• sorumluluk duygusunun genç yaşta aşılanması ve tek milletli ve kültürlü toplum yapısı sayesinde güvenli sokaklardan ötürü gerçekleşen durum.

    30 yaşına kadar anne babasıyla yaşanılan prens/prensesim kültürü olan ve sokakları ne idüğü belirsiz ork sürüleri kaynayan ortadoğu ülkesinde aynısını beklemek abestir.
  • türkiye zaten aşırı güvenli olduğu için suç bizim. hala manyak gibi çocukları kapı önlerinde bekliyoruz. servisçiler falan hep iyi insanlar. sorun bizim hastalıklı kontrolcü zihniyetimizde.
  • hem ailelerin hem dış çevrenin suçu ben küçükken okulum evime yürüyerek 10 dakikaydı hatta dışarı çıkınca yürünecek mesafeydi ama tabiki servisle gidiyordum. şöyle bir durum var özellikle kız çocuklarını bakkala yollamak bile risk olduğu bi ülkede normal bir durum.
  • birey olmanın, bireyselleşmenin çocuklukta kazanılan bir şey olduğunu gösteren şey.

    çocukken biz de tek başımıza okula giderdik.* sonradan bir şeyler oldu ülkeye, ebeveynlere. ülkede krallık yok ama premses ve prens tonla nedense.
  • burda aile faktöründen önce çevre faktörü etkili oluyor. nasıl derseniz; japonya'da suç oranı o kadar düşükki ülkemize göre, türkiye'de birine adres sorarken korkuyoruz zarar gelirmi diye japonya'da ise birine adres soruyorsunuz size tarif ediyor ve zamanı varsa sizi oraya kendi götürüyor. toplum olarak aramızda ucurum olan iki millet o yüzden bizim ülke ile kesinlikle karşılaştıramayız.
  • babam da işe giderken okulum tam yolunun üzerinde değil de daha iç tarafta kaldığı için beni yolda bırakırdı okula gitmem için.ben de köpeklerin her an saldıracakmış gibi bana baktığı tarlaların arasından geçerek okula giderdim.

    mücadelem japon çocuklarından daha çetin ve zorluydu ama bir japon çocuk gibi olamadık işte.demek ki mesele okula tek başına gitmekte değilmiş.başka faktörler de etkiliymiş.

    bu arada japon çocuğu alışverişe göndermişler de çocuk hepsini yanlış alıp gelmiş.biz bir yanlış alıp gelelim bakalım marketten bir şeyi.neler neler oluyor sonrasında.ne beceriksizliğimiz kalır ne iş bilmezliğimiz.

    sanırım incelenmesi gereken başka faktörler tam da burada gizli. :)
  • japonya'da bir anaokulunda ve okul oncesi bolumu olan bir ingilizce okulunda yari zamanli calismis biri olarak bu konuya iliskin konusabilirim saniyorum ki. japonya'nin cok guvenli olmasi ayri mesele ama, bir de bunun bireysellesme ve ozerklik kismi var.

    oncelikle, japonlarin bireycilik ve ozerklik duzeylerinin turklerinkinden yuksek oldugunu soyleyerek baslayayim. bu ben gozlemlerime dayandirarak soyledigim bir durum degil. hem japonya hem de turkiye hofstede'in kulturel boyutlarinda toplulukcu bir kultur olarak tanimlanacak toplulukculuk duzeyine sahip olsalar da japonlarin bireysellikleri turklerinkinden daha yuksek. benzer bicimde ozerklik duzeyleri de, yani kendi baslarina karar alip is surdurme becerileri de daha yuksek. konuyu cok karmasiklastirmadan, kendi gozlem ve deneyimlerimi de katarak aciklamaya calisayim.

    okulda calismaya basladigim ilk gun, cocuklara nasil sorumluluk verilgini gorup hayrete dusmustum. okulda ilgilendigim yas grubu genellikle 2-5 arasindaydi. cocuklari sabah 10'da ebeveynleri birakiyorlardi. cocuklari ben karsiliyordum cogunlukla. daha ilk gunden cocuklara mudahale etmemem, her seyi kendilerinin yapmasina izin vermem konusunda uyarildim. soz gelimi, ayakkabilarini kendileri cikarip ayakkabiliga koyuyorlardi ve benim yaptigim onlari beklemekti. yapamazlarsa biraz yardimci oluyordum tabii ama, biraz ugrastiktan sonra hepsi yapabiliyordu. cocuklar ya ufak bir sirt cantasi icinde ya da kola asilan herhangi cantda su matarasi, havlusu, onlugu, dis fircasi ve macunu, yedek giysilerini getiriyor ve dolaplara yerlestiriyorlardi. ilk gun tanistigim 2 yasindaki souta kendinden buyuk cantasini tasimaya calisirken ben elinden almaya calistigimda ogretmen beni hemen uyarmis ve "hayir, kendisi yapabilir. yardim etme. ogrenmesi gerek." demisti. sonra souta'nin o kocaman cantayla badi badi kosup tum esyalarini dolaba yerlestirisisini, havlusunu lavaboya asisini, matarasini ve onlugunu de mutfaga birakisini hayretler icinde izledim. oglen yemek zamani ise hayretim daha da buyudu. cocuklar sirayla lavaboya gecip sirayla ellerini yikiyorlardi. tabii cok kucuk olanlara yardimci oluyordum. ellerine bir miktar sivi sabun dokuyor ve nasil yikamalari gerektigini gosteriyordum. kiyamam, bazilari o kadar ufakti ki onlar icin lavanonun onune yerlestirilmis basamaga ciktiklarinda bile kollari yetismiyordu. e burada tum afacanlar sessiz sakin duruyor saniyorsaniz cok yaniliyorsunuz. bagiris cagiris, itis kakis illaki oluyordu ama, hemen hepsi ogrenmisti neyi nasil yapmalari gerektigini. ben baslarina bir sey gelmemesi ve gerektiginde yardimci olabilmek icin baslarindaydim. sonra tum cocuklar tekrar dolaplara ugrayip mutfaktaki yerlerini aldiklarinda hayretim daha da buyudu. hepsi mama onluklerini kendileri giydiler ve onlerine konan yemekleri tek baslarina, kullanabilenler hashi ile, kullanamayanlar da kasikla yemeye koyuldular. onlerine yiyebilecekleri kadar yemek koyulmustu. yemeyip oynayanlara yedirmek icin ugrasiyorduk ama, "doydum" diyen cocuklar da bitirmeye zorlanmiyordu. yemek bitince hepsi onluklerini katlayip posete koyup cantalarina yerlestirmeye kostular. dis fircalariyla macunlarini kapip lavaboya gectiler. yapabilenler kendi dislerini fircaliyorlar, henuz findik kadar olanlara da ben yardimci oluyorum. tabii bu arada oraya buraya macun sikma, hoplayip ziplama, bagiris cagiris da oluyordu bolca. aralari atliyorum. aksam uzerinene dogru ebeveynler cocuklarini almaya geldiklerinde cocuk once mutfaga gidip matarasini, sonra lavaboya gidip havlusunu aliyor, cantasina yerlestirip cantasini kendi tasiyarak kapiya kosturuyordu. onu almaya gelmis annesi ya da babasi hemen comeliyor ve "gunun nasil gecti bugun?" diye cocuga soruyor, anne ay da baba cocugu dinlerken cocuk raftan ayakkabilarini aliyor ve kendisi giyiyordu. sonra da gidiyorlardi.

    bu cocuklar her seyi kendi baslarina yapabilen, kendilerine yetebilen yetiskinlere boyle donusuyorlar. yetiskin. ne guzel bir sozcuk uretmisiz degil mi? ama hakkini veremiyoruz. biz kendine yetebilen yetiskinler yetistiremiyoruz turkiye'de.
  • alman çocukları da(yaşları 4-6) okula saat sabah 07:00'de yanlız giderler.
  • demek ki ben japon çocukmuşum. gözlerden belliydi zaten.
hesabın var mı? giriş yap