• kedilere kötü davranmadığı sürece gayet normal olan insandır. bende bu insanları sevmeyen insanlara kılım amk. herkes her canlıyı sevmek zorunda değil. mesela ben kedi çok severim. evde var bir tane. çocuğum gibi bişi ama yılandan nefret ederim. normal şeyler bunlar.

    ha bide her kedi sevmeyen kediye eziyet yapıyor diye bir şey yok çocuklar, biliyorsunuz de mi?
  • komşu olmak bahtsızlığına düştüğümüz bir tanesinin tescillendiği durum.

    "ben çevreciyim." diye kasım kasım kasılan, hiç dinlemeksizin yüksek sesle konuşmaya devam edince haklı olduğunu sanan; bütün apartmanda düzen kendi istediği gibi olsun isteyen (ama maalesef tek paya sahip oldukları için kuduran), bulsa apartmanı kentsel dönüşüm kapsamında yerle bir edip bahçe bıraktırmaksızın yenisini yaptıracak bir öğretmen... en acısı da bu.

    kadının kocası dün bahçede dolanıp duruyor, kendisi de pencereden direktif veriyor "arkada iki tanesi vardı, oraya bak!.." diye. kedi yakalatmaya çalışıyordu hanzoya. geçtiğimiz yıllarda en sakin, en insan canlısı kedilerimiz kaybolmuştu. o sırada da kuşkulanmıştık ama ilk kez suç üstü yakalandı orospuların doğurdukları.

    bahçede bakılan kediler kısırlaştırılıyor, hayvanlar zaten başka bahçelere gidip yatıp kalkıyor. apartmana giren bir tane gözağrımız var, 8 yıldır neredeyse apartmanın sevgilisi durumunda. bunun dışında evimizde 2-3 kedi oluyor. evde beslediğimiz kedilerimizi de biliyor kahpe, buna karşın yine de "ay biz onu sokak kedisi sandık, heh hüh..." demekten geri durmuyor. e sokaktan alındıkları için olabilir mi acaba sayın karaktersiz mal?!? ne apartmanı birbirine katıyorlar, ne etrafa pisliyorlar, zararları evi dağıtarak, arada masadan ekmek çalarak yalnızca bize.

    bunlar üşenmiyor, hayvanları yakalayıp bagaja kapatıp kim bilir ne yapıyorlar?

    allah senin de, kocan olacak o pezevengin de, yaramazlıktan illallah dedirten çocuklarının da belasını versin. allah tez zamanda öyle dertlere salsın ki seni, kedileri göremez ol inşallah!.. zorunlu hizmetle kalk da anadolu'nun en ücra köşesine git, sevmediğin, sevemediğin, ısrarla yakalayıp yakalatıp kim bilir ne yaptığın o hayvancıkların olmadığı yerlerde yaşa inşallah!.. o kaybolan sessiz sakin hayvancıklarımın acısı senden de, sevdiklerinden de çıksın inşallah, kahrol!..
  • dünyanın en salak argümanlarından birini savunur:

    -nankör hayvan abi!!!

    kendi türünden olmayan bir canlıyı kendi türünün kurguladığı soyut kavramlarla değerlendirme gerizekalılığı insan has ne yazık ki. kedi lan o, ne nankörlüğü.. oldu olacak "çok agnostik hayvan abi" de. bir canlıyı nankör olarak yaftalamak için önce o canlıda, insanoğlu tarafından icat edilmiş iyilik, kötülük, bağlılık, vefa gibi kavramların bulunup bulunmadığını sorgulamak gerek. yok tabi ki, ne sandın? kedi önüne bir kap mama konduğunda "hayatta kalmak için beslenmek>>beslenmek için mama yemek" içgüdüsüyle mamayı yiyor, senin yaptığın eylemi bir iyilik olarak algılayıp sana vefa borcu beslemiyor. bir hayvana nankör demek, bir hayvan için "eşini aldatan hayvan abi bu, ne beklersin ki?" demekle aynı saçmalıkta.. ne eşi lan? hayvana poligami kodlanmış.. üremek için çiftleşiyor. bu kadar basit.. senin insani ahlak yapın içgüdülerin üzerine 15 tane yorgan örttüyse o hayvan ne yapsın.

    netice itibariyle, köpek, at gibi bir iki spesifik hayvan haricinde kendisini besleyen insanı sevebilen bir tür olduğunu sanmıyorum. ama sanki olması gereken buymuş gibi, sanki o müthiş egolarımızla lütfedip yemek verdiğimiz her canlı bizi sevmek zorundaymış gibi şaşırıyor, anlayamıyor insanlar. sevmiyor kardeşim seni, sikinde değilsin.. arada bir öpüşüp koklaşsan da o hayvanın içgüdüleri insan gibi üst yapıda bir duygu beslemeye müsaade etmiyor. ama tersi yönde, sen o hayvanı sevebiliyorsun. türünün özelliği bu. "hayvan sevmiyorum" diyeni anlıyorum bu yüzden, ama "şu kedileri bi türlü sevemiyorum abi ya, sahibinin ölüsünü yiyolarmış" diyen malları idrak edemiyorum.

    gidin ihtiyacınız olan sevgiyi başka insanlarda arayın. gidin köpeğinize sopa fırlatıp ayağınıza getirince kendinizle gururlanın.. ama kedileri rahat bırakın.
  • insanı tanımak için sözüne baktığımız kadar, davranışlarına, konuşma şekline, tavırlarına da dikkat ederiz. işte insanı ele veren durumlardan bir tanesi de hayvan sevgisi.

    bir çok türde köpek görüyorum ve bunları analiz etmek hiç de zor olmuyor.

    zayıf karakterli, gösteriş seven, delikanlı ayağında gezen; fakat içi boş insanlar 'vahşi köpek'lere ilgi duyuyorlar.
    sosyal, sevencen, insan ilişkilerinde iyi olmaya çalışan insanlar; daha ehli köpeklere ilgi duyuyorlar.

    vesaire.

    köpekleri seven insanlar genel olarak sözü dinlenmeyen, kendisini kanıtlayamamış ya da iç dünyasında başarısız olduğunu düşünen insanlar olabilir. sözlerimi kimse yanlış anlamasın. bunları köpeğin bağlılığı, terk etmezliği ve itaatkarlığı sebebiyle söylüyorum. saygıdan, itaatten hoşlanmayan, statüden nefret eden, emir ve robotik karakterle arası iyi olmayan bir kişi köpeklerde kesinlikle hoşlanmayacaktır.

    nitekim kedi karakteri burada devreye girer. çünkü kedi hiçbir zaman sizin sözünüzü dinlemez, kendi bağımsız karakteri vardır. bu bağımsızlık o kadar güçlüdür ki mark twain şöyle söyler "tanrı’nın yarattığı tüm hayvanlar arasında köle yapılamayan tek hayvan kedidir." dürüstlüğüyle ilgili olarak da ernest hemingway "kediler duyguları konusunda dürüsttürler. insanlar ise duygularını gizlerler" demiştir. yani kedi seven bir insan davranışların doğal halini, dürüstlüğü, karakter sahibi olmayı seven; çıkarcı sosyal ilişkileri, itaati ve emri sevmeyen kişidir. bu özelliklerle kedi sever insanlar, toplumdan kopuk bireysel ve yalnız bir hayatı yaşayan, cıvık sosyal samimiyeti gereksiz bulan soğuk kanlı insandır.

    bir köpeğiniz olabilir; ama bir 'insanı' olan kedilerdir. çünkü kediler için insanlar faydalı evcil yaratıklardır, diyor george mikes.

    miyav.
  • bu tip insanlar genelde evcil hayvanlarının her konuda kendilerine itaat etmesini isterler. hayvan lan o, bir nevi senin ev arkadaşın, kölen değil.

    edit: sözlükte amma ufuk günaydın varmış arkadaş.
  • isteyen okumasın eklemesi: artık şehit haberlerinden de, sivil ölümlerinden de ölesiye nefret ediyorum ve birine başkanlık yolunu açınca kanton anlaşmalarıyla sonuçlanacak bu süreci çaresizce izliyorum. haber izlemeyi bıraktım, iş yerinde konuşulanlar, bazen twitter'da gözüme takılanlar ya da sabahları nihat sırdar'dan duyduğum kadarını biliyorum. para sorunlarım gırtlağıma kadar ama idare ediyorum. bu nedenle, kedi sevmeyen birkaç komşu şu an en büyük derdim. bunu küçümseyenler olacaktır, normaldir. kendilerinden özür diliyorum, artık ötesi için gücüm ve umudum kalmadığı için.

    şöyle bir olay anlattım yukarıda: (bkz: #57553964)

    hayvanları koruma vakfı başkanlığı, konuyla ilgili olarak hem bu öğretmen hanım ile ailesine, hem de bize birer yazı yolladı. özetle, hayvanların habitatının değiştirilmesi ya da onları ölüme terk etmek anlamına gelebilecek her türlü uygulamanın kanunen suç sayıldığını belirtiyorlar. bir bilgilendirme metni, ötesi değil.

    ancak dün akşam hanfendi kapımıza dayandı sarhoş bir halde. apartmanda kimsenin kedileri istemediğini, apartman yöneticisi olarak bu kedileri buradan göndereceğini, avukatıyla konuşacağını bağırdı durdu. ne kadar bağırır ve karşısındakini dinlemezse o kadar haklı olduğunu sanan zavallılardan işte. son toplantıda "bu bahçedeki kedileri ne yapıcaaaz?!?" diye vikviklemişti. kimse de kendisine destek vermemiş, valide de "onlar yıllardır burada, kimseye de zararları yok." demişti karşılığında. "eh, bakıcaz o zaman çaresine." demişti.

    esip yağıp gürlüyor. mahkemeye verecek, apartmandan attıracakmış. biz de boş durmayacağız tabii, kaymakamlığa başvurup milli eğitim müdürlüğü'ne de şikayette bulunacağız ayrıca. arabasına yavru kedi kaçan bir başka dingil komşumuz da, motordan çıkan bir lastik boruyu (kolum kadar kalın bir şey) kedinin koparttığını iddia ederek şikayete hazırlanıyormuş.

    hazırlansınlar... eğer bir allah varsa ve masumların yanındaysa, bize de yardımcı olur, bunların kazanmasına izin vermez. bahçede hepi topu iki tane kedi kalmışken, bunun dışında bizimkiler gündüz çıkıp dolaşıp akşam eve dönüyorken, tek yaptıkları zarar da arabaların üstüne yatmakken -ki hayvanlar onda bile bu iki dingilin arabalarını seçmiyor- bu düşmanlığın altında başka nedenler ararım ben. büyük olasılıkla yalnız bir dul olarak yıllardır yaşam mücadelesi veren annemi kıskanmaktan başlar bu neden arayışları, bunların psikopatlığına kadar gider.

    bilmedikleriyse, yaşamdan artık beklentisi kalmamış birinin "yeter ulan!.." diye onlardan daha psikopat olabileceği. neyse, ben yine de onlardan ve onların şerrinden allah'a sığınırım. mevlam neylerse güzel eyler ama kendisine tek duam, kedilerimizi alıp bir yerlere atan ya da öldürüp bırakanlarla sınamasın bizi.
  • (bkz: ben)

    yavru olduklarında yine şirinler ama yetişkinlerini sevemedim gitti bir türlü. köpek desen her türlüsünü severim ama kedilere ısınamadım gitti. bu his de karşılıklı sanırım. kediler hiç yanaşmaz yanıma.
  • ne zaman bir arkadaşlığımı bitirsem, sonra geriye dönüp bakmaya ve sorular sormaya başlasam sümenin altına attıklarımın arasından mutlaka çıkan ve "ben sana kendimi belli etmiştim sen sallamadın oh olsun" diye bağıran insan tipidir.
    ürkenini, huylananını falan geçiyorum o huy, eyvallah ama "nefffret ederim kediden!" cümlesini kuran herkesten uzak durmak gerektiğini geç de olsa anladım. hayretmiyorlar son tahlilde.
  • bu durumun kedi seven diğer insanları neden bu kadar ilgilendirdiğini anlayamayan insandır.

    sevmiyorum ben kedileri. nefret de etmiyorum. hatta minik minik sevimli yavruları görüp de tepki vermediğim azdır. ama onlarla temas etmekten hoşlanmıyorum. bacağıma sürtünmeleri, yanıma yanıma gelmeleri hoşuma gitmiyor. herhangi bir kediyi elime, kucağıma almışlığım yoktur, okşamışlığım da. uzaktan severim en fazla, o da yavruysa filan işte. bunun nesi kötü, nesi rahatsız edici anlayamıyorum ki. kapı önündeki sokak kedilerine yiyecek, su veririm. asla zarar vermem, kışt bile demem. oğlum bayılıyor kedilere mesela. sokakta gördüğü her kediyi takip eder, peşinden koşturur oyunlar oynar. yemek verelim diye mızıldar sürekli. onun sevmesine de engel olmam. hoşuma gider onun dünyadaki diğer canlılara da sevgi besliyor oluşu. ama ben sevmiyorum arkadaşım. bu neden bu kadar kötü? çocuk sevmeyen insanlar var, onları bile anlamaya çalışıyorum kendimce. bu düşmanca yaklaşım neden ki yani?
  • köpekleri daha samimi bulan insandır.
    12 yaşımdayken çok sevdiğim köpeğim kollarımda öldüğünden beri hayvan beslemedim. elimi bir hayvana uzatıp sevemedim de. sanki yeryüzündeki tek hayvan oydu. o gidince bütün hayvanlar gitti.
    yüzümün ifadesinden anlardı her şeyi. moralim bozuk olduğunda beni güldürecek illa bir şey bulurdu. sinirli olduğumda ortalıktan kaybolurdu birkaç saat. neşeli olduğumda peşimden ayrılmazdı. ona kızıp bağırıp çağırınca kafasını suçlu gibi yavaşça yana yatırıp hüzünlü hüzünlü bakardı. sonra kafasını eğip arkasına bakmadan giderdi. gönlünü almaya çalışsam da akşama kadar yüz vermezdi. derdimi anlattığımda dizime başını koyar öylece beni dinlerdi. babam bile böyle dikkatli dinlemezdi amk. öyle acayip bir hayvandı. yoldaştı. en çok da derdimi dinledikten sonra, ''siktir et abi üzüldüğüne değmez hadi gidelim'' hareketine hastaydım.
    o öldükten sonra göt gibi ortada kaldım. 12 yaşımızda dert sahibi olduk. yalnız kaldık. 25 yaşıma geldim hala çok özlüyorum. neyse lan nerden nereye geldik.
hesabın var mı? giriş yap