• parayı icat eden bir milletin kralı olduğundan mütevellit zenginliği şaibe içermektedir.

    - "an itibarı ile bir gümüş akçe ile dünyanın en zengin adamı beniiiiim!"
    (ikinci para imal edilir)
    - "an itibarı ile servetimi ikiye katladım nihoahahaha!"
  • hakiki adı kroisos olan bu lydia kralının "karun" adıyla bilinmesi ve "karun gibi zengin" deyişine konu olması bir yana, "kroyum ama para bende" ifadesinin de bu şahıstan kaynaklandığına dair derin şüphelerim var. fonetik tutuyor. anlam itibarıyla da cuk oturuyor. ivit. hemen ana biritanikayı arıyorum.
  • pers komutan:
    -bak kroisos; sehrini yakip yikiyorum!

    kroisos:
    -eskiden benim sehrimdi, simdi senin sehrin. sen kendi sehrini yakiyorsun!

    veciz soz soyleyen kaybedenlerden biridir vesselam...
  • zenginligiyle unlu bir lidya kralinin adi. (bkz: markanin malzeme adi gibi benimsenmesi)
  • teoman ergül'ün mitolojide manisa adlı kitabından alıntıdır:

    kroisos
    kroisos, sardis’teki lidya tahtında heraklit egemenliğine son veren gyges’in soyundan gelen son kraldır. lidya devletinin de son kralı olmuştur.mermnad/şahin krallar soyundan gelen krallar lidya’nın çok önemli bir dönemini oluşturmuşlardır. bu kralların dönemi olan iö 687-552 yılları uygarlık tarihinde dikkati çeken bir yer tutar. 1893 yılında sardis’te araştırmalar yapan g. radet, kitabında, herşeyin bu birbuçuk asır içinde sardis’te başladığını yazmaktadır. bu herşeyin içine; ekonomik
    ve endüstriyel buluşlar, para, uluslararası ve uzun mesafeli ticaret, lirik şiirsel yapıtlar, müzik, filozofi, astronomi ve coğrafya, sefahat mezhepleri, metalurjinin ilerlemesi ve heykelcilik girmektedir.

    kroisos, bilicilerin gyges’in soyundan, kandaules’in soyunun öcünün alınacağını bildirdikleri kişidir. kroisos mythos değildir; gerçek bir kraldır. ancak, zenginliği antik çağı ve çağımızı etkilemiş,onu mitolojik bir kimliğe büründürmüştür. çağında
    yunanlılar çocuklarına onun adını vermek için yarışmışlardır.

    bütün bu nedenlerle ona kitabımızda özel bir bölüm ayırmak gereğini duymuş bulunuyoruz. kroisos için şöyle diyebiliriz: tarih sahnesinin henüz netleşmediği, sisler arasında olduğu günlerde efsanevi kişilik kazanmış gerçektir.

    babası alyattes’in iö 560/561 yılında ölümü üzerine sardis’te lidya tahtına çıktı. tahta çıkışında iyonyalı bir kadından olan pantaleon adlı kardeşinin çıkardığı zorlukları yendi. kendisi karyalı bir kadının çocuğudur. kısa sürede likya, kilikya ve milet dışında bütün anadolu’ya egemen oldu. zenginliği, eli açıklığı,konukseverliği ile bütün dillere geçen bir simge yarattı: karun...

    kroisos’ün kişiliğini inceleyenler onu aynı zamanda dine ve tanrılara bağlılığı ve yüce yürekliliği ile de anıyorlar. diğer yandan tanrılara eşitmiş gibi davranışına da dikkat çekiyorlar. bu davranışlarıyla bir bakıma tantalos ile niobe’nin geleneğini sürdürüyor gibidir.

    1. atlar ve gemiler
    alyattes’in ölümü üzerine otuzbeş yaşındaki oğlu kroisos tahta çıktı. kroisos ilk önce efes’e saldırdı. sonra çeşitli bahanelerle ion ve aiolia şehirlerine teker teker hücumlar yaptı. asyadaki yunan şehirlerini haraca bağladı. asıl amacı adalara egemen olmaktı. bunun için de gemi yapımına karar verdi. bu kararı uygulamaya koyacağı sırda prieneli bias ya da midillili pittakus adında birileri sardis’e geldi ve kroisos’ün huzuruna çıkarıldı. kroisos kendisinden yunanistan hakkında bilgi istediğinde:
    “adalıların on bin at yetiştirerek sardis’e saldıracaklarını” söyledi. kroisos hayretle bağırdı:
    “ne? adalılar atlara lidya’ya mı saldıracaklar? keşke böyle bir şey yapsalar!”
    konuk, umursamaz, şöyle devam eder:
    “efendim, adalıların yapacağını duyduğunuz bu çılgınlıktan memnun görünüyorsunuz. haklısınız. fakat adalılar da sizin yaptıracağınız gemilerle onlara saldıracağınızı biliyorlar ve aynı memnunluk içinde sizi bekliyorlar. böylece anakarada tutsak ettiğiniz kardeşlerin intikamını almak için bekliyorlar.” kuşkuya düşen kroisos, adalara saldırmaktan vazgeçti.

    2. solon ve kroisos
    herodotos’un anlattığı bu öykünün gerçekliği şüpheli bulunmaktadır. ancak, kroisos denilince genellikle bu öykü akla gelmektedir. şahin krallar döneminin sonlarında sardis zenginliğin doruğuna çıkmıştır. bu dönemde çağın tüm
    bilginleri, siyaset adamları, seçkinleri sardis’i ziyaret edip kroisos’le görüşüyorlardı.
    atina’da yaptığı yasaların değişmezliğini şart koşan solan da yasalarının değişmemesini güvence altına almak amacı ile bir süre atina’dan ayrılmağa karar verince on yıllık bir geziye çıkar ve bu arada sardis’i de ziyaret eder.
    kroisos dillere destan konukseverliği ile solon’u karşılar ve ağırlar. birkaç gün sonra, gelişinin üç veya dördüncü günü, sarayının dillere destan hazinelerini gezdirir. sardis’i, sarayını ve yaşamını mümkün olduğunca gösterdikten sonra solon’a sorar:
    “atinalı dostum! bilgeliğiniz ve bilgileriniz konusunda çok şey duydum. çok gezdiğinizi de biliyorum. onun için size bir soru soracağım. dünyada gördüğünüz en mutlu insan kimdir?”
    solon, bu soru karşısında duraksamadan cevap verir:
    ”atinalı tellus adında bir adam!”
    kroisos bu cevaba şaşırır ve nedenini sorar:
    solon bunun iki nedeni bulunduğunu, birincisi yaşadığı zaman zengindi ve iyi yetişmiş oğulları vardı; ikincisi iyi bir hayat yaşadıktan sonra şanlı bir şekilde öldüğünü söyler.
    kroisos, bunun üzerine ikinci mutlu adamı merak eder. solon yine istediği cevabı vermez:
    “argos’lu iki genç adam, der. adları kleobis ve biton’du. iyi gelirleri vardı. atletizmde şöhrete kavuşmuşlardı. argoslular hera festivalini kutlarken, annelerini de öküz arabası ile götüreceklerdi. öküzlerin tarladan gelmesi gecikince kendilerini annelerinin arabasına koştular, altı kilometre uzaklıktaki tapınağa kadar annelerinin arabasını çektiler. tapınağın önünde toplananlar onları
    ve annelerini coşkuyla kutladılar. kutlamadan sonra iki genç tapınakta uyuya kaldılar ve bir daha da uyanmadılar. argoslular onların heykellerini yaptırdılar ve delphoi’ye gönderdiler.”
    kroisos, artık dayanamaz ve açıktan sorar:
    “bunların hepsi iyi ama benim mutluluğuma ne dersin? benim durumum o kadar kötü mü ki beni sözünü ettiğin sıradan kişilerle bile kıyaslamadın?”
    solon, gerçekten bilgece cevap verir:
    “efendimiz, tanrının varlıklı insanları kıskandığını ve onları rahatsız etmekten hoşlandığını biliriz. siz bana bir insanın kaderi için soru soruyorsunuz. öyle ise dinleyin:
    yıllar uzayıp gittikçe insan, başka türlü olmasını istediği çok şey görür ve çok ızdırap çeker. insanın yaşadığı günlerin hiçbiri diğerini benzemez. bu yüzden kroisos hayatın nasıl rastlantılara bağlı olduğunu görüyorsunuz. çok zenginsiniz, sayısız uluslara hükmediyorsunuz ama mutluluk içinde öldüğünüzü öğrenene kadar bana sorduğunuz soruya cevap vermem mümkün değil. pek çok zengin adam talihsizdir ve yeterli geliri olan adam da şanslıdır. ikincisi iki bakımdan zengin adamdan daha iyi durumdadır. ölene kadar "mutlu" kelimesini kullanmaktan kaçının. o güne kadar mutlu değil talihli bir insansınız. çünkü
    mutlu insan, iyi şeylerin çoğuna sahip olan ve bunları sonuna kadar koruyabilen ve sonunda sakin bir şekilde ölen insandır. hangi konu olursa olsun sonuca bakın.”
    yukarıda da değindiğimiz gibi kroisos ile solon’un yaşadığı tarihler bu iki şahsın herodotos’un anlattığı gibi bir araya geldiklerini teyit etmemektedir. herhalde, bazılarınca tarihin değil de yalanın babası olarak tanıtılan herodotos tarafından kroisos’ün sonu ile bağlantı kurulması için ya da hellen tanrılar gibi anadolu’nun ünlü kroisosünü cezalandırmak
    gerektiğinden bu buluşma uydurulmuştur. kroisos'ün oğlu atys ile ilgili öyküde de aynı cezalandırma geleneği sürdürülmüştür.
    aşağıda parça parça okuyacağımız olaylardan sonra persler kroisos’ü esir alırlar ve kuros’un huzuruna götürürler.
    savaşın başında kuros, kroisos’e zarar gelmemesi için kesin emirler vermekle birlikte, yakalanınca, ondört lidya’lı çocukla birlikte bir odun yığınının üstüne yakılmasını emreder. sardis’in sakin ve rüzgarsız bir gecesinde odun yığınının üstüne çıkarılan kroisos birden solon’u anımsar ve üç defa ah çeker ve solon’un adını söy-
    ler:
    “ah solon! ah solon! ah solon!”

    o zamana kadar soğukkanlılığından bir şey kaybetmemiş, mağrur kroisos’ün bu feryadı kuros’un dikkatini çeker ve adamlarına kroisos’ten solon’un kim olduğunu ve niçin böyle bağırdığını öğrenmelerini emrini verir.
    kroisos başlangıçta bu sorulara cevap vermez. ancak yinelenen sorulara da dayanamaz:
    “o dünyadaki bütün krallarla konuşması gereken bir adamdır” der ve aralarında geçen konuşmayı anlatır.
    bunun üzerine kuros ateşin söndürülmesi emrini verir, ama bütün gayrete rağmen ateş söndürülemez. sakin ve rüzgarsız havaya rağmen kroisos’ün yakarmalarına cevap veren tanrı apollon bulutları toplar ve yağan yağmur ateşi söndürür. kroisos kurtulur ve kuros’la birlikte uzun bir yolculuğa çıkarlar.

    3. savaş ve bariş / babalar ve oğullar
    bu olaydan sonra pers kralı kuros ile kroisos dost olacaklardır. kuros odun yığınının üzerinden indirilen kroisos’e sorar:
    “söyle kroisos, ülkeme karşı savaş açıp, dostum olacağın yerde, düşmanım olmaya kim zorladı seni?”
    kroisos şöyle cevaplar:
    “sizinle savaşmam için yunanlıların tanrısı bana cesaret verdi. tüm kusur onundur. yoksa kimse barış yerine savaşı seçmek akılsızlığını göstermez. barışta oğullar babalarını, savaşta ise babalar oğullarını gömerler.”
    kuros bu cevaptan sonra kroisos’ün zincirlerini de söktürür ve onu yanına davet eder. çok saygı gösterir. çevresindekiler hayretler içinde kalırlar.

    4. askerler
    krezus, sardis’i büyük bir şevkle talan eden pers askerlerine bakarak kuros’a sordu:
    düşündüklerimi söyleyebilir miyim? kuros, yeni dostuna düşündüklerini korkusuzca söyleyebileceğini söyleyince, devam etti.
    “adamlarınız bu kadar canla, başla ne yapıyorlar?“
    kuros: ”şehrinizi yağma ediyorlar, hazinelerinizi boşaltıyorlar.”
    kroisos:
    “bu şehir ve hazineler artık benim değildir, sizindir. adamlarınız beni değil sizi soyuyorlar,” dedi ve devam etmek istedi. kuros, onu kibarca susturdu ve çevresindeki adamlarını uzaklaştırdıktan sonra, kroisos’e devam etmesi için işaret etti. kroisos şöyle devam etti:
    “tanrı, beni sizin tutsağınız yaptığına göre, size karşı dürüst davranmalıyım. size verecek değerde bir öğüdüm olursa bunu esirgemeden söylemeliyim. persler gururlu ve fakir insanlardır. şu anda şehri yağma ediyorlar. bu serveti ele geçirirlerse, şuna inanın ki yağmadan en büyük payı kim alırsa o size başkaldıracaktır. sözümü dinlerseniz, her kapıya bir muhafız dikin, değerli bir şeyi getirenin elinden alsın ve onda birini zeus’a vermesi gerektiğini söylesinler. o zaman sizden nefret etmezler. aksi halde size kin beslerler.”
    5. kroisos’ün oğlu atys’in başina gelenler
    herodotos aynen şöyle diyor: “solon ayrıldıktan sonra, galiba tanrı kendini en mutlu saydığı için kroisos’ü fena halde cezalandırdı.” nasıl?
    kroisos, rüyasında oğlunun başına büyük bir felaket geleceğini gördü. iki oğlu vardı. biri anadan doğma dilsizdi. bununla ilgili olayı ileride göreceğiz. ikinci ve büyük oğlu atys ise, gerçekten müstesna bir çocuktu. babası onunla öğünüyordu. kroisos
    felaketin bu çocuk ile ilgili olduğunu düşündü. kroisos oğlunun demirden yapılmış bir silahla öleceğini görmüştü.
    orduya kumanda eden oğlunu, bu rüyadan sonra savaşa göndermedi. ava göndermedi. sarayındaki bütün demirden yapılmış silahları depolara kaldırttı ve kimseye silah vermedi.
    bu arada atys’i evlendirme hazırlığına girişti. düğünden önce saraya genç bir adam geldi. bu genç adam frigya kralı ailesindendi. ülke yasalarına göre kendisinin adam öldürme suçundan arındırılmasını istiyordu. aynı olayı omphale ve herakles
    olayında da görmüştük. kroisos gencin isteğini yerine getirdi ve sarayına aldı. adrastos adındaki bu genç kralın ve oğlunun ar-
    kadaşı oldu. bu sırada misya’daki olimpos dağında canavar bir yaban domuzu dolaşmağa başlar. hiç kimse başedemez. köylüler kroisos’ten yardım isterler. kroisos de adrastos’u bu işle görevlendirir. köylüler kral’dan oğlu atys’i istemişlerdir. an-
    cak kral oğlunu bu iş için görevlendiremeyeceğini yeni evlendiğini söyler ve adrastos’u göndermek ister.
    olanları duyan atys üzülür ve babasını sıkıştırır:
    bir zamanlar benim büyük bir savaşçı ve avcı olarak onur kazanmamı isterdin. şimdi ise beni korkaklıkla suçlamasanız bile bu tür çabalara katılmama izin vermiyorsunuz. herkes benim için ne diyecek?
    karım ne diyecek? bir düşünün ve niçin göndermediğinize beni inandırın!
    kroisos müşkül durumda kalmıştır. oğluna gerçeği söyleyemez. göndermeğe de gönlü razı değildir. ancak, atys çok ısrar edince, ona rüyasını anlatır ve:
    “yaşadığım sürece seni korumaya kararlıyım. sakat bir çocuk olan zavallı kardeşini hesaba katmadığım için sen benim tek oğlumsun,” der. fakat atys, ikna olmaz ve avda bir şey olmayacağını, kendisinin yabandomuzuna karşı gideceğini, oysa yabandomuzunun boynuzundan başka silahı olmadığını, boynuzun ise demirde yapılmış olduğunu iddia edemeyeceğini söyler.
    kral bunun üzerine adrastos’u çağırır; atys’i ona emanet eder ve ava gönderir.
    adrastos:
    ”normal bir zamanda ben böyle bir serüvende yer almazdım. şüphe altındaki bir adamın kendinden talihli kimselerle bir arada bulunması doğru değildir. ama ben size minnet borçluyum. bu minneti de oğlunuzu koruyarak ödeyeceğim,” der. hemen yola çıkarlar. ancak, av sırasında, adrastos’un domuza attığı mızrak atys’e isabet eder ve atys, aynen babasının rüyasında gördüğü gibi demirden aletle ölür. kroisos, adrastos’un üzüntüsünü gördü ve bütün acısına karşın onu affetti; ama adrastos kendini
    affetmedi. atys’in mezarı üzerinde intihar etti.

    6. yunan tanrilari ve kroisos
    anadolu’nun zengin ve kudretli kralı kroisos de efsanevi tantalos ve niobe gibi yunan tanrıları ile geçinememektedir.
    kuros, kroisos’u esir alınca yunan tanrılarının bilgiçliği ve kalleşliği de acı bir şekilde ortaya çıkar. kuros, yanına almış olduğu kroisos’e:
    “siz bir kralsınız ama hem davranışlarınızla hem tavsiyelerinizle bana hizmet ettiniz. bunun karşılığını vermek isterim, ne dilerseniz dileyin isteğiniz yerine getirilecektir” der.
    kroisos:
    “efendim, bana taktığınız ve sonra lütfedip çıkardığınız bu zincirleri izin verirseniz çok saygı duyduğum yunanlıların tanrısına gönderip kendisine insanları aldatıp yanlış yola sevketmeyi alışkanlık haline getirip getirmediklerini öğrenmek isterdim” cevabını verince kuros, kroisos’ün isteğini yerine getirir. zincirler delphoi’ye tapınağa gönderilir ve tanrıya sorulur:
    “neden utanmadan kroisos’ü, kral kuros’un kudretini yıkacağına inandırarak persler ülkesine saldırttın?”
    delphoi’deki rahibe bu soruya şu cevabı verir:
    “tanrılar da kaderin oyuncağıdırlar. kroisosün dedelerinin işlediği cinayeti beşinci kuşak olan kroisos ödemiş olmaktadır” kahin gyges’in tahta geçiş şeklini ve o zamanki kehaneti hatırlatmaktaydı:
    “tanrılar sardis’in düşmesinin kroisos yerine oğlunun devrinde olmasını istiyordu, bu amaçla kaderi oyalamıştı ama başaramamıştı. ancak, kroisos’e kullanabileceği üç yol sağlayabilmişti. ikinci olarak tanrı kroisos’ü odun yığınları üzerinde yanmaktan kurtarmıştı. diğer yandan, tanrı ona kuros’a saldırırsa güçlü bir imparatorluğu yıkacağını söylemişti. kroisos ise bunu yanlış anlamıştı. tanrı’ya yeniden sormamıştı. kroisos’e imparatorluğunuancak bir "katır"ın yıkacağını söylenmesinde de bir yanlışlık yoktu. kroisos anlamamıştı; anlamadığını da yeniden sormamıştı. kendi imparatorluğunu gerçekten de bir katır yıkmıştı. zira kuros’un annesi med’li, kral astyag’ın kızı; babası ise bir pers’ti. yani iki ayrı soydan geldiği için tanrının katır telmihine uyuyordu.” herodotos’a göre kroisos bu sözler üzerine haksız olduğunu anlamış ve susmuştu.

    7. atlar ve yilanlar
    herodotos, yunan tanrılarını yüceltmeye devam ediyor:
    “bir gün şehrin dışını bir sürü yılan sarmıştı ve aynı yerde otlayan atlar ot yemeyi bırakarak yılanları yemişlerdi. kroisos haklı olarak bunu bir uğursuzluk işareti saydı ve böyle olayları yorumlayan kimselerin bulunduğu temassos’a haberciler gönderdi.
    haberciler telmessos’lulardan bu olayın yorumunu öğrendiler, fakat gemileri sardis’e dönmeden kroisos esir edildiği için bunu ona söylemeye imkân bulamadılar. bu olayın yorumu, “yabancı bir ordunun kroisos’e karşı harekete geçtiği ve sardis’in bir yabancı boyunduruğu altına gireceği” şeklindeydi. telmessos’lular yılanların topraktan çıktığını, fakat atların savaşta kullanıldığını ve o topraklarda yetişmeyen yaratıklar olduğunu söylediler. bu cevabı veren telmessoslular o anda sardis’ten haber alamadıkları için kroisos’ün esir olduğunu bilmiyorlardı.”

    8. kroisos’ün dilsiz oğlu
    yukarıda anlattığımız gibi kroisos’ün bir de dilsiz oğlu vardı. mutla günlerinde oğlunu iyi etmek için her türlü çareye başvurmuştu. olumlu bir sonuç alamadığı gibi delphoi’deki rahipler kendisine şu mesajı göndermişlerdi:
    “ey, birçok ulusun efendisi olan, akılsız kroisos, uzun yıllar sarayında özlediğin sesi duymayı arzulama. oğlunun sesi bile olsa bu; keşke onu hiç duymasan, konuşacağı ilk sözcüğü en kederli günde söyleyecek“
    pers askerleri şehrin surlarını geçmişler ve acropolü de yağmalamaya başlamışlardır. herkes panik içinde kaçmaktadır. pers askerleri, bir daha göremeyecekleri zenginlikleri yağmalarken, karşılarına çıkan herkesi öldürmektedir. bu arada pers’li bir asker, kesin emir olmasına rağmen kim olduğunu bilmeden karşısına çıkan kroisos’e kılıç ile saldırdı. kroisos, herşeyi bırakmış
    kendini ölüme hazırlamıştı. ancak, tehlikeyi gören dilsiz oğlu birden bağırdı:
    “sakın kroisos’ü öldürme!“

    9. surlarin gücü
    “kuşatmanın ondördüncü günü kuros subaylarını ileri hatlara göndererek, surları aşacak ilk ere büyük armağanlar verileceği haberini yaydı. onun arkasından da ordusu hemen hücuma geçti, fakat başarısızlığa uğrayarak harekatı durdurdu. hyroeades isimli mardia’lı bir er surların geçilmesi imkansız denilen kısmına bir deneme hücumu yaptı. surların o kısmı çok yüksek ve dik olduğu için aşılması hemen hemen imkansızdı. eski çağlarda telmessos’lular, o zaman kral olan meles’in odalıklarından birinin doğurduğu aslanı surların etrafında dolaştırırsa, sardis’in hiçbir zaman alınmayacağını söylemişlerdi. kral meles bu sözlere uyarak surların geçilebilir taraflarında aslanı dolaştırdı. bir tarafını keskin şekilde dik oluşu, savunmaya lüzum göstermediği kanısı uyandırdığı için aslanı orada dolaştırmayı ihmal etti. bu şehrin tmolos’a bakan kısmıydı. (sanırım, halen kalenin tek
    sağlam bölümü de yine o kısmıdır.)

    ertesi günü mardia’lı hyroeades başından migferi düşen lidya’lı bir erin o dimdik uçurumdan inip miğferini aldığını görünce düşünmeye başladı. hemen o dik kayaya tırmandı, öteki erler de onu izledi, böylece sardis düştü.

    10. denizdeki baliklar
    efsanevi kroisos’ün saltanatına ve lidya devletine son veren kuros’la ilgili şu anekdotu da aktarmak istiyorum:
    ionya ve aiolia’nın, lidya’nın persler tarafından ele geçirilmesinden sonra eski efendileri kroisos zamanındaki anlaşmaları yenilemek için sardis’de bulunan kuros’a temsilciler yolladılar. kuros onlara, denizde balıkları gören ve flüt çalarsa, bunların sahile geleceklerini uman adamın hikayesini anlattı. hikayeye göre, balıklar gelmeyince flütçü ağ atarak hepsini yakalar. ağlarda sıçrayan balıkları görünce:
    “raks etmek için geç kaldınız. benim müziğimle raks edebilirdiniz, ama yapmadınız” der. “bu hikaye ile kuros, ionya’ya haber yollayıp kroisos’e karşı isyan edin, dediği zaman buna yanaşmamış olduklarını anlatmak istiyordu.”

    11. lidyalilarin sonu / “toplumlarin aliklaştirilmasi”
    herodotos’un anlatımına göre, gyges, kandaules’i karısının yardımı ile öldürerek lidya tahtına çıktığında, biliciler kandaules’in öcünü mermnad soyunun dördüncü kuşağında alınacağını söylemişlerdir. (iö 680 ?)
    bu kehanetin kroisos’ün perslilerle yaptığı savaşı kaybetmesi ile gerçekleştiği varsayılmıştır. (iö 547) lidya devletinin ve onun görkemli başkenti sardis’in bağımsız, onurlu ve göz kamaştırıcı yaşamı da kroisos’ün bu savaşı kaybetmesi ile sona ermiştir.
    sardis uzun zaman gündemde kalmış ise de, artık önemini dışarıdan gelen egemenlerin lütfuna borçludur.
    kuros ya da keyhüsrev, sardis ve ege bölgesinden ayrılırken yanında kroisos’ü de götürüyordu. iyonya’yı tümüyle almak ve sardis’i korumak görevini generallerinden tabalos’a; sardisin emsalsiz hazinelerini ve yönetim / satraplığı da bir lidya’lı olan paktiyas’a bırakmıştı. keyhüsrev’in uzaklaşmasından sonra satrap paktiyas, elindeki servet ile paralı askerler topladı ve
    onların desteği ile lidyalıları kışkırttı ve tabalos’un emrindeki sardis’i kuşattı. bu olayı yolda duyan
    keyhüsrev çok kızdı. kroisos’e paktiyas’ın bu şekilde davranmasının nedenini ve ne yapması gerektiğini sordu:

    “kroisos, bunların sonu nereye varacak? galiba bu lidyalılar hep canımı sıkacak şeyler yapacaklar ve aynı şekilde karşılık görecekler. en iyisi bunları kökünden köleleştirmek midir acaba, diye düşünüyorum. bana öyle geliyor ki, bu anda benim yaptığım, babayı öldürüp çocukları korumak gibi bir şeydir; tam bana uyan durum bu; sen ki lidyalılar için bir babadan da ileriydin, seni yakalayıp götürüyorum, lidyalıları ise kentlerini kendilerine bırakacak kadar şımartıyorum; bana karşı yaklanmalarına şaşmak şimdi pek yakışıyor doğrusu bana.”
    kroisos halkını bir kıyımdan ve kölelikten korumak için şunları söyledi:
    “kral, bana söylediklerin görünüşte hep doğru şeyler; ama öfkeni yen, suçluyu suçsuzdan ayır, eski bir kenti boşaltma. çünkü onun ne daha önceki yanlışlıklarda, ne de şimdi olanlarda suçu vardır; zira geçmişteki kusurlar benimdir, cezasını çekmek de bana düşer. bugünkü kusurlar ise kendisine sardis’i emanet ettiğin paktiyas’ındır, cezasını çekmek de ona düşer; lidyalılara gelince, onları bağışla ve ayaklanmamaları ve senin için bir tehlike olmamaları için de şu tedbirleri al: birini gönder, savaş silahları taşımalarını yasak et; mantolarının altına uzun gömlekler, ayaklarına kothornos giysinler; çocuklarına kitara çalma-
    yı, müzikle ve ticaretle uğraşmayı öğretsinler. kıza zaman sonra bunların erkek değil kadın olarak yetiştiklerini göre-
    cek ve artık sana karşı çıkmalarından çekinmeyeceksin.”
    bu sözler üzerine keyhüsrev ile medlil’ii mazares’i isyanı bastırmak üzere sardis’e gönderir ve mazeres isyanı bastırır. paktiyas’ı uzun takiplerden sonra yakalar ve isyana karışa bütün ion şehirlerini yakar, yıkar. ancak, sardis’e aldığı emir üzerine dokunmaz.
    herodotos’a göre, mazeres aldığı talimat üzerine sardis’e dokunmamakla birlikte, daha önce de mevcut olan bazı alışkanlıkları ve âdetler kullanarak lidyalıların yaşayışını değiştirmiştir. daha ileriki olaylarda artık lidyalılar ve sardislileri eski güç ve
    yiğitlikeri ile görmemekteyiz. onlar bu olaylardan sonra, tarih sahnesine perslilerin kendileri için uygun gör-
    müş olduğu kişilikle çıkacaklardır

    http://www.google.com.tr/…0zrhrm-9hxczvwwj_et_a8yjw

    http://www.google.com.tr/…0zrhrm-9hxczvwwj_et_a8yjw
  • kur'an'da karun diye geçtiği için müslümanların karun adıyla andığı kişi.dünyanın en zengin insanı olup da da malının mülkünün kendisine fayda etmemesiyle ibret olmuş bir kişiliktir.
  • servetini korumak icin kilit denen nesneyi yapmistir.
  • allah'ın kendisine verdiği kimya ilmi sayesinde, yaşadığı coğrafyada bir ilaç imparatorlığu kuran, bu sayede gücüne güç, servetine servet katan, ama edindiği serveti halka infak edip özünü ıskalamamaya yanaşmayarak kendi helâkine davetiye çıkaran ve yerin dibine sokulup hayatını rezil bir şekilde noktalayan "bir kayıp insan".

    76) karun, musa'nın kavminden idi de, onlara karşı azgınlık etmişti. biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. kavmi ona şöyle demişti: "şımarma! bil ki allah şımarıkları sevmez.

    77) allah'ın sana verdiğinden (o'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. allah sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. şüphesiz ki allah, bozguncuları sevmez."

    78) karun ise: "o (servet) bana ancak kendimdeki bilgi sayesinde verildi" demişti. bilmiyor muydu ki allah, kendinden önceki nesillerden, ondan daha güçlü, ondan daha çok taraftarı olan kimseleri helâk etmişti. günahkârlardan günahları sorulmaz (allah onların hepsini bilir).

    79) derken, karun, ihtişamı içinde kavminin karşısına çıktı. dünya hayatını arzulayanlar: "keşke karun'a verilenin benzeri bizim de olsaydı; doğrusu o çok şanslı" dediler.

    80) kendilerine ilim verilmiş olanlar ise şöyle dediler: "yazıklar olsun size! iman edip iyi işler yapanlara göre allah'ın mükâfatı daha üstündür. ona da ancak sabredenler kavuşabilir."

    81) nihayet biz, onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik. artık allah'a karşı kendisine yardım edecek avanesi olmadığı gibi, o, kendini savunup kurtarabilecek kimselerden de değildi.

    82) daha dün onun yerinde olmayı isteyenler: "demek ki, allah rızkı, kullarından dilediğine bol veriyor, dilediğine de az. şayet allah bize lütufta bulunmuş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. vay! demek ki inkârcılar iflâh olmazmış!" demeye başladılar.

    83) işte ahiret yurdu! biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz. (en güzel) âkıbet, takvâ sahiplerinindir. (kasas suresi)
  • en büyük ama aynı zamanda son lidya kralı.
    kendisine atfedilen hikayeye göre, bir gün bir kahin kızılırmağı geçtiği taktirde büyük bir devletin yıkılacağını söyler. bunun üzerine kral, persleri yenmek için kızılırmağı geçerek onlarla savaşır. ancak savaşı kaybeder ve persler lidyayı yıkarlar.
    böylelikle kehanet gerçek olur.
  • servetini sakladığı odaların anahtarları, 40 devenin taşıyacağı kadar çok olan para babası (imiş!).

    bunu fenerbahçe'ye başkan yapsak... off
hesabın var mı? giriş yap