• heidegger ile bir hipopotam cennet kapısı'na gelirler ve aziz peter, "çocuklar," der, "bugünlük sadece bir yerimiz kaldı. o yüzden hanginiz 'yaşamın anlamı nedir? sorusuna en iyi yanıtı verirse içeri onu alacağım,"

    bunun üzerine heidegger, "varlık'ın kendisini düşünmek açıkça bütün metafizikte olduğu gibi yalnızca varolanlar aracılığıyla ve kendi temelleri bakımından yorumlandığı ve temellendirildiği ölçüde varlık'a aldırmamayı gerektirir," der.

    hipopotam daha bir şey diyemeden aziz peter elini hayvanın omzuna atar:

    "hey, hipo! bugün şanslı günün!"

    kaynak: nietzsche öldü bir hipopotam olarak yeniden doğdu.
  • mezar taşında yazanlar bize thalesi hatırlatır.

    "hayatım boyunca yıldızlara yürüdüm, hepsi bu..."
  • bu amca kışları kulübesinden çıkmazmış. burdan yola çıkarak darwin'in neden avrupa milletini daha ileri nitelendirdiğini çıkarsar, evrimin zihinsel boyutuna temel atabiliriz. atabilecekler devam etsin.
  • heidegger’e göre; dünya da gördüğümüz taş ,toprak, kalem, kağıt gibi şeyler varlığın kendisi değildir.
    bunlar varolanlardır. varolanlardan kalkarak “varlık” a ulaşmamız gerekir.
    varolandan varlığa ulaşmanın tek yolu insandır. insan bir yönüyle taş, toprak gibi bir varolandır.
    ama ayrı bir özelliği vardır: kendi üstüne düşünebilir. kendisi de bir varolan olduğundan, kendisinden kalkarak varlığın gizini yakalayabilir, varlığı ancak insan anlar.
    varlık, insan da kendini açar. heidegger de insan, varlığa erişmek için bir araçtır.
    oysa jaspers gibi varoluşçulara göre “varlık”, insan varlığından başka bir şey değildir.
    heideggerin kendisini varoluşçu saymaması bundandır.

    heidegger’e göre insan için 2 tür yaşam olanağı vardır:

    1-“onlar alanı”n da yaşamak.

    bu yaşam, insanın toplumsal yaşamıdır. burada insan, kendi kendisi değildir.
    bir çalkantı içinde yiter gider. “onlar alanı”, insanı törpüler, kişiliğini siler.
    bu yaşamın en üst basamağında bulunan bilimler, felsefeler ve dinler de insana yalan söylemektedirler.
    en tepedeki din, insanı insandan saklamak için uydurulmuştur.
    insan bu aldatmacalardan kurtulur kurtulmaz, evrende tek başına olduğunun bilincine varır.
    evrene atılmıştır. evrenin ne olduğunu bilemez karanlıklarla çevrilidir. içinde tasa vardır.
    tasa ve iç daralması, varlığa erişmek için bir ip ucudur. iç daralmasında insan, yokluğu ve yokluktan ayrılan varlığı kavrar.
    her an yokluğa gidebileceğini duyar.

    2-“kararlı yaşam”:

    her yanı karanlıklarla dünyada insan, yaşamını kendi eline almalıdır.
    kendi yazgısını kendi çizmeli yapacaklarına kendi karar vermelidir.
    heidegger’e göre filozoflar varlığı usa vurma ile anlamaya çalışır, sonunda kup kuru soyutlamalara varırlar.
    oysa anlamak, yapmaktır. kendini tanımak, kendini eylemde ölçmektir.
    insan, kendi kararlarını uygulayarak kendini ölçer.
    kendi yazgısını kahramanca eline alan insan, hiçliğin, dünyanın ve kendi kendisinin üstüne çıkar.
    insan, dünyaya anlam ve gerçeklik vererek, onun karışıklığını düzenler. bu açıdan insan, dünyanın yapıcısıdır.

    insan, olmuş, bitmiş bir varlık değildir. zaman içinde açılan bir olanaktır.
    insanın içinde bulunduğu durumla gelecekte olabileceği durum arasındaki gerginlik iç daralması doğurur.
    iç daralması geçici bir durum değildir. varlığın kendisindendir.

    heidegger’e göre her şey insan içindir. bitkiler ,hayvanlar ve tüm dünya insan içindir.
    ahlak ya da doğrulukta insan içindir, insan göredir genel doğru yoktur.

    martin heidegger | felsefi kesitler

    alıntıdır.. filozoflar.com'
  • husserl'e ne kadar borçluysa asıl düğümü herakleitos'la çözdüğü söylenebilir. öyle ki herakleitos "açığa çıkış en çok geri çekilişi sever." demişse, bundan onlarca asır sonra heidegger "varlık varolan'ın içinde açığa çıktığı anda geri çekilir." demiştir.
  • ugurlu sarkisi: "yillardir soruyorum bu soruyu kendime, allah'im bu dunyaya ben niye geldim?"
  • (bkz: haydi gel)
  • 20. yüz yıla damgasını vuran, varoluşçu olduğunu kabul etmeyen ancak büyük ölçüde egzistansiyalist filozof. kısmen ateist varoluşçu olarak anılır takipçisi jean paul sartre'ın tam ateist olduğu gibi. ancak inanıp inanmadığı hususu halen bile tam olarak açığa çıkarılamamıştır ki kimseyi de ilgilendirmez. freiburg’da öğrenci bulunduğu sırada heinrich rickert’in yeni kantçılığın ile edmund husserl’in fenomenolojisinin etkisi altında kalmıştır. 1923’te marburg’da profesör olmuştur. 1927 yılında en büyük eseri olan sein und zeit’i neşretti. bu eser ile felsefe dünyasında büyük bir heyecan uyandırmış ve selefi husserl’in ardından freiburg üniversitesi felsefe kürsüsüne çağrılmış ve ardından da üniversitenin rektörü olmuştur. kendisini husserl’in fenomenoloji okuluna sokanlara veyahut kendisine varoluşçu diyenlere şiddetle karşı çıkar. heidegger başyapıtı varlık ve zaman olmak üzere ve diğer eserlerinde varlık problemi üzerinde felsefesini şekillendirir. varlık ve zaman’da varlığın zaman ile içten bağlılığına vurgu yapılır. bu bağlılık insan varlığının analizi yoluyla ortaya çıkar ona göre. kendisi çok fazla itiraf etmese de soren kierkegaard’dan büyük ölçüde etkilenen heidegger insan varlığının “endişe”, “sıkıntı”, ve “her an ölümle yüz yüze bulunma” gibi asli karakteristiği üzerinde durdu. bazı noktalarda kendisini eleştirse de jean paul sartre’a en derinden teesssir eden filozof heidegger’dır. zaten felsefe dünyasında varoluşçuluğun en güçlü temsilcisi olarak gösterilmesinin de ana müsebbibi, hakkındaki yazıları ve kitapları ile sartre olmuştur. heidegger batı felsefe tarihinde “varlığın anlamı” ile ilgili soruyu ortaya atan, ve batı medeniyetinin buhranının temelinde “varlığın ihmal edilmesi” nin yattığını iddia eden ilk düşünürdür.

    biraz felsefesinden söz etmek gerekirse, heidegger’a göre insanın 3 temel yapı özelliği vardır:
    1) olay özelliği, yani o dünyada önceden bulunması
    2) egzistansiyalist özellik, o olduğu ve olabileceği bir imkandır
    3) eksilme (dedikodu, tecessüs ve kaypaklık yüzünden imkanlarının önemli bir kısmını eksilterek dünya içinde sadece şimdiki zamanda bulunmaya olan meyli)
    sıkıntı vasıtası ile insan yoklukla yüz yüze gelerek kendi sınırlılığını (acizliğini) ve ölümün kaçınılmazlığını görür; fakat zaman içinde şimdi vasıtasıyla geçmişten geleceğe doğru hareket eden insan, karar vermek suretiyle kendisini değerlendirir, varlığını bütünlüğü ile seçer ve bu şekilde sağlıklı benliğine ulaşır.

    heidegger’a göre ilk felsefik problem varlık’tır. heidegger’ın ölene kadar uğraşısı insan varlığının analizi olmuştur (daseinsanalytik). ancak bu şekilde varlığın gerçek yüzünün tanınabileceğini savunmaktadır. heidegger başlangıçta insan varlığının (dasein) analiz ve tasvirinde fenomenolojik metodu kullanarak hocası husserl’in izinden gider. fenomenoloji’de bütün ön fikirli logic ve epistemolojik yargılar bir tarafa atılıp fenomenlerin kendilerini ortaya çıkardıkları kabul edilerek analiz yapılmaktadır.

    ona göre dünya her tarafa yayılmış bir cevher yahut içinde insanın yerleştiği bir mekan halinde tasarlanan bir kap değildir. varoluşçu tarzda dünya insana has bir ilgi alanıdır, ve bu alan ilgiden bağımsız değildir. insanın olmadığı yerde gerçeklik yoktur. dasein, üretimde bulunan, düzenleyen, uygulayan, teşebbüs eden, arayan, soran düşünceli bir varlık olarak dünya içindedir. dünya fenomeni bir cevher ya da objektif öz olarak anlaşıldığı zaman nasıl tahrif ediliyorsa, insan varlığı veya dasein de bir cevher ya da kendi kendine yeten asli bir süje olarak tefsir edildiği zaman, öylece bozulmaktadır. descartes’in düşünen cevher (res-cogitans) düşüncesinin hatalı olduğunu bu şekilde ortaya çıkardığına inanır.

    ona göre insan, önce kendi varlığını anlayan ve sonra objektif dünya denemesine girişen soyut bir epistemolojik süje değildir. insan vasıtasız ilgileriyle kazandığı dünyasına önceden sahiptir. dünya onun varlığına şekil verir. böylece heidegger’ın fenomenolojisi, kartezyen gelenekten çağdaş epistemolojik teoriye miras kalan süje-obje dikotomisini kırarak, dünyasından ayrı kalan “ben”i yalnızlığından kurtarır.
    insan varlığının birlikte yaşama özelliği, onun başkalarıyla bir arada bulunduğu kadar, yalnız kaldığı zaman da kuvvetle kendini gösteren bir fenomendir. yalnızlık birlikte bulunmanın eksik bir şeklidir. bir anonim kişi olarak var olmak bir kimsenin topluluk dünyasında şahsiyetini kaybederek bir stok varlığa dönüşmesidir. yani, insan kendisini ve başkalarını aldatmaya dayanmayan toplu yaşamayı mümkün kılan varoluşçu hürriyeti kaybederek, bir obje yahut eşya haline getirir.

    insan bu şekilde başkaları tarafından kullanabilen bir alet konumuna gelir. anonim kişi bu şekilde şahsiyetini kaybeder, adetler ve günlük yaşamın gereksinimleri ile vaktini doldurur. yani varlığın sıradanlaşmasına teslim olur. anonim kişi daha çok ortalama seviyede buluna bir nevi düz adam’dır. ortalama onun kabiliyetinin ölçüsü ve yaratıcılığının sınırıdır. bu bütün üstünlüklerin düzleştirildiği ve bütün orijinalliklerin önemini kaybettiği eş seviyeye indirgeme işlemi hayatı monoton bir hale sokar. herkes tarafından iyi bilinme, anonim olma, insanın kendisini topluma vermesine ve ferdiyete bağlı sorumluluktan uzaklaşmasına yol açar. ortaya das man yani halkın düşündüğünü düşünen, duyduğunu duyan uniform yapılar çıkar. göründüğü gibi 1976'da ölene kadar varlık problemi ile boğuşan büyük üstat insanlığın içinde bulunduğu problemleri aleni şekilde ortaya koymuştur ve ciddi biçimde avrupa sistemini, uluslararası düzeni eleştirmiştir. kabul ediyorum eserlerin okumak ve ziyadesiyle anlamak çok mümkün değil, soyut felsefeyi eleştise de kitaplarını okurken çok soyut bulunabiliyor. ancak satır aralarında çok derin ve bizi yakından ilgilendiren şeyleri paylaşıyor. kısmen spoiler içerir. yakın zaman içinde büyük filozof hakkında derlediğim başka bilgileri de siz felsefe sever arkadaşlarala paylaşacağım ...
  • hitler döneminde freiburg üniversitesi rektörü olması sebebiyle zike zike dönemin muktedirlerine angaje olmak zorunda kalmış filozoftur. o dönemde bir takım yanlış uygulamaları olmuştur, ama günümüz dünyasından büyük filozofu acımaszıca eleştirmek biraz haksızlığa kaçmaktadır. ancak benim anlamadığım bazı yurdum insanlarınıni sanki holocoust'u onlar yaşamış gibi 3. hatta 4. farklı millet ağzı ve özellikle musevi ağızlarından anakronik yanılsamalar içinde bu filozofu tahlil etmeye girişmesidir. heidegger kolay olunmuyor beyler, sein und zeit kolay yazılmıyor.
    şimdi yukarıda kadığımız yerden büyük feylosofumuzun felsefe dünyasını yansıtmaya devan edelim:

    heidegger "ilgi" kavramına özel ihtimam gösterir. ona göre ilgi dasein'in varlığının açığa çıkma sebebidir. ve bu durumu aşağıdaki latin miti ile tasvir etmeye çalışır.
    ilgi nehri geçtiği zaman, gözüne bir miktar çamur ilişmiştir. sonra bu çamuru eline alıp ona şekil vermeye başladı. sonra şekil verdiği bu bu varlık üzerinden düşünceye daldı. tam bu sırada jüpiter'i karşısında buldu. bu cansız varlığa ruh vermesi için ona yalvardı. jüpiter bu isteği memnuniyetle ifa etti.
    ilgi, varlığa kendisinin isminin verilmesini istese de jüpiter bu duruma itiraz etti ve kendi isminin konulmasını istedi. bu münakaşa sürerken yer (earth) ortaya çıktı ve bu varlığı benim bedenimden bir parça ile yaptınız dedi. bu nedenle bu varlığa benim ismim verilmeli dedi. tartışma üçlü şeilde cereyan ederken saturnortaya çıktı ve hakemlik yapmasını istediler tartışanlar. sonunda satürn şu kararı verdi.
    jüpiter'e dedi ki varlık ölünce sen verdiğin ruhu alacaksın, earth'e dedi ki varlık ölünce zaten bedeni sana dönecek. ilgi'ye de dönüp madem bu varlığı yaratmafikri senden çıktı, yaşadığı müddetçe ona sahip olabilirsin. ve son olarak varlığa homoisminin verilmesini önerdi yer yani humus'tan gelen. çünkü o zaten yerden geliyor diye de ekledi. bu efsane ilgi de insanın kendi kaynağına sahip olduğu ve ilgi'nin yaşadığı süre zarfınca, isanın varlığında önemli bir yer tutacağını ifade eder. dahası bu efsane de insan tabiatıyla ilgili son kararı verenin saturn (zaman) olduğunu göstermek ve zaman bakımından ontolojik zemini ve ilgi'nin şekil verdiği bu yaratığın iç manasını açıklamakla dikkat çeker.
    heidegger'in fenomenolojik ontolojisinin amacı, ilgi vasıtasıyla teşekkül eden dasein'i temel yapısı bakımından tasvir etmektir. dasein'in yapısı ile ilgili üç ana özelliğe gelirsek.

    olay özelliği : insanın terkedilmişliğini veya atılmışlığını karakterize eder. dünya içinde varlığın değişik ilgileriyle kendini tanımaya başladığı sırada, insani danışmadan bir dünyaya atılmış olduğunu ve kendisine önceden şekil veren amilleri denemeye terk edildiğini görür. o kendini önceden ortaya atılmış bir varlık, olaylar arasında bir olay, süregelen bir ilginin parçası, ve kendinin yaratmadığı durumlar tarafından kuşatılmış bir kimse olarak bulur. dasein kendinin dha önceden dünya içinde varlık olduğunu fark eder. ona önceden başlanmıştır, kendisini tayin eden bir geçmişe sahiptir. dasein'in olay özelliği onun kaderidir.

    varoluşçu özellik: bu insanın kendisine ait bir tasarı ve bir imkan yoluyla belirmesidir. insan sadece olduğu değil aynı zamanda olabileceğidir. kendin, dünyaya atılmış olarak bulan insan, dünyasına yeni bir şekil vermek için hürriyet ve sorumluluk denemesinde bulunur ve kendi ilgileriyle kendini yeniden yaratır. bu durum, insan varlığının imkanla sınırlı olma anlayışını gerektirir. egzistansiyel özellik, olay özelliği'nin geçmişe kök salmasına karşın, zaman temeli üzerinde geleceğe uzanır. iki zıt kutup gibi olay özelliğinden dolayı insan, daima kendini önceden bir durum içine atılmış bulur, egzistansiyal özelliğinden dolayı da imkan içinde geleceğe hareket ederek varolur.

    eksilme: üçüncü temel özellik, insanın geleceğin şahsi imkanlarından kendini soğutarak, günlük hayatın ilgileri içinde kaybolmasına işaret eder. eksik adam, mazisinden ve geleceğinden koparak sadece bugünde yaşayan, samimi benliğinin dışına çıkmış insandır. benlik zayıflamıştır. eksilme en kuvvetli ifadesini dedikodu, tecessüs ve kaypaklık huylarında bulur. sadece şimdiyi aksettiren klişelerin tekrarı ile ilgilenmesi ve anonim kişi'nin dünyasına ait düşüncelerle daralmış olması nedeniyle dedikodudan kimseye yarar gelmez.
    bu üç temel özellik kendilerine uygun üç zaman kök salar. olay özelliği dasein'ın maziden gelerek önceden dünya içinde bulunduğunu gösterir. egzistansiyel özellik onu benliğin ileri atılması niyetliliği ile karakterize eder; eksilme onun günlük hayat ilgileri içinde dünyada hazır olduğunu belirtir.

    heidegger için diğer önemli bir kavram ise sıkıntı'dır (anxiety). ona göre sıkıntı, insanın temel ayırtedici ruh halidir. bu ruh hali, insanı değişmez sınırlılığı ile yüz yüze getirerek dünyanın korkuçluğunu ortaya koyar. heidegger'in sıkıntısını korku ile karıştırmamk gerekir. bir alet, bir eşya bir şahıs korkunun kaynağı olabilir. sıkıntının kaynağı isebelirsizdir ve lokalize edilemez. bu kaynak yokluk'tur. bir kimse kendi acizliği içinde bu kaynakla sıkıntı vasıtasıyla karşı karşıya gelir. sıkıntı bir dışavurumdur aslında. bir kimsenin dünya içinde varlığının en önemli yüzü olan yokluğu ifşa eden teori öncesi niyetlilik örneğidir. sıkıntıyla teorik öncesi bir tarzda anlaşılan yokluk dasein'ın kendi kökten sınırlılığı ile yüz yüze gelmesiyle birliktedir. heidegger felsefesinde (daseinsanalytik) en önemli payandalardan biri insan sınırlılığıdır (acziyet). sıkıntı, gerçek dünyayı örten zahiri dünyanın güven vericiliğini kırarak bize gerçek ve korkunç dünyayı gösterir. işte insan ne kadar arada laf olsun diye kullansa da asıl yalan dünyayı görmüş olur. zahiri dünya birden gözden düşer. önceden hoşnutluk veren şeyler şimdi yabancı ve üzücü olur. insan yaşadığı dünyaya yabancılaşır. dünyanın daha fazla verecek bir şeyi yoktur. sıkıntı insanın acziyetini ortaya çıkardığı gibi geçiciliğini de ortaya çıkarır. buna heidegger, ölüm yönünde varlık der. bu biyolojik hayatın sonu değildir. bu bir şahsın subjektifliği ile iç içe bulunan ölüm denemesini ifade eder. böyle bir ölüm ancak egzistansiyel ilgilerle anlaşılır. ölüm hayata sorumluluk vererek onu manalı hale sokar. ölümün önceden duyulması her seçime varoluşçu bir man verir. insan imkanları her an başa gelebilecek kesin akıbetle sınırlıdır. buna göre insan her karar anında bütün varlığı ile kendi ölümünü duymaya çalışmalıdır. fakat insan çoğu kez ölmesi gerektiğini ve bir gün öleceğini ihmal eder ve gerçek olmayan şeylere inanma eğilimine girer. bir çok sorumluluk devredilebilir ama ölüm devredilemez.

    ölümün egzistansiyal realitesi insana kısa ve geçici olan varlığını tanıtır. vicdan dasein'ı kendi kaçınılmaz suçluluğu ile tanışıklık kurmağa davet etmektedir. bütün bunlara rağmen insan sınırlılıklarının ötesine varmalı ve kendi varlığının olumlamalıdır.

    diğer önemli bir heidegger payandası zaman'dır. zamanı ikiye ayırır. insani zaman: objektif ve ilmi ölçütlerle ölçülebilen saat zamanı ve subjektif zaman: insani ilgiye göre değişen zaman. buna egzistansiyel zama da denir. egzistansiyel zaman da geçmiş hala gerçektir ve gelecek daha önceden gerçektir. miktarla ilgili zaman, şimdiye öncelik verdiği halde, egzistansiyel zaman geleceğe önem verir. geçmiş te asla olmuş bitmiş olarak değerlendirilmez.geçmiş tekrarlanabilen imkanlara sahiptir.

    egzistansiyel zama insana kendini anlaması için ontolojik zemin hazırlar. insan maziden gelmekte, geleceğe doğru ilerlemekte ve olacağına şimdide karar vermektedir. gerçek ben, karar vermekle geleceğe yönelir. insan zamanda tarihi hareketleri içinde kendini anlatmaya başladığı, geçmiş ve gelecek imkanlarını tanıdığı, son imkanı olan ölümün ışığında kendini değerlendirdiği, ve bütün varlığı ile an içinde seçimde bulunduğu zaman benliği bütünlüğe kavuşur. böyle bir ben tam ve gerçektir. anonim kişinin ben'i gerçek dışı indirilmiş ben'dir. o kendini gelecek ve geçmişin ihmali pahasına şimdiki zamanda kaybolmuş bulur.
hesabın var mı? giriş yap