• ciddi spoiler niteliği taşıdığından,ağzınızın tadı kaçmadan önce izleyin,sonra okuyun entrysidir:

    --- spoiler ---
    "biz annemizi tanımadan sevdik.son bir hoşçakaldan sonra,sevginin ne kadar derin olduğunu anladık." -guy de maupassantın bu sözleriyle başlıyor film.
    ve ardından hubert minel* yani esas oğlan başlıyor konuşmaya :

    "ne olduğunu bilmiyorum.ben küçükken,birbirimizi sevdik.onu seviyorum,ona bakabilirim merhaba diyorum onunla ama onun oğlu olamam.herkesin oğlu olabilirim,ama onun değil."

    -ebeveynleriyle ilgili bir anket yapılması gerektiğinde,öğretmenine babasını hiç görmediğini ve annesinin öldüğü yalanını hiç düşünmeden söyleyebiliyor hubert.o denli nefret ediyor anne karakterinden.bu yalan kısmı epey bir françois truffautun les quatre cents coups filmindeki antoine okulu kırdığı vakit de mazeret olarak annesinin öldüğünü söylemesi kısmına benzetildiği söylenmekte.
    filmimizde de daha sonra bu yalan ortaya çıktığında,hubert öğretmeni ile bir cafeye gidip oturuyor ve öğretmeni ona şaka ile karışık 'anneni öldürdün sen' diyor.bu cafede oturdukları sahne de tıpkı bir godard filminden bir sahne kıvamında.ee 17 yaşında okulu bırakıp kendini evde trilyarlarca film izlemeye veren xavier dolanın en çok da fransız yeni dalga akımından etkilendiği göz önünde bulundurulursa bu truffaut ve godard hayranlığı hiç de manasız değil hani.

    hatta bu sahneyi müteakiben,öğretmen bu yalan durumuna ve anne nefretine cocteaudan bir sözle karşılık veriyor.

    "bir oğlun annesi onun arkadaşı olamaz"

    -lakin hubertte öyle değişik bir anne nefreti var ki yine şunları söylerken buluveriyoruz onu :

    "eğer söylersem bunu kastederim.onu sevdiğim doğru ama,bu bir evlat sevgisi değil.bu çılgınca.eğer biri onu incitirse,o insanı öldürebilirim.kesinlikle.ama ondan daha çok sevdiğim yüzlerce insan varken."
    --- spoiler ---

    -ayrıca anne karakteri chantaleı oynayan kanadalı anne dorval ülkesinde sharon stone ve lucy lui filmlerinde bu aktristlerin seslendirmesini de yapan kişi imiş aynı zamanda.ayrıca xavier dolan ile çalışması,dolanın ikinci filmi les amours imaginaires ile de devam etmiş bulunmakta.

    -17 yaşında bir ergeni canlandırdığı için aslında filmde bulunacak olan ama kurgu sırasında çıkarmış olduğu bir sahnede de yine rimbauddan alıntı yapmadan geçemeyecekmiş neredeyse:

    "17sindeysen eğer,pek de ciddi değilsindir."
  • doğru yazılmışı "j'ai tué ma mère" olan film.

    --- spoiler ---
    dripping yapılan sahnede vive la fête'ten noir désir çalmasıyla beni hayretlere uğrattı. olmuş xavier, aferin..
    --- spoiler ---
  • tekrar tekrar izleten ve hiç bıktırmayan film.

    --- spoiler ---

    hupert otobüse biner. gece, yalnız başına, en arkada. müthiş bir piyano ziyafeti başlar. kamera sallanır. hupert'in zihninin içindeyizdir sanki. filmin en sevdiğim sahnelerinden biri olan bu sahnede kameranın sallanmasının tek nedeni meğer filmin düşük bütçesi nedeniyle sabit kameraya sahip olmamalarıymış! iyi ki de öyle olmuş.

    http://www.youtube.com/…amriwugf_vk&feature=related

    --- spoiler ---
  • bunca zaman geçti, hala ortalıkta doğru dürüst ingilizce bir altyazısı olamayan film. genelde türkçe çevirilere güvenmeyen birisi olarak belki orjinalinden çevirmişlerdir ümidiyle türkçe altyazısını denedim. birileri gerçekten de fransızcadan google translate tarzı bir çeviriyle ingilizce'ye çevrilmiş filmi türkçeye çevirmiş. şaka gibi...
  • --- spoiler ---

    "tu m'aimes mal"

    --- spoiler ---
  • daha önce de belirtildiği üzere internette bulunan altyazısı -bir tane var- berbattır. araya ingilizce cümleler karışıyor, söylediklerinin yarısı çevrilmemiş falan. en iyisi bir yerden bulup ingilizce altyazısıyla izlemek. biraz ingilizce biliyorsanız daha faydalı olacağına eminim.
    onun dışında müzikleri, çekimleri, ve mizanseniyle yirmi yaşında bir insanın yapabileceğinden çok daha fazlası olmuş diyebilirim.
    film hakkında biraz bilgi vermek istenirse en sığ yorum şu olurdu muhtemelen;

    --- spoiler ---

    (bkz: liseli detected)

    --- spoiler ---
  • estela welldon'ın "anne melek mi yosma mı" adlı ve "anneliğin idealleştirilmesi ve alçaltılması" altbaşlığına sahip olan kitabı okunmadan izlenmemesi gereken film.
  • bizim toplumda kadına bir rol çizilmiş, kadından anne olması bekleniyor. kadınla aile bir tutuluyor, yuvayı dişi kuşun yaptığı vurgulanıyor, üstelik bunların süreklilik arz etmesi gerekiyor. filmdeki bütün anneler bizim ''alışık'' olduğumuz annelerden bu anlamda farklı. oğlunun eşcinselliğini kabul ediyor ama sadece ''neden bana söylemedi?'' diye dert ediyor. oğlunu okula, kitapçıya bırakıyor ama ''başka hangi anne yapar ki?'' diye de eklemeden duramıyor. ya da oğlu eve sarhoş geliyor, o'na o'nu sevdiğini söylüyor ve kadın yattığı yerden ''git kendine süt al'' diyor. bizde olsa ''neden benim çocuğum?'' diye şaşırır, eşcinselliği hastalık zannettiği için ''tedavi'' arar ve hastalığı kabullenmek istemeyen her insan gibi inkar edip, onu dışlar ama bir yere götürülecekse götürür bırakır, eve azıcık geç gelse ''aman annem, nerede içtin sen böyle. bir derdin mi var?'' falan denir, bir sarılınır. sonra yatak açılır, yatırılır, o yorgan itinayla örtülür hatta saç okşanırken alna da yumuşak bir öpücük kondurulur. tedirgin bir şekilde odaya son kez bakılır ve lamba söndürülür. sonracığıma antonin'in annesi evde oğlu ve oğlunun arkadaşı varken sevgilisiyle sevişiyor. bizde bırak annenin sevişmesini, ''dul kadın''ı falan, sevişmek kültürümüzde yok. o anlamda güzel eleştirileri, gözlemleri var xavier dolan'ın.

    anlıyorum ama konuşamıyorum düzeyindeki fransızcamla ''altyazısız izleyeceğim'' triplerim yüzünden ilk izleyişimde annenin söylediği pekçok şeyi anlamayarak zayi etmiştim, bu kaçıncı izleyişim hala anlamıyorum dediklerini bu yine de izlerken en az o'nun kadar tabak kırmak, yatak yorgan dağıtmak istememe engel değil. o çay fincanları, duvar boyama sahneleri, çalan müzikler, xavier'nin odası -özellikle duvar rengi ve fotoğraflar-, insanların hayal ediliş biçimleri, meyveler, kivili omletli kahvaltılar, mektuplar, cuk oturan alıntılar. çok güzel. bir de artık özlemden midir nedir, o idealist örtmen pınar selek'e benziyor.

    --- spoiler ---

    ''sinirlendiğin zaman şarkı söylemeyi bırak, böylesi ölçülü bir tepki''

    ''evliydi ve bir çocuk sahibi oldu. çünkü herkes bunu bekliyordu. herkesin kadınlardan beklediği gibi.''

    ''bugün ölürsem ne yaparsın? yarın ölebilirim.''

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap