• seneler sonra sözlüğe eşya bilgisi içeren entry giriyorum, heyecanlıyım.

    özellikle üst kat kaloriferlerinde biriken ve ısınmaya engel olan havayı almak için kullanılan anahtarın adı.

    evet. işte bilgi dolu bir entry. anlaşılmaz bir şey de yok.

    hegel. kant. distopya. olmaklık.

    ...yine dayanamadım. beni böyle sevin.
  • prensip olarak ağzı olmayan canlılara karşı mesafeliyimdir ama kelebeklerle sorunum yok. bir tanesi iki gündür odamda, ne yaptıysam çıkaramadım. kanatlarına zarar veririm diye şemsiyeyle güvercin dürten erdoğan gibi girişmek istemedim.

    şu saat oldu, artık uyumamız lazım diyorum, ciyuv ciyuv uçuyor. ne yer ne içer bilmiyorum, odamda benden başka bitki yok. mutfakta ona göre bir şey de yoktur ki... internet siteleri bitki yaprağı yer diyor, çiçek nektarı diyor... bunları ben nasıl sağlayabilirim sana gece gece kelebek birey?

    zaten en fazla bir yıl yaşıyorsun, onun da iki günü roger zelazny kitabının üstünde pinekleyerek gitti. insan gerçekten hayret ediyor. durduk yerde elin kelebeği aç mı kaldı susuz mu kaldı diye gerildim, uyuyamıyorum. git evimden!
  • sinek muamelesini haketmeyen havyanlardır, sadece deli deli kanat çırpmaktadırlar. ısırmıyorlar, üstünüze konmuyorlar, ses bile çıkartmıyorlar. ben böyle hayvanı severim arkadaş.
  • uçan çiçek.
  • kelebek
    son isteğin nedir?
    sorusu,
    çok, çok kolaydır,
    ilk isteğin nedir?sorusundan.
    çünkü,o soruyu
    kimse kimseye soramadı,
    korkusundan.
    ö.asaf
  • son zamanlarda hic boyle guzel bir sey yasamamistim. belki de yillardir. bana bugun mutlulugu bagislayandir kendisi. anlatayim..

    bir bahce evim var benim.(gartenhaus) arkadaslarimla keyif yaptigim, bazen cimlerini bictigim, sevimli bir kulubesi olan, (su sekilde: http://i.imgur.com/adss57s.jpg) guzel bir yer.

    gecenlerde yine ugradim, sagini solunu derleyip topladim. arkadaslarimla birkac parca bir seyler izgara yaptik, biraz ictik. tam cikarken yerde iki tane tirtil gordum. cok sevimli geldiler. kesin bunlari kuslar bocekler yer diye endise ettim, karton bir kap icine aldim. icine cimen, yesillik bir seyler koydum bulunduklari yeri yabancilamasinlar diye. nasil olsa haftada cok kez geliyorum dedim. eve gittim. birkac gun sonra yeniden geldigimde gozlerime inanamamistim. kozaya girmisti ikisi de, onlar icin kurdugum yerde. ne yapacagimi bilmemistim. sanki evlenmistim, esim hamile oldugunu soylemisti. oyle bi heyecan duydum. hayatimda ilk kez boyle bir seyle karsilasiyordum. heyecandan o aksam uyuyamadim. diger gun, gun icinde iki defa bahceye gittim. sonraki gun ayni seykilde. sonraki gun yine ayni ve sonraki gun de. besinci gun oldu(bugun). baktim ki saga sola sallaniyor koza. dokuz ay beklemisim de, bebegim doguyor gibi hissettim. ne yapacagimi sasirdim. telefondan wikipedia ve cesitli web sayfalara tek tek girip kozadan kelebegin cikisi ile ilgili bir suru sey okudum. artik iyi bir baba adayi olarak cocuklarimin gelisine hazirdim. saatlerce bekledim. bu kadar uzun suren bir sey olmamisti belki de hayatimdan dokuz yil yedi o bir saatlik kozadan cikis sureci. kanatlari nemli olurmus. ucamazlarmis. hemen iceri goturdum kutuyu. bir saat kadar bekledim kendi kendilerine ucmalarini. rengarenk, acayip guzellerdi. cok guzellerdi. kanatlarini olduklari yerde acip kapatmaya baslamislardi. simdi hazirlar ucmaya diye dusundum. yeniden disari cikardim. kutu yuzunden diye dusundum, masanin ustune koydum elimle. yine ucmuyorlardi. korktum acaba ucamayacaklar mi diye. ikisini de avucuma aldim, cimenlere ciktim. daha tadini on saniye alamadan piiirrrr dediler uctular.

    o an yasadigim mutluluk muydu, huzun muydu anlamadim. gulemedim. aglayamadim da. gozlerim doldu ikisinin ortasinda. ama aglamadim ha! seyapmayin. annemi de ozledim zaten. of.

    bkz: http://i.imgur.com/hbaapsa.jpg

    simdi ne yapiyorlar acaba?
    aksam da oldu. usuyorlar midir?
  • nefis hayvanlar olmalarının yanı sıra bunların papago* kabilesi tarafından anlatılan bir yaradılış öyküsü de var... uzuuun bir alıntı olarak, ve hatta copy paste değil alın teri olarak karşınızda:

    "bir gün tanrı köyün birinde oturup dinlenirken bir yandan oynayan çocukları izliyordu. çocuklar gülüşüp şarkı söylüyorlardı. onları izlerken bir anda yüreğini bir hüzün kapladı. kendi kendine, “bu çocuklar yaşlanacaklar. derileri kırışacak, saçları beyazlayıp dişleri dökülecek. genç avcıların kolları güçsüz kalacak. bu genç ve güzel kızlar çirkinleşip şişmanlayacaklar. neşeli çocukcağızlar kör, uyuz köpeklere dönecekler. bu güzelik rengarenk sarı, mavi, kırmızı ve mor renkli çiçekler solacak, ağaçların yaprakları kuruyup dökülecekler. şimdiden sararmaya başladılar bile.” diye düşündü ve giderek daha çok üzüldü. mevsim sonbahardı. soğuğu getirmesi, oyunları engellemesi ve yeşillikleri kurutmasıyla yaklaşan kış yüreğini iyiden iyiye burktu.

    hava hala sıcaktı ve güneş parlıyordu. tanrı bir süre yerdeki ışık ve gölge oyunlarını izledi. rüzgar sararmış yaprakları oradan oraya savuruyordu. gökyüzünün maviliğini ve kadınların yere serdiği öğütülmüş mısır tozlarının beyazlığını görür görmez tanrı’nın yüzünde aniden bir gülümseme belirdi. “bütün bu renkleri korumalıyım. yüreğimi mutlu edecek bir şeyleryapacağım, çocukların bakıp eğlenecekleri bir şeyler.”

    tanrı heybesini aldı ve içine bir tutam güneş ışığı, gökyüzünden bir avuç dolusu mavilik, mısır tozunun beyazı, oynayan çocukların gölgesi, güzel bir kızın saçının siyahlığı, düşen yaprakların sarısı, çam ağaçlarının yeşili ile etrafındaki çiçeklerin kırmızı, mor, ve turuncusunu toplayıp hepsini doldurmaya başladı. sonradan heybenin içine kuşların ezgilerini de koydu.

    ardından çocukların oynamakta olduğu çimenlerin üzerinde yürüdü. “çocuklar, minik çocuklar, bu sizin için.” diyerek heybeyi çocuklara uzattı. “heybeyi açın, içinde çok güzel şeyler var.” dedi.

    çocuklar heybenin ağzını açar açmaz rengarenk onlarca, yüzlerce kelebek çıktı içinden ve çocukların başlarının etrafında dans edip saçlarına kondular. bir çiçekten diğerine konmak için tekrar uçmaya başladılar. bundan büyülenmiş olan çocuklar daha önce hiç bu kadar güzel bir şey görmediklerini söylediler.

    kelebekler şarkı sözylemeye başladıklarında çocuklar neşe içinde dinlediler.

    bunun üzerine ötücü bir kuş uçarak geldi ve tanrı’nın omzuna dokundu. “bu yeni, şirin canlılara bizim ezgilerimizi vermen hiç de doğru değil. oysa sen bizi yaratırken her kuşun kendi şarkısının olacağını söylemiştin. şimdi ise verdiğin bütün sözleri bozuyorsun. yeni yarattıklarına verdiğin gökkuşağı renkleri yetmiyor mu?” diyerek tanrı’ya sitem etti.

    “haklısın,” dedi tanrı, “her kuşa bir şarkı armağan ettim. size ait olan bir şeyi başkasına vermemeliyim.”

    bunun üzerine tanrı, kelebeklere bahşettiği şarkıları geri aldı. kelebeklerin sessiz olmaları bu yüzdendir."

    not: "kızılderili efsaneleri" adlı kitaptan alıntıdır...
  • kelebeğin yapabileceği en güzel şey; uçup kaçarken bir hayırsızın ellerine tozlarını bırakıp kısa ömrü heder etmek, gayrı ihtiyari gezinirken içinde dolaşacağı dünyanın çirkinliklerinin ortasında güzelliğini hiç etmektense, bir aynaya konup, ömrü boyunca kendi güzelliğini izlemektir.

    hatta belli bir yerden sonra, "allah beni nasıl özenmiş de yaratmış" diyip müslüman olabilir, niyaz edebilir.
  • bocek dunyasinin rock star'laridir; live fast die young.
  • uçan çiçeklere denir.
hesabın var mı? giriş yap