melih cevdet anday
-
çok temiz bir dili olan şairdir. öyle ki dizelerinde günümüzde sürekli devinim halinde olan dil'e rağmen anlayamadığımız ya da bize uzak kalan çok az sözcük bulunur. seksenler kuşağı kendisini ilkokul sıralarından şu muhteşem basit ama çok çok derin şiiriyle hatırlayacaktır.
atatürk'ün bir saati vardı:
yediveren gül gibi açardı
atatürk'ün bir atı vardı:
etilerden beri yaşardı
atatürk'ün bir resmi vardı:
buğday tarlası gibi ağardı
atatürk'ün bir saati vardı:
durmadı
diğer yandan yine bir sezen aksu şarkısı olan (bkz: şinanay) da kendisine aittir.
bence garip akımının tam garip olamayan bir üyesiydi. orhan veli ve oktay rıfat'a nazaran daha olağan bir "garip"ti.
şiirinin son döneminde -nedense- başlangıçtaki şiir sesine döndüğünü fark ettiğini söyler. bence bu, öz olarak doğru olabilir ancak biçemsel olarak kesinlikle yanlış bir saptamadır.
özellikle atmışların sonu ve yetmişli yıllardan sonra, şiirinde mitolojiyi çokça kullanmıştır. gördüğüm kadarıyla da bu konuya oldukça hakimdir.
(bkz: çürük) ve (bkz: apartıman) şiirleri favorimdir.
bütün şiirleri, 'sözcükler' adlı kitapta toplanmış ve kitabı yayına hazırlayan sevengül sönmez olmuştur.
normal bir okurun en az yirmi şiirini sevebileceğini düşünüyorum.
en azından gelecek için, çocuklarınız için kendisine kütüphanenizde bir yer açın. -
en sevdiğim şiirlerini okudukça burada toplayacağım şair.
dört kişi parkta çektirmişiz,
ben, orhan, oktay, bir de şinasi...
anlaşılan sonbahar
kimimiz paltolu, kimimiz ceketli
yapraksız arkamızdaki ağaçlar...
babası daha ölmemiş oktay'ın,
ben bıyıksızım,
orhan, süleyman efendiyi tanımamış.
ama ben hiç böyle mahzun olmadım;
ölümü hatırlatan ne var bu resimde?
oysa hayattayız hepimiz.
***
bir misafirliğe gitsem
bana temiz bir yatak yapsalar
herşeyi, adımı bile unutup
uyusam...
kalktığımda yatağım hala lavanta koksa
kekikli zeytinli bi kahvaltı hazırlasalar
nerde olduğumu hatırlamasam
hatta adımı bile unutsam
***
balıklar için deniz lazım
sevişmek için işsiz olmak,
ve geceleri yatakta
duymamak için tabanların sızısını
zengin olmak lazım.
oysa ıslık çalmak için
bir şey lazım değil
***
benim bir ödevim var
yaşamak için geldim dünyaya
ama nedir bilmeden saadet
araya, araya.
bazen düşünüyor da insan
hiçbir şeyden haberi yok toprağın,
şu, saadet yüzünden açmışız aramızı
bu ağaçtan, bu yıldızdan, bu kuştan
ömrüm oldukça şiir yazacağım
selam olsun benden arda kalanlara
bilsinler yürüdükleri yolları,
oturdukları masayı bilsinler.
kıymasınlar taşıtlarda geçen vakitlerine
bilirim bir sevgili bekler durakta
şunu anladım ki bu fani hayatta
yol daha uzunmuş vuslattan
biz bir kumaş dokuyoruz
güle ağlaya,
ne mesuduz, ne bedbahtız
başka, bambaşka.
***
maviyi anlarsın.
denizi anlarsın.
mavi denizi
zor anlarsın...
***
ayrılık acı
mektubunu okuyamıyorum
gün mü, gece mi belli değil
gelmeyeceğini yazmış olmalı.
*** -
'ah, okumaya başlamadan önce
çiçeklere su vermek lazımdır.' -
çok severim bu şiirini :
ölürken çocuklarımı unuttum
küçük deniz kirpileriyle sabah
denedim bütün sabahları.
sana sürgünümün şarabını bıraktım al
mumlarını güzelliğin ve hiçliğin
bir de kaygumun soluk ellerini.
denedim bütün ölümleri
ama görmedim büyülü ağaç
ezilmiş sevdaların giysileri.
sana ayrılığın yayını bıraktım al
bir de adını bilmediğim gökyüzünü
lamalar gibi koşar bozkırda.
oysa ölümsüzlük şuracıkta, kar
güneşi gibi doldurmuş odayı, basit,
anlamsız ve tek başına.
ayaklarım hayvan, üstüm başım bitki
denedim bütün vakitleri al
başka türlü geçmeyen bir vakitti. -
bir şiir kitabının açılışında tek bir dize ile gülümseyen şair. bazı satırları, kalbimin orta yerinden kopup gelen öpücüklere boğasım geliyor.
şiir, ruhuma yağan en güzel yağmur.
"artık bir renk gibi seviyorum üzüntülerimi" -
lisede garip akımı’nda adı geçerken sadece ezberlediğim ama son günlerde şiirlerini okumaya, anlamaya ve onlarda kendimi bulmaya başladığım şairdir.
insanın kendine yabancılaşmasını anlatan kolları bağlı odysseus şiirinin 3. bölümünden bir kısmı da buraya bırakıyorum.
ah olacağı buydu oldu,
duygularla öyle çok uğraştım ki
artık aramızda ne bir sır
ne güven, ne inan, ne uyum...
sonunda tükettim ruhumu:
sevinirken sevincimi seyrediyorum
korkumla korkmuyorum şimdi.
madem bir kapı aralıktır,
sen sonuna kadar aç onu.
artık bendeki insandan kurtuldum
sevgisiz yaşayacağım sevgiyi. -
öyle naiftir ki şiiri.
her şeye müdahil olmak isteyen bir şairin doğanın onu kapı dışarı edişine tanık olursunuz sık sık:
"ağaçların yukardaki yaprakları
uzanılmaz.
kuşlara ve güneşe mahsustur
hiçbirimizin haberi olmasın
yukardaki yapraklardan."
ama yine de oturur uzanamadığı yaprağa şiir yazar. doğanın, şairi sürekli bir unutuşta, umursamayışta olmasına karşın şair ısrarcı bir şekilde gözler. çünkü tek yapabildiği budur:
"serçe
çamaşır asılı ipte
duran küçük serçem
bana acıyarak mı bakıyorsun?
halbuki ben güneşin
ve ilk beyaz yaprakların altında
senin uçuşunu seyredeceğim."
hep aklıma "songs of innocence and of experience" geliyor hayvanların konuşmadıkları için ne güzel düşündüğünü düşündüğümde. çünkü bu masumiyeti bozan, o hayvanlıktan bizi çıkaran, onca emekten sonra isimler, fiiller ve yepyeni dilinde insan kelimesi.
ama ellerin hala bir hayvanın elleri ve güzel güzel düşünmeye devam ediyorlar dile doğmuş aklının aksine. -
bir garip sair.
siirlerinde bir sey var ceken, ayda muhakkak birkac kez okuma istegi oluyor. siirlerinde mitolojiyi ve dogayi kullanmasi da cok hos. siir kitabini alip bir agacin altinda saatlerce okumalik. -
'ah'ları vardır, hiçbir şaire yakışmaz onun kadar.
"ah günüm yetse görmeye seni." (olsun da gör)
"ah yalnızlığın gömük kapıları." (teknenin ölümü)
"ah yay biçimdeydi ölüm." (teknenin ölümü)
"ah acımasızdır uykusuz soru." (yağmurun altında) -
...
hem mesih'tim, hem barabbas'tım,
kim çarmıha gerildi o gün
kimdi bağışlanan, karıştırmışım,
bugünse bağışlayan göğsün
kollarını açınca ben çarmıhım.
...
*
çok sevdiğim yukarıdaki satırların müellifi.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap