• the holywood reporter'ın yaptığı habere göre richard linklater'ın yeni sinema projesi.

    film, hal ashby'nin 1973'te darryl ponicsan imzalı romandan uyarladığı ve başrolünde jack nicholson'ın yer aldığı* the last detail'in devamı olacak ve 2005'te yayınlanan yine ponicsan imzalı kitaptan uyarlanacak. linklater bu projeyle 2006'da ilgilenmeye başlamış ve asıl niyeti orijinal kadroyu bir araya getirmekmiş (2001'de hayatını kaybeden otis young'ın yerine morgan freeman'ı düşünüyormuş). ancak sinema sektöründe işler genellikle umulduğu gibi gitmiyor tabi. (bkz: the man who killed don quixote)

    filmin başrollerinde* steve carell, bryan cranston ve laurence fishburne yer alıyor. the last detail, genç bir suçluyu* hapishaneye götürmekle görevlendirilen iki donanmacının** onu teslim etmeden önce ona son kez iyi bir zaman geçirtmek istemelerini konu alan bir yol filmiydi. last flag flying'te ise üçlünün 9/11 sonrası amerika'sında yeniden bir araya gelmesi anlatılacak (muhtemelen cranston nicholson'un, carrell de quaid'in rolünü devralacaktır). ırak'ta ölen oğlunun bedenini eve getirmek isteyen eski suçlu, iki eski dostunun yardımına başvurur. böylece bu üçlü onca yıl sonra yeniden yola çıkarlar.

    yapımcılığını amazon studios'un üstlendiği filmin çekimlerine önümüzdeki kasımda başlanması planlanıyormuş.
  • richard linklater ve bryan cranston'ı buluştaracak olmasıyla şimdiden meraklandırmıştır. gerçi benim için sadece linklater olması bile yeter.
  • richard linklater'ın neredeyse hiç ilgi görmeyen filmi. gösterime girdiğinde bir milyon dolar bile kazandırmamış, seyircisizlikten sonra sinemadan kaldırılmıştı. bizde de vizyona girmedi tabii. halbuki bryan cranston ve steve carell için oscar kampanyası planlanıyordu. ama carell iki saatlik filmi üzgün suratla tamamladığı bu dramatik rolüyle değil de battle of the sexes'teki komik rolüyle adaylık aldı. amerikalılar komedyenleri dramatik rollerde görmek istemiyorlar galiba. halbuki carell enfes bir oyuncu. dramatik rollerin altından da rahatlıkla kalkar, hatta bu yaştan sonra daha fazla dramada oynamalı. gerçi last flag flying'in yıldızı carell değil. cranston. aktör filmin mizahı, neşesi, eğlencesi. cranston bu eğlenceli rolün hakkını veriyor. carell fena değil. laurence fishburne iyi. üçlüyü izlemek pek keyifliydi.

    filme gelirsem... ilk film epey eğlenceli, kaliteli bir filmdi. hal ashby yönetmişti, jack nicholson başrolde yer almıştı. last flag flying, the last detail'in öyküsünü devam ettiriyor. yol türünü sevenlere önerebilirim. olay pek yok, bu daha ziyade yıllar sonra buluşan üç arkadaşın muhabbetlerinden ibaret bir öykü. cenazeyi almaya giderken muhabbet ediyorlar, cenazeyi aldıktan sonra muhabbet ediyorlar. yaşlılık, gençlik, vietnam savaşı, dindarlık, ırak savaşı, kahramanlık edebiyatı ve saçmalığı ve daha onlarca konu... richard linklater yol türünü çok iyi bilen, diyalog yazmada mahir bir sinemacı. burada da eğlenceli diyaloglara imzasını atmış. ha senaryo pek iyi değil. genelde karakterler a noktasından b noktasına doğru yola çıktıktan sonra b'den a'ya dönerlerken değişirler, karakterleri değişir, yaşadıkları olaylar onları değiştirir. linklater karakterlerini hiçbir şekilde değiştirmiyor. yolculuk hiçbir karakteri değiştirmiyor. bu da filmin zaaflarından kanımca. eğlenceli bir film ama muhabbetin ötesine geçip karakterlerine değişim ve derinleşme şansı tanınmadığı için ortalamayı pek aşamıyor.
  • nasıl linklater'ın hiç ilgi görmeyen filmi olur yahu! adam, bush hükümetinin orta doğu politikasına anakronik bir şekilde (bugünden 2004 yılı arifesine) bakıyor olabilir, kahramanlık (türkçeye şehitlik olarak çevir sen bunu) kavramını itin götüne sokuyor olabilir, tanrı ve jesus'ı da acımasızca tokatlıyor olabilir. öte yandan abd, üçüncü dünya ülkesi de mi bu adamın filmine şimdi ambargo koysun?! böyle özgür, şöyle demokratik bir ülkede sizin aklınız alıyor mu bunu? yapmayın yahu. *

    film, iyi lan. güldürüyor, iki-üç basamak aşağıdan trajedi de takipçisi.

    not: 11 eylül ertesi sıradan* insanların gündelik yaşamı temalı filmlerin sayısı da artıyor anlaşılan (bkz: lady bird)
  • yalnızca başrollerde yer alan üç aktörün birbiriyle etkileşimi için izleyip hayran kaldığım film, ne yalnızca komedi, ne yalnızca dram, tıpkı hayat gibi. bir yandan çok güzel bir yol hikayesi, bir yandan üçlünün arasında, zamanla unutulmuş ve sonradan ağır ağır yeniden canlanan ilişkilerin anlatımıyla muhteşem bir dostluk hikayesi, üstelik "erkek dostluğu" olduğu için zor da ilerliyor ve oyuncular bu sıkıntılı dostluğu çok güzel yansıtıyor, sevgiyi aktarırken zorlanan karakterler ekranda değil de yanıbaşınızda kıvranıyor gibi ya.

    yalnızca trende bryan cranston'un ortamdaki karamsar havayı dağıtmak için gençlik ereksiyonlarını anlatışı için bile izlenir, fishburne arkası dönük olduğu için pek belli değil ama steve carell eminim ki o sahnede rol icabı falan değil gerçekten gözünden yaşlar gelerek gülüyor; bryan cranston coştukça steve carell'a dikkat edin ahah. ayrıca steve carell'ın mimiklerini pek kullanmadığı haliyle tipi çok sıradan, kendi halinde bir amerikan erkeği olduğu için kendisine dram oyunculuğu da çok yakışıyor, son zamanlarda kendisini komediden çok dramlarda izledim ve komiklik yapmadığı zaman çok hüzünlü bir duruşu var, dramı çok iyi yansıttığını düşünmeye başladım.
  • steve carell "severliğim" dolayısı ile 2017'nin merak ettiğim bir diğer işi. türkiye gösterim tarihi henüz netleşmemiş deniyor. bakalım richard linklater ne işler çevirmiş.

    her eve imdb
  • son zamanlarda izlediğim en iyi filmlerden. bir diğeri (bkz: three billboards outside ebbing misouri)

    son günlerde sözlükte göndermeler çok moda. bu filmde ise bir tane hakkıyla yapılmış çok şık bir gönderme var.

    spoiler alert

    otobüs terminalinde rahip richard mueller ( laurence fishburne ) sal'e ( bryan cranston ) bir konuşma esnasında " that's god damn right " repliğini kullanır. malumunuz cranston'un breaking bad'de canlandırdığı efsanevi heisenberg'in repliğinin başka bir filmde bryan cranston'a söylenmesi ciddi ciddi çok iyi olmuş.

    spoiler alert

    god damn right
  • mesajlarıyla sert denebilecek eleştiriler yapan, dürüst, cesur, sevimli bir yol filmi.

    bryan cranston'un trollükleri ve oyunculuğu her zamanki gibi efsaneydi.
    huzur içinde yatsın, güzeller güzeli abilerimizden vedat okyar'ın pek güzel bir sözü vardır: "sergen'i futbol oynarken izlemek benim özel zevklerimdendir" diye. aha bryan cranston da, saygıdeğer gary oldman gibi benim için o düzeyde bir oyuncudur.
    yaşlanmış ve papaz olmuş bir morpheus da izliyoruz filmde.
    ama steve carell ise filmde tam anlamıyla bir şener şen olmuş. şener babanın dram filmlerindeki karakteristik özellikleriyle, mimikleriyle, kahkahalarıyla ve üzünçlü duruşlarıyla bile çok benzeştiğini düşündüm izlerken. hep şener şen canlandı gözümde.

    aslında, pek de farklı bir hikayesi, olayı olmayan, klişe denebilecek stereotip bir senaryo. film olarak durağan ve trafik sahnesinde arkalarından hızla gelip yol isteyen tıra bryan cranston'un trollük yapıp yol vermeyişindeki 5 saniyelik aksiyon hariç hiç aksiyon yok filmde neredeyse. ama hikayelere değer veriyorsanız; geçmiş, şu an ve geleceğin farklı varyasyonlarını değerlendiren yerine göre muzip, yerine göre epey ciddi 3 asker arkadaşının beyin fırtınalarından fazlasıyla tatmin olacaksınız.

    ---sıpoylır---

    bryan cranston'un, gıcık albaya yaptığı atar fena güzeldi. o tonlama, o yüzdeki "gençliğimde olsam o kemçük ağzının yayını şuracıkta sikerdim" bakışı, mimikler ve albayın şehit babasının yanında olay çıkarmak istemeyip itidalini koruyarak sakin kalışı... en keyifli gerilim sahnesiydi filmin.

    ---sıpoylır---

    daha çok şey yazardım, hani irdelenecek çok mesaj olsun, sahne olsun, tavır olsun var filmde. ama uzun uzun yazasım gelmedi şimdi. belki bir gün editler, uzun uzun tespitler ve eleştiriler yaparım. ama o gün bugün değil*.

    ama güzel film, izleyin.
  • sırf üç başrol oyuncusu arasındaki efsanevi sinerji için izlenmesi gereken film. özellikle bryan cranston yardırmış.
  • cok guzel bi film olmus bu.. hatta icindeki tum amerikan ordusu, amerikan askeri, amerikan bayragi temali unsurlar dahi, zerre rahatsiz etmiyor izlerken.. oyle guzel, oyle ayarinda sunulmus ki, benzer seyleri her devletten, her milletten biri olarak dahi hissettirebiliyor size.. eh sonunda hepimiz ayni bokun kirmizisiyiz, etiketler ne derse desin..

    steve carell in oyuncuguna bayildim.. 3 basrolun oyunculugu ayri ayri guzeldi evet. ama steve carrel i boyle bir rolde gormek, gercekten bu adam iyi bir aktor dedirtiyor.

    cok gercek, cok hayattan bir film olmus, tum holivudvari ogelerine ragmen.. efsane degil ama, izlemekten pisman olunmayacak bir film kesinlikle..

    filmin sonunda dusundum, aslinda bu filmi keske bize de uyarlasalar.. bir akp li imam, bir ateist ve bir muhafazakar ama dindar olmayan kurt kokenli 3 kisinin oldugu basrollerle.. oyle guzel diyaloglar, oyle sahane sahneler cikar ki, belki dedim, bize ulke olarak, tum farkliliklarimiza ragmen, belki dedim, 10 -15 sene once herkes birbirinden bu kadar nefret etmiyorkenki zamanlari hatirlatirdi bi nebze..

    keza ulkeyi 15 senedir bu kadar kutuplastirip, bolmek icin elinden geleni ardina koymayanin kim oldugunu soylememe gerek yok sanirim.. isi dusunce birlik mesaji verecek kadar da pervasiz hem de.. o kendini biliyor.. sadece o da degil, hepimiz biliyoruz..
hesabın var mı? giriş yap