• cezayir'in fransız yakası ve yerli yakası arasındaki farklardan, halkın yoksulluğuna ve bağımsızlık mücadelesinin iniş çıkışlarına kadar her şey çok gerçektir filmde, hatta o kadar gerçektir ki insanın içini yakar, türkiyenin yakın tarihiyle paralellik kurulduğunda ise daha bir acıtan filmdir.
  • en azindan cekim tarzi bakimindan gorulmesi lazim; patlama sahneleri ve sehir yasami oyle gercekci cekilmis ki siyah beyaz olmasa 1965 yapimi oldugunu tahmin etmek zor.

    icerigine gelince. dokumanter tadinda ama tam degil. yani 130 senelik bir fransiz kolonisinin durumu hakkinda cok bir bilgi yok. neden bagimsizlik hareketleri durdu durdu o anda basladi, araplar o ana kadar memnunlar miydi (hani monthy python'in what did the romans ever do for usindaki gibi bir durum mu vardi), issizlik nasildir, fln halkin ne kadarini temsil ediyordu, vs bunlara pek deginilmiyor. bagimsizlik sonrasi ne olacak, iktidar mucadelesi nasil yapilacak bir fikir muhasebesi yok.

    ote yandan tam film gibi de degil cunku basrol oyuncusu diye birsey yok. karakterlerin kim olduklari dusunceleri falan tamamen sekizinci planda. en cok tandiginiz karakter filme ortasinda katilan fransiz kumandani. bu haliyle de filme isinmak biraz zor, ornegin en son sahnesinde oyle duygusal gerilimler falan yasamak zor o yuzden.

    acik bir taraflilik yok, mazlum edebiyatina kacilmamis. fransada da sadece 5 sene yasakli kalmis, yani 70'te serbest birakilmis gosterimi. bu bayagi etkileyici, ozellikle gercek olaylarin uzerinden daha 10 sene bile gecmemis oldugu dusunuldugunde.

    bu arada "irak'in isgali ile baglanti kurulmasi ve ders cikarilmasi falan abesle istigal...bir marsilya'dan toulouse'dan farki yoktu fransizlar icin" lafina itirazim var hakim bey. sonucta pentagonun bunu subaylari icin gostermis olmasi en azindan urban warfare acisindan manali. hele ki nufusun bir kismi pasif direniste bulunup daha radikal kismina yardimci oluyorsa. bununla beraber, cezayir'in marsilya'dan farki olmasa idi fransizlarin acisindan, oyle 8 senelik aralikli isyanlardan sonra birakmazlardi. bu inatci herifler yuz sene savastilar ingilizlerle ya o normandiya diyarlari yuzunden. 130 sene cezayiri fransizlastirmak, vatan topragina donusturmek icin yeterli bir vakit degil; potemkin village gibi kiyi boyunca gulumseyen cezayir perasinin ardindaki halkin "tarihi, kulturel ve sosyolojik bir bagi" da pek kuvvetli degil goruldugu uzere.
  • tek kelimeyle muhteşem bir film, izlerken bu filmi nasıl bu kadar cesurca ve senaryosu bu kadar vurucu yazabilmişler hayretler içinde kaldım gerçekten sinamanın yaşı yok. film bazen belgesel havasına bürünüp bu tür işlerin nasıl olduğunu ve nasıl karşılık verildiğini acımasızca karşımıza koyuyor taraf seçmeksizin. eskimeyecek bir başyapıt.

    --- spoiler ---

    - ne istiyorsunuz?
    - istiklal!
    - istiklal! istiklal!

    --- spoiler ---
  • atilla dorsay'i bilmem de benim ilk yuz filmim arasina kesin bir giris yapan film
    herturlu somurge, apartayd hatta politik baski rejiminin makus talihine/tarihine dair birseyler bulunduran inanilmaz bir anlatim
    nitekim film 1988'de israil'de gosterime girdiginde filistin'le ilgili buyuk tartismalar baslatmis

    --- spoiler ---
    anlatim kisiler uzerinden olmasa da, filim, en cok tanittigi karakterlerden birisi olan ali la pointe'nin bir bakisiyla baslar ve bir baskasiyla biter. ali la pointe adi bir suclu, bir zavalli olarak baslar, radikallesen ortamda once terorist sonra onemli bir politik figur olur, her zaman siddet yanlisidir. diger fln liderleri son dakikada siviller olmesin diyerek teslim olurlarken- nitekim onlar daha bir politik direnis yanlisidir- ali la pointe yaninda bir cocukla (cocuk son anda teslim olamaya niyetlenir, ali engel olur) gozunu kirpmadan, tek kelime etmeden olume gider. filmin en can alici sahnesiydi benim icin o son sahne.
    --- spoiler ---
  • hafızamda daima soluk yüzlü, donuk bakışlı cezayirli kadınların gözyaşlarıyla yer etmiş ve edecek filmdir.
  • bir taşyapıt. yani ki taş gibi sağlam her anlamda. bağlandığı anlamlardan (bkz: bağlam) biri sanatsal nitelikleri biri de bizatihi söyledikleri (bkz: söylem) bu da böyle iki satırda entel film yorumu sıçışı denemesi.
  • bugünlerde nefret söylemi üretmekten çekinmeyen arkadaşların bir şekilde izlemesi gereken film. kimse masumu oynamasın, her yerde, her şekilde ırkçılığı, agresif milliyetçiliği hem pratikte, hem söylemde her seviyede tekrar üretmekten çekinmeyen insanların söz konusu kendi canları kendi çevresi olunca nasıl da biz masumuz biz neden öldürülüyoruz dediğini görmek hayli can sıkıyor açıkçası... elbette hiç bir şekilde insanların öldürülmesi gözden gelinemez fakat tüm bu şiddeti, nefreti biz yarattık ve her gün yeniden üretiyoruz. illa bir çözüm istiyorsak kendi gündelik pratiklerimizi bir gözden geçirmeliyiz, ondan sonra suçlunun kim olduğunu ya da var olup olmadığını tartışırız.

    http://www.youtube.com/watch?v=q3szilru_6k
  • kimseyi propagandaya boğmadan 20.yüzyıldaki siyasi gelişmelerin özeti bu kadar güzel çıkarılabilir, izlediğim en oturaklı, en tarafsız, en çarpıcı ve gerçekçi politik film, yönetmen bir halkın özgürlük mücadelesi ile bir devletin üniter yapısını koruma gayretlerini aynı potada bağımsız olarak müthiş bir şekilde işlemiş, her iki taraf içinde kullanılan yöntemler (fnl’nin sivillere yönelik terörist eylemleri, fransızların işkenceleri) “haklılığa” gölge düşürürken , her iki tarafın halkının açık yahut üstü kapalı talepleri (cezairli’lerin bağımsızlık fransızların sömürgeye devam talepleri) kısır döngüyü tekrar ettiriyor. aradan geçen 50 senede değişen hiçbirşey yok, cezair ve fransa'nın başından geçenler hali hazırda onlarca ülkede görülmektedir, neticeyi kendi haklılığında direnenlerin iradesi belirlemektedir. izleyin, izlettirin

    --- ağır spoiler ---

    film hem askerler hemde kimine göre terörist kimine göre kurtuluş mücadelesine soyunmuş örgütler için ders kitabı niteliğinde.
    bence filmi özetleyen en güzel 3 sahne aşağıdadır.

    sahne 1 fnl dünya kamuoyu ve bm'nin dikkatini çekebilmek için ksabah bölgesini organize ederek 8 günlük greve yapar, fnl’den silahlı eylem taraftarı ali ile fnl’nin başı ben m'hidi arasındaki konuşma

    ben m'hidi : grev hakkındaki düşüncen ne?
    ali la pointe : başarılı olacak.
    ben m'hidi : ben de öyle düşünüyorum. iyi organize edildi.
    ali la pointe : ama fransızlar?
    ben m'hidi : açık ki, kırmak için herşeyi yapacaklar.
    ali la pointe : bundan fazlasını yapacaklar.
    ben m'hidi : onlara bu fırsatı verdik. kastettiğimi anlıyor musun? artık el yordamıyla hareket etmeyecekler. her grevci tanınabilir bir düşman bir itiraf etmiş suçlu olacak. ve onlar saldırıya geçecekler. bunu düşünmüş müydün?
    ali la pointe : hayır.
    ben m'hidi : cafer senin grevi onaylamadığını söylüyor.
    ali la pointe : hayır, adamlarım da öyle.
    ben m'hidi : neden?
    ali la pointe : çünkü silah kullanmamalıyız diyorlar.
    ben m'hidi : öfke ile savaşları kazanamazsın. ne savaşları ne de devrimleri. başlarda terörizm işe yarar. ama sonra, halkın kendisi harekete geçmelidir. grevin arkasında neden bu. tüm cezayir'lileri harekete geçirmek, onları saymak. gücümüzü saptamak.
    ali la pointe : bm'ye mi göstermek?
    ben m'hidi : evet, bm'ye de. çok yararlı olmayabilir ama en azından bm gücümüzü görebilecek. yani, ali bir devrimi başlatmak zordur. sürdürmek daha da zordur.ve en zoru kazanmaktır onu. ancak sadece ondan sonra, kazandığımızda gerçek güçlükler başlar. kısaca, hala yapacak çok şey var.

    sahne 2 ben m'hidi yakalanmış ve gazeteciler önüne çıkarılmıştır.

    gazeteci : bay ben m'hidi masum kurbanlara saldırmak için bombaları taşımakta kadınların sepetini kullanmak alçakça değil mi?
    ben m'hidi : korumasız köylere napalm bombaları atarak binlerce kişi öldürmek, daha alçakça değil mi? uçaklarımız olsaydı|bizim için daha kolay olurdu. bize bombardıman uçaklarını verin ve o zaman sepetler sizin olsun.
    gazeteci : bay williams bilmek istiyor|size göre fln'nin hala fransız kuvvetlerini yenme olasılığı var mı?
    ben m'hidi : onların tarihin akışını değiştirmesinden daha çok şansı var.

    sahne 3. fnl lideri ben m'hidi yakalanışının ardından öldürülmüştür. albay mathieu gazetecilere mülakat verir:

    gazeteci : albay mathieu sömürge bakanı'nın sözcüsü, m. gorlin'in dediğine göre ben m'hidi hücresinde kendisini asmış, gömleğini yırtıp|bir ip haline getirerek ve penceredeki demir çubuklara bağlayarak. daha önceki bir açıklamada ayni sözcü demişti ki tutuklu ilk fırsatta kaçacağını açıkladığı için el ve ayaklarının sürekli bağlı tutulması gerekli görülmüştür. sizin görüşünüze göre, albay bu durumdaki bir insan gömleğini yırtıp, bir ip yapabilir ve kendisini onunla asabilir mi?
    albay mathieu : bunu sözcüye sorun. açıklamaları ben yapmadım.ben kendi şahsıma, ben m'hidi'nin moral gücünü cesaretini ve ideallerine bağlılığını takdir ediyorum. ve bu yüzden, ve temsil ettiği büyük tehlikeye rağmen anısına saygı gösteriyorum.
    gazeteci : albay mathieu bu çok konuşuldu, sadece paraşütçülerin başarıları değil ama kullandıkları söylenen yöntemler de. bu konuda bir şey söyleyebilir misiniz?
    albay mathieu : başarılı sonuçlar bu yöntemlerden gelir. biri mantıken diğerini gerektirir.
    gazeteci : hissediyorum ki meslekdaşlarım aşırı dikkat göstererek dolaylı sorular sorup duruyorlar siz de onları ancak dolaylı yanıtlayabiliyorsunuz. bence adını koymak daha doğru. eğer işkence ise, öyle diyelim.
    albay mathieu : anlıyorum. ve siz? sizin sorunuz yok mu?
    gazeteci : sorular soruldu. yanıtları istiyoruz.
    albay mathieu : daha kesin olalım. 'işkence' emirlerimizde yoktur. biz sorguyu gizli bir örgüte karşı geçerli tek polis yöntemi olarak kullanıyoruz. eğer yakalanırlarsa fln, üyelerinden sadece 24 saat susmalarını istiyor. sonra konuşabilirler. bu arada fln, verilecek her bilgiyi yararsız yapabiliyor. ya biz? şüphelileri nasıl sorgulayalım? mahkemeler gibi, birkaç ay sonra mı?
    gazeteci : bu yasalara uygun olmayabilir.
    albay mathieu : kamusal alanları bombalamak yasal mıdır? ona sorduğunuzda ben m'hidi'nin ne dediğini hatırlayın. bana inanın, beyler, bu pis bir döngü. saatlerce boşuna konuşabiliriz çünkü sorun bu değil. sorun şu fln bizi cezayir'den atmak istiyor ve biz kalmak istiyoruz. farklı görüşler olabilir ama sanırım hepiniz kalmamız gerektiğini kabul edersiniz. ayaklanma başladığında görüş farklılıkları yoktu. tüm gazeteler, solcu olanlar bile, onun bastırılmasını istedi. o yüzden buraya yollandık. biz ne deli ne de sadistiz. bize "faşist" diyenler çoğumuzun direniş'te ne yaptığını unutuyorlar. bize "nazi" diyorlar ama bazılarımız dachau ve buchenwald'tan sağ kalanlar. biz askeriz. görevimiz kazanmaktır. o nedenle, açığa kavuşturmak için ben size bir soru soracağım. fransa cezayir'de kalmalı mı? eğer yanıt hala "evet" ise bunun gereklerini kabul etmelisiniz.

    --- ağır spoiler ---
  • filmin senaryosunu franco solinas yazmıştır.
  • cezayir'in yaşadıklarından pek de uzak olmayan bir geçmişte kuzey afrika/libya topraklarında sömürgeciliğe kalkışmış olan italyanların ortaklığıyla çekilmiş olması oldukça ironik gelen film.

    bağımsızlık mücadelesinde bombalama ve cinayetlere başvuran o insanların haklı olduğu noktaları anlayabilmek için filmin başlarındaki giyotinle idam karelerini iyi gözlemlemek, giyotinin o bembeyaz duvarlara çarpıp yankılanan sesinin o insanlar üzerinde bıraktığı etkiyi düşünmek gerek.

    film, atilla dorsay'ın "100 yılın 100 filmi" listesinde/kitabında da yer alıyor.

    ayrıca: (bkz: hors-la-loi)
hesabın var mı? giriş yap