• genelde büyükbaş hayvanları gütmek için kullanılan deyiş. hepsi gütmek ama görseli, nitelikleri farklı görülmüş; davar gütmeye keçi gütmek, dahası keçi sürüsü gütmek denmiş.

    benzetileceği şey düz ovada siyaset, istisnalar kuralı bozmaz.

    ***
    anımsayan kızkardeşim. biz ikimiz ninemi gıcık etmek için özel adlı mekanlardan suçıkan'a* mal güttüğü yere yanına gittiğimizde şöyle ünnemeye* başlamışız: "babanne! babannee!"

    ninem bir türlü bize ey, dememiş. ta umudumuz geçip, 'ninee!' diye bağırınca, bir çalılığın ardından 'ey!' diye çıkıvermiş.

    sonraları, kızkardeşim ninemin yeğeniyle evleneceği sıralar gene nineme takılıyormuş: "karıları herkese kocasının dediği gibi hitabetmez mi? ben de sana onun gibi hala de'cen (diyeceğim)." ninem gene 'eyyer ey dersem,' demiş.

    (bkz: aykırlamak)
  • en temel tabiriyle hayvan otlatmaktır.

    köyde doğup büyümüş biri duyduğunda bu iki kelimeyi, muhtemelen zihninde çok uzaklara gidecektir bir an dahi olsa.

    onlardan biri de benim, küçüklüğümde çok mal güttüm ben, annem köylü, babam köylü, hatta e-devlet'ten soyağacına baktığımda yedi ceddim köylü. öyle paşa, maşa yok yani. muhtemelen büyük bir çoğunluğu bırakın bulunduğu ilden çıkmayı, bulunduğu ilçeden bile çıkmadı ömrü boyunca.

    düşünüyorum da, bu haberlerde çıkan çobanlar gibi mal güderken ders çalışmayı beceremedim ben. zaten o bilinç de yoktu. sınava hazırlanacaksın da iyi bir lise kazanacaksın. ailemin olaydan haberi yok zaten de benim de yok.

    komşunun bir oğlu vardı benden 3-5 yaş büyük. o anlıyordu biraz bu işlerden, bana bir kitap getirdi böyle kalın yeşil bir kitap. kitap da bu:görsel

    muhtemelen bu kitabı benimle aynı jenerasyon çok yakından tanır. içerisinde yok yok. türkçesinden, matematiğine, sosyal biliminden, fen bilgisine. ama benim dikkatimi çeken 2 bölüm var, biri türkçe, ikincisi fen bilgisi. matematik sıfır zaten, tarih'ten de nefret etmişim. bu iki dersten başarısız olmamım yegane sebebi de maalesef öğretmenlerimdi. matematik öğretmeni "anladınız mı çocuklar?" diye sadece dershaneye giden öğrencilere sorardı. e onlar daha parlak öğrenciler ya ondan. ne parlağı amk, okulda görecekleri dersi önden görüyorlardı, okula gelince de zaten dersi bildiği için "evet öğretmenim anladık" diyorlardı. e öğretmenin de işine geliyor tabi bu durum. sen taşımalı eğitimle köyden gelmiş bir çocuksun amk kim ipliyor seni? zaten ilkokulda ortaokulda da yediğimiz dayağın haddi hesabı yoktu öğretmenlerden. ama x müdürlüğünde düz memurun çocuğu premium çocukmuşçasına hiç böyle muamelelere maruz kalmazdı. hayata dezavantajlı başladıysanız arkadaşlar, bu çakal tayfası her zaman "bir kırbaç da ben vurmalıyım sırtına" diyecektir sizin için, kendilerini ne kadar modern addederlerse addedsinler. bunu iyi kanıksarsanız sizin yararınıza olur.

    neyse, diyordum ki matematik ve sosyal bilgiler benim için cazip gelen dersler değildi. ben de babamın evde bana körlemesine "ders çalış" deyip beni oyalamaya çalışması sebebiyle güya ders çalışıyordum bu kitaptan. ama çözdüğüm sorular sürekli türkçe ve fen bilgisi. fen bilgisi dersine oldum olası merakım vardı. özellikle fizik ve özellikle de elektrik/manyetizma konusu. bilen bilir, bu kitabın içinde bu bahsettiğim konularla alakalı çizimler var, bayılırdım o çizimleri incelemeye. hatta bu çizimlerin içerisinde telefonun çalışma prensibini anlatan bir çizim vardı, şu anki teknik bilgimle çizimin tekniği yansıtmadığını biliyorum ancak o zamanlar hurda bir radyoyu parçalayıp o çizimdeki gibi bir yapı kurdum ancak çalışmadığını görünce hayallerim yıkılmıştı :)

    benim böyle laylaylom o kitaptaki soruları çözdüğüm dönemde öğretmenlerden biri sınav konusunda duyuru yaptı, işte adı lgs'ymiş de oks olmuş falan filan, başvuru tarihlerinden bahsetti. ben de bunu bizimkilere söyledim, bizimkiler de bunu okul istiyor sandılar, okul aidatı gibi velinin yapması gereken ödevlerden biri zannettiler sanırım. bir şekilde o sınava başvurdum arkadaşlar ben, ama bilinçli bir olay yok ortada, öyle bala göte başvurduk yani :)

    sınav günü geldi, girdim sınava, türkçeyi, fen bilgisini çözdüm bir şekilde ama sosyal, matematik yok. matematikten düz birkaç soru vardı onları çözdüm, ama matematik sorularına verdiğim cevap sayısı beni tatmin etmemiş olacak ki, optik formda rastgele birkaç soru daha işaretledim. şu mallığa, şu bilinçsizliğe bakar mısınız :) sonuçlar geldi. ulan okulda 5. olmuşum. aldığım puanla yerleşebileceğim bazı liseler varmış, tercihten falan da anlamıyoruz, bu işlere bakan müdür yardımcısına babam "hocam siz biliyorsunuz" dedi müdür yardımcısı da tercihi kafasına göre yaptı. tercih sonucu geldi, kazanmışım liseyi. ama şöyle bir durum var, biz köyde yaşıyoruz ama lise il merkezinde. köye 120 km uzaklıkta. hiç unutmam halam ben liseye kaydolduktan sonra dönem başlamadan önce bana demişti ki "oğlum bak, okuma gibi bir niyetin yoksa babanın parasını boşa harcama", ben de kısık bir sesle okuyacağımı söylemiştim. çok çok sonra idrak ettim ki o yeşil kalın kitap benim kaderimin dönüm noktalarından biriymiş. şu an bir inşaatın tepesinde bir inşaat işçisi olabilir, şu anki sahip olduğum kültür, bilgi birikimine ve bilince hiçbir zaman sahip olamayabilirdim.

    bu hikaye bitmez dostlar, liseyi okumam, üniversiteyi okumam ayrı ayrı hikayeler olur. çok ilginç şeyler yaşadım bugüne gelene kadar.
    kıssadan hisse çıkarmak gerekirse, "başarı nedir?" diye sorduğumuzda bunun herkes için ayrı bir cevabı vardır mutlaka, ama bence tek bir genel cevabı var: siz şayet sizden önceki neslin kültür ve bilgi birikiminden daha azına sahipseniz ne yazık ki başarısızsınız ve sizin neslinize bu eksi olarak yazılmıştır, şayet ailenizden edindiğiniz kültür ve bilginin üzerine siz de bir şeyler koyup bunu geliştirdiyseniz başarılısınızdır, ailenizin ve neslinizin seviyesini bir kademe daha yükseltmişsinizdir.

    bence başarı, para ya da emtia ile değil kültür ve bilgi birikimiyle elde edilen bir şeydir.

    edit: imla.
hesabın var mı? giriş yap