, ucusunuz hava sartlari sebebi ile iptal edildi, baska bir ucusa aktaracagiz merak etmeyin, bir sure sonra sizi cagiracagiz bekleyin lutfen" diyorlar.. eh madem diyoruz, yine ortalikta dolaniyoruz.

    ben bu sirada, teo ve esekherif dolanirken tekrar american airlines'a geliyorum ve "o ucusun yerine, san francisco'ya degil de baska sehre ucmamiz mumkun mu ?" diyorum, "neresi?" diyor kadin, "los angeles" diyorum, kadin "evet, olabilir" diyor ve biletlerimizi degistiriyor. bunu yapiyorum, zira yanimdaki iki adam zaten turist, san francisco'ya nasilsa gidecegiz, benim egitime de uc gun var henuz.. bari arada los angeles'i gorelim diyorum. gidiyorum adamlara soyluyorum, "oo super" diyorlar. ucagin kalkmasina da fazla sure yok, atliyor yarisi bos oldugu icin pilotlarla kakara kikiri eglenen dunyanin en tuhaf hostesleri ve inerken "hosteslerimiz nasildi ama? muhtesem degil mi?" diye anons gecen pilotlar esliginde los angeles'a gidiyoruz.

    planlarimiz buna yonelik olmadigindan, los angeles'a indigimizde saat 23:00 civari. araba kiralamamiz gerek, onu biliyoruz. gidiyoruz lax'in icerisinde nerede ucuz araba kiralayabiliriz diye iki saat dolaniyoruz, sonunda havalimani disinda bir yere karar verip oradan arabayi kiraliyoruz. bu sirada saat 01:00 olmus durumda. aramizda daha once kimsenin los angeles'a gelmisligi yok, benim ve esekherif'in abd'ye ikinci, teo'nun ilk gelisi. aramizda da ehliyeti olan tek kisi esekherif. esekherif'in de daha sonra bizi "sizi sunset boulevard'a goturucem diye bes saat abuk subuk yerlerde dolandirip, en nihayetinde malibu yonune dogru sehri terkederken "eee nerede lan sunset boulevard" ? " diye sordugumuzda "yaaa cok bisi yok zaten orada, siktir edin" dedigini eklersem onun da ne durumda oldugunu sanirim anlarsiniz.

    velhasil kelam, ciktik lax'den bilmedigimiz bir yone dogru gidiyoruz, sehir hakkinda en ufak fikrimiz yok. dolayisi ile lax'den cikip doguya dogru dumduz gittiginizde, komsu sehrin inglewood oldugu konusunda da bilgisiziz. o siralar guvenlik acisindan los angeles simdiki ile kiyaslanamaz durumda. onu da bilmiyoruz tabii ki. bastik doguya dogru [bunu o sirada bilmiyoruz tabii, ben daha sonra los angeles'a tasininca, gezdigimiz yerleri hatirlayip "aman aman, eyvah eyvah.." diye tespit edince ogrendim] gidiyoruz, ama nasi egleniyoruz. chicago'nun buz gibi havasindan sonra, hava sicak olmasa da soguk da degil, ilik. camlari actik, takiliyoruz... cilgin atiyoruz.. gece vakti boyle bildigin amerikan evleri arada tek tuk michael jackson kafali zenciler geciyor, arabalar boyle bi tuhaf.. ayni yonde giderken arkamizdan bize yetisen ve yanimiza gecen, sonra da uc bes saniye bizimle ayni hizda gidip sonra gazlayarak devam eden eski, yetmislerden kalma buyuk amerikan arabasi, icinde bizi suzen dort tane zenci.... evlerin onunde gecenin o vaktine ragmen tek basina oturan zenci... kose basinda teneke icerisinde ates yakip basinda beklesen uc bes tane zenci... lan... niye biz gecerken herkes bize bakiyor? ve ayrica niye hepsi zenci?

    bu sirada, o yillarda los angeles'da yasayip, tam da biz oradayken turkiye'ye tatile gitmis olan clairvoyant'a sms ile ulasmaya calisiyorum. hani nereye gidelim, dogru duzgun otel nerelerdedir filan diye sormak icin. o da bize "siz su an neredesiniz?" diye soruyor. ben de sanirim tabelalarda gordugum "inglewood" kelimesini mesajla kendisine gonderiyorum. asagi yukari soyle bir cevap geliyor

    "camlari kapatin, kirmizi isiklarda durmayin.. en yakin freeway'e cikip oradan uzaklasin"

    birden, olay korku filmine donusuyor, sadece zenci goruyor olmamizin aslinda otantik degil bizim acimizdan gayet trajik bir durum oldugunun ayirdina variyoruz, en yakin freeway'e cikip ortamdan uzaklasiyoruz. daha sonra, o arabadaki zencilerin bizim son derece rahat tavirlarimizdan killanip [gecenin o saatinde orada hic beyaz olmadigini, olsa dahi bu kadar rahatca gezmesinin mumkun olmadigini tekrar hatirlatmak isterim] muhtemelen "bunlarda bir is var" diye bize bulasmadiklari hakkinda uzun uzun konusuyor, kendimizi pasadena'daki bir otele atiyoruz.

    inglewood iste boyle bir yer...
  • pulp fiction'da jules winnfield karakterinin sorumluluk alani burasiydi*.

    (bkz: nuff said)
  • koskoca la 'de, benzin almak icin girdik buraya ( ki en ucuz yer de diilmis). kayitlara gecsin diye yaziyorum;saat 18.00 civariydi, kapilari kitlemeden iki hatun arabada oturduk -ki girdigimiz andan itibaren 'olm burda bi acaiplik var' dedim yani demedim diil - , arkadas benzin aldi, bi tarafimizi kestirmeden ayrildik.
    ama aksam, boyle karanlikta falan gitmem, gitmeyi istemem.
  • (bkz: dope)
  • eski kötü şöhretini şimdilerde görece hawthorne'a bırakmış güzide semtim.
  • 2000'lerin başında bir gece sabaha karşı 2-3 gibi 405 üzerinden lax'e giderken yanlış exit'ten çıkarak kendimizi ortasında bulduğumuz semt. şimdiki halini bilmem ama o zamanlar cidden boktan bir yerdi. arabanın kapıları kilitli olmasına rağmen 405'i tekrar bulana kadar yaşadığımız stresi anlatamam. filmlerde gördüğünüz manzaraları canlı yaşıyorsunuz. ben tijuana'da kaybolduğumda bu kadar tırsmamıştım.
hesabın var mı? giriş yap