• edit piaf’ın hayatını anlatan yaklaşık olarak 135 dakika süren ama film bittiğinde size birçok şey katan olağanüstü film. edith piaf’la tanışma sürecim biraz uzun bunu edith piaf başlığında da yazmıştım.`(bkz: #30297523)` bu sürecin ortalarında adını duyduğum bu filmi edith’i dinlemeye başladıktan sonra izledim hemde geç bulmanın acısını çıkartmak için bir hafta içinde 3 kez izledim. hala daha canım sıkıldıkça açar izlerim. filmle ilgili yani edith’in hayatı hakkında konuşmak gerekirse onun tek başına göğüs gerdiği zorluklar ve yaşadığı acılarlı bir çok insan bu kadarı yeter deyip bu hayat denilen garip oyunu yarıda bırakırdı. sesinden dolayı ona hayran olmuştum ama hayatını izleyince bir kez daha hayran oldum tüm herşeye ramen bunları başardığı için.

    --- spoiler ---

    burada biraz spoiller olabilir.filmde içimi burkan bir çok yer olsada üç yerde resmen boğazımda bir yumru oldu yutkunamadım.

    birincisi edith tam sahnede l'accordeoniste’ı söylerken kötü olup kulise döndüğünde louis ile arasında geçen diyalog. ikincisi büyük ihtimalle bir çok kişi de benim gibi bu sahneden etkilenmistir. marcel’in ölüm haberini laldığı sahne.(bu iki sahne bana göre marion cotillard’ın oyunculuğun zirve yaptığı yerler. fimi her izlediğimde bir kez daha etkileniyorum) üçüncüsü de non je ne regrete rien şarkısını ilk kez duyduğu an . şarkıyı hayatıyla eşleştirmesi o anki heyecanı… bilemiyorum belki sahne sıradandı ama yıllardır sevdiğim sarkının edith tarafından nasıl beğenildiğini görmek hoşum gitti.
    filmle ilgili en hoşuma giden şey ise edith piaf’ın ölümüyle değil de konserşnde bitmesi oldu. ölümünün ardından yaklaşık olarak elli yıl geçti ama hala seveni çok bir elli yıl geçsede unutulmayacak biri. bana bu konser artık onun ölümsüz olduğuna inandırıyor…

    --- spoiler ---

    edit not: görünmez yani yıldızlı bakınız vermeyi tam olarak bilmiyorum bilen biri mesaj ışığımı yakabilir.
  • evet, edith muhteşem bir ses ama bir o kadar da güzel olmayan (onun güzelliği ayrı) göze tam olarak hoş görünmeyen bir kadın ama marion da güzel bir kadın ne kadar güzelse o kadar güzel bir kadın ve edith'in asıl güzelliğini veren marion bunu çok iyi yapmış. gönlümü bir kez daha kazanmış.
  • dört ya da beşinci kez izlediğim film. beni bu kadar çeken ne bilmiyorum çünkü pek iç açıcı olduğu söylenemez edith piaf'ın hayatı anlatılıyor ve trajedinin dibine vuruluyor. ama canım sıkıldığında üç şeyi izlemeye bayılıyorum, friends dizisi mary and max animasyonu ve la mome...

    bu film, hayatın size nasıl davrandığı o kadar da önemli değil diye düşündürüyor insana. onun yaşadıklarını yaşasam intihar ederdim gibi geliyor, çünkü sikimsonik dertlerimi bile aşamıyorum bazen ama edith piaf yüzyıllar boyunca unutulmayacak biri haline geliyor...

    -spoiler-

    filmde marion cotillard oynamamış resmen ete kemiğe bürünüp edith piaf olmuş. makyajı mimikleri o kadar muhteşem ki youtube'dan piaf videoları izlediğinizde fark görmekte zorlanıyorsunuz.

    edith'in küçüklüğünü oynayan kız çok tatlı, heidi çizgi filminden çıkmış gibi.

    film doğal olarak muhteşem bir müzik ziyafeti sunuyor. karakterlere biraz derinlik katsalarmış daha büyük bir başyapıt olurdu, pek çok şey yüzeysel geçiliyor.

    izleyince bu dünyadan bir edith piaf geçmiş diye düşünüyorsunuz. paris sokaklarında dolaşmak daha bi romantik olur bu kadına hayranlık duyunca.

    üne kavuşunca hayata karşı biraz tiye alan biraz da hoyrat asabi tavrı var filmde. başından o kadar çok şey geçmiş ki bazısına inanmayıp araştırma ihtiyacı hissediyorsunuz.

    sahneye çıktığında öyle utangaç ki o ses türkiye'te katılmış ve kimse dönmemiş gibi halleri var. şarkıya başlayınca devleşiyor, bittiğinde gene kabuğuna çekiliyor. bu ölene kadar böyle.

    bu film bazı eğitmenler tarafından şirket eğitimlerinde kullanılıyor. edith'in ellerini kullanmayı öğrenmesi, kendine güveninin delice yerine gelmesi ve sağa sola buyruklar vermesi...

    marcel kısmı ise başlı başına bir film konusudur. derinlemesine ele alsalar oscarlık iş çıkar. gerçekler her zaman kurgudan daha baş döndürücü oluyor.

    ve non je ne regrette rien çalmaya başlayınca sözleri okuyup çarpılıyorsunuz. filmin en olumlu an'ı... işte bu her şeyi özetletleyen şarkı. pişmanlığa yer yok.

    ve edith noktalıyor,

    -kadınlara öneriniz?
    +aşk
    -genç kızlara?
    +aşk
    -çocuklara?
    +aşk
  • "-geceyi sever misiniz?
    -evet, ama aydınlıksa."

    "bir kadına ,bir kadın olarak verebileceğiniz tavsiye ne olurdu?
    -sevmesi

    -bir kıza?
    -sevmesi

    -bir çocuğa?
    -sevmesi..."

    ne desem az kalacak şu film için.. marion cotillard'ın oyunculuğu mu desem, canlılığı mı, edith piaf'ın şarkılarının o denli güzel yerlere konulması , sahneler mi..
    bilemedim, sonu başı ayrı bir güzel.

    je ne regrette rien, la vie en rose'u daha bir anlamlı dinlemek olacak benim için bundan sonrası.

    130 dakikalık dolu dolu bir film, kaybolup gidin işte izlerken. her dakikasıyla hak etmis marion oscar'ı bunla. almasa da almış kadar olmuş böyle mükemmel bir filmle zaten.
  • hayatımda izlediğim en güzel filmlerden biri. neden bu kadar beklediğim konusunda kendime kızgınlığım dışında bir sorun yok. sabah uyandım ve gözlerimi açıp sözlüğe koştum; neler yazılmış diye. herkesle aynı fikirde; ortak duyguda olmak, aynı 'tadı' hissetmek ne güzel...

    "- geceyi sever misiniz?
    - evet. ama aydınlıksa..."
  • son zamanlarda izlediğim en rahatsız edici film. çok rahatsız edici hemde öyle böyle değil. böyle hayat mı olur lan? yani hani öyle filmlerde psikopat sahneler olur ya ( ki çoğunda bayılırım hep iğne var nedense) bu filmde de en az o sahneler kadar yaşanılan yoğun duygular var. yani başına gelenlere çok üzülüyosunuz, işkilleniyosunuz, küfür ediyosunuz. ben film izlerken kaptırırım kendimi küfür de ederim duygulanırım da fakat arkadaşla izliyoruz rahat rahat sövemiyorum da en çok ona yandım filmi izlerken. "geldi eve sığır sövdü o kadar" olmayalım.

    müzikler olsun, sahneler olsun her şey 4x4'lük. bunca zaman nasıl kaçırdım diye yandım. artık her sene bir kez izlerim muhakkak. piaf'la beraber hem gülüp hem ağlarız...
  • heaven have a mercy ile başlayışına kurban dediğim, edith piaf biyografisi.

    --- spoiler ---

    "nothing left, why go on
    when your lover is gone?"

    aslında tam olarak budur filmin özeti. edith piaf'ın hayatının özeti. 40'lı yaşlarında, 80'lik nine gibi gözükmesinin nedeni. şarkı, başlangıç için biçilmiş kaftan olmuş.

    gerçek olmasa "bu ne lan yeşilçam filmi mi izliyoruz allasen?!" diyeceğimiz olayların kadınıymış edith piaf. filmi izlemeden önce hayatına dair tek bir fikrim yoktu. iyi ki izlemişim dedirtti.

    kronolojik ilerlemediği için arada karıştırdığım şeyler oldu, karakterleri kaçırdığım oldu ama dümdüz olsaydı da bu kadar etkileyici olmayacaktı sanırım. yine de marcel'in ölümünü sona yaklaştırsalardı -benim gibi edith piaf'ın hayatını bilmeyenler için- daha büyük bir şok olurdu diye düşünüyorum. ama hayatımda izlediğim en güzel sahnelerden biriydi marcel'in uçağının düştüğünü söyledikleri sahne. marion cotillard büyüksün tatlım. bu başlıkta övgüler düzmezsek sana, nerede düzeceğiz?*

    filmden gördüğümüz kadarıyla da edith tam bir çılgınmış.* nedense sıkıcı bir imaj vardı kafamda ona dair. iyi ki kafamdaki imaja uymayan biriymiş.*

    edith'in küçüklüğünü oynayan kız tam bir güzellik abidesi:[http://i.imgur.com/u137an1.jpg http://i.imgur.com/u137an1.jpg]

    her şeye dayanmış, her şeyin üstesinden gelmiş bir kadın- hayatının aşkı olarak gördüğü adamın ölümüne dayanamıyor. acaba böyle mi yorumlanmalı? yoksa artık bu da son damla oluyor mu demeliyiz? bilemiyorum sözlük.

    yükseklere çıkmış, dibe vurmuş, tekrar yükseklere çıkmış. çok acayip bir kariyer. yalnız -filmdeki gazete haberlerinin gerçek olanlarıyla yer alması daha hoş olurdu düşüncesindeyim.

    "edith, yapamazsın bunu!" denildiğinde "yapamam öyle mi... o zaman edith piaf olmak ne işime yarar?" deyişi çok iyiydi lan. gülümsetmişti beni. çılgın kadın.*

    -evet gerçekten de menekşe.
    +ama öyle bir söyleyişi vardı ki...
    marcel'in, edith'in göz rengi için menekşe demesi ve edith'in bunu dostu momone'a aktarması sahnesi. burda sevginin ne tip bir şey olduğuna dair ipuçları yakalayabilirsiniz. evet, gözleri menekşeydi ve çok da özellikli bir şey söylemedi aslında marcel. ama o an öyle bir baktı ki edith'e ve edith de etkilenmeye öyle açık, "yelkenleri suya indirmiş" duruyordu ki marcel'in karşısında -her halttan etkilenebilirdi o an. işte böyle bir şey bu sevgi ve inanılmaz hoş bir şey lan. neyden etkileneceğini şaşırır insan.*

    son şarkı olarak da non je ne regrette rien şarkısının seçilmesi isabet olmuş. edith'in herkese, her şeye inat "sevin" demesi, bu şarkıda geçen "hiçbir şeyden pişman olmama durumu"nu açıkça ifade ediyor. sevin ulan sevin işte, cidden bu denli zor mu?
    --- spoiler ---
  • film bittikten sonra edith piaf la dolu bir omur gecirmis gibi hissettiren basarili yapim.
  • ancak orta karar bir sinema izleyicisiyim, o yüzden kalkıp ciddi ciddi film konuşmam komik olur.

    öte yandan let me tell you something, tüm çok sevdiğim diğer filmlerin her biri ayrı ama, la mome kadar özel bi film yok benim hayatımda.

    bu romantize bir özellik değil, evde tek başıma rakı içip izlediydim, kimsenin anısına selam çakıyor değilim. çok "benim" bir film bu, öyle ki yukarıda "romantize bir özellik" yerine "romantize bir özlem" yazmışım sonradan düzelttim, çünkü ben bu filmi özlüyorum.

    ama izlemiyor ve özlemeye devam ediyorum.

    tekrar izlesem allah bilir neler neler daha bulacağım - hiçbir filmi bir defada anlayamamışımdır çünkü, zaten tam da bu yüzden kaçıyorum. daha fazlasını fark etmek istemiyorum, o "kadın acısı" fazla bana, düşündükçe yerimden kalkamıyorum.

    öyle hayat mı olur ya.

    açlığı zorluğu terk edilmişliği bir sürü insan yaşıyor ve her acı birbirinin aynısı. eyvallah.

    ama bir acı o hale nasıl getirilir ya.

    işte bu "kafayla" alakalı. acı kafayla yaşanan ve seni o kafa üzere bir yere taşıyan bir şey. edith piaf'ınki ise bambaşka.

    ayrıyeten bir acıyı bu şekilde ifade edebildiğine göre, olivier dahan tek ve marion cotillard da onun kulu ve elçisi olmalı. amin.
  • bir insanın başına başka ne gelebilir şu hayatta diye sorgulatmis bir filmdir benim için. hayatta nelere üzülüyoruz dedim izleyince. kadının hayatını anlatmasa, normal bir film olarak izlesem, amma da abartmışlar bu kadar da olamaz derim. çatlak, deli dolu, yaşanabilecek her duyguyu yaşamış yine de hayata hep umutla bakmış, hep aşkı aramış edith piaf...

    --- spoiler ---
    annesi bırakıp gitmiş, babası keza öyle sayılır.. bir dönem kör olma tehlikesi atlatmış, genelevde yaşamış bir süre. anne olmuş, çocuğunu kaybetmiş. defalarca aşık olmuş, aşık olduğu adam ölmüş. evlenmiş, boşanmış, sigara, alkol, uyusturucu vs..
    benim için en etkileyici sahnelerden birisi marcel cerdanla ilk kez yemeğe çıktıktan sonra eve gelip arkadaşına onu anlattığı sahnedir.
    2. sahne röportaj yaptığı sahne... herşeye rağmen sevin demesi çok güzeldir.

    3. sahne ise non, je ne regrette rien'in sözlerini duyduğu ilk an. sanırım edith piaf'ın hayatının özeti olsa gerek. son sahnede bu şarkıyla kapanış yapılması da yerinde olmuş.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap