• siyah inci. ona sadece siyah inci diyebiliyorum zira incileri bilmiyorum ama barnes'ı tanıyorum. evet çok iddialı oldu sanki bu ifade ama çocukluğumun idollerinden, hasbelkader seyredilen birkaç dakikalık özetlere sıkıştırdıklarıyla ruhumu kafesleyebilmişlerdendir kendisi. jamaika'dan geldiği ingiltere'de benim demiştir, ingiltere'nin bir bölümü sensin demediği halde.
    watford formasıyla tanıtmıştır adalı futbolseverlere kendisini ilk. bendeniz 19 mayıs 1984 everton watford maçında tabii ki de mağlubun yanında tutmuşumdur saf. malumunuz liverpool şehrinin mavi yakalılarından hazzetmem pek. yıllar sonra kısa bir özetini gördüğüm maçta da dikkat çeken genç sadece benim dikkatimi çekmemiş belli ki. bobby robson'ın 1983 yılında ilk kez görev verdiği çocuk, kaybedilen kupanın hıncını, futbolun bir zamanlarki en büyük mabedinde alacaktı. 10 haziran 1984 brezilya ingiltere maçının şüphesiz tek kahramanı, heathrow'a ayak bastığında, national front çoktan saf tutmuştu orada. onlar istemiyorlardı bu siyahî genci. hatta daha da ileri giderek maracana'daki bugüne kadarki tek galibiyetlerinin skorundan bir golün silinmesini istiyorlardı. zira bu teni kara çocuk, bayağı tepki çekmeyi başarmıştı. yıllar sonra bir everton maçında muz atılacak kadar nefret edilmesi belki de azmini körüklemişti siyah incinin.
    1986 meksika dünya kupasının çeyrek finalinde arjantin'e karşı ilk onbirde başlamamıştı barnes. maradona'nın tanrı'yı işin içine bulaştırdığı karşılaşmada ki ne güzel ellemişti topu, oyunda kaldığı nerdeyse onbeş dakikada gary lineker'e bir tane attırmış, nerdeyse maçı uzatmalara taşıyacak diğer pozisyonu da sağlamıştı. lineker ikinciyi atsa, belki de pele puede ser el rey pero el diego es dios diye birşey olmayacaktı.
    bir sene sonrasında artık ikâmetini başka bir yere aldırma zamanı gelmişti barnes efendinin. ihale liverpool'a kaldı, benim çocukluğumun takımı da siyah incisine kavuşmuş oldu. adamım bıyıklı ian rush ile ancak replikası olabilecek john aldridge hizmette sınır olmadığını anlamışlardı. okyanusya'nın gülü, şarkı sözü yazarı craig johnston efendinin anfield rapi barnes kardeşimizin başka mecralarda da başarılı olabileceğini göstermişti doğrusu. new order'ın world in motionı ile rapçi oldu bizimkisi. şarkıya the john barnes rap diyenler ziyadesiyle fazladır diyelim, gerisini siz anlayın.
    liverpool'da iki şampiyonluk, bir fa cup kazanmasına rağmen taraftarın kalbine oturmuştur barnes efendi. ingiltere'nin millî takımda en fazla forma giymiş siyahî oyuncusu olma özelliğini hâlâ koruyor bugün. kariyerinin son yıllarını newcastle united'da geçirmiş, charlton athletic'de veteranlığını yaşamıştır. o oniki maçlık deneyime fazla bir şey demeyelim lakin oynadığı üç kulüpte de fa cup finali kaybetmişliği olan bir düztabandır belki de. en azından bu ülkede yaşasa, düztaban olurdu ya neyse.
    futbolu bıraktıktan sonra bir ara celtic'imi çalıştırdıysa da, aşı tutmamış ve arkada kapıdan uğurlanmıştı camiada. ondan sonra kendisini televizyona veren isim, itv'de sık rastlanan bir sima olmayı başarmıştı. save the children'ın elçilerinden biri ayrıca eklemeden geçmeyelim.
    ne yalan söyleyim, aradan yıllar geçse de, eski maçlarına tesadüf ettiğimde gözlerimi hâlâ dolduruyor kendisi. çocukluğumdan bir figür işte kısaca, devamlı gülümseyen sevimli yüzüyle arada görünmeye devam ediyor. ne zaman kanattan bindirip rakiplerini darmaduman eden birisini görsem düşüyor aklıma. galiba düşmeye de devam edecek.
  • beni sonsuza dek liverpool'lu yapan adam. her iki ayağını da eşit şekilde (insan üstü) kullanan, ortadan ceza sahasına dalan, 20 metreden her iki ayağıyla da mermi gibi şutlar ve goller atan futbolun efendisi.

    üç aşağı beş yukarı yaşıtım olan güntekin onay, murat kosova gibi insanların liverpool hastası olmasında, 25 mayis 2005 milan liverpool cl finali'ne liverpool formalarıyla katılamalarında eminim ki en büyük sebeplerden biridir. 1987-88-89 yılları, çocukluktan delikanlılığa geçiş dönemi, trt'de ingiltere'den futbol programı yayınlanmakta. sadece o programın değil, tüm futbolun* baş aktörü liverpool, ve o takımı sırtlayan insan. siyah inci.

    topu iki ayağıyla sürüp sürüp attığı şutlar ve goller hala gözlerimin önünde. iyi ki oynadı, iyi ki vardı, iyi ki bir nesil onu izleyebildi. liverpool ruhunun ete kemiğe bürünmüş hali...
    (bkz: you will never walk alone)
  • bir merseyside derbisinde kendisine atilmis muzu klas bir bilek hareketiyle saha kenarina gonderirken cekilmis fotografi insanin icini burkan zenci futbolcu.
  • sag kanadi hallac pamugu gibi atardi* john barnes.ruzgarin oglu derlerdi ona.o ortalar,ian rush kafayla cakardi.her zaman siyahi futbolcuları seven liverpool taraftarlarının gozdesiydi.ingiltere milli takımında da onemli bir adamdı.ulusal takımımıza* 8 atan kadrodaydı...bir efsane olarak goctu o da.
  • liverpoolın 10 numaralı formasını uzun sure gıymıstır.yere saglam basan , ayagından top alınması zor siyahi futbolcu modelinin tipik örneği değildi.sadece bunlara sahip olsaydı kazma barnes die anılırdı.kendisi asist yapar, ceza sahası yakınlarından şık plaselerle goller atardı.
  • (bkz: sen neymişsin be abi)
    http://www.radikal.com.tr/…id=1083354&categoryid=84

    --- alıntı ---
    marx, engels de okumuşumdur ancak asıl ırkçılık penceresinden değerlendirdiğimizde arthur de gobineau’yu inceledim çok fazla. modern ırkçı fikrin ilk fikir babası belki de. çünkü temel konu sömürgecilik ve koloni anlayışından kaynaklanıyor.
    --- alıntı ---
  • geçtiğimiz günlerde arnavutluk ile ingiltere maçında oynanan ve sterling ve odoi gibi siyahi futbolcuların maruz kaldığı ırkçılık problemi ile ilgili çok güzel konuşmuş olan eski futbolcu.

    * https://www.skysports.com/…efore-blaming-montenegro

    "raheem sterling'in chelsea taraftarları tarafından ırkçılığa maruz kalmasından farklı değildi. ülkenin herhangi bir yerinde oynanan her futbol haftasında siyahi futbolcuların ırkçılığa maruz kalıyor, bu neden farklı olsun ki? bana kalırsa ülkemizdeki problemi çözmeden karadağ'da olanlar hakkında konuşmak ikiyüzlülükten başka bir şey değil.

    6 ayda bir gittiğimiz karadağ'da gördüğümüz şeyi burada her hafta görüyoruz. daha ciddi bir problem olan hangisi? yılda bir kere gittiğimiz karadağ mı yoksa siyahilerin hayatlarında her gün yaşadığı bu olay mı?

    karadağ'da gerçekleşen olay üst seviyede bir maçta gerçekleştiği için 'hadi bu konu hakkında bir şeyler yapalım.' diyoruz ancak konuyla gerçekten ilgilenmiyoruz."

    seyircisiz oynama cezasının ayrımcılığı azaltıp azaltmayacağı hakkında:

    "ırkçılığın aleni bir şekilde gerçekleşmesi futboldan bağımsız bir hâle geldi, fakat son altı ayda yaşananlara bakacak olursanız bizim ülkemizde bile neler olduğunu görebilirsiniz.

    eğer oyunu kapalı kapılar ardında oynatmaktan bahsediyorsanız - raheem sterling'in manchester city'de yaşadığı büyük olayın farkındasınız - fakat ikinci, üçüncü lige hatta lig dışı oyunlardaki ırçı söylemleri görebilirsiniz. peki bütün o stadyumları kapatma ya da takımları men etme şansımız var mı? yok. karadağ'a ya da diğer doğu avrupa ülkelerine bakıp ırkçılığın geldiği noktanın ne kadar kötü olduğunu söylemeyince buradaki sorumluluklarımızdan aklanıyoruz.

    yasa çıkarmak yerine neden insanları eğitmeyi denemiyoruz? men etmek veya yasa çıkarmak yerine onların neden ayrımcılık yapma gereği duyduklarını öğrenip anlamamız lazım. bu konuyu toplumsal bir vaka olarak ele alıp çözerseniz futboldan da arındırmış olursunuz. bir futbolsevere cumartesi günleri ağzını kapalı tut fakat diğer 6 gün istediğini yapabilirsin diyerek ırkçılıktan kurtulamayız. ırkçılığın sona ermesini mi istiyoruz yoksa ırkçılığı duymamak mı istiyoruz, buna karar vermeliyiz."
  • neden liverpool'ü severdik'in yanıtlarından bir tanesi idi.sadece perşembe akşamları 1 saatlik trt-2 deki avrupadan futbolda bıraktığı anılar ile bir entry'i yıllar sonra bir yerlere yazdırabilecek kadar king of throne'dur.
  • ingilizlerin zenci platinisiydi... bir döneme kankaları ian rush ve peter beardsley ile moda tabir ile damgasını vurmuştur bir cok çucuğun rüyalarını süsleyen bir topçu olmuştur.
hesabın var mı? giriş yap