• özgürlüğün çocuklara, engellilere ve hintlilere uygun olmadığını söyler
  • mill adı geçince mutlaka anılan, babasının despot ama bir anlamda mill'in mill olmasını sağlayan eğitiminden yani çocukluk ve gençliğinin ağır entelektüel çalışmalarının onu içine soktuğu bunalımdan rivayet olunur ki, şiir vasıtasıyla kurtulmuş filozof.
    özellikle william wordsworth nam kişinin lyrical ballads kitabı mill'i o güne kadar yaşadığı dünyadan almış götürmüş, akıl ile imgelemin, bilim ile sanatın uzlaşmaz şeyler olmadığını düşündürtmüştür.
    babasının onun için kurduğu mekanik düzeni böylece kafasında yıkan mill, önünde açılan bu yeni ufuktan o kadar hoşnuttur ki, bir mektubunda kendine biçtiği görevi şöyle tanımlar:
    "şair olmayanlara, şiirin mantıktan daha ulvi bir şey olduğunu, şiirle mantığın birliğinin de felsefeyi oluşturduğunu anlatmak."

    bu yazdıklarım, john stuart mill'in autobiography adlı yapıtında mevcuttur efendim. oxford university press, london, 1952 [1873]
  • "eski zamanlarda erkekler de kadınların tümü gibi köle idi. zamanla erkeklerin köleliği büyük ölçüde son buldu. kadınların köleliği ise giderek daha ılımlı bir bağımlılık biçimine dönüştü. bugün varolan biçimiyle bu bağımlılık değişmiş ve yumuşamış da olsa hala sürmekte olan ilkel kölelik halidir.

    kadınlar bugüne kadarki tüm öteki tabi sınıflardan farklı bir konumda yeralmıştır. efendileri kadınlardan sadece hizmet değil, onun ötesinde bir şey beklemektedir. erkekler kadınların yalnızca boyun eğmelerini değil, onların duygularını da istiyorlar. kadınlardan zorla gönüllü olmalarını değil; gönüllü köle olmalarını, cariye olmalarını beklemektedirler. bu yüzden de onların gözünü bağlamak, akıllarını köleleştirmek için ellerinden geleni yapmışlardır.

    efendiler kölelerin itaatini sağlamak için korkuya yaslanırlar. kendilerinden ya da dinden korkulması olabilir bunun dayanağı. oysa kadınların efendileri, onlardan basit bir boyun eğmenin ötesinde bir şey beklediği için eğitimin tüm olanaklarını kendi amaçları doğrultusunda seferber etmişlerdir. tüm kadınlar erken yaştan itibaren erkeklerin tam zıddı olmak üzere yetiştirilir. boyun eğecek ve denetime girecek biçimde.

    erkekler kadınların üzerinde böyle bir egemenlik kurduktan sonra, bir de kendilerini, kadınları denetimleri altında tutma içgüdüsünün yarattığı bencilliğe kaptırarak, onları sanki bu cinsel çekiciliğin zorunlu bir parçasıymış gibi, bireysel iradelerinden vazgeçmeye, teslimeiyete ve zaafiyete sürüklemekteler.

    beyinler bunca yıkanmış ve bu denli çaba harcanmışken kadınların sorunu görüp, isyan etmesi ise mümkün olmamıştır.

    günümüzde gelişmiş ülkelerde kadınların kısıtlılığı, biri hariç yasaların ve kurumların insanların doğuştan sahip olduğu nitelikler nedeniyle tüm yaşamları boyunca bazı şeylerden yoksun kalmaya mahkum ettiği tek durum. öteki istisna da krallık. krallıklarda da iktidar aile içinde el değiştirir. ama krallıklarda da bunun dışındaki tüm toplumsal görevler ve ayrıcalıklar erkek kullanımına açıktır."

    mill'e göre, salt sağduyuya ve insan aklının işleyiş yasalarına dayanarak, iki cinsin ilişkileri yalnızca bugün de varolan biçimiyle görülebildiği sürece, kimse cinslerin doğasını bilemez. eğer erkeklerin olmadığı bir toplum olsaydı, her birinin doğasında bulunan ayrı zihinsel ve ahlaki özellikleri bilmemiz mümkün olabilirdi. bugün kadın doğası denen şey ise, tümüyle yapay bir şey.

    "zorla uygulanan baskıların, doğal olmayan özendirmelerin sonucu. tarihte kölelerin bile özgül karakterleri asimile edilmeye çalışılmamışken, kadınlara her tür yetenek ve özelliklerini ezenlerinin rahatı ve çıkarı için kullanmak üzere müdahale edilmiştir. kendi eserini tanıyamayan erkekler de (ki bu onların analitik bir kafa yapısına sahip olmadıklarını gösterir) ağacın kendiliğinden, doğası gereği böyle büyüdüğünü sanmaktadır. "

    erkeklerin kadınları tanımak ve anlamak bakımından tek verileri karılarıdır. ancak tek bir örnekten anlamlı sonuç çıkarmak da mümkün değildir. kaldı ki, eşler arasında birbirlerinin iç yaşamlarına nüfus edememe durumu mevcuttur. gerçek sevginin olduğu yerde bile bir yanda otorite öbür yanda boyun eğmenin söz konusu olması kadınla erkek arasında tam bir güven ortamının olmasını engeller. yani kadının kendini tamamen erkeğe açması mümkün değildir. insanoğlu yapısı gereği sevilen kişinin gözünden düşmemek için ona sadece iyi yanlarını, karşısındakinin beğeneceğini düşündüğü yanlarını gösterir. dolayısıyla tüm bunların ışığında, "kadınların mutluluğu için yapılması ya da olduğu gibi bırakılması gereken şeylerin ne olduğunu ise kadınlardan başka kimse bilemez." der mill.

    "savunulan kurum, kölelik, siyasal mutlakçılık ya da aile reisinin mutlak üstünlüğü de olsa onu hep en iyi yönüyle yargılama eğilimi taşırız. bize hep bir yandan otoriteyi iyi kullananların, öte yanda da ona isteyerek boyun eğenlerin görüntüleri sunulur. yani otorite, tabi olanların iyiliği için uygulanan üstün bir bilgelik olarak gösterilir. çevresini de şükran ve sevgi hisleri sarmıştır. yasalarla kurumlar, iyi insanlara göre değil kötülere göre düzenlenir.

    erkeklerden evlilik töreni öncesinde tanıklarla, mutlak iktidarın kendilerine verilmesi sonucunda bunu iyi kullanacaklarını kanıtlamaları beklenmiyor. oysa bedenlerinde biriken şiddeti karılarına yönelten binlerce erkek var. bu kadınlar erkeklerin gaddarlığından kaçma olanağı bulamayan tek zümredir. kadınların tüm yaşam beklentilerinin erkeklerin eline teslim edilmiş olması, onların yüreklerini yumuşatacağına, alçak ve vahşi doğalarını daha çok ortaya çıkarmaktadır. erkekler yasanın kadınları kendilerine bir nesne olarak verdiğini düşünmekte ve o nesneyi keyiflerince kullanabilecekleri inancıyla davranmaktalar. "

    "aile bir despotizm okuludur. o okulda despotizmin erdemleri değil, kötülükleri de beslenir. "

    köleliliğin kaldırılmasından sonra, tüm yetenekleri gelişmiş bir insanın bir başkasının iyi niyetine terkedildiği ve o insanın iktidarını salt kendine teslim edilen kişinin yararına kullanacağına inanıldığı tek durum evliliktir. mill’e göre, “evlilik yasalarımızın tanıdığı tek tabiyet ilişkisidir. her evdeki evli kadının dışında artık yasal köle kalmamıştır.”

    “insanlarda var olan kendine hayranlık, kendini üstün görme gibi bencilliklerin kaynağı ve temelini kadın erkek arası ilişkiler oluşturur ve besler.” diyen mill sözlerini şöyle sürdürür: “bir oğlan çocuğu düşünün. doğduğu andan itibaren ayrıcalıklı, üstün olarak yetiştiriliyor. her ne kadar hiç bir özel yeteneği olmasa da, cahil ve geri kafalı da olsa, toplumun yarısından daha üstün olduğu öğretiliyor kendisine. bu ders onun karakterini ve geleceğini nasıl etkileyecektir? görece kültürlü ve eşitlikçi ailelerde bile bu durum böyle gelişmektedir. gençler erken yaştan itibaren önce annelerine sonra diğer kadınlara saygı duymamaya ve kendilerini kadınlardan üstün görmeye başlamaktadır. erkeklerin, kral soyundan geldiği için kendini ayrıcalıklı sanan soylulardan hiç bir farkı yoktur.”

    eğitimin ve eviçi ilişkilerin bu durumu yaratmadaki rolü öylesine güçlüdür ki bunun değiştirilmesinin ne kadar olumlu sonuçlar doğuracağını hayal etme gücümüzü bile yitirmişiz. modern ahlak ve politikada esas olan davranışın yalnızca davranışın saygıya değer olduğudur.

    halbuki mill’e göre “insanlar ne olduklarına göre değil nasıl davrandıklarına ve ne yaptıklarına bakılarak saygıya değer bulunmalıdır. güçlüye güçsüzü yönetme hakkını verme eğilimi toplumun temelinde yattığı sürece güçsüzlere eşit hak tanıma ilkesi için boşuna çaba harcanacaktır.”

    ve mill der ki; “insanlığın yarısının aşağı görülmesiyle ortaya çıkan kötülüğün boyutlarının önce, bireysel yaşamda insanı ileri götüren yücelten mutluluğun yitirilişi, sonra da onun yerini alan, hayat karşısındaki tatminsizlik, hayal kırıklığı, endişe olduğu düşünülürse, yeryüzündeki yaşamın kaçınılmaz aksaklıklarına karşı mücadele ederken, doğanın yarattığı kötülüklere başkalarını eklememek gerektiğini yani insanların birbirlerine kısakançlık ve ön yargı sonucu haksızlık yapma hatasına düşmekten kaçınmaları gerektiği dersini unutmamak gerekir. insanlar boş korkuların başkalarının yerini almasına, şikayet ettikleri kötülüklerin yerine daha büyük kötülüklerin geçmesine izin vermemeli. insanların hareket özgürlüğüne getirilen her kısıtlamanın insan mutluluğunu kurutacağını ve insan soyunu yoksullaştıracağını hatırda tutmalı. çünkü insan yaşamını değerli kılan tek şey budur.”
  • savas ve baris hakkinda cok tuttugum bir yorumu var.
    "war is an ugly thing, but not the ugliest of things. the decayed and degraded state of moral and patriotic feeling which thinks that nothing is worth war is much worse. the person who has nothing for which he is willing to fight, nothing which is more important than his own personal safety, is a miserable creature and has no chance of being free unless made and kept so by the exertions of better men than himself."

    turkceye cevirmeye calisacagim:
    "savas cirkin bir seydir, ama en cirkin sey degildir. hicbirseyin savasmaya degmeyecegini one suren curumus ve asagilik ahlaki ruh hali savastan cok daha kotudur. ugruna savasacagi hicbirseyi olmayan, kendi kisisel guvenliginden daha onemli hicbirsey olmayan insan, asagilik bir yaratiktir ve kendinden daha iyi adamlarin ozverisi seyesinde ozgur yapilmadikca ve ozgurlugu korunmadikca ozgur olma sansi yoktur".

    (bkz: vicdani ret)
  • 4 yasında yunanca, 8 yasında latince öğrenmiş, 16'sına geldiğinde o dönem okunabilecek külliyatın neredeyse tamamını okumayı başarmış, fakat buna mukabil 18'inde "ben ne yapacagım dayıoğlu okul bitti" bunalımına girip 22 yaşına kadar bir meczup edasıyla dönüp dolaşmış, el atmadık bilim bırakmamış zâttır kendisi. 22'den sonra ekonomi ilmini ana uğraşı olarak seçmiş, ismini iktisadi doktrinler tarihi kitaplarına altın harflerle yazdırmıştır.
  • doneminin diger liberal dusunurleri gibi cifte standartci ve iki yuzludur. esitlik, ozgurluk, liberal ekonomi, temsili demokrasi hakkinda kulliyat dizmis, bunlarin ingiltere'de uygulanmasi icin siyasi caba harcamis, ve fakat hindistan'in somurulmesini mesrulastirmak icin havada atmadik takla birakmamistir.

    soru: bu ne perhiz, bu ne lahana tursusu?
    cevap: burjuva ideolojisi
  • thomas carlyle fransiz devrimi ile ilgili meshur uc ciltlik eserinin ilk cildini bu zata gozden gecirmesi icin vermis. rivayete gore mill'in kolesi veyahut mill'in bir arkadasinin kolesi kitabi atese atmis. yani kitap bir yanlışlık sonucu uçmuş. carlyle ise maddi olarak sıkıntıda olmasina ragmen durumu nezaketle karsilamis ve oturup hafızasından tekrar yazmış.

    (bkz: dallama arkadas)
  • dünya üzerindeki tek yasal kölenin nikahlı kadınlar olduğunu söyleyen, aileyi de despotizm okulu olarak tanımlayan filozof. ayrıca kadınlara oy hakkı verilmesi için çalışmış.
  • savaş ve barış hakkında benim de çok tuttuğum bir yorumu var.

    "but war, in a good cause, is not the greatest evil which a nation can suffer. war is an ugly thing, but not the ugliest of things: the decayed and degraded state of moral and patriotic feeling which thinks nothing is worth a war, is worse. when a people are used as mere human instruments for firing cannon or thrusting bayonets, in the service and for the selfish purposes of a master, such war degrades a people. a war to protect other human beings against tyrannical injustice – a war to give victory to their own ideas of right and good, and which is their own war, carried on for an honest purpose by their free choice – is often the means of their regeneration. a man who has nothing which he is willing to fight for, nothing which he cares more about than he does about his personal safety, is a miserable creature who has no chance of being free, unless made and kept so by the exertions of better men than himself. as long as justice and injustice have not terminated their ever-renewing fight for ascendancy in the affairs of mankind, human beings must be willing, when need is, to do battle for the one against the other."

    çok şükür internette en dangoz adam bile bilgiye ulaşılabiliyor da, böyle dezenformasyonları bulup çıkarması iki tuşa basmaya bakıyor. kısmetse yakında bir arada da türkçe'ye çevirilecek bu alıntı, bu sırada ingilizce bilenler idare etsinler.
  • "dünyada bütün insanlar biri dışında aynı fikirde olsa, o karşıt düşüncedeki tek kişinin iktidarı ele geçirip tüm insanları susturma hakkı ne kadar yoksa,tüm insanların da o tek kişiyi susturma hakkı aynı derece yoktur."sözlerinin sahibidir.
hesabın var mı? giriş yap