• evde nereye elimi atsam dijital bi şeyler var laptop, ipad, aklllı telefon…. üstüne, sürekli olarak hangi ayın hangi gününün hangi saatinde olduğumuzu ve dışarıda havanın kaç derece olduğunu kocaman ışıklı fontlarla müthiş bir keskinlikle gösteren polyamidli polikarbonatlı abeseli ledli yığınla aparat var.

    ben yine de kışın bittiğini lalelerime bakarak anlıyorum.

    bunca dijital, plastik ve kesin verinin arasında yaşadığım gezegenin döngüleriyle ilgili inandığım tek gerçek bilgiyi bana onlar veriyor. en çok beklediğim bilgiyi: “bitti… harbiden bitti. bu kışı da kışı devirdin insan:) şimdi bahara heveslenme zamanı”

    müjdeci hınzırlar:) 1 2

    bunlar da geçen seneki kırıtmaları:
    benim gözümden - salyangozun gözünden
    benim gözümden - salyangozun gözünden
  • lale zamanı olan bu günlerde, görsel şölene tanıklık etmek isteyenlerin gideceği yerlerden biri emirgan korusu. biraz daha merkezi olarak gülhane parkında da rengarenk laleler mevcut. peki kimdir bu narin bitki?

    lale bir tek dal üzerinde olan bir tek çiçektir. vahdeti temsil eder. şairlerin bir metafor olarak sıkça kullandığı, edebiyat ve şiirin içinde yer alan semboller dünyasında bu çiçeğin pek çok anlamı var. allah lale ve hilal isimleri, elif he ve iki tane lam harfinden oluşan aynı harflerle yazılır. bunun ebced hesabına baktığımız zaman ise toplamı 66 eder. bu, elhamdüllah lafzı ile aynıdır. "işini 66'ya bağlamış" sözü vardır yaşlılar arasında ve bu sözün temeli buradan gelir. gerçek lalelerin hepsinde renkli altı yaprak bulunur, ehl-i nazar'a göre bu imanın altı nur'unun göstergesidir. libasını bürünen derviş'in iman ve ihsan potasında erimesinin ve daha sonra bu nur'un şuaları ile derinden bir yanışa gark olmasının bir simgesidir. lalenin içi kömür gibidir ancak dıştan görünmez, dışı işe tam tersine pasparlak canlı ve ruha sekinet verici bir görünüme sahiptir. onun bu hali tıpkı bağrıyanık bir derviş'in mütebessim nur haleli yüzüne benzer. yapraklarının yukarıya doğru olması dua eden bir mümine benzetiliyor, içindeki siyahlığın dışarıdan görünmemesi ise kalbinin yanışını, özel hallerini başkası anlatmaması gerektiğini, dışarıya yalnızca güzelliğini göstermesi gerektiğini simgeliyor. mevlana'nın "ey gönül canına üflenen nefhayla yan da kavrul amma lale gibi ol ki halinden sadece yâr haberdar olsun" dediği gibi. peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem de ümmeti için gönlü daim hüzünle doluyken dahi yüzü her lahza mütebessim idi.

    lale sadece yetiştirilmekle kalmamış, mimariden edebiyata çiniden kumaşa kadar birçok ürün lale desenleri ile bezenmiş. o eski laleleri merak edenler için gidilecek en güzel adres eminönü'ndeki.... elbette yeni camii değil, rüstem paşa camii (kanuni'nin damadı rüstem paşa tarafından sinan'a yaptırılan. rivayete göre sinan mihrimah'a aşkından dolayı rüstem paşa'ya gıcıkmış neyse bu ayrı mesele *) dünyanın en zarif camilerinden biri olan rüstem paşa'daki çini panolarda neredeyse kırk türlü hali var lale'nin. civarından her gün binlerce kişinin geçtiği bu caminin bu güzelliğini pek az kişi bilir.

    lale bir hasbahçe çiçeğidir yani lale kenar dilberi değildir, özenilmiştir. (sokaklarda gördüğümüz lalenin kenarında yetişenlere gelincik diyoruz, gelincik kendi kendi yetişir, ömrü azdır)

    lale'nin en revaçta olduğu dönemlerden biri olan osmanlılar zamanında ferâhâver (ferahlık veren) denilmiştir.
    avusturya elçisi olarak görev yapmış olan o. g. busbecq sultanahmet'te kahvehanede otururken dönemin gençlerinin sevdiği kıza mesaj vermek için kulağına farklı anlamlar taşıyan laleler taktığını görür ve dikkatini çeker çünkü onun memleketinde böyle bir çiçek yoktur. gençlerden birine başını göstererek o nedir diye sorar genç de kulağına taktığı laleyi unutmuş olacak ki cevaben 'tülbent' der. tulip tülbent kelimesinden gelir. bu olaydan sonra busbecq lale soğanlarını alıp istanbul'dan avusturya'ya kaçırır ve hollanda'ya gönderdiği kitap sandıklarının arasına saklayarak oradaki dostuna bu soğanlar seninle çok hoşuna gidecek çok güzel çiçek açacak türkler de buna tülbent diyorlar, diye bir mektup yazmıştır.

    lale, osmanlı imparatorluğu döneminde, bilhassa xvı – xvııı. yüzyıllar arasında, süs bitkisi ve süsleme motifi olarak çok büyük bir önem kazanmış. sultan ııı. ahmed'in saltanatının son yıllarında bu ilgi doruk noktasına çıkmış ve bu dönem bazı tarihçiler tarafından lale devri olarak isimlendirilmiş. dönemin ismini alma sebebi bu.
  • bu güzelim çiçeğe tekme tokat girişenleri görmüşlüğüm var. hiç anlayamadım arkadaş ya. hayır birde eline sopa almış te allam. şu

    tanım : ülkemde tekme tokat dayak yiyen bahtsız çiçek türü. *
  • yetiştirmesi sabır isteyen ama zevkli olan çiçek.

    hasbelkader elinize lale soğanı geçti ve bahçenizde lale yetiştirmek istiyorsunuz. eğer 3 aydan daha az soguk kış yaşayan bir memlekette değilseniz işiniz zor zira lale soğuk kış ortamını sever. çicek açması için 8-10 hafta soğuk görmesi gerekir. soğuk lale soğanının biyolojik saatini uyarır ve türünü devam güdüsünü tetikler.

    eğer soğuk kışlı bir yerdeyseniz toprak donmadan evvel kasım ortası gibi lale soğanlarını sivri kısımları üste gelecek şekilde 25 cm derinliğe 10 cm aralıklarla dikin. eğer kış yumuşak geçiyorsa soğanları saksıya dikip bir defa suladıktan sonra buzdolabında 10 hafta bekletmeniz gerekir. buzdolabından çıktıktan sonra laleler çıkmaya başladıktan sonra bahçeye aktarabilirsiniz.

    laleler nisan mayıs aylarında çıkar ve çiçek açar. bir kaç hafta sonra çiçekler solar. bu aşamada iki seçeneğiniz var. eğer aynı sayıda lalem seneye de olsun diyorsanız kurumuş lale kafasını bıçakla kesip (çöpe atın, kesilen çiçekleri toprağın üzerine atmayın zira asidik olup etrafındaki bitkileri kurutur) atın. . ama sapına ve yapraklarına dokunmayın. yapraklar 2 ay daha tipsiz tipsiz dururlar. bu zaman zarfında enerjisini kökünde yeni bir soğan oluşturmaya verir. seneye aynı yerden laleniz çıkar.

    eğer soğan sayımı artırmam lazım diyorsanız kuruyan lale kafasını kesmeyin kendi halinde kurumasına devam etsin. enerjisini tohum üretmeye verir. sonbaharda tamamen kuruyunca çiçek, kuruyan lale kafasını alıp içindeki tohumları alır dolaba koyarsınız. bu tohumları küçük saksılara serper ve çimlendirirseniz küçük minik soğancıklarınız olur ilk senenin sonunda. soğancıkları dikerseniz ikici senenin sonunda çiçek açmayan en başta elinize geçen soğanlar yetiştiren laleleriniz olur. 3. yıl sonunda da yüzlerce çiçek açan laleniz olur.
  • lalenin ömrü sadece bir mevsimliktir, eylülde ekilir, nisanda çıkar ve temmuz gibi de solar. işte bu yüzdendir ki mevlana celaletin rumi laleyi "en üzgün gülümseme" olarak tanınlamıştır.
  • orta asya kokenli, az su isteyen, soguga dayanikli bir cicektir. oguzlarla beraber anadoluya getirilmis, sonra hollandaya su sekilde ihrac edilmistir:
    osmanli buyuklerinden biri bir hollandali`ya bir miktar lale sogani gonderir. sayin hollandali bu soganlarin yarisini yemeklik sogan sanarak yagda kizartip yer, tadini begenince ote yarisini yemekten vazgecer, eker. bahar gelince bu soganlarin cicek actigini farkeder. sonra hollandali`lar meshur eder laleyi.
    osmanli'da ozellikle camilerde lale motifinin siklikla kullanilmasi su sebeptendir:
    allah kelimesinin ebced hesabi na gore degeri 62'dir. hilal ve lale kelimeleri de ayni sayi degerlerini tasimaktadir. bu yuzden hilal ve lale, allah kelimesinin yerine kullanilmaktadirlar.
    siyah lale asla uretilememistir, bugun piyasada bulunan queen of the night vs. gibi soganlar siyah adi altinda satilan koyu mordur, belki insan gozu aradaki farki ayirt edemeyebilir.
  • hollandalıların ilk arakladığı lale nin adı tülbent lalesidir. tulipadı buradan gelmektedir.
  • lalenin osmanlidan asirilip avrupa'ya gotorulmesinden sonra, bizdeki lale devriyle kiyaslanmayacak bir lale cilginligi yasanmistir. insanlar lale soganlariyla kafayi bozmus, degisik lale soganlarina sahip olma hirsiyla yanip tutusarak olmadik sacmaliklar yapmislar, soganlar inanilmaz spekulasyonlara konu olmus, bir tanecik dandik lale soganiyla malikanelerini degistirenler olmustur.

    lale soganlari, sonbaharda dikilir, iklimin ne derece iliman olduguna bagli olarak, subat-mayis arasi cicekleri cikar. cicekler oldukten sonra soganlari topraktan cikarip, bir sonraki sonbahara kadar kuru ve serin bir yerde muhafaza ederek, soganlardan yillarca cicek alabilirsiniz.

    lale aldiginizda, vazoya koymadan once kagida sarip, vazonun dibine cok az -bir parmak kadar, diplerini islatsin yeter- su koyup, bir iki saat beklettikten sonra kagittan cikarip, vazoya normal miktarda su koyarsaniz cok daha uzun omurlu olurlar, aksi takdirde cicekler bir iki saatin icinde kabak gibi acilir ve tacyapraklari dokulur.

    lale ayrica osmanli susleme sanatlarinda stilize bir bicimde en cok yer alan ciceklerden olup dort cicek uslubundaki (digerleri karanfil, gul ve sumbul) ciceklerden biridir.

    bir de tabi, hazir festivaline az kalmisken, istanbul film festivali'nin sembolu oldugunu soylemeden gecmek olmaz.
  • "ben bir beyaz laleyim
    var sana diyeceğim
    tut beni ellerimden
    gidersen öleceğim

    bahçeler bensiz olmaz
    sevenler yarsız olmaz
    geceler geçmez olur
    hasret olunca
    geceler geçmez olur
    sensiz olunca

    her sabah yapraklarımda
    beliren damlacıklara
    sensiz gecelerimin gözyaşlarına
    şebnem diyorlar,
    ah bilmiyorlar.."

    ayak sesleri isimli albümde leman sam'ın seslendirdiği güzelim özdemir erdoğan şarkısı.
  • bu sabah "madem ki evdeyim, biraz pencere açayım da rutubetten çürümeyelim" diyerek cama yaklaşmıştım ki gördüklerime inanamadım. çiçeklendikten sonra kendi kendine kuruyan, geçen yıl boyunca bi gram dahi su vermediğim lalelerim geri dönmüş!

    hayata tutunmaya çalışırken kışın açan çiçeklerden özellikle lalelerden öğreneceğimiz çok şey var. çok havalılar ya! su istemez, güneş istemez, ilgi hiç istemez. toprakta durur yıl boyunca eylül gibi yeşerir, martta çiçeğini verir. bu kadar zorluğa rağmen çiçeği de öyle odun gibi çalı gibi de olmaz. narin, estetik, rengarenk, asil ve güçlü olur. allaaam güzelliğe bak!

    ama bazı çiçekler var ki hayatımızdaki toksik insanlar gibi. şimdi ismini vermek istemediğim bir çiçek * var ki ben böyle şımarıklık görmedim: "şimdi canım bana güneş gelsin ama açıyla gelsin, direkt gelince yapraklarim şey oluyor, böyle gelsin biraz ama bi saat dursun üstümden geçsin gitsin, gölge seviyirum beean. saksım şeffaf olsuuaan piliiiz, köklerim de biraz denişiktir, suyu öyle tepeden dökmeyin ya varoş gibi buz halinde alıcaam onu haftada bir. aaayy normal toprak mı o? anksiyetem tuttu yine ayyyh ağaç kabuğu koyuçaksın salaak! "
    hele bi tane standartı sağlama bak o zaman eline kapkalın odun gibi 3-5 yapraktan başka ne geçiyor.

    şu örneği de göstermeden geçemedim. anamdan aldım geldim bunu. mosmor yerlere kadar uzanan bir ciçek idi. geldim koydum salona. iki hafta içinde çürüdü. annem "bu suyu çok sever, çok güneş ister, bi de hava alması lazım." dedi. ukalaliga bak ya! heee ben de hem zengin olayım hem de çalışmayayım hem de çok güzel olayım istiyorum ama olmuyor malesef.

    narin, hassas, kırılgan çiçek sevmediğim gibi bir çiçekten beklentim; bana bağımlı olmadan yaşama tutunması, duruşuyla bana örnek olması, yol göstermesi ve estetik zevkime hitap etmesi.

    mart gibi açan laleleri size göstermek için entryi editleyecegim. **
hesabın var mı? giriş yap