• ekseriyetle sessizdir.
  • beklediği süre boyunca, titreyen bir köpeğe montunu çıkarıp üzerine örtmektir.
  • yaparken karşılıksız olarak düşündükleriniz ruhsal anlamda iyi geliyor.
  • bir elin parmakları bile fazla gelir, iyilik gördüğümde karşılığını vermek için yoğun bir zorlantı hissetmediğim insanları saymak için.
    söz konusu bu insanlar dışında bir şekilde iyiliğe maruz kaldıysam, misliyle karşılık veririm en kısa sürede.
    normalde insanlar iyilik edeceği insanların bunu haketmesi hakkında düşünürler ama asıl olan iyiliğini kabul edeceğimiz insanların buna değip-değmediğidir bence.
  • iyiliğin karşılığı mutlaka yine iyilik olmalıdır. aksi durumdaki bir davranış, kişiyi iyi değil, kötü bir insan yapar.
    cenâb-ı hak buyuruyor:

    bismillâhirrahmânirrahîm

    “iyiliğin karşılığı iyilikten başka bir şey midir?” (rahman, 60)

    rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:

    “…size iyilik yapana siz de iyilik yapınız…” (ebû dâvûd, zekât 38; nesâî, zekât 72)

    iki kardeş yolculuk esnasında düz bir kayanın altındaki ağacın gölgesine konmuşlar. tekrar yola çıkacakları sırada bu düz kayanın altından ağzında bir dinar/altın olan bir yılan çıkıp bu dinarı onlara atmış. bunun üzerine bu yılanın bu dinarı bir hazineden alıp getirmiş olduğunu söylediler. burada üç gün kaldılar ve her gün bu yılan onlara birer dinar getirip attı.

    kardeşlerden biri: “bu yılanı ne zamana kadar böyle bekleyeceğiz, bunu öldürüp, hazineyi kazarak çıkarsak olmaz mı?” dedi. diğer kardeşi engel olmak istedi ve “sakın yapma ne bilirsin, bunu yaptığın takdirde mahvolabilirsin, hazineyi de elde edemezsin” dedi. ama o kardeşini dinlemedi, yanına bir kazma aldı ve yılanı beklemeye koyuldu. yılan çıkınca bir kez vurabildi ve başından yaraladı ama öldüremedi. yılan kıvranıp üzerine geldi, adamı öldürdü ve inine girdi. kardeşi de onu toprağa gömdü. ertesi güne kadar da orada bekledi.

    yılan, başı sarılı olarak çıktı ama beraberinde hiçbir şey yoktu. yılana şöyle seslendi: “ey yılan, vallahi bu olanların olmasını hiç istemedim, kardeşimi engellemek istedim, olmadı, ama seninle bir anlaşma yapabilir miyiz? sen bana bir zarar verme, ben de sana hiçbir zarar vermeyeyim?” yılan hayır, dedi. neden? “çünkü sen kardeşinin buradaki kabrini görüp durdukça bana sonsuza kadar iyilik yapacağından emin olamam. ben de bu baş yarası bulundukça da sana iyilik edeceğimden emin olamam da ondan” cevabını verdi. (ismail hakkı bursevî, rûhu’l-beyân, 21.cilt, erkam yay.)

    her güne bir esma-ül hüsna (allah’ın en güzel isimleri)

    es-samed: her şeyin kendisine muhtaç olduğu, kendisinin hiçbir şeye ve hiçbir kimseye muhtaç olmadığı, hâcetlerin, ıstırapların giderilmesi için başvurulacak yegâne merci, arzu ve ihtiyaçları sebebiyle her varlığın kendisine yöneldiği tek varlık demektir.

    kısa günün kârı

    bahsedilen hikâyede beraberliğin ve dengenin sırrı ve takvânın şeref ve değeri ortaya çıkmaktadır. hazine düşkünü kardeş allah’tan korkup iyiliğe karşı kötülük etmeseydi, yılanın yaptığından dolayı şükür etseydi, ömrü de malı da artacaktı.

    lügatçe

    takvâ: bütün günahlardan kendini korumak. dinin yasak ettiğinden veya haram olduğunda şüphesi olan şeylerden çekinmek.
  • introduction: bu basliga simdiye kadar yazmamis olmam hayret.

    dikey hiyerarsidir, bizzat kendisidir. sozlukte hiyerarsinin karsisina yazilmasi gereken tek kelimedir. hiyerarsi degilse, dikey hiyerarsiye yol acan en onemli etkendir. insanlar size iyilik ettikleri zaman, uzerinizde tahakkum kurmaya haklari oldugunu dusunurler.
    karsiliksiz iyiligin en onemli karsiligi budur. belinizi bukerler ve hayatiniza karisabileceklerini dusunurler.
    iyilik, bizim gibi toplumlarda baski aracidir.
    iyilik bizim gibi toplumlarda korkunc ustencidir. yapani otomatik olarak ust bir statuye tasir, size her zaman bu hatirlatilir.

    en dertli zamaninizda bile, kimin size yaptigi iyiligi kabul edeceginiz konusunda hep secici olmanizi tavsiye ederim (36 yasindayim lan, bence tavsiye edebilirim artik).

    dayanisma iyilikten cok daha iyidir. dayanisma kulturu esitlikcidir. iki esit arasindaki destek kulturudur. biriyle maddi-manevi dayanismaya girdiginizde; kararlarini ve hayatini yargilamaya hakkiniz olmadigini da kabul etmis olursunuz. iyilik, karsiliginda yapanin kendi yolunu belirlerken; dayanisma, karsidakinin yolunu kabul eder ve kendisini eslikci olarak gorur.

    nankorluk iyilik kulturune has bir seydir: yapilan iyilige, iyiligi yapanin bekledigi sekliyle karsilik vermedigi zaman ortaya cikar. dayanisma kulturunde boyle bir sey yoktur.

    ozetle iyiligi siktir edin, dayanismayla kalin. "aha isler boka sardi, simdi oturduk mu şapa" diye dusunurken (ki dusunecegiz) saginizi solunuzu yokladiginizda elinizi tutan iyilik degil, dayanisma gosterenleriniz olsun, cok olsun.
  • iyilik yapma temeli olan hiç bir iletişim, ilişki eşit düzlemde olamaz bu dikey bir ilişki barındırır aynı zamanda bu dünya dışında bir dünyayı hesaplayarak yapılan iyilikte 'ticari' hisler barındırır, eşit bir iletişim ve ilişki için dayanışma kavramı elzem, dayanışma karşılıklı hisler ile yatay bir şekilde örülür ve dünyevidir bir ticari'anlaşma içermez.
  • lazımdır.....
  • "iyi insan, aklından hiç kötülük geçirmeyen 'saf' insan değil, her şeyin farkında olup iyiliği ve merhametli olmayı seçendir."
  • platon, euthyphron isimli diyaloğunda önemli bir soru ortaya atar. tanrının buyruklarını mı iyi olarak tanımlıyoruz yoksa tanrı iyi olan şeyleri mi emrediyor?

    eylemlerimizin doğası gereği iyi veya kötü niteliklere sahip olduğunu ve tanrının iyi olanları emrettiğini kabul edersek, iyilik ve kötülüğün tanrının varlığından bağımsız olduğu sonucuna ulaşırız. bu durumda, teistler tarafından sıklıkla öne sürülen din olmasaydı yozlaşılacağı, ateistlerin ahlaki değer yargılarının olamayacağı argümanı anlamsız kalır.

    eğer bir şeye tanrının emri olduğu için iyi diyorsak tanrıyı iyi olarak nitelendirmemiz yanlıştır. nitekim tanrının öyle buyurduğuna inanıldığı zaman teistler tarafından binlerce yıl boyunca bugün kötü olarak nitelendirdiğimiz pek çok eylem gerçekleştirilmiştir. bizim ahlaki ölçütümüz tanrının yapın veya yapmayın demesinden ileri geliyorsa tanrının özünde iyi-kötü ayrımı yoktur. öyleyse tanrı iyi değil, kötü de değil. tanrı yalnızca güç sahibi.

    konuyla ilgili bir başka çıkmaz da teodise konusudur. kısaca, tanrının insanlara karşı avukatlığını üstlenmek olarak tanımlayabileceğimiz bu alanda;
    -tanrı iyiyse neden kötülükleri yok etmiyor?
    -yok etmek istiyor da gücü mü yetmiyor?
    -gücü yetmiyorsa tanrı mutlak güç sahibi mi değil?
    -gücü yetiyor ve kötülükleri yok etmek istemiyorsa tanrı iyi mi değil?
    sorularına cevap aranmaktadır.

    temelde bu tip sorular tanrının iyi olması gerektiği ön kabulü ile hareket edildiğinden sonuca ulaştırılamaz. konuya farklı çerçevelerden bakmaya çalışırsak;

    -bir simülasyonda başkasına karşı işlediğiniz suçların, uğradığınız kötülüklerin anlamı yoktur. nasıl ki rüyadan uyandığınızda yaşadığınız tüm haksızlıkları oh be rüyaymış diyerek kafamızdan atabiliyor, ne kadar gerçekçi olurlarsa olsunlar yaşanmamış kabul edebiliyorsak dünya hayatını, uyandığımız vakit öc alma hislerimizin kaybolacağı bir düşe benzetebiliriz.

    -evrendeki nedensellik sebebiyle, bir eylemin iyi veya kötü olduğuna ilk çıktısı ile karar verilemez. her eylem zincirleme reaksiyonlara sebep olur. bu etkileşim yalnızca doğrusal bir tepki zincirini değil, paralel başka eylemler ve sonuçlarıyla olan ilişkileri de içerir.

    aslına bakarsanız iyi ve kötü insan aklının ürünüdür. bütün çelişkiler, kavramları şablonlara oturtarak dış dünyayı algılayabilen insanın, insanüstü anlamlar yüklediği bir varlığa(?) ontolojik sıfatlar giydirmeye çalışmasından kaynaklanır.
hesabın var mı? giriş yap