• "bana bir önyargı verin, dünyayı yerinden oynatayım"
  • gabriel garcia marquez'in muhteşem romanı ve bu sezon istanbul şehir tiyatrolarında sergilenen oyun. kitabı okurken isyan etme noktasına geliyorsunuz neden kimse bir şey yapmıyor, cinayeti engellemeye çalışmıyor diye. oyun ise kitabın çok güzel bir uyarlaması olmuş. yine kitabın size sorduğu soruları sorgulatıyor.

    --- spoiler ---
    salonda her koltuğun üzerine bırakılan ve "santiago nasar seni öldürecekler." yazan not, seyircileri de oyuna dahil ediyor. bir şey yapmamanın, sessiz kalmanın ağırlığını ve sonuçlarını seyircinin de hissetmesini sağlıyor.

    --- spoiler ---
  • kitabın ilk paragrafı:

    --- spoiler ---

    santiago nasar, onu öldürecekleri gün, piskoposun gelecegi gemiyi karşılamak için sabah saat 5.30'da kalmıştı.

    --- spoiler ---

    kitabın son paragrafı:

    --- spoiler ---

    "beni öldürdüler, wene hala." demişti.

    son basamakta tökezlemiş, ama kendini hemen toparlamıştı. "hatta bağırsaklarına bulaşan toprağı eliyle silkelemek titizliğini bile gösterdi," dedi bana wene halam. sonra saat altıdan beri açık olan arka kapıdan evine girmiş, mutfağın içine yüzükoyun yığılıp kalmıştı.

    --- spoiler ---

    yorumum: bir solukta okunan, deha işi, muthiş roman.
  • gabriel garcia marquez'e ait olan ve 107 sayfalık muhteşem kitap.

    --- spoiler ---

    okurken bu kadar insan bir cinayetin farkında olduğu halde nasıl uyarmaz, neden herkes birbirinden bekler bişeyleri diye hayrete düşürür.
    santiago nasar'ı eve girmiş zannetmeseler 1-2 saniye ile kaçırmasa eve girmeyi, ölmeyecekti belki de.

    yalnız kitapta angela vicario'nun santiago nasar'a iftira attığı alttan alttan hissettirilmişse de o çok merak edilen angela'nın bekaretini alan yani onlara göre asıl suçlu olanın ismini vermeyerek merak içinde bitmiş kitaptır.
    --- spoiler ---

    velhasıl bir gecenizi bile almaz okumak, hem sürükleyici hem kısa. zaman ayırın okuyun derim.
  • bana bu kitap neyi anlatıyor, konusu ne diye sorsalar vereceğim tek cevap, tek cümle olurdu:

    " bana bir önyargı verin, dünyayı yerinden oynatayım".
  • suçu toplum hazırlar, suçlu işler!

    bu romanda üzerine vurgu yapılmak istenen konunun "namus davası" olduğunu düşünmüyorum ben. elbette tüm hikaye bunun üzerinden şekilleniyor fakat varsa şayet yazar marquez'in bir mesajı, o kesinlikle bu değil.

    namus davası, ilk sayfadan son sayfaya kadar cinayetin işlenme nedeni olarak varlığını koruyor. ama sadece neden olarak var orada. yüzeysel olarak var. yani, cinayetin nedeni hırsızlık da olabilirdi, kan davası da olabilirdi, toprak kavgası da olabilirdi. kitaptaki namus davası, bu saydığım ve istesem sonsuza uzatabileceğim nedenlerden biri olarak olay örgüsünün içinde yer alıyor. ötesinde bir anlam derinliğine sahip değil. kitap boyunca da irdelenmiyor zaten bu konu. santiago nasar ölüyor, kitap bitiyor fakat biz hala bilmiyoruz santiago nasar'la angela vicario arasında bir şey yaşandı mı, yaşanmadı mı?

    pedro ve pablo vicario, kitap boyunca pek çok kez dile getiriyorlar santiago nasar'ı öldüreceklerini. karşılaştıkları herkese bundan bahsediyorlar. kasaba küçük ve herkes birbirini tanıyor. santiago nasar'ın öldürüleceğini öğrenen, bundan başkasına da bahsediyor ve neredeyse herkes duyuyor, biliyor bunu. sadece santiago nasar öldürülmeden biraz önce öğreniyor gerçeği. santiago nasar ne zaman öğrenecek başına gelecekleri diye okuduğumuz kitap, santiago nasar'ın başına gelecekleri öğrendiği an bitiyor kısaca.

    bence yazarın da asıl cevap aradığı nokta burası. nasıl oluyor da herkesin bildiğini, ilk bilmesi gereken en son öğreniyor? kasaba, santiago nasar'ı neden uyarmıyor? ellerinden bıçakları alınmasına rağmen tekrar bıçak bulan, oturdukları dükkanda herkesin gözlerinin içine bakarak santiago nasar'ı öldürmeyi bekleyen vicario kardeşlere neden kimse engel olmuyor? ölüm nasıl böyle göz göre göre geliyor?

    burada, "bunun sebebi halkın namus olayına bakışı işte" denilebilir. "kasaba bundan dolayı sesini çıkarmıyor" diye düşünülebilir ama hikayenin geneli ele alındığında bu çok sığ kalıyor. belki de öyle fakat ben yakıştıramıyorum bunu bu romana.

    bu kitabın en saf özeti, sadece "namus" özelinde değil, tüm vakıaları kapsayan bir biçimde, "suçu toplum hazırlar, suçlu işler" sözüdür. ve aklımızın erdiği en büyük hakikat olan ölüm, anlamlı ya da anlamsız yolunu yaparak gelir.
  • henüz bitirdiğim muhteşem kitaptır.

    --- spoiler ---

    kitabın sonu baştan belli iken bir umut belki sonu değişir diye beklemekten kendimi alamadım. bu kadar etkileneceğimi bilemezdim. sonuç olarak şu an bağırsaklarımda garip bir his ile oturmaktayım. hayır bendeki ağrı değil, gaz değil ne ulan bu? tarif de edemiyorum ki... öyle bir şey.

    dürüst olmak gerekirse kasabalının yerinde ben olsaydım ne yapardım bilemiyorum. şayet birisi alt kat komşumu öldürmeye gelse belki gülüp geçerdim, belki de başka bi komşuya anlatırdım "içmiş içmiş gelmiş... hilmi amcayı öldürecekmiş, öyle dedi bana ehe ehe..." diye. kesin gidip cinayet işleyecek adamı durdururdum diyemem yani.

    bu kitap da benim böyle biri olduğumu anlamama yardımcı oldu. işin garibi çoğunlukta mıyım, azınlıkta mıyım onu da bilmiyorum.

    --- spoiler ---
  • dekoru kırmızı değildir, gayet renklidir, hatta fazla renklidir ve ışıkla daha da renklendirilmiştir. adına gayet yaraşır bir oyundur. oyunculuklar mükemmel değildir belki ama kesinlikle "kötü" de değildir. hatta murat garibağaoğlu gayet iyidir, çoğunlukla olduğu gibi. metin zaten gabriel garcia marquez'e ait olması itibariyle mehteşem olmanın ötesinde, iyi de bir oyunlaştırmaya sahiptir. macit koper'in, şehir tiyatroları'nın ekstra desteğine ihtiyacı olmadığını; sadece varlığıyla bile bunca yıldır bu tiyatroya ne kadar büyük değer kattığını gösterdiği bir oyundur aynı zamanda. kendisinin bu oyunu sahneye koyarken sanmıyorum ki, gizem gibi bir derdi olsun; anlatılmak isteneni gözden kaçmayacak biçimde anlatmaktadır. ayrıca ne yönetmenin, ne oyuncuların, ne de bu oyunun çıkmasında görev alan diğer herhangi bir kimsenin para kazanmak için bu oyuna ihtiyacı vardır. şehir tiyatroları isterse yılda sadece beş oyun çıkarıp, bunu haftada iki gün oynayarak da varlığını sürdürebilir, herkes maaşını almaya devam edebilir. ama amaç başkadır, tiyatro yapmaktır, iyi tiyatro yapmaktır. kırmızı pazartesi de istanbul efendisi ile birlikte bu yılın iyi oyunları arasındadır.

    not: şehir tiyatroları'nda pazartesi oyun oynanmaz.
  • bir gün öncesi..
    (bkz: kanli pazar)
  • duyduğum en kötü film-kitap ismi çevirisi.
    ingilizcesi şöyle malesef : a chronicle of a death foretold
    (bkz: kötü çeviriler)
hesabın var mı? giriş yap