• gülben ergen’in samimiyetsizliğini ve yapmacıklığını son derece iyi yansıtması ve kendisinden hala nefret etmeyen iki üç kişi kaldıysa onların da nefret etmesini sağlaması nedeniyle takdir ettim bu akşamki bölümü... canım gülben, mükemmel anneliğin, olağanüstü meziyetlerin hakkında istersen marş besteletip her gece kulaklarımıza bağırttır... yemezler bebeğim...
  • tamam tamam son iki bölümdür tekrar izliyorum o kadar laf ettim ama iyi yaptıkları zaman izliyorum işte. şu entryi girmezsem şişer patlarım.

    kıraç'ın mayda'ya gerçeği açıkladığı sahnede kıraç değil barış falay ağlıyor arkadaşlar. mayda ve beren'in rol yapamayışına ağlıyor, iki kadının seyirciyi duygulandırmaları gerekirken güldürmelerine ağlıyor, adam yıkılmış durumda, ben neredeyim kimlerle oynuyorum diyor, hayatı, dramayı, castı sorguluyor. adam bitik. canım barış falay.
  • "sosyal medyadan akıl verenlere çakmışlar" geyiklerini görünce, daha önceden de bu diziyi izleyip bununla ilgili fikir belirttiğim için son bölümünü izledim. ekin atalar bu işe girdiğinden beri aldığı eleştirilerle ilgili kendini aklamak için yazdığı her bölümün abukluğunda bir sahne daha yazmış sadece. belli ki buraları da okuyup coşmuş. üşenmeyip madde madde o bütün isyanlarına bakalım.

    varan 1 - "benim senaryomu eleştirenler işte böyle 17 yaşındaki şişman ergenler"

    hayır güzel kardeşim değil. senin yaz(ama)dığın saçmalıkları eleştiren ben uzun müddettir televizyon dizisi izlemeyen biri olarak bu diziden umutlanıp sektöre dair eğlenceli bir şeyler görme umuduyla izlemeye başlayan biriyim. sektörün de içindeyim. hem de yazarlığın da dahil olduğu birçok koldan. buralardaki "yhaa emir'i harcamasın dijleeğ" yorumları haricinde sayfalarca yazı yazan çoğu kişinin de ergen olmadığına okudukça ikna oluyorum açıkçası. sen yazılandan kimin ergen olup olmadığını anlayamıyorsan bir senaryo yazarı olarak biraz sosyolojiye ağırlık vermeni tavsiye ederim. karakter yaratırken ve sürdürürken de işine yarar. ; )

    varan 2 - "süre çok uzun, uyku uyuyamıyoruz"

    hahah senin o yazdığın yazar ekibi gibi uykusuz kaldığını hiç zannetmiyorum. ha o kadar uğraşıyorsun ve ortaya çıkan şey buysa sana tavsiyem "sen bu işleri bırak". 20 yıldır kendini geliştiremeyen bütün yazarlar niyeyse hemen lafı bu süre meselesine getiriyor. sanki dizi 40 dakika olsa harikalar yaratacakmış gibi. zaten uzun zamandır süre doldurmak için bölüme birden fazla klip koyduğunuzu hiç bilmiyoruz tabii. o uzun uzun bakışmalar, araba sürmeler, kararsız kalmalar, iki kişi konuşurken gerçek hayatta "cevap versene olm duymuyon mu?" denilecek sürelerde diyalog akıtmalarla falan hiç içli dışlı değilmişsiniz de 2 saat boyunca nefes kesen bir kurgu çıkarıyormuş gibi bunu söylemeniz o yazdığın çocuk filmi diyaloglarını günlerce doğal bir şeymiş gibi çekmeye çalışan zavallı set işçilerine hakaret her şeyden önce. birazcık vicdanın sızlasın.

    varan 3 - "neee? helikopter mi kaçırsınlar???"

    kimsenin böyle uçuk fikirlerle kapına dayanıp böyle yap dediğini zannetmiyorum. senin aldığın en büyük eleştiriler sen gelmeden önce bütün karakterlerin orjinale olabildiğince sadık ve belli bir çizgide giderken, ortada zaten gayet ilgi çekici bir konu ve girift ilişki yapıları varken olay akıtmak uğruna alayına olmayacak hareketler yazmış olman ve dizinin başında gayet aklı başında ve gerçekçi davranan karakterleri 7 yaşında birer çizgifilm karakterine dönüştürmen. bağımsız bir kadın portresi çizilerek başlanan karakteri hölö hölö yapan oğlanın karşısında ıbıbı diye konuşturman. işinde başarılı bir menajeri ne yapacağını bilmeyen bir anguta çevirmiş olman. bir kere her şeyden önce senin duvarındaki kilimin motifi belli. sen genç bir kadına "ben önce işime gücüme bakıcam" dedirterek sanki işinde başarılı olmak isteyen hiçbir genç kızın gönül ilişkisi yahut yatıp kalktığı kimse olamaz izlenimi verdiğinin bile farkında olmayan bir yazarsın. daha önce de bu dizi hakkında bir şeyler yazdığımda dediğim gibi; topluma nefret aşılamaya çalışmıyorsan aklına gelmeyecek repliklere imza attın. beren senden önce o kadar da evlat olsa sevilmez bir karakter değildi. totale göz kırpıcan diye bütün karakterlerin grilerini silip ya siyah ya beyaz yaptın. noldu şimdi? izliyor mu teyzeler mesela?

    varan 4 - "yapımcı öyle demiyo ama"

    yapımcı senin senaryona o kadar karışsaydı sana celal gibi bir karakteri de yazdırmazdı, buna eminim. çünkü bir işin başına getirdiği insanın işine karışacak patron ordan kendisine küfür ettirtmez. celal en baştan beri pis biriydi, hepsine yaptığın gibi hemen onu da deforme ederdin patron mutlu edicem diye.

    varan 5 - "siz izleyici olarak mı kalsanız acaba?"

    inan ki bunu biz de çok istiyoruz. o yüzden netflix bu kadar tutuldu sanırım. sen ne dersin? tam türk televizyonunda güzel bir uyarlamanın da izleyicisi olacaktık ki yelda eroğlu, yeşim çıtak ve emine yıldırım'ın yarattığı gül bahçesinin ortasına iş yapar gibi gözükmeye çalışan yeni seçilmiş belediye gibi palmiye ağacı diktin. o yüzden izleyici olarak da kalmıyoruz çoğumuz. şu sulu sepken sahneden haberim olmasaydı da geri dönüp izlemeyecektim zaten bu bölümü de.

    varan 6 - "siz bu işleri kolay mı zannediyorsunuz?"

    kimsenin yapılan işi küçümsediği falan yok. kimsenin seninle şahsi bir meselesi de yok. 8 bölüm övgüler düzülen dizi sen gelince bataklığa gömülmeye başladı. entrikayı sadece aşk üçgeniyle yaparım zanneden bir zihniyet yüzünden gelecek ünlü konuk bile bulamaz olduğunuzun farkında değilsiniz. evet, bu işler gerçekten o kadar kolay değil. senin yaptığın kadar kolay hiç değil. insanlar sana o kolaydan vazgeç dedikleri için eleştiren bunca insana verebileceğin cevap o mizansenle "bunlar ergen işte" mi sadece? bunu yaparken utanmıyor musun?

    varan 7 - "dizi işte, izleyin geçin"

    oldu paşam. bu ülke senelerdir medya kolundan kültürsüzlük, anlayışsızlık, çirkeflik, nefret ve lakayıtlıkla yoğurulmaya çalışılıyor. hem de tam olarak sen ve senin gibilerin yaptığı işlerle. sizin sayenizde. her haltın içinden bir aşk üçgeni çıkarmanız sayesinde. 6 kişilik grubun riyakarca birbirini nasıl düdüklediğini anlatmanız hiç tepki çekmiyor ama iki kişi birbirine dayanamayıp tutkuyla öpüşse iş ceza almanıza kadar gider çünkü. komplo teorisi falan değil bu. elbette kimse sizin kulağınıza böyle yazın diye fısıldamadı. sizin elinizden gelebilen yegane metinler bunlardı ve bunlar da bu ortamı oluşturmak isteyen toplum mühendislerinin işine geldi. insanlar bu ortamda farklı ve aklı başında bir şey izleyeceklerini düşünerek bu dizinin havasının bozulmaması için eleştiriler yaptı. hiçbirimiz geceleri peri masalım'ın afişine sarılıp uyumuyoruz, o kadar delirmedik çok şükür. bize çok az bırakılan güzel şeylerin kırıntılarına biraz duygusal yaklaşıyoruz artık sadece.

    olur da "üff ne yazmış bu bee" diyip hemen aşağı kaydırırsan: insanları salak yerine koymayı bırak.
  • her şeyi geçtim, son bölümlerle pırtlayan bi konuya parmak basmak istiyorum:

    bu ajanstaki menajerlerin hepsi, kadın cinayetleri konusunda duyarlı davranacak; kadın-erkek eşitliğine inanan; eşlerine, partnerlerine, çocuklarına mümkün mertebe öyle davranan, aklı başında, kalbi göğüs kafesinde insanlar... di mi?

    hah!

    şimdi bu insanlar, ibo şov konuşurken göz devirmeden, "ay bırakın şu kadın döven adamı", yine niye şov yaptırıyolar ki bu adama demeden o toplantıdan çıkmaz.

    reklamını yapıcaksınız diye o güzelim insanlara, ibrahim bey dedirtiyorsunuz; onlar da ekmeklerinin peşinde "sikmişim şovunu yeaa" diyemiyolar ya...

    hah!

    benim diziyle hiçbi ilişiğim yok. paramı ordan kazanmıyorum. incilerini dökeceğim medya patronları filan da yok.

    o yüzden onların söyleyemediği şeyi ben rahat rahat söylüyorum:

    kadına şiddet gösteren, mafyalığı yücelten bir adamın şovuna kafam girsin.

    umarım o sahneleri çekerken içi cızz eden oyuncular var ise, azcık içleri soğumuştur.

    hasta olan tüm oyuncu bebişlere acil şifalar.

    senarist... sen zaten... neyse artık.
  • ellerinde zibil gibi konu var, çömez asistan rolünü harika kotaran bir yetenek, anadan doğma menajer gibi oynayan 4 kare as var

    ama gidip saçma salak 3. sınıf dizilerdeki gibi şımarık zengin kız karakteri üzerinden döndürüyorlar olayı...

    orijinalini bilmiyorum ama bizdeki versiyonda kısa saçlı kızın olayı bayağı baydı...

    ya sen şu asistana eşini döven ünlünün kabahatını kapattırmaya çalışsana, her ünlü ciçcili bicili davranmasın, bok gibi davranan biri gelsin, dicle sonunda ona patlasın, feris dicleye arka çıksın. sansür uygulanmaya çalışılsın, oyuncuya bunun derdi anlatılamasın... ya da bir rolü torpilli biri kapsın, haksızlığı görelim.

    ülkede ne konular var.

    uyduruk bir aşk hikayesine everecekseniz yok almayalım canım, bir kanal yukarıda sabahtan akşama kadar o var.

    dipnot: ofisin sekreteri inanılmaz güzel bir kadın. bayağı gözünü alamıyor insan.
  • üstteki entrylerinde gerçekten çok güzel tespitler yapmışlar. ben de bir ekleme yapayım . dizinin orjinaliyle azıcık bile alakası kalmadı tebrikler. dizi yetişkin dizisinden çıkıp külkedisi masalına döndü. kötü üvey anne, kötü üvey kız kardeş, külkedisini yok sayan öz baba , bir de külkedisini kurtaracak olan beyaz atlı prens. dizide artık hepsi tam oldu. diziyi gerçekten seven biri olarak saçmalamayı kesmelerini umuyorum. türkiye’de hangi baba öz kızına gecenin bir yarısı üvey kızımı eve bırakmalıydın der ? koskoca yetişkin kadının bakıcısı mı o kız? hangi baba bu kadar öz kızını aşağılar ? yani bu saklama olayı baya saçmalama sınırını geçti. dizinin orjinalinde üç dört bölüm sonunda baba söylüyor ailesine zaten. bizde olay artık baya distopik bir kurguya döndü. kıraç itiraf etsin cezası neyse çeksin artık ..
  • dizinin 2. ön izlemesini gördükten sonra yayından kaldırılırsa çok üzüleceğim dizi. domestik aile yapısının işlendiği dizilerden çok sıkıldım. artık daha kaliteli, farklı konuların işlendiği diziler yapılsın. dicle karakteri güçlü, idealist bir kadın. aşkı için saçmalamıyor. yaşadığı hayal kırıklığında bile metanet sahibi biri. bu tarz bir kadın karakteri görmek beni mutlu ediyor. umarım reytingler biraz daha yükselir ve yayından kaldırılmaz.
  • ilk bolumunu izledigim, cerezlik dizi.

    yalniz bolum biter bitmez, amator aklimla, soyle bir sahne canlandi gozumun onunde;

    cinar ile feris heyecanla binaya giris yapacak olan yeni unlumuzu beklemektedir. oyuncumuz bir suredir ekranlarda gozukmeyen, yasamini kendi tiyatrosunda oynadigi oyunlarla surduren, orta yas ve ustu yapimlar icin uygun bir aktor. tam kendisine gore bir senaryo bulduklarini dusunen menajerlerimiz; lobinin orda, ayakta, heyecanla kendisini beklemektedir. ve unlumuz sahne alir.

    cinar, hic beklemeden “nasilsin amirim?” diye atlayinca; saniyesinde “sacma sapan konusma la” cevabini alir ama hic bozulmaz hatta gulumsetmistir. alakasiz bir sekilde cinarla arasinda gecen fare-kedi iliskisini animsayan oyuncumuz, klasik yan bakisini atip sonunda feris ile goz goze gelmistir. bu sefer oyuncumuz once davranir. nasilsiniz savci hanim? feris, tatli bir gulumseme ve yarim kalmislik hissinin verdigi buruklukla, “iyiyim behzat” cevabini verir.

    ...

    diziye devam etmek icin bu paralelde bir yesil isik bekliyorum. haydi.
  • aynı konakta yaşayan bütün kadınların tek amacının konağın ağasının gözdesi olmayı amaçladığı dizilerin yanında parlayan ve umarım pazar gününe alınmasıyla reytinglerde de parlayacak olan dizi.

    bir kere pek çok diziden farklı olarak dizinin ana teması iş hayatı üzerine ve merkezde konak hayatı, zengin-fakir aşkı vs değil bir ajans ve ajans çalışanlarının birbirleriyle ve oyuncularla ilişkileri var. daha da basit anlatmak gerekirse bu dizide insanların ve özellikle kadınların işleri, güçleri, çözmeleri gereken anlık problemleri, kariyer hedefleri var.

    bugün yayınlanan bölümün en can alıcı noktası burçin terzioğlu’nun sahnede yaptığı konuşma olsa da benim en dikkatimi çeken detay feris ve nejat ilişkisi oldu. bir erkek kendisine buket buket gül gönderince içinin yağları erimeyen, ben öyle ikinci günden kimseye aşkım balım demem diyen, o erkeğin fazla ilgisinden bunalıp yerine işini tercih eden bir kadın görmek beni mutlu etti.

    dizide çokça klişe yok mu elbette var. süre doldurmak için uzatıldığı belli olan barış dicle ilişkisi, -ki yaz dizilerini düşününce onlar bile sempatik- dicle ve kıraç’ın sırrı vs gibi klasik konular bile genelin içinde göze batmıyor. ayrıca ahsen eroğlu gördüğüm en doğal oyunculuklardan birini sergiliyor.

    umarım dizi en azından bu sezonu tamamlar ve dicle’nin yükselişini, babasıyla olan ilişkisinin değişimini, ajanstakilerin bu sırrı öğrenişini ağız tadıyla izleriz.
  • ağlaklık, mafya, taciz, tecavüz, silah, birtakım şeylere çok sinirlenmiş erkek başrol ve toksik ilişkisini büyük aşk zanneden aptal kadın başrol vs olmadığı için olur da tutunamazsa çok üzüleceğim fakat çok da şaşırmayacağım dizi. yazdık bunları hep: (bkz: #110461026)

    orijinalinden bir buçuk saat daha uzun çektikleri halde hiç de fena gelmediler buraya kadar. dicle-barış draması bile tatlı tatlı izletiyor. zaten önümüzdeki bölümle birlikte birinci sezon bitecek. eh dix pour cent'ın dördüncü ve son sezonu da gelmek üzere. yani arkasında durulursa bir sene rahat rahat gider dizi, hoş bizim bir sezonumuz yabancı dizilerin 4-5 sezonu.

    çok önemli yorumlarıma gelecek olursak;

    kıraç'a mathias saçı yapılması şart mı? sadece soruyorum. bir de düdük gibi pantolonlar giydiriyorsunuz güzelim adamı ne hale çevirdiniz. çeksenize jilet gibi takımları. yok illa o apaçi pantolonun altına beyaz sneaker giyecek. sebebi neydi ki?

    aşkım feris ile bebeğim çınar muhteşemler, bakışları, mimikleri, karşılıklı uyumları keyif verici.

    ahsen eroğlu'na bayılıyorum bayılıyorum. dupduru bir kız, orası burası çekiştirilmiş, beş kilo dudakları olan, sıfır mimikli yeteneksiz sopalardan bıkmıştık. ilaç gibi geldi, yolu açık olur umarım.

    debe editi: sevgili dostlar romalılar, teveccühünüz de bu entry debenin tepesine oturacak entry mi ya o kadar iyi olanların arasında? sanırım biraz utandım.

    neyse, sanatta, akademide, yönetimde vasata mahkumiyeti benimsemiyoruz. hep böyle haykırmak istemiştim: çare meritokrasi!
hesabın var mı? giriş yap