• odysseia destanında adına sıkça karşılan ithacalı. odysseus'un en güvenilir dostlarından biridir. kral odysseus troya seferine çıkmadan önce evini ve ailesini mentor'a emanet eder. fakat mentor, odysseus'un sarayını işgal eden ithacalılara karşı başarılı olamaz. odysseus'un oğlu telemakhos bu işgalcilere karşı koymak ve annesiyle evlenme niyetinde olan taliplerden kurtulmak için bir çıkar yol ararken tanrıça athena mentor'un kılığına girerek onu korur, yardımcı olur ve yol göstericilik yapar. aslen yol gösterici, kılavuz anlamına gelmeyen mentor sözcüğü tanrıça athena sayesinde bu anlama kavuşmuştur.
  • harvard üniversitesi genetik kompleks hastalıklar bölüm başkanı prof. dr. gökhan hotamışlıgil, milliyet'ten meral tamer'le söyleşisinde* şöyle tanımlamış mentorluğu:

    "başında olduğum 12 laboratuvarda görev yapan yedi türk araştırmacım var. bunlardan üçü doktora tezlerini, diğerleri de doktora sonrası çalışmalarını yapıyorlar. daha önce bütün önemli buluşlarımıza ciddi katkılarda bulunmuş türk öğrencilerim gibi bu gençler de kariyerlerini başarıyla devam ettirecekler. bilim yapmanın benim için en doyurucu yanlarından biri de mentorluk. bütün ömrün boyunca tek bir richard feynman’ın bile hayatını değiştirebilsen, insanlığa çok büyük katkı sağlamış oluyorsun.

    bir zamanlar kuantum fizikçilerine özel bir ilgim vardı her nedense... schrödinger, niels bohr ve richard feynman’la ilgili bir sürü kitap okumuştum. ama onun mentoru kimdi hatırlamıyorum.

    geçenlerde feynman’ın hayatını okuyordum. princeton’a doktora yapmaya gidiyor. o zaman princeton’da albert einstein, john archibald wheeler gibi efsane fizikçiler var. feynman tez yapmak istediği konuyu archibald’a anlattığında, archibald bu araştırmanın başarıyla sonuçlanacağına pek ihtimal vermiyor, ama yine de farklı görüşler olabileceği düşüncesiyle kurulu toplayıp feynman’ı sunuma çağırıyor. einstein, henry norris russell, von neumann ve pauli gibi ünlü fizikçi, astronom ve matematikçilerden oluşan kurul üyelerinin hiçbiri, bu teze ümit vermeyince archibald, öğrencisinin umudunu kırmamak için “gel beraber çalışalım” diyor.

    ve sonuçta başarıyorlar değil mi?

    hayır. tam 17 sene bu fikirle uğraşıyorlar, ancak sonuç başarısız oluyor. ama feynman, sonraki yıllarda başka işlerle uğraşırken fizikte nobel ödülü kazanıyor. feynman’a göre aslında archibald’da tezin çalışmayacağını, diğerleri gibi baştan beri yüzde 100 biliyordu, ancak öğrencisini fizikten soğutmasın diye “belki çalışabilir” dedi. işte bunun adı mentorluk."

    *http://t24.com.tr/…versitelerin-sultani-gibi/224985
  • koçluk kavramini içine alan olgudur fakat koçluktan farkliliklari gonullu yapılan bir iliski olmasi, otoritenin daha zayif olmasi ve yol gosterici olmasidir...mentorluk yapan kisi sadece yol gosterir, son karari vermek ogrencisine duser....
  • ing. ağırlıkla uhrevi ya da zihinsel yanı ağır basan (bkz: kılavuz)lar için kullanılan terim.
  • perdenin arkasında operasyonların iplerini çeken veya işlerin gidişatını kötü yönde etkileyen kara varlık
  • cok hizla cevirdigim (anlamsizliklar olabilir) alttaki mentor un manifestosunu inglizceyle arasi olmayanlara sunarim:

    bir diğeri yakalandı bugün, tüm gazetelerde; “ genç adam bilgisayar suçundan tutuklandı”, “bilgisayar korsanı bankayla oynarken yakalandı.”
    kahrolası çocuklar. hepsi birbirinin aynı.

    fakat psikolojiniz ve 1950'lerden kalma tekno-beyinlerinizle , hiç bir korsanın gözlerinden baktınız mı?, hiç merak ettiniz mi, ( what made
    him tick), onu hangi güçler şekillendirdi, onu bu kalıba sokan şeyler ne olabilir ?
    ben bir bilgisayar korsanıyım, dünyama girin...
    benim ki okulla başlayan bir dünya... diğer çocukların çoğundan daha zekiyim, bize öğrettikleri zırvalık sıkıyor beni...
    kahrolası vasat. hepsi birbirinin aynı.

    ortaokul ya da lisedeyim. öğretmenlerin onbeşinci defadır kesirlerin nasıl sadeleştirileceğini anlatışlarını dinledim. anladım. “hayır bayan smith, çalışmamı size göstermedim. onu kafamda yapmıştım..”
    kahrolası çoçuk. muhtemelen kopya çekti. hepsi birbirinin aynı.

    bugün bir keşif yaptım. bir bilgisayar buldum. bekleyin bir saniye, bu çok cool. benim istediğimi yapıyor. bir hata yaparsa, onu bozduğumdandır. beni sevmediğinden değil. ya da benim tarafımdan tehdit edildiğini düşündüğünden... ya da benim zeki bir göt olduğumu düşündüğünden... ya da öğretmeyi sevmediği ve burada olmak istemediği için...
    kahrolası çocuk. tek yaptığı oyun oynamak. hepsi birbirinin aynı.

    ve sonra olan oldu. bir kapı açıldı dünyaya... telefon hattından fırlayan, bir bağımlının damarlarında dolanan heroin gibi, elektronik bir puls gönderildi, günlük yetersizliklerden doğan bir sığınak farkedildi. bir oyun tahtası bulundu.

    işte bu... burası benim ait olduğum yer.”

    buradaki herkesi tanıyorum. onlarla hiç tanışmamış, hiç konuşmamış, onlardan bir daha hiç haber alamamış olsam bile. hepinizi tanıyorum...
    kahrolası çocuk. telefon hattını yine meşgul ediyor. hepsi birbirinin aynı...

    kıçınız üzerine bahse girersiniz ki, hepimiz birbirimizin aynıyız. biftek için açlık çektiğimizde, okulda bebek mamasıyla beslendirildik... yaptığınız etin lokmaları daha önce ağızlarda çiğnenmişti ve tatsızdı. sadistler tarafından yönetildik ya da duyarsızlar tarafından görmezden gelindik. öğretecek birşeyleri olan bir kısmı bizi istekli öğrenciler olarak gördüler, ama bu bir kaçı çöldeki suyun damlaları kadar.

    bu bizim dünyamız şimdi. elektron ve anahtarın dünyası, baud'un güzelliği. (we make use of a service already existing without paying for what could be dirt-cheap if it wasn't run by profiteering gluttons, and you call us criminals.) biz araştırıyoruz. ve siz bize suçlu diyorsunuz. bilgiyi arıyoruz, ve siz bize suçlu diyorsunuz. deri rengi olmadan, milliyeti olmadan , dini önyargıları olmadan varız, ve siz bize suçlu diyorsunuz.
    atom bombaları geliştiriyorsunuz, savaşlar başlatıyorsunuz, cinayet işliyorsunuz, sahtekarlık yapıyor, yalan söylüyorsunuz bize ve bunun bizim kendi iyiliğimiz için olduğuna inandırmaya çabalıyorsunuz., hala biz suçluyuz.
    evet, ben bir suçluyum. suçum merakımdan. suçum insanları ne söyledikleri ve ne düşündükleriyle değerlendirdiğimden, neye benzedikleriyle değil. suçum sizi alt etmek beni asla bağışlamayacağınız birşey yüzünden.
    ben bir bilgisayar korsanıyım, ve bu benim manifestom. bu bireyi durdurabilirsiniz, ama hepimizi durduramazsınız. herşeye rağmen, biz birbirimizin aynıyız.

    ---mentor hacker manifestosu
  • mentorluk, kökeni yunan mitolojisine dayanan 3500 yıllık bir kavramdır. yunanlı ozan homeros’un odesa destanı’na göre mentor; büyük imparator odysseus’un truva savaşlarına giderken, varisi telemachus’u ve evini emanet ettiği sadık ve güvenilir bir aile dostudur. yıllar sonra mentor, koruyuculuk görevinin ötesine geçerek, telemachus’un özel öğretmeni ve güvenilir bir akıl hocası konumuna gelmiştir. mentor terimi; deneyimini, uzmanlığını ve bilgeliğini paylaşan binlerce insanı tanımlamak için kullanılmıştır. ortaçağda mentorluk, “öğretmen-öğrenci” ilişkisine benzer şekilde yorumlanmıştır. öğrenci, mentorun deneyimlerinden yararlanmakta; mentor ise, onun gelişimini sağlamakta ve cesaretlendirmektedir.
    mentor kavramının tarihçesi, birkaç nedenden dolayı yol gösterici niteliğe sahiptir. birincisi, yetiştiriciliğin miras özelliğinin altını çizmesidir. odysseus gibi liderler, kendinden sonra bir değer bırakmak gerektiğini bilir. ikincisi ise, deneyimle bilgeliği birleştirmesidir. mentor, genç telemachus’a krallık becerilerini kazandırma çabalarında bir dalkavuğun duyarlılığıyla bilgeliğini göstermiştir . 1970-1980’li yıllarda mentorluk programları, performans problemlerinin çözümlenmesine ve iyileştirilmesine odaklı olarak gerçekleştirilmiştir. günümüzde mentorluk kavramı farklı bir boyut kazanmış; ekip kurma, lider geliştirme ve kariyer yönetimi gibi konulara odaklanmıştır.
  • bildiğin hoca işte...
    tanımın başına akıl eklemenin bir faydası yok.
  • deneyimlerini de paylaşarak balık tutmayı öğreten kişidir
hesabın var mı? giriş yap