• ben de kendi sürecimi anlatayım. aslında bu konuda yazmayı düşünmüyordum çünkü benim için basitçe “anne olmak” bu. ancak hem koruyucu aile olmayı düşünen insanlara yardımcı olmak hem de düşünmeyenleri teşvik etmek için yazmaya karar verdim.

    lise yıllarımdan beri istediğim bir şeydi evlat edinmek. son 5 yılda ise yoğun olarak düşünmeye başladım. uzun süre cesaret edemedim. hatta, şimdi ne gerek var, deli miyim ne güzel yaşıyorum işte dediğim de oldu. bir gün yapacağımı biliyordum bu arada. sadece uygun zamanı bekliyordum.

    en sonunda takvime not düştüm. 1 mart 2020’de başvuracaktım (oğlumun doğum tarihi). başvurmadım. daha sonra bir belgesel izledim, korkunç bir belgesel. bir erkek çocuğun ailesi tarafından uğradığı işkenceleri ve ardından ölümünü konu alıyordu. o çocuğu kurtarmış olmayı o kadar çok istedim ki. haftalarca aklımdan çıkmadı. bana son cesareti veren de gabriel fernandez ismindeki bu çocuk oldu.

    önce kadıköy’deki sosyal hizmetler’i telefonla aradım. ne yapmam gerektiğini öğrenmek için. telefon konuşmasını yarıda kesip ben gelebilir miyim şimdi oraya dedim ve gittim. uzmanla uzun uzun konuştuk. bana gerekli evrakların listesini verdi ve 1 ay içinde getirmem gerektiğini söyledi. içlerinde uğraştıran tek belge sağlık raporu. pandemi döneminde onu alabileceğim en makul hastaneyi aradım ve başkent üniversitesi hastanesine karar verdim.

    ardından covid şüphesi ile karantinaya girdim ve belgeleri hemen hazırlayamadım. neyse sonuçta 1 ay içinde hepsi tamamdı. bu arada bir motivasyon yazısı yazılıyor – ki onu yazmam rahat 20 gün sürdü. çok iyi düşünmüşler bu yazıyı istemeyi. insan kendisi de tekrar tekrar düşünüp değerlendiriyor. motivasyon yazısının bir parçası da nasıl bir çocuk istendiği. tabii istediğiniz olacak diye bir kural yok. örneğin bebek istersiniz, ancak uzmanlar bebek bakmak için sizi yetersiz görürse büyük çocuk önerebilir. yazının bu kısmını ben sürekli değiştirdim. önce 5-6 yaşında erkek veya kız çocuk yazdım. ardından buna cesaret edemedim. travmalarını çözemeyebilirim diye korktum. iş ciddiye binince gabriel’i kurtaramadım da diyebiliriz. şimdi üzüldüm böyle söyleyince.

    büyük çocuktan çekinmemin iki ana nedeni vardı, 1. bekar anne olmak, 2. evdeki kedi ve köpeğim. şu an bu korkumun yersiz olduğunu düşünüyorum fakat o an çocuğun kedi ve köpeğe zarar verebilme ihtimalinden de korktum. bir neden daha var gerçi, çocukların karakter gelişiminin en çok 0-3 yaş arasında gerçekleşmesi. bir travması da varsa bu dönemde bunu çözebilirim diye düşündüm.

    nasıl çocuk konusuna geri dönersek, sonraki seçimim 0-3 yaş arası erkek veya kız oldu. cinsiyet seçmekten hep uzak durdum çünkü evladın kızı erkeği olmaz. fakat çevremden ben bekar kadın olduğum için, yani çocuğun babası olmadığı için kız almamın çocuk için daha iyi olabileceği fikri geldi. rol model olmak ve onu anlamak açısından. ben de son noktada oraya 0-3 yaş kız çocuğu yazdım. yalnız bu detayda yazarsam bu yazı hayatta bitmez ama neyse.

    araya şunu da sıkıştırayım. neden evlat edinme yolunu seçmedim? ilk görüşmeye gittiğimde çocuğu kaybetme korkum nedeniyle bana evlat edinmek de önerildi. düşündüm ve çocuğumun koruma altındaki çocuklardan biri olduğuna ilişkin duyduğum aşırı kuvvetli histen dolayı bu yolu izlemeye devam ettim. hatta o an kurumda olduğunu da hissediyordum. bunu motivasyon yazıma da ekledim. “şu an orada olduğunu hissediyorum, hazırlanmam için süreci uzun aylara yaymayın lütfen, ben hazırım…” gibi bir şeyler. çünkü bu süreç şu şekilde işliyor, ayda 1 olmak üzere 5 görüşme. bunun nedenlerinden biri de ailenin kendisini hazırlaması ve vazgeçecekse de vazgeçmesi.

    belgeleri toparladım gittim. kafamda da şu düşünce var, küçük çocuk istediğim için 6 aydan erken olmaz. bir yandan sabırsızım bir yandan da 6 ay işlerim açısından çok ideal bir zaman. belgeleri bu kez farklı bir uzmana teslim ettim ve o uzmanla uzun uzun konuştuk. o bana sorularını sordu ben ona. burada gerçekten tecrübeli bir uzmana gittiyseniz çok çeşitli sorular sorarak sohbet ortamında sizi anlıyor. kız çocuk konusunda yanlış düşündüğümü söyledi mesela. ben de hemen vazgeçtim. fark etmez dedim. gerçekten fark etmez.

    uzmanla görüşmemizin sonunda, henüz o motivasyon yazımı okumadan, tam da tahmin ettiğim gibi oldu. oğlum oradaydı. o gün fotoğrafını gördüm. şunu belirteyim benim sürecim rekor seviyede hızlı ilerledi. örneği olmayabilir. bunun nedenini şöyle açıklayabiliyorum ancak, kader. oğlumun bana gelmesi gerekiyordu. onu çok istedim ve kendime bir şekilde mıknatıs gibi çektim diye düşünüyorum. kurum açısından da nedeni şu, hazır olduğuma karar verdiler, güvendiler, pandemi nedeniyle süreçlerin askıya alınabileceğinden çekindiler, bana uygun bebeği hali hazırda bulmuş olabileceklerini düşündüler ve bekletmenin bir anlamı yoktu. 4-5 gün sonra oğlumla tanışmam konusunda sözleştik ve ben eve gittim. sonra dank etti. neden o kadar bekleyelim? hemen arayıp daha hızlı görüşüp görüşemeyeceğimi sordum ve ertesi güne ayarlandı. bu arada tabii inanılmaz heyecanlıyım. o günden oğlumun eve geldiği gün + 1 haftaya kadar yemek yiyemedim heyecandan.

    süreçle ilgili atladığım şeyler olabilir, koruyucu aile olmak istediğinizde bu detayları zaten öğreneceksiniz diye çok takılmıyorum.

    tanıştığımız ana geliyorum. bana onu cam arkasından gösterdiler, pandemi nedeniyle. şimdi düşününce bak yine kalbim çarptı. aşık olmak gibi bir şey oldu. vuruldum ya bildiğiniz. nasıl güzel, nasıl tatlı, nasıl minik. acayip bir his. o da beni görünce güldü. bakmaya doyamadım o camın arkasından. daha sonra gönüllü annelik formunu doldurdum ve oğlumun gönüllü annesi oldum önce. her sabah kurumda onu ziyaret ettim. maskeyle. onunla oynadım, onu besledim, kitap okudum, uyuttum vs böyle şeyler. bu süreçte de uzmanlarla görüşüyorsunuz. hem bebek sizi nasıl karşıladı hem siz nasıl hissediyorsunuz vs. gibi. onlar da uyumunuza bakıyor. bizim nasıl vurulduğumuz zaten kabak gibi ortadaydı.

    eve gelme sürecini de hızlandırdım ben çünkü hem orada daha fazla kalmasına gerek yoktu, hem de solunum problemi vardı ve yurtta kalması iyi gelmiyordu. 1 hafta sonunda geçici sözleşme ile bendeydi. bu bir haftalık süreçte yatağını, oto koltuğunu, bebek arabasını, kıyafetlerini vs. işte bir bebeğe neler gerekiyorsa hepsini hazırladım. çok acayip bir haftaydı. bulutların üstünde gibiydim net ve tabii ki böyle bir şeyi daha önce hissetmemiştim.

    şu anda 10.5 aylık. nasıl seviyorum nasıl nasıl. hayallerimden bile güzel. kendim yapsam asla böyle güzel bir çocuk yapamazdım. hayranıyım.

    biraz da gerçeklere dönecek olursak, koruyucu ailelikte her zaman için geri alınma riski vardır. benim oğlumun geri alınma ihtimali olmadığı söylendi, tabii ki teorik olarak mümkün ancak bu ihtimal çok düşük diyelim. ben onunla tanışmadan önce bu ihtimalden çok korkuyordum. ancak onunla tanıştıktan sonra bunun olmayacağına çok inandım. içimdeki his ömür boyu birlikte olacağımızı söylüyor. bizi kim görse bu çocuk senin çocuğun olmak için doğmuş diyor. ben de bakıyorum tıpkı ben valla ya. harbi hiç benzemiyoruz ancak ben ona bakınca kendimi görüyorum.

    koruyucu aile olmak isteyenlere önerim, bu iş çocuk oyuncağı değil, gerçekten emin olduğunuz noktada başvurun. ancak korkacak bir şey de yok. benim gibi 5 sene düşünmeyebilirsiniz. orada bir sürü çocuk annesiz babasız büyüyor. kurumda fiziksel ihtiyaçları çok iyi karşılanıyor. iyi besleniyorlar, iyi bir rutinleri var, oyuncakları, onlarla oynayan ablaları var. ancak hiçbiri bir aile olamaz. kurumdaki hiç kimse ona bizim baktığımız gözlerle bakamaz. bir kalabalığın içindeki bir çocuk onlar. ağlamayı bile bilmiyorlar. her ağladıklarında bakılmayacağını öğrenmişler çünkü. minicik bebekler bile kendi kendine uyuyor, aksi mümkün olmadığı için. kim bilir kaç gece uyutması için birini aradılar, beklediler, ancak olmadı. benim oğlum geldiğinde hem ağlamıyordu hem kendi kendine uyuyordu. şu an avaz avaz ağlıyor gerektiğinde ve ancak kucakta pışpışlanarak ve aynı zamanda da ninni söylenerek uyuyor. geldiği günden beri biberonu benden başkasından almadı, kabul etmiyor. o bir çeşit emzirme oldu aramızda. benden başkası uyutmak istediğinde kapıya bakıyor, bekliyor. kıyamıyorum mecburen ben uyutuyorum. şu ana kadar 3 saatten uzun ayrı kalamadım. ayrı geçirdiğimiz günlerin acısını çıkarıyoruz karşılıklı.

    son bir şey ekleyeyim. kurum sizin hazır olmadığınızı düşünüyorsa dosyanızı askıya alıyor. yani ben istiyorum bana çocuk verin durumu yok. her ne kadar bir sürü çocuk aile bekliyor olsa da kurum emin olmadan tek bir çocuğu bile aile yanına yerleştirmiyor. geri getirilmeleri veya o ailede zarar görmeleri çok daha büyük travma çünkü.

    kendi duamı kendim edeyim, oğlum benimle büyüsün ve uzun, sağlıklı, mutlu bir ömrü olsun. en büyük duam bu artık. dilerim bu yazıyı okuyup da koruyucu aile olmak için başvuranlar, bir çocuğa hak ettiği sevgi dolu hayatı verenler olur.
  • 4 ay önce başvurduk, eşim ve iki kızımla birlikte maaile tıbbi raporlar, psikiyatrla görüşmeler, eve uzman ziyaretleri, mülakatlar vs. derken sona geldik. geçen hafta bizi aradılar ve "aradığınız nitelikte (0-3 yaş kız çocuğu olsun istemiştik) bir bebeğimiz var, görmek isterseniz gelin" dediler.

    gittik, 4 aylık dünya güzeli bir bebekle karşılaştık. onbeş günlük alışma ziyaretlerinin sonuna yaklaştık. her ziyarette daha fazla bağlandığımız yavrumuza bir kaç gün sonra kavuşacağız.

    bunun tarifi tanımı olmaz, olmuyor; yaşamak lazımmış hakkaten.

    evet büyük sorumluluk istiyor, çok ciddi bir psikolojik hazırlık gerektiriyor. ancak bunları hallettiğinizde dünyanın en büyük güzelliğini yaşıyorsunuz.

    tavsiye eder miyim? deli misin, hem de ne!!!

    gönüllülük vs diye kafa ütüleyen, tatava yapan tiplere inat bir hamle yapıyorsunuz ve hem bir yavrunun hem de kendinizin hayatına bambaşka bir güzellik katıyorsunuz.

    gidince yurtlardaki benzer çocukların halini görme imkanınız oluyor. evet, devlet bu çocuklara çok önem veriyor, çok güzel imkanlar sağlıyor ama şefkat denen, aile saadeti denen o büyük ihtiyacı karşılayamıyor.

    deniz yıldızlarını kurtarma hikayesini bilirsiniz. bu iş, o iş işte.

    detaylı bilgi isteyen baksın: http://www.koruyucuaile.gov.tr/tr

    ekleme: evet, yavrumuza kavuştuk. 20 gün geçti ve o artık bizim bebeğimiz. şu anda evde bebek mırıltıları ve sesleri yankılanıyor ve evin her tarafı ve kıyafetlerimiz bebek kokuyor. yani, artık evimiz bir başka güzel. dünyanın en güzel evi desem yeridir.

    herkes ne büyük sevaba girdiğimizi filan söyleyip iltifatlar ediyor ama kimin umurunda... bana ne ya, ben bonus için yapmıyorum ki bunu. aman sevap, yaman sevap diyenlerden anında soğuyorum*.

    insanlık için bir güzellik yapmak bu, bir insanın hayatını olumlu yönde değiştirmek... ömür gelmiş geçiyor, dünyayı kurtaramıyoruz, memleketi de kurtaramadık, bari bir yavrucağı kurtaralım derdi bu...

    yavrucak deyip de dışlamayayım şimdi. o bizim canımız, kuzumuz, yavrumuz, gözümüzün bebeği.

    ailesi onu devlet korumasına iten şartları düzelince bizden geri alabilirmiş. şimdiden bunu düşünemem doğrusu, varsın olsun. hatta inşallah olsun ve biyolojik ailesine dönsün isterim.

    ama gönlümün bir yanı da diyor ki... neyse...

    sonuç olarak bu koruyucu aile mevzuu ailemizi* çok mutlu etti. yapandan edenden allah razı olsun.

    her şey güllük gülistanlık değil tabii ki editi:

    hem yavrucakları hem de aileleri mutlu ediyor tamam da, bu sistem bu kadar mükemmel mi? yani işleyişte filan arızalar yok mu?

    olmaz mı... hem de iki önemli arıza. biri sistemde biri de uygulayanlarda.

    sistem:

    1. aile ve sosyal polikalar bakanlığı bu işi kurgularken bazı noktaları oturtamadı görebildiğim kadarıyla. bir defa, bu işe gönül verenler neresinden bakarsan bak, dünyanın en fedakar insanlarıdır. onlar böyle olduğu için bütün bürokrasiyi bunların önüne sermen gerekmez mi?

    en başta tam teşekküllü hastaneden sağlık kurulu raporu almak gerekiyor. tamam çok güzel. peki sağlık bakanlığıyla bir protokol yapılsa da belli bazı hastanelerin belli birimlerinde sırf bu insanların işlerini tıkır tıkır ve "ücretsiz" bir şekilde ve en kısa sürede yapmaları sağlansa olmaz mı? çalışan insanlarız, izin almak sorun; çocuklar okuyor, bir kaç gün derslerinden oluyorlar bunun için. hem ayrıca, niye bunun için para veriyorum (4 kişi için yaklaşık 300 tl)? çok mu zor yani bunları çözmek? hiç sanmam.

    2. personel sayısının azlığı da bu sistemin önemli bir sorunu. ankara il müdürlüğünde bu işe bakan personel sayısı (görebildiğim kadarıyla) üç. bu üç kişiden hem evrak işlerini yürütüp hem de saha ziyaretlerini beklemek fazlaca hayalcilik bence.

    3. ilgili personel aileleri evlerinde ziyaret etmek zorundalar. bu ziyaretlerin, ilk başvuru ve çocuk teslimi sonrasında yapılanlarında aile fertlerininin tamamının evde olması isteniyor. buna da tamam. lakin bunu akşamları veya haftasonları yapamaz mısınız? hayır efendim hafta içi mesai saatlerinde olmak zorunda. niye? ziyarete gelecek personel devlet memuru.

    iyi de bunun yüzünden hem ben işyerinden iki kez daha izin almak zorunda kaldım, hem de çocuklar iki gün daha derslerinden geri kaldılar.

    tamam kardeşim anladık personel sayınız az, memur arkadaşları da zorlamayalım; ancak olur olmaz bir sürü şey için outsource yöntemiyle hizmet alan devlet, bunun için de dışarıdan hizmet alamaz mı? bence hiçbir mahzuru yok. bu işi memur titizliğinde, hatta daha iyi yapabilecek bir çok firma ve sivil toplum kuruluşu var piyasada, farkına varın bunun artık.

    4. daha önce dediğim gibi, bürokrasiyi bu aileler için neredeyse sıfıra indirgemek gerekirken, başvuru, ilgili çocuk için dilekçe yazıp imzalama, sözleşme imzalama gibi işlemler için mutlaka aile ve sosyal politikalar il müdürlüğüne eşimle birlikte gitmem gerekti. gidip asker gibi tekmil vereceğiz illa öyle mi? kardeşim, deli etmeyin adamı, hangi çağda yaşıyoruz ya? her şeyin elektronik ortamda yürütüldüğü bu devirde bir tek imza atmak için ankara'nın bir ucundan karı koca kalkıp ulus-anafartalar caddesindeki il müdürlüğüne gitmek zorunda kalıyoruz. eşime belli etmemeye çalıştım ama lanet olsun sizin yaptığınız işe diye çok isyan ettiğim oldu, gene de yuttum, sustum...

    5. insan kaynağı: ülkemizdeki her alanda olduğu gibi burada da kompleksli, dediğim dedikçi, en doğruyu ben bilirimci, kamu gücünü kendisine işi düşen aileler üzerinde uygulamaya kalkan memurlar bu sistemin en önemli arızası. bunu ise nasıl düzeltirler bilmem. eğitimle filan herhalde...

    ama bütün bunlara rağmen değdi mi? değmez mi! yukarıda detaylı olarak yazdım zaten.

    fakat buradan bakanlık yetkililerine sesleniyorum. içinizdeki paralelcileri temizleme operasyonlarınız, çalkantılarınız filan artık dinsin de şu işlere bir el atıverin sevabına.

    -----------------------------

    bugün kızımız, kuzumuz 2 yaşına girdi. 1 yıl 6 aydır bizimle yaşıyor. bebeklikten çıktı artık. evimizin neşesi, dışarıdan bir an önce eve dönme telaşımızın, arzumuzun baş aktörü, canımız.

    bu kadar bağlanmalı mıydık bilmiyorum. ama başka türlü olmadı, olamazdı. babacığım diyor en şirin haliyle. nasıl bağlanmazsın... her şeyi konuşur oldu en komik haliyle. kullanmaya başladığı her kelimesi ayrı bir olay evde. hangimiz yeni bir kelime duysak diğerleriyle paylaşıp gülüyoruz. yaşadığı her yeni gelişme bizim için sıra dışı.

    ilk iki kızımdan hiçbir farkı yok.

    bu saatten sonra biyolojik ailesi toparlanıp (pek sanmıyorum ama) hadi alıyoruz çocuğumuzu dese, dünya başımıza yıkılır sanırım.

    neyse, şimdilik bu kadar.

    ----------------------

    evimize gelişinin üçüncü yılı ve üç buçukuncu yaş eklemesi:

    hala bizde çok şükür. anne babasından hala ses yok. bir tane ablası var 12 yaşında filan, ki o da başka bir ailenin yanında.

    il müdürlüğü nezaretinde onunla iki kez buluştular. daha sık biraraya getirmek istiyoruz ama müdürlük bunu yapamadı, yapamıyor nedense. her ne kadar diğer aile ile telefonlarımızı aldık, istediğimiz zaman buluşma imkanımız olsa da bunu hem biz hem de karşı aile müdürlük inisiyatifi dışında yapmak istemiyoruz. ama sürekli telefon görüşmesi yaptırıyoruz. ablasını evimizin bir parçasıymış gibi ev içinde sürekli zikrediyoruz. o da artık ablasını kabullendi; sürekli oyunlarına, hikayelerine onu da dahil ediyor yavrum.

    ne durumdayız? e üç yıl oldu artık... nasıl canımızın bir parçası haline geldiğini anlatmama gerek yok.

    ama çok yaramaz :)) daha önce iki tane kız yetiştirdik birader, akıllı uysal çocuklardı onlar. bunu da öyle olur sandık, hatta bir oğlan çocuğu almak istemeyişimizin sebebi, kız çocuğu konusunda tecrübeli oluşumuzdu güya. büyük konuşmuşuz ve büyük halt etmişiz abi.

    (şu an kendisi tepemdeyken yazıyorum bunları) bu öyle bir yaramaz ki, "ele avuca sığmaz" lafı hafif kalır bunun yanında. yaramazların baş komutanı, afacanların bayrak sallayanı... yaramazlık, kırıcı-dökücülük alanlarında tam bir bordo bereli.

    öyle bir ev ortamı düşünün ki, koca koca dört yetişkin, evin içinde 100 santimlik bir canavarın sürekli peşinde koşuyor. abartmıyorum, on saniyelik bir sessizlik veya tek başına bir odaya girmesi filan bilin ki bir yaramazlığın habercisi.

    bugün eşimle gittikleri bir ev ziyaretinde, kaşla göz arasında yatak odasına dalıp ev sahibesinin makyaj malzemelerinin tozunu attırmış mesela...

    yok yok şey yapmayın, çocuk yetiştirme konusunda fena değiliz aslında; sürekli uzmanları takip eden bir aileyiz, eşimin bu konuda yıllardır okuduğu kitaplardan müstakil bir kütüphane oluşur.

    tabii onun böyle olması bizim ona olan sevgimize şu kadarcık olsun halel getirmiyor. o bizim canımız, kuzumuz.

    bir yandan da şirin mi şirin eşşek sıpası. dünyanın en güzel, en tatlı çocuğu. bu iki özellik bunda bir araya gelmiş.

    eşimle aramızda konuşuyoruz; bu çocuk bu kadar yaramaz olmasaydı, onu sevgimizle boğar, bir yerlerini ısıra kopara öldürürdük herhalde, o derece yani :)

    ekleme sonu... koruyucu aile olmak muhteşem bir şey. üç yılın sonunda yine aynı şiddette öneriyorum. hatta daha derin duygularla öneriyorum. olun kardeşim, koruyucu aile olun. türkiye genelinde 15 bin civarında çocuk var yurtlarda aile bekleyen. sağını solunu düşünmeyin, bodoslama girin. yeter artık beklemeyin daha fazla. bekletmeyin daha fazla...

    gelen bir çok edit talebi içeren mesaja cevaben yazdım bunları. hepsine ve herkese selamlar.

    ..............
    son edit:

    bitti

    ama ben gene de bu sistemin yararına inanıyorum. gene olsun gene yaparım.
  • bir önceki entryme gelen soruları burada cevaplamak ve konuyla ilgili biraz daha detay vermek istedim.

    ----- koruyucu aile olmak istediğinizde medeni durumun ve cinsiyetin bir etkisi oluyor mu?-----

    kısa cevap hayır. bekar erkek ve kadınlar da koruyucu aile olabiliyor. kurumun incelediği şey sizin bir çocuğa güzel ve sağlıklı bir hayat sunup sunamayacağınız. çocuğa bakmanızı engelleyecek bir fiziksel ya da psikolojik rahatsızlığınız olup olmadığı sorgulanıyor öncelikle. esas olarak üç poliklinikten rapor alıyorsunuz. ortopedi, enfeksiyon hastalıkları ve psikiyatri. ortopedi sizi ayakta ve yürürken görünce bu raporu veriyor zaten. herhangi bir uzuv eksikliği veya sakatlığında muhtemelen daha detaylı bir incelemeye gidilecektir. enfeksiyon hastalıklarında bulaşıcı herhangi bir hastalığınız olup olmadığına bakılıyor. hiv gibi. psikiyatri uzmanı da hem konuşarak bir muayene yapıyor hem de 500 soruluk bir test uyguluyor. ayrıca bir de akciğer grafisi isteniyor. benim gittiğim hastane işitme testine kadar her şeyi yapmıştı. hastaneler de olaya yorum katabiliyor.

    aile bağlarına ve çevreye önem veriliyor. çocuğun sizden başka kimsesi olacak mı konusu. yaşadığınız eve bakılıyor. güvenliği, ısıtma sistemi, temel eşyaların olup olmadığı ve çocuğun bir odası olup olmayacağı. örneğin çocuğa ayırabileceğiniz bir oda yoksa, ev sobalıysa, buzdolabı yoksa, atıyorum sağlıksız derecede rutubetliyse, çocuk verilmeyecektir. ayrıca bir gelirinizin olması gerekiyor. burada bir limit yok. uzman değerlendiriyor.

    eğer bir bekar erkek olarak da çocuğa ihtiyacı olan sevgiyi ve bakımı gösterebileceğinize inanılırsa tabii ki koruyucu aile olabilirsiniz. yalnız bildiğim kadarıyla bekar erkeklere kız çocuk verilmiyor.

    ----- yaş faktörü ne kadar etkili oluyor?-----

    öncelikle 25-65 yaş aralığındaki kişiler koruyucu aile olabiliyor. bu kesin bir kural. kalan her şey uzmanın değerlendirmesi ile belirlenecek. benim fikrime göre 25 ve 65’e yakın olan yaşlarda daha temkinli olacaktır kurum. alt limit söz konusu olunca ayaklarınızın yere sağlam basıp basmadığından, bu sorumluluğu gerçekten alıp alamayacağınızdan ve ileride evlenme/doğumla çocuk sahibi olma gibi durumlarda koruyucu ailesi olduğunuz çocuğu ihmal etmeyeceğinizden vs. emin olmaları gerekir. üst limite yakın yaşlarda ise enerji ve sağlık durumu dikkate alınacaktır.
    ayrıca eşleştirilecek çocuğun yaşını da etkileyebilir diye düşünüyorum. ancak genellemek mümkün değil, bütünsel bakılıyor olaya.

    ----- kurum çocuğun ihtiyaçlarını karşılıyor mu?-----

    bir nebze. koruyucu ailelere aylık bir ödeme yapılıyor çocuğun yaşına uygun olarak. bizim durumda bu ödeme aylık formül mama ihtiyacını karşılar. ben parasına dokunmuyorum, onun için biriktiriyorum. büyüdüğünde kendisi harcar, bir gün muhtaç kalmazsam tabii.

    ayrıca devlet ve üniversite hastanelerinde ücretsiz tedavi görüyorlar. özel üniversite hastanelerinin hepsiyle anlaşma var mı bilmiyorum. bunun dışındaki özel hastanelere, doktorlara götürürseniz onu siz karşılıyorsunuz. ilaçları, aşıları vs. sgk’nın karşıladıkları ile sınırlı. sgk karşılamıyorsa siz karşılıyorsunuz.

    bazı özel okulların koruma altındaki çocuklar için kontenjanları var. bu okullardan birine göndermek isterseniz okul ücreti ödemenize gerek kalmaz. devlet okulları zaten ücretsiz.

    bildiğim kadarıyla başka herhangi bir yardım yok. çocuk çok masraflı olay onu da burada belirtmek isterim. minimum ihtiyaçları karşılayarak büyütmek de elbette mümkün.

    ----- koruyucu ailesi olduğumuz çocuğu evlat edinebiliyor muyuz?-----

    bu düşünce ile yola çıkmamanızı öneririm. niyetiniz evlat edinmek ise evlat edinmek için başvuruda bulunmanız daha uygun olabilir. benim niyetim evlat edinmekti ancak koruyucu aileliğe başvurdum. nedeni ise hem koruma altındaki çocuk sayısının çok fazla olması hem de çocuğumun burada olduğunu hissetmem oldu. çok da güzel yapmışım. yoksa oğlumla tanışamayacaktım.

    koruyucu ailelik ve evlat edinme iki farklı süreç. evlat edinmede sıra var. bu şu anlama geliyor, başvuran sayısı çocuk sayısından daha fazla. bu muhtemelen yaşı küçük çocuklar için geçerlidir. koruyucu ailelikte sıra yok. inceleme ve uygun eşleştirmeyi yapmak için gereken süre var yalnızca. yurtlar çocuk dolu.

    sorunun cevabını vermedim. evet koruyucu ailesi olduğunuz çocuğu evlat edinebilmek mümkün, garantisi kesinlikle yok, süper seviye çabalasanız bile evlat edinmeniz mümkün olmayabilir. hele de biyolojik aile çocuğu düzenli ziyaret ediyorsa, evlat edinilmesi için de rıza vermiyorsa bildiğim kadarıyla evlat edinme ihtimaliniz sıfır. koruma altındaki çocukların büyük çoğunluğu koruma altında kalmaya devam ediyor. çok azı evlat edinilebiliyor.

    ----- ismini değiştirebiliyor muyuz?-----

    hayır. ancak evlat edinirseniz ismini değiştirebilirsiniz. kurum çocuğun kimlikteki ismini bilmesini istiyor. tüm resmi kurumlarda da bu isim geçerli.

    ----- iş yerinden izin alabildiniz mi? aileniz yardım ediyor mu? bakıcınız var mı?-----

    gibi özel sorular da geldi bol miktarda. bunların süreçle bir ilgisi yok. benim işten izin alabilmem sizin de alabileceğiniz anlamına gelmeyecektir tabii ama izin alabildim. çok ani olduğu için hemen gelir gelmez alamadım, iş ve bebek aynı anda epey yorucu oldu. fakat o ilk heyecan ve adrenalinle insan hayatta kalmayı başarıyor. ben izin almanızı öneririm. doğum yapmaktan farkı yok. çocuk büyük olsa bile yok. ha izin almadan imkansız mı? değil, biraz canınız çıkar sadece.

    çevremde yardım eden insanlar var evet. bir bebeğe 7/24 tek başına bakmanın ne kadar zor olduğunu bilenler bilir. ağlama krizlerinde şunu 5 dk tutar mısın diyememek epey zorlayıcı. ya da saatlerce uyutmaya çalışıp da 10 dklık uyku sonrası bağırarak uyandığında nolur bu kez de sen bakıver diyememek. biz bir süre yalnız kaldık, duşa bile çocukla giriyordum. onu yıkarken aradan çıkarıyordum kendimi desek daha doğru. uykusu da çok feci olduğu için öyle uyudu ben de duşa gireyim olmuyordu. yine de güzeldi yav. manyak olabilirim tabii ama güzeldi. şu an yardımcım var. bir an o zombi günlerimi özledim.

    ------------------------------

    sanırım mesajla gelen sorular özetle bu şekildeydi.

    sumru yavrucuk'un bir röportajını okumuştum oğluyla ilgili. ben yağmur'u doğurmadığımı unuttum diyordu. aynen öyle. ister bebek olsun isterse büyük çocuk, hiç fark etmiyor. çok seveceksiniz. tek bir üzüntünüz olacak, sizden önce sizsiz geçirdiği zamanlar. sonra o da unutuluyor ve kendi hayatınıza odaklanıyorsunuz.
  • bir üstteki yazara ithafen yazıyorum, öncelikle çok tebrik ederim. harika bir olayı gerçekleştirmişsiniz.

    kurumdaki çocukların çoğu koruyucu aile statüsünde. bunun bana göre başlıca sebebi, ailelerin (özelde annelerin) ilk başta çocuğu kuruma bırakırken "evlat edinme" gibi baştan tamamen çocuğun kendilerinden ayrılmasını vicdanen kabul edememeleri. oysa sizin örnekte olduğu gibi, çoğu aile aslında tekrar çocuğa bakacak durumda değil. bu sebeple belli bir süre sonra, sanırım 3 yıl kadar, biyolojik aile çocukla ilgili değilse, çocuğun statüsünün "evlat edinme" ye değiştirilmesi için başvurabiliyorsunuz. kabul edilirse, ilk sırada siz olduğunuz için size öneriliyor çocuk ve evlat edinmiş oluyorsunuz.

    ayrıca diyelim biyolojik aile bir süre sonra geri istedi çocuğu, yine de yapılan şey çok güzel değil mi? çocuk onca süre sadece bu endişe sebebiyle yuvasız, özel ilgisiz, devlet yurdunda mı kalsın? ve zaten o kadar süre ailesi siz olduğunuz için, bağınız hayat boyu kopmayacaktır.

    diğer bir konu da şu, kurumdakiler her zaman derler ki biz başvuranlara çocuk aramıyoruz, çocuklara en uygun aileyi arıyoruz. bu sebeple bazen çocuğa kavuşma geç olabilir , bazen başvuru askıya alınabilir, bazen de ret olabilir.
  • geçenlerde arkadaşlarımızın gerçekleştirdiği bir çeşit evlat edinme şekli. bir çeşit diyorum çünkü farklılıkları var ama temelde bir yavruyu aile sahibi yapmak amaç.
    küçük bir çocukları var halihazırda ve isteklerini paylaştıklarında nedense aptalca bir tepki verdik."kolay değil, iyi düşündünüz mü, çocuğunuz da var" falan diye. neyse ki kimseyi dinlemediler ve çocuklarıyla tanıştılar.
    akıllı, sevimli bir de kız çocukları oldu. gerçekten bir çocuğun hayatını kurtardılar. o çocuğun gözlerindeki sevgiyi görmek bile yeter inanın. hiçbir yurt, ne kadar güzel olursa olsun, sıcacık bir evin yerini tutmaz.

    maddi olarak asla bir yükümlülüğü yok. devlet çocuğun ihtiyaçlarını karşılıyor. aileye çocuğun yaşına göre bir maaş veriyor. çocuklar liseyi bitirdikleri anda memur olarak işe başlayabiliyorlar. yani gelecek kaygıları da yok. ki bu çok beğendiğim bir uygulama oldu. (bkz: pozitif ayrımcılık)

    vereceğiniz sadece sevgi, ilgi. ilerde çocuğum olduğunda ben de onun için bir kardeş istiyorum mutlaka.
  • yaklaşık 10 aydır beklediğim cevap nihayet geldi ve ben minik kızıma kavuştum. deprem sebebiyle de oldukça gündemde olan bu konu hakkında birkaç şey söylemek zorunda hissediyorum kendimi. koruyucu ailelik ya da evlat edinme duygusal tatmin amacıyla yapılacak bir şey değil. içinizdeki iyilik perileri bir anda galeyana gelmiş olabilir, acıma duygusuyla dolmuş olabilirsiniz. merhamet, şafkat duyguları bütün benliğinizi sarmış olabilir. ama bunlar bir aile olmak için asla yeterli şeyler değildir. yukarıda yazılanlardan bazılarını okudum, kedi köpek sahiplenmiyorsunuz gibi bir şeyler yazanlar olmuş, kedi, köpek sahiplenmek basit bir şey mi? siz gerçekten herhangi bir canlıyla yaşanacak olan hayat ortaklığını ne zannediyorsunuz? sesi soluğu duyulmayan çiçekler bile insana küserken, evinizdeki cansız eşyalar bile enerjinizden etkilenip tepki verirken siz geçekten nasıl yani?????
    neyse...
    uykusuz gecelere dayanabilecek misiniz? sağlıkta her şeyle baş etmek kolay, hastalandığınızda da ya da hastalandığında da tahamül sınırlarınız ne olacak? şartsız koşulsuz, her şeyiyle her şeye rağmen sevebilecek misiniz? acıma duygunuzu kapı önüne koyup onun gözlerine bakabilecek misiniz? bir gün biyolojik ailesine dönebilir, bununla baş edebilecek misiniz? hırçın bir çocuk olabilir, akademik anlamda başarısız bir çocuk olabilir, yerinde duramayan bir çocuk olabilir, dayanabilecek misiniz? dayanamadığınız noktada -ki bu çok insanca olur- çözümünüz ne olacak? aklınıza gelen ilk düşünce ne olacak?
    üslubum için özür dilerim, kedi köpek sahiplenmiyorsunuz yazanlara yükseldim..
  • 1992 senesinde canım ailem beni evlat edinmiş. ben bu durumu öğrendiğimde on beş yaşındaydım. otuz yaşında bir kadınım hala bu evlatlık olduğumu bilme hissi içimi yakar geçer. canımdan çok sevdiğim annemi ve babamın az daha başka bir çocuğun ailesi olabilecekleri düşüncesiyle kavrulurum, onları kendimden bile kıskanırım. biyolojik ailem ile hiç görüşme ihtiyacı duymadım, duymam. annem ve babam beni o kadar sevdiler ki başka kimsenin sevgisini aramadım şu yaşıma kadar. edindiğim bilgiye göre biyolojik ailemin sunamayacağı her türlü maddi ve manevi imkana sahiptim. on sekiz yaşında tüm yaşamım garanti altına alınmıştı, bir evim, bir arabam, istediğim üniversiteyi seçme özgürlüğüm vardı. eğer canım ailem beni seçmemiş olsaydı hayatım nasıl olurdu düşünmek istemiyorum. yolun yarısında babamı kaybettik. birlikte geçirdiğimiz yıllarda babamın verdiği sevgi bana bu yaşıma kadar yetti bir otuz yıl daha yeter. annem babamdan sonra iyice sardı sarmaladı beni. biz şimdi annem ile birbirimizin can suyuyuz. ne o bensiz ne de ben onsuz yapamayız. anlattıklarımdan anlayacağınız üzere benim ailemi bulmam, onlara sahip olmam belki de hayatımın en büyük şansıydı.
    bakın biyolojik anne babalık zorunluluk ancak biyolojik bağınızın olmadığı bir yavruya kucak açmak yuva olmak yalnızca gönüllülük gerektirir. herkes kendi çocuğuna bakıp büyütebilir, başkasının çocuğunu bakmak büyütmek iki katı emek ve fedakarlık ister. bu fedakarlığa hazır olan hiç düşünmesin. her şeyi çok bildiğini zanneden sözlükçüler için yazıyorum “sürecin ta kendisi” olarak. yapın, gidin bir çocuğun hayatını kurtarın. anne baba sıcaklığından uzak bu çocuklar kurumda daha iyi bir hayata mı sahip olacaklar? hiç sanmam. anne baba sevgisinden bir yuvanın sıcaklığından uzak kalan çocukların hayatlarını değiştirin. emin olun daha büyük bir iyilik yok iki taraf içinde. daha güzel bir sevgi yok...
    peki ben tüm şansımı ailemi bularak mı harcadım? hayır ikinci şansım ise eşim. bir inşaat mühendisi ve bir sanat tarihçi el ele verip elimizden geldiğince enkazdan güzel bir çocuk inşaa edeceğiz. biyolojik bir evlada sahip olma imkanımız varken bize ihtiyacı olduğunu bildiğimiz bir evlada sahip çıkacağız. son kez şansa ihtiyacım var, bana şans dileyin.
  • ilerde, düzenli bir hayatım olduğunda - ki su an çalışma düzenimden ötürü çok düzenli değil hayatım - gerçekleştirmeyi istediğim olay.

    illa öyle yaşı küçük olsun ben büyüteyim, çocuğum olsun demiyorum; yaşı büyük olabilir o zaman da arkadaş oluruz sadece bir insan benimle mutlu olsun kafi...
  • bırak bir çocuğun bakımını üstlenmeyi, çoğu kişi böyle bir şeyin varlığından bile habersiz. ama fizyolojik olarak anne baba olabilecekleri halde bu yolu tercih eden güzel insanlar da var. ya da sadece iki insan vardır belki, bilemiyorum.
  • (bkz: #62853224)

    bugün ilk görüşme başvurumu yaptım. heyecandan öleceğim.

    aradılar. a ra dı lar.
    aradılar.
    inanamıyorum.

    pazartesi günü ilk görüşmem var. allahım aklıma mukayyet ol.
hesabın var mı? giriş yap