• son zamanlarda üzerine ciddi ciddi kafa yormaya başladığım bir şey bu. çünkü özellikle orta sınıf ailelerin görece idealist çocuklarının hayat boyu bunaltısının sebeplerinden biri de buymuş gibi geliyor. çok uzun bir entry olacak, baştan uyarayım.

    aslında bir başlangıcı yok bu durumun, sadece "destekleyici" bile görünebilen ailenin çocukların iyi bir kariyer edinmesinde "engelleyici" olabileceğini iddia ediyorum. geçtiğimiz haftasonu odtü'deki sinirbilim gününde turgut hocanın konferansını dinlerken ve kendisinden çok etkilenmiş bir vaziyette arkadaşlarla birlikte hocanın biyografisini incelerken, 5 yaşında babası tarafından kendisine evde laboratuar kurulduğundan bahsettiği bir röportajla karşılaştık. küçükken babası sırf okuma alışkanlığı kazansın diye kütüphanede çalıştırmaya başlamış kendisini, öyle ki kazandığı parayı aslında babası kendi veriyormuş. çocuk çalıştım sanarken onun tek amacı çocuğun kitaplarla iç içe olmasını sağlamakmış. harvard üniversitesi bu adam için limitleri gökyüzünde olan türk gibi bir şeyler söylüyor artık. vesaire vesaire. bu sadece bir örnek. burada okuyanlara bir soru sormak istiyorum, o da şu: siz 5 yaşındayken aileniz ne yapıyordu? siz 10 yaşındayken aileniz iyi bir kariyeriniz olması için ne yapıyordu? size ne gibi yatırımlar yapıldı?

    kendi adıma söyleyeyim, okumayı 3.5 yaşımda sökmüş, evde ne var ne yok okuyor haldeydim ve bir süre sonra ailem tarafından "çok okumak depresyon yapıyor, kafasını gömüyor kaldırmıyor bunlardan" denilerek okumam yasaklanmıştı. bizim ailelerimizde "çok okumak", "gariplik"tir, farklı olandır. bu sadece bir örnek. devamı var.

    mezun aşamasında olduğum için ben de dahil olmak üzere etrafımda tez yazan arkadaşlarımı görüyorum. herkes sabah okula gidiyor, gündüzleri akşam okuldan/işten eve geldiği zaman tezin yazımına devam etmeyi düşünüyor filan. ama akşamları eve gelince çöken yorgunluk ve ardından gelen "erteleme" hissiyatına hepiniz de aşinasınızdır.

    burada bir ara verelim. hangimizin anne/babası işten geldiği zaman ufak tefek işlerini hallettikten sonra televizyon başına geçmek yerine dinlenmek için kitap ya da gazete okuyordu? çok azımızın. bu şekilde olanların çoğunlukta olduğunu varsayıyorum biraz da türk kültürüne bakarak. peki anne/babadan bu şekilde "öğrenmiş" bir çocuğun akşam eve geldiği zaman dinlenmek için bir şeyler okuyabilmesini bekleyebilir misiniz? yoksa dinlenmek, survivor seyretmek anlamına gelmeye mi başlar?

    sosyal öğrenme kuramı, insan "öğrendiği"dir, insan "aynaladığı"dır derken tam olarak bunu kastediyor. o yüzden eleştirdiğimiz anne-babalar gibi oluyoruz. çünkü öğrendiğimiz şey bu, bunun aksi sadece bir "çaba"dır ve çaba, yorucudur. çaba, beynin en sevmediği şeylerden biridir; beyin şemaları ve kestirme yolları sever, öğrenilmişliğe kaçar.

    genel bir eleştiri vardır mesela evlenen çiftlerle alakalı. evlenmeden önce hepsi elli farklı hobisi olan ilginç şeyler yapan insanlarken evlendikten sonra bir anda teyze-amca gibi olurlar. bunun nedeni evlilik cüzdanının lanetinden mi geliyor, hayır. biz "evde" olmayı, "evli" olmayı, ailelerimizden bu şekilde öğrendik, bu kadar basit. öğrenme faktörünü burada hiçbir şekilde yadsıyamazsınız.

    kariyer konusuna geri dönelim.

    çok sevdiğim ancak ne yazık ki kimin yaptığını unuttuğum bir araştırmada çocukların iyi bir kariyer edinebilmesi için en az 3 nesildir üniversite mezunu olmak gerektiği sonucu çıkıyordu. bu kadar katıldığım bir araştırma olmamıştır sanırım. çok zeki bir insansınız ve türkiye'nin en iyi okulu denilen bir okuluna da gittiniz diyelim. her şey harika gitti ve yurtdışına çıkıp orada devam etme kararı aldınız. toefl sınavına gireceksiniz. bu sene 580 lira diye biliyorum. toefl sınavına girmek, orta-sınıf bir türk ailesi için sıradan bir şey değil. bu o "bildikleri" sınavlardan değil çünkü. buradaki baskıyı hissedebiliyor musunuz? bu, bir "o sınava girme" baskısı değil. bu "tamam oğlum o parayı veririz" olarak sonuçlanan bir şey de olabilir ama bu sizin etrafınızda olmayan bir şey. siz ailede yeni bir şey oluşturursunuz ve etrafı ona ikna edersiniz, onun için destek istersiniz. bu sizin ailenizin "normal"i değil hiçbir şekilde.

    ama, bu tarz küçük şeylerin bile ailesinin "normal"i haline gelmiş insanlar en iyi noktalara gelirken, biz "asistanları" olur ve kendimizi onlardan zorla ayırmaya çalışırız.

    çok mu karamsarım? belki. bunların hiçbiri için ailelerimizi suçlamıyorum, burası önemli. ama ailelerle alakalı bu gerçekliği de kolektif toplumun koruyucu melekliğini yapmak uğruna inkar edemem. çünkü gençlik olarak gerçek ve ciddi bir sorun yaşadığımızı düşünüyorum.

    bu sorun nedir? yukarıda da dediğim gibi, sürekli öğrenmelere karşı bir "çaba" göstererek kafamızda kurduğumuz "ideal" yaşama ulaşmaya çalışmamız. bu ideale (çoğunlukla) ulaşamadıkça da ebeveynlerimizleşmemiz. "gençken böyle değildim, sonradan böyle oldum"larımız.

    bir topluluğun bir yerlere hayatlarının doğal akışı içerisinde gelirken (zaten onlardan bu bekleniyor), bazen (daha zeki, daha çalışkan olmamıza rağmen) onlara ulaşmak için çok daha fazla uğraşmamızın gerekmesi. bazen bunun nedeninin de hiçbir şekilde bireysel faktörlerden kaynaklanmaması, sadece onları ileri itmiş olan gücün, bizim etrafımızda yeterince olmaması.

    tekrar tekrar söylemek istediğim, sadece çabalarında inatçı olanların, gerçekten isteyenlerin idealledikleri ev ve kariyer yaşamına büyük çabalar sonucunda ulaşacakları. çünkü bir noktadan sonra toplumsal öğrenmeler yüzünden insanların ailelerine döneceği.

    uzun uzun konuşulup eleştirilebilir şeyler yazdım ama aramaya inanıp bulamadığım bir başlıktı bu.
  • "annen sarmısak baban soğansa ne kadar güzel kokabilirsin ki"
  • (bkz: iyi bir kariyer edinmede paranın rolü)

    not: paradoksu farkettiniz mi?
  • surada gayet guzel aciklanmistir
  • kesinlikle çok büyük olduğuna inandığım roldür. sadece kariyer açısından söylemiyorum. kariyer konusunda ahkam kesebilecek kadar çok insan tanımadım çünkü ama kültür, eğitim açısından aile farkı çok büyük derecede ortaya çıkar. şimdi; sürekli yurtdışı gezileri yapan, evinde sürekli kitap bulunduran, maddi geliri birçok hobiyle uğraşmalarına yeten, iyi bir refah seviyesine ulaşmış iki akademisyenin çocuğunu ele alalım. bir de hayatında köyünün dışına çıkmamış, belki okuma yazma bile bilmeyen, hayattaki tek eğlencesi akşam ayaklarını uzatıp bir iki saat televizyon seyretmek olan, hayatını güçlükle idame ettiren iki tarım işçisini ele alalım. bu insanların hayata bakış açıları, çevreleri, her şeyleri farklı olacaktır. birinci ailede büyüyen çocuğun, küçüklükten itibaren spor, sanat vs. her türlü şeye erişimi çok kolaylıkla olacaktır ve bunlara hiç ilgisi, yeteneği olmasa bile ailesinin yönlendirmesiyle nimetlerinden faydalanabilecektir. keza eğitim olarak en kaliteli okullara gönderilecektir, affedersiniz aptalın önde gideni bile olsa en az iki dil öğrenerek, donanımlı bir şekilde liseden mezun olabilir. çevresindeki arkadaşları da kendisi gibidir. ya diğer çocuğumuz? o çocuk şanslıysa, azimliyse, zekiyse çizginin dışına çıkabilir ancak ve "koyun güderken öss birincisi oldu" haberini okuruz. bu azim onu aziz sancar da yapabilir belki. ama her halükarda birinci çocukla aynı seviyeye gelebilmek için o çocuğun sarf ettiği çabanın kat ve kat fazlasını göstermek zorundadır. bu çabayı göstermezse kendisi de ailesi gibi olacak ve belki de hayatı boyunca köyünün dışına çıkamayacaktır. birisi icin basarili olmak istisnayken, digeri icin basarisizlik istisnadir. hele bir kız çocuğu... erkeğin de üstünde bir çaba göstermek zorunda. şanslı olmak zorunda. ailesi okuldan alıp, 13 yaşında evlendirmeye çalışmayacak da, şehir dışına üniversite okumaya gönderecek de... ohoo. belki ne zeki insanlar, insanlığa katkısı çok çok büyük olabilecek insanlar harcandı bu şekilde. bilmiyoruz, bilemeyiz.

    böyle pis bir döngüdür bu maalesef. önce aile, sonra çevre o kadar önemli ki insanın gelişiminde.
  • bazı insanlar şanslı doğar, bazıları ise şansını kendi yaratmak zorundadır.(ki bu hiç kolay değil.)
  • * "yemeğini önüne koyalım, çamaşırını bulaşığını her şeyini halledelim, sen hiçbir işe karışma, odanı bile toplama, sadece dersini çalış, şu suna hanımların profesür oğlu gibi ol!" tipi ebeveyn
    => aptalın teki değilse gayet doğal olarak prof. oldu.

    * "sen kendi işini kendin gör, ayaklarının üstünde durmayı öğren, aynı zamanda dersini de çalış, şu cezmi beylerin profesür kızları gibi ol!" tipi ebeveyn
    => anca uzman olabildi. doçentliğe çalışmak için az yiyip hizmetçi tutmayı düşünüyor.

    * beğenilmeyen, aşağı görülen aile modeli +
    "bu ev beni basıyor, ailemden de sıkıldım, offf kaçmalıyım bunlardan sonsuza kadar kaçmalıyım, en uzağa kaçmalıyım" tipi genç =>
    okuduğu bölümde doğru hamleler ve hoca yağcılığı ile (kendi ifadesi) tee amerika'ya kaçtı. orada akrabaları da var. hem aile var hem aile yok. kafa rahat...

    * beğenilen, örnek alınan aile modeli +
    "allah'ım ne muhteşem ailem var (instagram'da gece elbiseli, smokinli aile pozları), aileme layık olmalıyım, sahip olduğumuz namı yürütmeliyim, buna mecburum" tipi genç =>
    lise dö sen benuğa + koç üni + cambridge ... artık üç vakte kadar ceo olur...
  • büyüktür. ergenlikte genellikle aile ile çatışmalar fazla olur. onlar ne derse tersini yapmak istersin. kariyerin için de onların istediği değil de kendi istediğin olsun diye inat eder çalışırsın. sonunda da ulaşırsın amacına. tabi sonuçta pişman olan bir taraf mutlaka olur. ya sen onları dinlemediğin için ya da onlar sana baştan itibaren bu yolda destek vermedikleri için...
  • alkolik baba, tek tuk bir kac roman okuyan bir aileden 1 doktor, 1 muhendis, 2 de universite mezunu olan cocuk gordum.

    doktor baba, yetismis anne, egitimli 2 kiz kardes ve oylemesine intihar eden cocuk ta gordum.

    samsun, bafra'da dogup, sonunda brezilya ekonomisini kokten degistirecek radikal adimlar atan, brezilya eski merkez bankasi baskaninin, ebeveynlerinin ona nasil bir katki yaptigi ve boyle muazzam bir pozisyona geldigi tartisilir! (ıbrahim eris)

    demem o ki, ailelerin katkisi vardir, hatta ogretmenlerinin de vardir ve hatta arkadas grubunun da vardir ama inanin cocuk 7 sinde neyse 70 inde de odur sozu gercekten yerine cogu zaman oturur.

    kesinlikle, benim ebeveynlerim bana yol gostermedi, kutubhane de calistirmadi, imkan vermedi vs sozlerinin arkasina siginmayalim. yoksa, "oxford vardi da biz mi gitmedik" muhabbetine doner. lutfen daha cok arastiralim, okuyalim ve ogrenelim.

    ailelerimizin esas amaci, bize dogumdan itibaren yiyecek, barinma ve terbiye ogretmek, gerisi bize kalmis.

    unutmayalim ki, dunyadaki isleri yapanlar jupiterden gelmedi, en azindan ben oyle saniyorum...
hesabın var mı? giriş yap