• adriyatik'te en beğendiğim yer. bu kadar güzel olmasını beklemiyordum açıkçası ve bu kadar beklentisi az gidince de insan, beğenme ve şok olma katsayınız da artıyor.

    gidin, hostel montenegro diye bi yer var (bir kaç yer daha var ama tavsiyem bu yünde), orda kalın, şehirin o orta çağ dokusu alıp sizi götürebilir.

    kahvaltı her zamanki gibi doğru güzgün yoktu. taa ki yemek için kaygana bulana kadar. omlet işte, annemler de kaygana diyorlar ona. onu yerken günler sonra, çok paralel evrene gittim yeminlen.

    dar sokakların birinde koyun kıçınızı, arkadaş dostla beraber gittiyseniz, yada sevgili, onunla oturun işte, saatler geçiyor o dar sokaklarda, sigara olarak marlboro için. 2,2 euro tanesi. bence güzel.

    merdivenlerden 1 saatlik bi yürüyüş ile tepeye tırmanarak manzaraya çıkmak vardı da, götüm yemedi, kalkamadım o ara sokaklardan. hostel'da değişik insanlarla tanışabilirsiniz. gece hayatı da kendine göre güzel. ara sokaklarda et ve makarna satan, dilim pizza satan kafe/restoranlar var.

    "gel şurda makarna mı yesek?" diye konuşan bi türk grubu ile karşılaşırsanız, onları minik süprizlerle şaşırtabilirsiniz.

    denizi, yemyeşil, birden derinleşiyor. gece zaten dağlardan çok karanlık oluyor şehir. barbaros hayrettin bu şehri 1500'lü yıllarda kuşatmış, adamların tarihinde büyük bi yer bu olay, benim tabii bilgim yok. hangi ara kuşatmışız anasını satayım.

    ben en çok kotor'u sevdim. en çok burda vakit geçirmek istedim. daha önce gitmediğime bin pişmanım. starigrad'da bir gece kalın ne dediğimi anlayacaksınız.

    karadağ başkenti (podgorica) ile arası 94 km. uçak var buraya, kotor'a da burdan gidebilirsiniz direk gitmek istiyorsanız. saraybosna-kotor arası otobüsler var, 8 saat sürüyor (22 euro), mükemmel ütesi bir manzara göreceksiniz giderken. karadağ'ın adını hakettiğini göreceksiniz.
  • karadağa gidecekseniz `podgorica'yı sallayın direkt buraya gelin. kale içi, surları, manzarası, harabeleri ile güzel mekan. kaleye girmeden önce kapıda "başkasına ait olanı istemeyiz, bizim olanı da nah veririz" gibi bir yazı vardı sanırsam. özellikle perast ilçesi pek bir zaman dışı.
  • bir fiyort.

    karadağ'a gidecekseniz budva'yı belki sadece ziyaret etmeli ama mutlaka kotor'da, manzarayı görebileceğiniz yüksek bir yerde kalmalısınız. tabii bu söylediğim sizin ne aradığınıza bağlı. her baktığınızda başınızı döndürecek bir manzara istiyorsanız, iki adım aşağı gidip denize girip gelmek, sağanak yağmuru izlerken biranızı yudumlayıp sakinliğin tadını çıkarmak istiyorsanız adresiniz eylül'de kotor olmalı. budva daha şehirleşmiş, daha gümbür gümbür bir yer buraya göre. kotor'un kale içinde de kalmanızı önermem. oranın içini gezmek, bir şeyler içmek ya da oraya uzaktan bakmak daha iyidir. kale içinden kotor'un kendisini göremezsiniz.

    kotor'a önce eylül ayının sonlarında gitmiştik. gündüz denize girip akşam hırkayla oturacağınız bir havası vardı. rüya gibi değil mi? sabah erken saatte kalkıp kahvenizi demleyip şu manzaraya bakıyorsunuz. sonra aynı gün için içinde şuna ya da buna. hava kapanmaya başladığında dağların ne kadar yüksek olduğunu gerçekten idrak etmeye başlıyorsunuz. sizi dünyanın tümünden ayırıyorlar. hiçbir dert tasa yokmuşçasına kendi içinde akan bir zamanı var gibi. ben hiçbir yeri böyle benimsemedim, hayatımda hiçbir yeri böyle özlemedim. orada sürülmüş bir parfümü tekrar aldığımda içim eriyor, yediğim bir şey oradaki bir yemeğe biraz olsun benziyorsa iç çekiyorum . dünyanın en huzurlu, en romantik yeri olabilir.

    yeterince romantik romantik ağladığıma göre biraz faydalı bilgiler vermek gerekirse:

    - üstteki arkadaşın bahsettiği oldtown girişi sokakta eğer yerde beyaz çizgi yoksa arabanızı park etmeyin. park yasak tabelası diye bir şey yok, park edilebilirse yerde beyaz çizgiler var. eğer park ettiyseniz ve arabanıza bir not bırakıldıysa gece 12 buçuktan önce arabanıza binmeyin. polisler siz aranıza binene kadar kuytuda bekleyip ceza yazmak için aniden yanınızda bitiyor :d o kağıt bir ceza yazısı vs değil, genel bir bilgi ve uyarı yazısı. broşür gibi ama resmi görünümlü. polislerin görev saati bittikten sonra alıp atabileceğiniz bir şey.

    - eğer gezmek istiyorsanız mutlaka araba kiralayın ama bunu sakın türkiye'den yapmayın. avis vs gibi büyük diye güvenilir zannedeceğiniz şirketlerin havaalanı temsilcilikleri tam anlamıyla dolandırıcı. mutlaka en az ödediğiniz kadar bir miktar daha onlar kendilerine istiyorlar. söz verilen arabayı da vermiyorlar. google'dan faydalanın ve yerel, küçük, güvenilir bir kiralama şirketi bulun.

    - araba kiraladıysanız kotor içinde pahalı ve manzarasız yerler tutmaktansa dobrota'da yer tutun. hem çok daha uygun fiyatlı, hem de manzarayı doya doya yaşarsınız. ben de ekşi'deki öneri üzerine burada ev bakmıştım ve iyi ki dinlemişim arkadaşın sözünü. kahvaltıdan önce denize girip gelebileceğiniz kadar yakın mesafede evler zaten.

    - perast'a gidip yiyip yiyebileceğiniz en iyi pizzayı bocalibre'de denemelisiniz. fiyatları uygun diyemem, karşılaştırdığımızda italya ile aynı fiyatta olduğunu gördük. ama ikinci kez gitmemizdeki güçlü sebeplerden biri de o pizzaydı. öyle bir pizza.

    - konoba portun, yine bölgenin nispeten lükslerinden ama hem şahane konumu, hem servis kalitesi hem de lezzetiyle her kuruşuna değer. vize parası vermeden geldiniz, bunlara para harcamaya çekinmeyin. kotor'a gitmeyi planlıyorsanız en az iki iyi restoranda yeme bütçesini mutlaka hazırlayın. zaten naparsanız yapın ülke içindeki dandik bir otel tatilinden ucuza geliyor.

    - kotor'un oldtown kısmında marshall dondurma kuyruk beklemeye değiyor. hatta google yorumlarında 17-18 ülkede dondurma denediğini ve en iyisinin burası olduğunu söyleyen biri vardı.

    - perast'a arabayla gitmiş olsanız da bir kez de bisiklet kiralayın öyle gidin. sahil boyunca aralıklarla devam eden köy benzeri yerleşimler var, bisikletle ana yoldan çıkıp oralara dalın.

    - serpentine dedikleri yılan yolu tırmanın ve lovcen dağlarının zirvesine çıkın. muhtemelen uzun süredir duymadığınız bir sessizlikle karşılaşacaksınız. kuş sesi bile yok. müthiş bir sessizlik.

    - oraya kadar çıkmışken lipa mağarasına devam edin. inanılmaz bir yer. müthiş bir deneyim. sonbahar sonu-bahar arası galerileri suyla dolduğundan ziyaret edilemiyor, ama yaz aylarındaysanız asla üşenmemeniz gereken bir ziyaret. yanınıza mutlaka kalın bir giysi alın bunun için. ya da en azından bir yağmurluk. çünkü içerisi buz gibi ve esiyor. yazın 30 derecenin altında pişerken daha mağaranın girişine yaklaşınca bile üşümeye başlıyorsunuz. tarihini, keşfedilişini, galerilerin özelliklerini anlatan bir rehberle geziyorsunuz. içeride fotoğraf çekebilirsiniz ama video yasak. buradan çıkışta yol üzerinde de dikkatinizi muhtemelen çekmiş, ormanın ortasında bir restoran var. linkini sonra ekleyeceğim bulup. hazır üşümüş ve yorulmuşken dönüşte burada bir şeyler yiyin derim. bizim türklere denk gelmediğimiz tek ziyaretimiz buradaydı. bizimkiler çok bilmiyor burayı galiba, o yüzden altını özellikle çizmek istiyorum. ülkeye gelip burayı görmeden gitmeyin.

    - aracınızın farlarının gündüz de açık olması bir trafik kuralıdır. araçların size bol bol ve ısrarla yol vermesine çabuk adapte olun ve siz de aynısını yapın. yaya ve bisikletlilere çok hassas davranın.

    - kahve seviyorsanız yanınızda filtre ve kahve götürün, bir şekilde demlersiniz. gerçi airbnb'lerde pot da olabilir ama ona göre çekilmiş kahveyi baştan almak falan uğraştırır. iyi kahve bulmanız zor. sabah kalkıp temiz havada o kahve dünyanın en güzel kahvesi oluyor.

    sizi bilemem ama ben açık denize, ucu bucağı görünmeyen suya bakmayı pek sevmem. çok etkilenmem yani. çoğunlukla karşınızda bir ada ya da uzak başka bir kıyı yoksa nereden bakarsanız bakın aynı manzara gibidir. belki de bu belirsiz açıklık benim ruhumu sıkıştırıyordur bilmiyorum. tekin gelmiyor.

    kotor işte benim hayalimdeki cennet. tamamen dışa kapalı bir kasaba. göl gibi bir deniz, bir anda üstü bulutlarla kaplanan, neredeyse gökyüzünü kesecek yüksek dağlar, dik yamaçları, tertemiz bir hava. fiyort ama sıcak. mis gibi. tarihi yapılarıyla, taştan evleriyle korunmuş bir cennet. tüm kıyı şeridini bisikletle gezebilir, motorlu araçların sizi ezmesi endişeniz olmadan sadece doğanın tadını çıkarabilirsiniz. döndüğünüz her köşede sizi ayrı bir güzellik bekler. yeşilinin tonları birbirinden güzeldir. tek tük yaşam savaşı veren bir yeşillik değil, çoğunluğu elde etmiş bir yeşildir oradaki. gün içinde ani yağmurlar sizi bir yerden bir yere kovalar. büyülüdür.
  • vize almaya erinen, uzak doğuya parası çıkışmayan, bu yüzden batum'a veya balkanlara gidip hayal kırıklığı yaşayan tiplerin ilacı. üsküp ve tiran'ı görüp bu nasıl balkanlarmış diye üzüldüyseniz çok mutlu edeceği kesin.

    göl görmüş beypazarı olan ohrid yerine kotor'a gidilmesini ve yalancı italya havasının teneffüs edilmesini, çok şiddetle olmasa da öneriyorum.
  • çok gezip çok görmedim şu ana kadar, ancak gezdiklerim arasında en çok beğendiğim yerlerden birisidir kotor. balkan turumda ise açık ara favorimdir. doğası, dağları, yeşili, stari grad'ı, evleri, sokakları... dubrovnik filan hikayedir benim için. hem daha güzel, hem daha huzurlu ve hem daha ucuz.

    budva minibüsünden inip otobüs istasyonuna adımımı atar atmaz, sarışın hafif toplu bi abi, terminal görevlisi, geceliğine 15 €'ya özel oda ayarladı bir arkadaşından. arkadaşı dediği de bizim dragan. nerdensin sorusuna turkey dediğimde yapıştırdı "merhaba komşi" lafını. sırpmış, bulgar sınırına 5 km mesafede otururmuş, bizim türk şöförlerden kapmış biraz türkçe, zaten "muhteşem yüzyıl"ı da izliyor bosna kanalından. stari grad'ı tam karşısına alan dağın yamacında bir evi var, eski şehire yürüyerek 10 dk. mesafede. eski şehirin dışında kalmak, yürümek biraz düşündürebilir. ancak sabah uyandığımda şu manzarayı görmek benim için çok güzeldi. ve tabi akşam dragan'ın önüme koyduğu biraları gömerken de.

    https://sphotos-b.xx.fbcdn.net/…31_1470806977_n.jpg

    dragan, eşiyle beraber emekliliklerini yaşıyor burada. kışın restoranlarda barbekü işine bakıyormuş. turist istilasıyla beraber evine çekilip, evin odalarını gezginlere açıyor. oldukça muhabbet bir adam. "gadjo dilo"da stephan'ı izleyip, dilini bilmediği insanların içerisinde nasıl mutlu olduğunu düşünürdüm, cevabını kotor'da buldum. ilk gece jelen'leri yudumlayıp, ceca'nın belgrad konserinin dvd'sini izledik. ikinci günün sabahında bana, "akşama restoranlara gidip para verme, ben akşama sana barbekünün kralını yapıcam, 5 para da istemem" dedi. ben kotor'u, perast'ı gezip eve döndüğümde dragan, mangalını yakmış etleri bir tepsiye dizmişti bile. özel ev yapımı rakijası, jelenlerle beraber etleriyle midemi, ışıklandırılmış kale duvarları ve eski şehir manzarısıyla gözlerimi, dragan ve hiç ingilizce bilmeyen eşi lubjinka'nın muhabbetiyle kulaklarımı doyurdum. ve çok mutluydum. sabah olup gitme vakti geldiğinde, gitme kal burda, napıcaksın türkiye'de, sevgilini de al gel yaşayın işte burda dedi dragan. ama gitmek lazımdı.

    benim için kotor'u güzel ve özel yapan bu muydu? elbette çok büyük bir katkısı var. ama kotor, ne dubrovnik kadar büyük, ne de budva kadar küçük bir eski şehire sahip. tam kararında.. ve her sokağını arşınlamaya değer bir güzelliği var. etrafını çevreleyen dağların görkemine girmiyorum bile.

    bu arada dragan'ın evinin sayfası şu. eğer gider, kalırım derseniz.

    http://villadragan.weebly.com/
  • gözümüz yemediği için mordor dağı gibi olan yamaçlarının ancak yarısına kadar çıkabildiğimiz, ama burdan bile inanılmaz bir deniz manzarasının bulunduğu, taş sokakların en güzeli...

    edit : bir kere daha gittik ve işlem tamam, zirve inanılmaz.
  • karadağ'ın en güzel yerlerinden bir tanesi.
    zaten karadağ bu gidişle 10 sene içerisinde yeni monaco gibi bir yer olacak. aşırı pahalılaşmadan gidip görmek lazım bu güzel yerleri.
  • budva ile birlikte karadağ'da görülmesi gereken oldukça küçük ve tarihi atmosferi sıkı sıkıya korumuş bir liman şehri.
    kale surlarının çevrelediği eski şehir meydanına girip oradaki bizans, venedik ve avusturya imparatorluğunun eline geçmiş olduğundan tarihi zenginliğini her adımda gördüğünüz daracık sokaklarında gezdikten sonra ardından meydandaki cafelerden birine oturup bir şeyler içmenin keyfinin başka olduğu yer.
  • tamamen turist düdükleme hedefli şehir, arkadaş otoparka giriyorsun, kapıda saati 0,9€ yazıyor, çıkarken abi 3€ diyor, veriyorum, fişi alayım dediğin zaman aa karıştırmışım al paranı geri. benzinliğe giriyorsun, 50€ at kardeşim diyorsun, ödeyip geliyorsun abi pompayı sıfırlamış, kaç paralık koydun canım diyorsun 50€ diyor, fişini alayım bebeğim diyorsun, aa 40 koymuşum tüh tamamlayayım diyor. yemek yiyorsun önüne fiş geliyor, kontrol etmezsen mesele yok ama kontrol ediyorsun iki bira fazla yazılmış, söyleyince aa pardon yan masayı yazmışız. hayır ben kıl insan da değilim, öyle cimri biri de değilim diye biliyorum ama gerçekten salak yerine konmak üzücü. bu arada servis personeli gerçekten hayattan tiksinmiş şekilde suratsız ve yavaş onu da söyliyeyim.
    old town denen yer tamamen bok püsür satılan bizim kapalıçarşı mantığında bir yer, duvarın içinde kahve 5€ hemen dışında 1,5€, tamamen delilik ve gerçekten bu kadar övülen şehrin nesi övülüyor kafam almıyor. damak tadı namına bir numarası yok, ha güzel küçük bir şehir fakat turistseniz her adımda dikkat etmekte fayda var.
hesabın var mı? giriş yap