• tam adı mir sultan galiyev olan tatar asıllı politikacı,fikir adamı.

    turancılık fikrinin babası sayılabilecek bu kıymetli adam sosyalist turancılık ihtiva eden görü$lerini kızılordu içinde te$kilatlandırmaya ve yapılandırmaya kalkı$mı$,bunun neticesinde de stalinizmin 1938'deki "bahar temizliği" adını taşıyan,türkler'i ve muhalifleri imha etmeyi amaçlayan operasyonunun kurbanı olmu$ idi..
  • attila ilhan "sultan galiyef - avrasya'da dolaşan hayalet"
  • halit kakinc'in hurriyetteki roportajindan:

    türkçü ülkücülerle milliyetçi solcuların üzerinde birleştiği nadir isimlerden biri sultangaliyev. nasıl oluyor bu?

    - türkiye'de sizin kastettiğiniz anlamda sol da, sağ da bir travma yaşıyor. neyi, nerede ve nasıl yanlış yaptıklarını irdeliyorlar. tek kutuplu, tek başat güçlü bir dünyada fikir çıkmazlarını aşmaya çalışıyorlar. ‘‘millet bir olsun, milletler eşit olsun’’ sloganını kullanan sultangaliyev, acaba her iki taraf için çağa uyarlanabilecek bir umut olabilir mi diye geçiyor kafalarından.

    sizin kitabınızın ismi de 'milli komünizm.' bu iki kavramın yanyana gelmesi, eşyanın tabiatına aykırı değil mi?

    - niye olsun ki? tersine, gecikmiş de olsa, suların kendi doğal yataklarına dönmesi. ben, şu söyleme şiddetle katılıyorum: ilk türkçüler solcu, ilk solcular türkçü idi. türkçülük derken, yusuf akçura türkçülüğünü kastediyorum. asla ırkçı olmayan, ilerici ve demokratik bir ulus sevgisi. solculuktan muradım da mustafa suphi solculuğu. ulusçu ve yurtsever. akçura sonrası türkçülük, hayalperest bir romantizme, zamanla sağ bir şovenizme, mustafa suphi sonrası solculuk ise istisnalar dışında, dış mihrakların güdümüne giriyor.

    sovyetler dağılıp komünizm çöktükten sonra anlaşıldı ki, orta asya cumhuriyetleri de o kadar milliyetçi filan değil. dolayısıyla, günümüzde sultangaliyev'i yeniden diriltmeye çalışmak beyhûde bir çaba değil mi?

    - birincisi, bu cumhuriyetlerin milliyetçi filan olmaları gerekmiyor. üstelik, elçibey dışında, el'an hepsi sovyetler birliği'nde yetişmiş tiranlar ve kadrolar tarafından yönetiliyorlar. daha sıradan ve olağan bir demokrasiyi bile tatmadılar. milliyetçilikleri, mütegallibe rus yöneticilere tepki şeklinde idi. şimdi kimliklerini ve geleceklerini arıyorlar. bu eski kadrolar zaman içinde tasfiye olacak ki, her şey yerli yerine oturmaya başlasın. ikincisi, sultangaliyev'i diriltmeye çalışan filan yok. en azından benim çabam, tarih zincirindeki kopuk bir halkayı yerine eklemek. haaa, batının despotik yaptırımcılığı ve bu egoist aymazlığı devam ederse...

    dünya nüfusunun yüzde 15'i, toplam yeryüzü servetinin yüzde 85'ini paylaşırken, yüzde 85'lik kitle yüzde 15'lik dilim ile yetinir ve bunun önü alınamazsa, ileride neler olur, onu bilemem!

    sultangaliyev’in söyledikleri bir bir çikiyor

    sultangaliyev bugün hálá önemini koruyor. geleceğe yönelik projeksiyonları, inanılmaz derecede sağlıklı. daha 1928'lerde ‘‘sscb mutlaka yıkılacak, çünkü yüzyılın en namuslu fikrinin yerine ırkçılığı, rus milliyetçiliğini koydular’’ diyor. stalin'in 'tek ülkede sosyalizm' fikrine karşı çıkıyor. troçki ile yolları da 'devrim batı’ya ihraç edilmeli' yaklaşımına katılmadığı için ayrılıyor. sultangaliyev, batı'nın asla sosyalist olamayacağını, emperyalist mirasını terk edemeyeceğini söylüyor.
  • bugunku attila ilhan'in kosesinden: (bkz: soylesi)

    '...batı proletaryası'ndan hayır yoktur!'

    i ster misiniz, 'soğuk savaş' ın o 'soğuk yıllarında', ne yapacağını şaşırmış görünen sağımıza ve solumuza, sultan galiyef 'ten hangi sözleri aktardığıma, şöyle bir bakalım:

    ''...avrupa toplumunda bir sınıfın, yâni burjuvazi'nin yerine konacak bir proletarya yönetimi, mazlum milletler'in durumunda hiçbir değişiklik yapmayacaktır. böyle bir değişiklik olduğu takdirde, bu, mazlum milletler halkı için, iktidara yeni bir 'efendi'nin geçmesinden başka bir anlam ifade etmeyecektir...''

    ''...batı proletaryası'ndan hayır yoktur, devrim mutlaka mazlum ülkeler'den, yani sömürge ya da yarı/sömürge durumuna indirgenmiş doğu ülkelerinden gelecektir. bunun için de, asıl bu ülkelere el uzatılması gereklidir...''

    sanırım, o söyleşilerin birine eklediğim yorumlar, otuz yıl sonra bazılarınıza, 'kehânet gibi' görünecektir; demişim ki meselâ:

    ''...galiyef'e göre, sömürülen mazlum ülkeler'de, sömüren zalim ülkeler; zaten ekonominin belini kırıp, onun olağan gelişmesini önlemekte: oluşan burjuvazi'yi kendi çıkarlarına bağlı, yabancı, hıristiyan ve 'komprador' bir niteliğe ulaştırmaktadırlar. bu da o ülkelerde, batılı anlamda burjuva sınıfının ve proletarya'nın gelişemediğinin kanıtıdır. ikinci neden de şu: burjuvazi 'yabancılaşmış', proletarya ise 'gelişmemiş' olunca, o ülkelerin 'mazlumluğu' milletin bütününe yayılmakta; şu halde kurtuluş savaşı'yla, ulusal demokratik devrimi 'sürekli' bir 'güçbirliği' halinde geliştirmeleri şart olmaktadır...'' (yeni ortam / 20 haziran 1975)

    'sultan galiyef ve milli komünizm'...

    g ünümüzün gündemi, bundan farklı mı? sovyet 'parantezi' nin kapanmasından sonra, 'üçüncü dünya' gerçeği, büsbütün öne çıktı; çünkü emperyalizm, 'mazlumlar 'ın neyi varsa, bütününe el koymayı, daha kolay sanıyor. gerçek şu ki, ne sultan galiyef 'in, türk asıllı bir sovyet devrimcisi olması, solcularımızı; ne de onun, stalin totaliterliği tarafından harcanması, sağcılarımızı, o kadar etkilemişti; merak ve araştırma, sovyetler'in dağılışından sonra, ruslarca yapıldığı sanılan -ya da böyle bir zan yaratılan- birtakım kötülüklerin sürüp gitmesi üzerine, 12 eylül'den sonra başladı. ilk çatışma, erol kaymak 'tan gelmişti sanıyorum; divan pastahanesi'nde, bir sabah oturup, uzun uzun konuyu irdeleyişimizi, bugün gibi hatırlarım; eseri çok daha sonra yayımlanabildi: ''sultan galiyef ve sömürgeler enternasyonali'', irfan yayıncılık, ocak 1993.

    dr. halit kakınç 'ın 'sultan galiyef ve milli komünizm' i, onların -ve epeyce çeviri kitabın- arkasından geliyor; ama, kendine mahsus, hayli önemli bir ayrıcalıkla: bir önceki söyleşi'de okuduğunuz o müthiş sözler, o kitaptan alınmıştı: galiyef 'in sözleri!..
  • nihat genç yine döktürmüş diyelim.
    şimdi bu galiyev değişik bir adam tabii. muhteşem bir insan değil elbette. ama hikâyesi ihtişamı hak ediyor. erol kaymak diye bir hoca da yıllar önce kapsamlı bir kitapla anmıştı bu zatı. kitap irfan yayınları'ndan çıkmıştı. küçüktük okumuştuk; hatta etkilenmiştik. şimdi nihat genç'ten okuyunca insan yine bir geriye bakıyor şöyle. bir arkadaşa da teşekkür tabii, üşenmeyip yazdığı için. bize sadece kopyalayıp yapıştırmak düştü.

    sultan galiyev

    ülkemiz milli sanayisini kolluyor ve ithal ikamesi uyguluyordu, yani, bizde varsa dışardan alınmıyordu. batı bize, sizinki hem kalitesiz, hem pahalı, böyle ekonomi olmaz, bizden alın, dedi. ve yüzlerce liberal yazarımız ithal ikamesi karşısında şiddetli yazılar yazdı, ekonominin dünyaya açılmasını bas bas bağırdılar. şimdi dinleyin. çin oyuncakları pıyasayı sarstı ve onlarca şirket acılar içinde kapandı. başta amerika, liberal yazarlarımız bizleri çin'e düşman yapmak için harekete geçti. önümüzdeki yıllarda ülkemizde yüzlerce çin düşmanı yazılara hazırlanın.

    oysa çin oyuncakları çok ucuz ve kaliteleri de fena değil. başta afrika olmak üzere yoksul çocuklar nihayet oyuncak almaya hatta birbirlerine hediye almaya başladı. bizim varoşlarımızda dahi çocuklar doğumgünü kutlamaya başladı. sebebi, ancak bir sakız alabilecekleri 500 bin - 1 milyon liraya, artık sevdikleri bir oyuncak alabiliyorlar. derhal saldırıya geçildi, ucuzluk suç ilan edildi. hepimiz artık çin'e karşı hırslanıyor; çin'i ülkemizden kovmanın yollarını arıyoruz. oysa batılı malların gelmesiyle de yüzlerce şirket kapanmıştı. neden bu isyan çünkü, batıdan gelmeyen her şey vahşidir, pistir, kötüdür. demek ki liberalizm sadece batıya açık olmakmış. eğer piyasamızı çin'e karşı "koruyacaksak", batıya karşı da koruyalım. buna, liberalizm degil, batının sömürgesi olmak denir.

    hem fethullah hoca, hem tayyip erdoğan kayıtsız şartsız amerikan siyasetinin egemenliğine girmiş durumda. bu duruma da sömürgecilik demiyoruz, ne diyoruz, dünyaya açılmak. bakın daha iyi bir "sömürge" örneği vereyim. azerbaycan'ın topraklarının yarısı on yıldır ışgal altında, tüm mal varlığı olan petrolün yarısı ruslar'ın yarısı da amerika'nın kontrolü altında. işte buna da "sömürge" demiyoruz, "dünyaya açılmak" diyoruz. hatta irak'a dahi işgal edildi diyemiyoruz, ne diyoruz: demokratikleşme sancıları çekiyor. suriye'ye bakalım, israil canı çektikçe şam'ı bombalıyor, üstelik yıllardır golon tepeleri'ni işgal etmiş, masaya dahi oturmuyor. bu duruma ne diyoruz, "suriye dünyaya açılmayışının cezasını çekiyor...

    bu şarlatanlıklar bitmez, biz işimize bakalım. dersimiz, anti-emperyalizmin başına gelenler! milli voleybolcumuz neslihan, ilhan mansız gibi, yeteneği ve güzelliğiyle japonlar'ın ilgisini çekti. japon kameralar neslihan'ın yanından aynlmadı. neslihan: "japonlar, ilhan mansız gibi biz eskişehirliler'e çok ilgi duyuyor" diye bir demeç verdi.

    11.,12.,13... 14. yüzyılda cengiz ve timur?un orduları, avrupa ve rusya içlerine kadar ilerleyip, geriye, birbirinden çok uzak ve çok dağınık bir tatar nüfusu bıraktı. mısır'da dahi araplaşmış tatar görebilirsiniz. rusya içlerinde kurdukları devletin adı: altınordu. 15 ve 16. yüzyılda tarih sahnesine çıkar. rusların ural-altay'ı aşması, sibirya'ya uzanması için altınordu devletinin yıkılması gerekiyordu, altınordu devleti yıkıldı ve geriye bölük pörçük yaşayan tatarlar kaldı.

    17. ve 18. yüzyılda, çarlar'ın ve ortodoksların en büyük siyaseti işte bu dağınık tatar nüfusu hıristiyanlaştırmak ve ruslaştırmak, oldu.
    ruslaştırma ve hıristiyanlaştırma siyaseti yüzlerce yıl sürdü ve bir "dönme" çağı başladı. öyle ki tatar nüfus tamamen asimilasyona tabi tutuldu. öyle ki 19. yüzyıla geldiğimizde tatarlar için en büyük tehlike, "dönme tatarlar" oldu. çünkü, artık tatarlar'ı ruslaştıran-hıristiyanlaştıran bu dönmelerdi.

    19.yüzyılda orta-asya ayağa kalktı. müslüman ve türk halklar, bu erime, dönme ve asimilasyona son vermek için halklarının bağımsızlığı mücadelesine girişti.

    bugün bizim de okullarımızda okutulan kırım tatarları'nın efsanevi ismi ismail gaspıralı"nın parolası buydu: "dilde, işte, fikirde birlik!".. tatarlar, kazan vilayetini yurt kabul ediyordu ama burada dahi sayısal üstünlükleri yoktu. islak elinizi çırparak orta-asya'dan rusya içlerine su serpin. her bir köşe de küçük azınlıklar olarak yaşayan onlarca tatar yerleşim göreceksiniz, başka halklara karışmış... bu yüzden tatarlar'dan, "kırım tatarları", "volga tatarları" diye söz edilir...

    19.yüzyıl aynı zamanda türkler'in uyanış yüzyılı. orta-asya'da halklarının bağımsızlığına çalışan türk aydınlar, büyük edebiyatçılar, dilciler, felsefeciler ve din adamıları yetiştirdiler. bu aydın hareketinin adı: cedidî idi. yenilikçiler, demek. cedid hareketi bolşevik ihtilaline kadar akıl almaz işler gördü. müslüman ve türk halklarını biraraya getirmek, hıristiyanlığa, ruslaştırmaya ve emperyalizme karşı atağa geçmekle kalmadı, birçok doğu halkları konferansları tertiplediler.

    yüzyıl önce, yani 1900'lü yıllardan başlayarak ve peşpeşe müslüman halklar, doğu halkları konferanslarıyla, orta-asya'da bağımsızlık ve aydınlık rüzgarları estiriyordu.

    doğuda, müslüman ve türk halklarının dergileri, gazeteleri, bilimadamları ülkeden ülkeye koşuyor, orta-asya uyanıyor. müslüman doğulu halklar kendi bağımsız federasyonlarını kurdular, kuracaklar. bugün tarihçilerin görüşü şudur; bolşevik ihtilali on yıl kadar gecikseydi orta-asya bağımsızlığına kavuşabilecekti.

    bağımsızlık mümkün olmadı, çünkü; doğulu müslüman halkların emperyalistler karşısında verdiği amansız bilim, dil, din ve siyaset savaşı yıllarında, rusya'da da çar'a karşı dünya tarihinin en büyük devrimlerinden biri hazırlanıyordu.
    hazırlayanlar: proleterya! yani, sanayi çağıyla avrupa'da gelişen işçi sınıfının rusya kolu. cedid hareketi içinden yetişen onlarca aydın, kendileri gibi emperyalizme karşı savaşan bolşevik liderlerin ve proleteryanın saflarına geçti. bolşevikler'in rusya'da çan devirip bir sovyetler kurması mümkün. ancak, sanayi çağı yaşamamış doğu topraklarında ağalara, beylere, emperyalist sömürüye karşı savaşacak işçi bulmak mümkün degildi. bu yüzden proleter devriminin ona-asya'ya taşınması da mümkün değildi. bolşevik devriminin orta-asya steplerine uzanması için başka yollar bulunması lazımdı.

    mesela, orta-asya 'nın milli ve dini uyanışının liderleri ve halklarıyla pekala yanyana gelinebilir. gelinebilir ancak bu yanyana geliş sadece "taktik" bir şey olur. çünkü, proleterya, milli ve dini her şeyin burjuva değeri, feodal değer olduğunu söylüyor, sınıfsız bir dünya arzuluyordu!

    yani, doğu halklarının bağımsızlık değeri ve gücü proleterya değil, doğu halklarının bağımsızlık arzusu, dini ve milli değerlerin emperyalizme karşı savaşılıp korunmasıydı.

    bolşevik liderler, proleteryanın teorisyenleri, bu duruma acil bir çözüm buldular: "self-determinasyon"... yani her halk kendi siyasetini kendi belirleyecek. orta-asya'nın aydınları için bu çok cazip bir teklifti ve hemen bolşevik devrimine yürekten katıldılar.
    bu yüzden, bolşevik liderler, çar'ın ordularına karşı bölünmernek için uzun müddet orta-asyalı, müslüman ve türk bolşeviklerin milli ve dini konferanslarına, dergilerine ses çıkartmadılar. hatta stalin, doğu müslüman halkların bu konferanslarına ve taleplerine sıcak baktı, destekledi.

    ortada büyük bir "teorik" anlaşmazlık vardı. bir tarafta, rusya'nın devrimcileri "proleterya", yani işçi sınıfı. işçi sınıfını sanayi toplumu ortaya çıkarmıştı. oysa, doğuda böyle bir sınıf yoktu. böyle bir sanayi yoktu. kızıl kıyamet burada koptu... doğu topraklarında emperyalizme karşı mücedeleyi nereye koyacağız, bunun adı nedir? yoksa batıda gelişen işçi sınıfı tüm doğunun da motoru, gücü, öncüsü mü olmalı.

    marksist teorisyenler işçi sınıfı yetiştirmemiş doğulu halklar için özel bir sayfa açtı, yüzyıldır bu doğunun özel tarihsel süreci tartışılır, bunun herkesçe bilinen meşhur adı: asya tipi üretim tarzı, yani,atüt!

    1917 bolşevik ihtilali olmuş, ancak, iç savaş süreci uzadıkça uzuyordu, çünkü, rusya steplerinde çar'ın ordularını bulup yakalamak ve yok etmek imkansızdı. bu günlerde doğulu halkların ve doğulu bolşevik aydınların karşısına geçmek doğru olmazdı.
    ta ki, iç savaş süreci bitip, orta-asya'nın kahraman devrimci türk bolşevikleriyle çar'ın orduları tamamen temizlenene kadar. artık, moskova merkez sesleri geliyordu. yani, tüm ülke merkeze bağlanmalıydl. yani, "kontrol" merkezden sağlanmalıydı. hemen harekete geçildi, türk ve müslüman halkların, aydınların dergileri, gazeteleri, dernekleri, konfederasyonları yasaklandı. bütün doğulu halkların milli ve dini değerleri milliyetçi sapma olarak değerlendirilip yok edildi.

    bolşeviklerle kolkola emperyalizme ve çarın ordularına karşı savaşmış doğulu halklar ve aydınlar, bütün siyasi, ekonomik tekelin moskova'ya kayıtsız şartsız bağlandığını gördüklerinde iş işten geçmişti. aldatılmışlar, kazıklanmışlardı. çünkü artık stalin iktidardaydı ve milyonlarca türk'ü yerinden yurdundan trenlere bindirip sibirya çöllerine sürüyordu. bir vahşet. dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük mezalimleri başladı. stalin taş üstünde taş bırakmadı. cengiz dağcı'nın eşsiz romanlarını okursak, kadınların tülbentleri, dantelli mendillerine dahi "milli değer" diye el konuldu. türk'ü, müslümanlığı hatırlatan her şeyin üstünden buldozerler geçti.
    asıl facia, 19. yüzyılın büyük cedid, aydınlanma hareketinin yetiştirdiği bir büyük kuşak yok edildi.

    öyle bir "yok ediliş ki?, 1940'1ı yıllara geldiğimizde, orta-asya'da kendi tarihini, kültürünü, bir önceki kuşağın adlarını, çabalarını bilen tek bir insan kalmadı çünkü yeni bir kuşak, komünist okullarda, komünist eğitimle yetişmişti. yirmi yıl gibi kısa süre içinde, tarihleriyle, kültürleriyle benlikleriyle, aydınlarıyla hiçbir ilişkileri kalmamıştı...

    ancak kaçan kurtulabiliyordu, kaçanlara bir örnek: 1930'lu yıllarda türk devletine türkçülük ve ruslar'ı devirmek için nazilerle işbirliği teklif için nazilerle gizli örgüt dahi kuran ünlü tarihçimiz zeki velidi togan'dır. rusya steplerinde olup bitenleri ancak gizli servisler ya da kaçanların ağzından öğrenebiliyorduk. (bir küçük not: ii. dünya savaşı'nda naziler yenilince bu gizli türkçü örgütün elemanlarını yeni kurulan cia üstüne geçirip kullanmaya başladı, bugünkü türkçü ve milliyetçi hareketin amerikancılığı da burdan başlar.)
    ve tarih hepimizi şaşırtarak bilinmeyen sürprizlere doğru ilerledi. berlin duvarı'nın çöküp sovyetler'in yıkılmasıyla olup bitenleri teorik olarak anlamak mümkün değil. komünist, marksist okullarda yetişmiş sovyet siyasetçiler, bir günde çar siyasetine döndüler.
    yani, sovyetler'in adı bir günde rus milliyetçileri oldu. rus emperyalizmine ve rus ortodoksluğuna geçiş yapmak onlar için bir saniyelik işti. derhal, kaldıkları yerden çarlık siyasetine dönüp, yeni bir milli ve dini ve emperyalist hayata başladılar. seksen yıldır eğitim veren marksist teori ve okullar, ruslar'dan tek bir kişiyi dahi milli ve dini sapmalardan kurtaramamış, aksine daha deli daha manyak bir rus milliyetçiliği ve rus ortodoksluğu tarih sahnesine fırladı...

    seksen yıldır okullarında okutulan marksist teori, ruslar'ın milliyetçilikleri ve ortodoksluklarına hiç zeval vermedi, aksine pekiştirdi. işte, milli ve dini değerlerin asla yok edilemeyeceğini bize öğreten bu seksen yıllık labaratuvar, bugün insanlığın önünde büyük bir tecrübe gibi durmaktadır.

    yeniden milli ve dini değerlere dönüş yapmaktıysa niyetiniz, milyonlarca müslüman ve türk'ün milli ve dini değerlerinden bir yüzyıl ne istediniz? milyonlarca müslümanı, türk'ü neden öldürdünüz.

    işte bu soruların çoğaldığı bugünlerde türkiye aydınları orta-asya'nın bağrından çıkmış bir bolşeviki sıkça tartışmaya başladılar, adı: sultan galiyev!..

    bugünlerde attila ilhan yazılarıyla, halit kakınç kitaplarıyla sultan galiyev'ı türkiye'nın gündemine taşıdılar, ikisine de sonsuz teşekkürler...

    ancak ülkemizde sultan galiyev'in fikirlerini en güzel özetleyen kitap, hürriyet yayınları'ndan 1981 yılında çıkmış: sultan galiyev ve sovyet müslümanları adlı kitaptır. iki yazarlıdır: alexandre bennigsen-chantal ouelquejay..
    benım kuşağımın sultan galiyev'i tanıdığı kitap, bu kitaptır. yeni baskısı yapıldı mı bilmiyorum. eski kitapçılarda hala bol miktarda mevcuttur.

    sultan galiyev'i tanımadan önce gözlerinizi kapatın ve tarihin karanlıklarına, orta-asya bozkırlarına doğru avazınız çıktığı kadar bağırın: sultan galiyev! sultan galiyev!.. çünkü sultan galiyev, yazımın burasına kadar söylediğim her şeyi "öngören" ve "bas bas bağıran" bir bolşevikti...

    fikirlerimizi, coşkumuzu borçlu olduğumuz adamın adıdır. sultan galiyev'in fikirlerini bir kaç satırda özetlemek mümkündür, bugün "galiyevizm" de denilen doktrin şudur: "doğulu halklar, amerika, avrupa ve rus emperyalizminden korunmak için kendi konfederasyonlarını, sosyalizmlerini kurmak zorundadır!...

    bunu tamamlayan görüş şudur: "sanayi devrimini yaşamamış doğulu türk, fars, arap, müslüman halklar, milli ve islami değerleri korunarak sömürgeler enternasyonalizmini kurmalıdır!..

    henüz 1920'lerde söylediği şudur: "sovyetler rejimi, hızla rus milliyetçiliğine ve devlet kapitalizmine dönüşecek!"..
    ancak, en çok yankı bulan tüm fikirlerinin temeli olan düşüncesi şudur: "avrupa proleteryası kendi sömürgeci burjuvasıyla iş birliği yapmıştır. sömürge kaynaklarını burjuvasıyla ortaklaşa hüpletmiştir. bu yüzden avrupa solu, dünya sosyalizmine öncülük edemez, motor rolü oynayamaz!"..

    bu düşüncesini tarih doğrulamıştır. avrupa proleteryası sömürge kaynaklarıyla zenginleşen avrupa burjuvasıyla güle oynaya avrupa birliği'ni kurmuş; sovyetler, bir günde, eski çar sıyasetıne başlamıştır!

    ancak, sultan galiyev gerçek bir devrimci, gerçek bir bolşevikti. milli ve dini değerlere kalben inancı yoktu. milli ve dini değerlerin tarihten ve halkların gönlünden silinemeyeceğini tarihi bir gerçek olarak kabul ediyor, söylüyordu. sanayi devrimi yaşamamış doğulu halkların en büyük bağımsızlık değerlerinin milli ve dini değerleri olduğunu söylemeye çalışıyordu.
    ve sultan galiyev bu düşüncelerini hiçbir zaman gizli kapaklı söylemedi. aksine, aleni, dergilerde, konferenslarda ulu orta bağırarak haykırarak söylüyordu. bir dizi doğu halkları konferansı ve sonuncusu bakü, doğu halkları konferansı'nda da söyledi. sultan galiyev o günlerde arkasına orta-asya'yı almış çar'ın ordularına karşı savaşıyordu, bu yüzden kimsecikler sultan galiyev'in bu görüşlerine sesini çıkartamıyordu.

    ta ki, sovyet devrimi içerdeki savaşı durduruncaya kadar. 1929'da sultan galiyev bu görüşleri yüzünden tutuklandı ve bu görüşleri "milliyetçi sapma" kabul edilip on yıl hapis yattı. sultan galivev'in bu görüşlerini cazip bulan tanıdık bir sima daha var, trabzon sahili açıklarında denizde öldürülen mustafa suphi! türkiye komünist hareketinin ilk ve tek en büyük ismi. mustafa suphi?nin görevi de, doğulu halkların uyandırılmasıydı; yani, mustafa suphi'nin görevi, türkçe, farsça, arapça dergiler çıkarıp, bir sömürgeler enternasyonalizmi kurmak, emperyalizme karşı doğulu halkları ayaklandırmak!

    rusya'da iç savaş, türkiye?de istiklal savaşı, yer yerinden oynuyor, bir avuç adam, dergileri, gazeteleri, konferanslarıyla orta-asya'yı ayağa kaldırıyordu, öyle ateşli, öyle hareketli, öyle deli dolu koşuyorlardı ki, bizim enver paşa dahi osmanlı orduları yenilince oraya koştu... hatta, mustafa kemal türkiye komünist partisinin kurulmasına önce izin verdi... ve sonra mustafa suphi, öldürüldü...
    gitti hepsi... yoklar artık... kalemi eline alıp düşünmeye vakit bulamadan yularsız atlara binip orta-asya steplerine koşan bu adamların fikirleriyle, mücadeleleriyle aramızda artık büyük bir kopukluk var!.. hepsi bir bolşevik bunalımı geçirdi. hepsi öldürüldü. milliyetçi bağnazlarca öldürüldüler. ve bugün tarih bu soylu düşünce ve dava adamlarını haklı kıldı. bugün, bu bilge ve acı çekmiş, bu eski zaman kahramanlarının adlarını genç kuşaklara ögretmemiz gerekiyor...

    ne diyordu bu adamlar, ne istiyorlardı, hangi fikri yaymak için doğu topraklarını ateşe vermişlerdi!. doğu'nun kaderini değiştirmek istiyorlardı. çağımızın ve tarihlerin en büyük fırtınası bağımsızlık bayrağını, emperyalizme karşı savaşı!
    ve öyle günler geldi ki, türkiye'nin komünistleri dahi, bu insanların hem bolşevik hem de milli değerlere saygı duyuşlarıyla alay ettiler!.
    oysa bugün, 2000'li yıllar... dünya siyaseti, bosna, çeçen katliamları, irak, afganistan işgali, sömürgeleşen türkiye, azerbaycan'ı gördükçe, hepimiz çığlık çığlığa yırtınarak bu soylu adamların sözlerini hatırlıyoruz...
    ne diyelim, iş işten geçti mi diyelim... ya da, tarihin karanlıklarına doğru avazımız çıktığı kadar bağırıp: "çık gel mustafa suphi, kalk gel sultan galiyev!" diye mi bağıralım.

    dedikleriniz oldu, sovyetler yeniden çarlığa dönüştü, avrupa proleteryası tüm dünyayı kandırıp kendi burjuvasıyla mutlu bir hayata başladı. dediğniz oldu, türkler'in, farslar'ın, araplar'ın doğulu mazlum halkların, emperyalizme karşı büyük birlikler kurulmasından başka hiçbir şansları kalmadı!..

    bugün emperyalizm bütün çağlardan daha sert, daha korkunç hegemonik ağlarını batı dışı topraklara atmış, nükleer bombalarla kol geziyor! peki, anti-emperyalist saflara ne oldu? bu düşüncelerle büyümüş kuşaklar nerede? söyleyeyim, kimi feministçilik oynuyor, kimi çevrecilik oynuyor, kimi etnikçilik oynuyor, kimi islamcı-amerikancı, kimi küreselcilik, kimi medyacılık, kimi beyoğluculuk, kimi şöhretçilik, kim che tişörtüyle mutlu, kimi küba'yla nostaljilik oynuyor, kimi avrupa'ya sarılır, kimi halkını aşağılar, kimi bizden adam olmaz yazıları yazar, kimi kürt'ü, türk'ü, şii'yi, arab'ı birbirine kışkırtır.. ne bok olursanız olun, ancak, hepimiz anti-emperyalist ve bağımsızlıktan yana olmayacak mıydık? bitti mi? bitiş sebebini de söyleyeyim. bu eski marksist kuşak, bir zamanlar dünyayı değiştirmek için sömürgeciliğe karşı ayağa kalkmıştı. sebebi, anti-emperyalist yaygara batıdan, batının solundan, batının proleteryasından yükseliyordu. batıdan gelince sorun yok, hemen sarılırlar. batıyla kolkola girip öldüler, hapishanelere düştüler. şimdi değişen nedir? değişen artık batı'dan anti-emperyalist bir slogan, çığlık gelmiyor. batı artık bizim eski marksistlere anti-emperyalist teori göndermiyor. ne gönderiyor batının solu bizim eskilere? etnikçilik oynayın, feministçilik, çevrecilik, insan haklarıcılık oynayın, diyor...

    bir zamanlar batının şirketleri, sızler zahmet edip uçak fabrikası kurmayın, bizde kurulmuşu var diyorlardı. aynen böyle. sizler zahmet edip fikir sahibi olmayın, bizde hazırları var, siz tartışmayın, bizde tartışılmışları var, size dergi de veririz, vakıf da veririz, para da veririz, yeter ki siz bizim tartışmalarımızı bizim tartıştığımız şekilde tartışın!.. bu sistem tuttu, bugün doğu topraklarını gezin, tartışılan konular aynıdır, hepsini batılılar öğretmiştir, işte: siyasi reformlar, insan hakları, feminizm, çevrecilik, medeniyet çatışması, başörtüsü... papağan gibi her bir aydınımız bu başlıklar altında, aynı konu, aynı tartışmayı, iran'da da mısır'da da türkiye'de de aynı şekilde sürdürür. tartışılmayan tek şey: "anti-emperyalizm"dir...

    bu saçma sapan tartışmalar doğu topraklarının anti-emperyalist öfkesini yok etmekten başka işe yaramadı. iki yüzyıldır bu numarayı yiyoruz. bakın fransız ihtilali, dünyamız için büyük ilerleme, büyük insanlık, büyük kardeşlik, diye bütün sömürge cografyalarından saçıldı, ögretildi ve hepimiz, fransız ihtilalinin kurumlarını ögrenmek için ayağa kalktık. peki sonuç? sonuç, sultan galiyev'in dediğ gibi oldu, fransız ihtilaliyle yüzlerce ülke sömürge yönetimine geçti!.

    sırf değişmek için değişen sırf tartışmak için tartışan bir delirmış aydın kuşağı, her boku yiyor, yapamadığı tek şey: anti-emperyalist ve bağımsızlığın saflarında durmak. rusya, bolşevik ihtilalini seksen sene sürükledi ve bir günde gangster bir rus milliyetçiliği ve ortodoksluğa döndü. batının solcu gazeteleri, putin'in despotluğunu, rusya'nın bu yeni vahşi sömürgeciliğini, çeçenistan'ı ve bosna'yı yok edişini tartışmıyor...

    dikkat edin, emperyalistlerin milliyetçiliği kutsal, zarif, rasyonel ve hatta küreselleşme ve hatta muhteşem bir kültür olarak tartışılıyor!..
    aşağılanan, küçümsenen, her gün yüzlerce yazıyla dalgaya alınan milliyetçilik türü batı dışı toprakların milliyetçiliği. doğunun milliyetçilikleri despot, barbar, kendilerinin milliyetçilikleri bir kültür şaheseri!.. bu öyle aptalca bir sidik yarışına dönüşüyor ki, sultan galiyev de zamanında bu tuzağa düştü, "cengiz ordularının mezalimi, amerikalılar'ın kızılderililer'e yaptıkları yanında hiç kalır" dedi...
    bu sidik yarışını hızlandıran batıdır, batı, her çağda doğuyu aşağılamak için yeni kavramlar bulmakta gecikmez! bu son yüzyılda da "milli gelir, kalite" gibi kavramlarla üstünlüğünü ve yarıştaki öncülüğünü herkesin kafasına mıhlayıp batı dışı topraklardaki aydınların "özgüvenlerini" parçalıyor.

    özgüvenleri parçalanmış aydınlar bu saçma sapan tartışmaları sonsuza dek sürüklüyor!.. ve bu saçma sapan tartışmalar doğulu aydınlarda özgüvenin çökmesine sebep olurken, bu tartışmaları icad eden batılılar için bu tartışmalar zevk kaynağı oluyor. batılıların dünyayı yönetme coşkusunu göklere çıkarıyor. onlardan sömürdükleri dünya için hesap soran yok, onlara hayran doğulu aydınlar var.
    hintlilerle pakistanlıları çatıştıran kimdir, kürtlerle türkleri savaştıran kimdir ve batı bu çatışmalar yoğunlaştıkça zevkten kudurmakta. bosnada dört yüz bin insan öldürülürken zevkten kuduruyorlardı. çünkü bu çatışmalar bizim "azgelişmişliğimizin" ürünüydü, bu çatışmalar, onların sinsi gizli servislerinin ve emperyalist sömürülerinin sonucu değilmiş... bu kardeş kavgaları batıyı daha da "merkez" hale getiriyor. batı istihbarat oyunlarıyla savaştırdığı, kırdığı her halkın ümüğünden sıkıp kendi kapısına getiriyor, işgalini, yasalarını, kendi demokrasisini onaylatıp, imzalatıp postalıyor... on yıl süren iran-irak savaşı kimin eseri? kuzey irak'ta otuz yıldır bitmeyen gizli istihbaratlar kimin malı!

    ve hala, topraklarının bağımsızlığını öfkeyle dile getiren doğulu aydınların topu, aptal, zorba, despot, barbar, alay edilecek, dışlanacak, ya da teröristleştirilecek... yani hala anti-emperyalist iseniz batı literatüründe bunun adı; saddamcısınız, yahudi düşmanısınız, anlamı taşıyor... oysa tarih, yüzlerce sömürge ülkesine dışardan aydınlık gelmediğini, dışardan kurtuluş gelmediğini öğretti.
    doğu onlar için, soğuk gözlerle incelenecek, gözlenecek ve fikir tartışması sipariş edilecek bir büyük laboratuvar. bu laboratuvara iki yüz yıldır söyledikleri tek şey "değişin" demek. dünya tarihinde bizden çok değişen, bizden çok reform yapan ülke yoktur, olmadı, dinimizi, giysimizi, masamızı, evimizi, dilimizi, yasalarımızı, her şeyimizi tepeden tırnağa değiştirdik. değişme hastalığı öyle şizofrenik hal aldı ki, topraklarımızda canı sıkılan her aydın sabah yazısına "değişin" komutlarıyla başlıyor! dünyada "değişin" diye emirler veren en çok yazı bu topraklarda yazılmıştır...

    doğulu aydınların iradeleri bu tartışmalarla köreldi. batıdan çıkmamış hiçbir kitap gündemlerine henüz girmiş değıl. doğulu aydınların hafızası hiçbir işe yaramayan tarihin sonu gibi. medeniyetler çatışması gibi kitaplarla iptal edildi.
    tartışa tartışa daha çok sömürünün kölesi olduk; tartışa tartışa anti-emperyalizm ve bağımsızlık safları dağıldı, parçalandı. dünyanın sömürülen yüzlerce ülkesini bir kenara koyun, yanı başınızda azerbaycan; ülkenin yarısı fiili işgal altında, petrolünün yarısını amerika, dığerını rusya götürüyor... sömürgenin daniskası! sömürgelerin sömürgesi!.. bunları konuşan, tartışan yok!...
    benim kafam karışık değil. hep beraber el ele verip yeni bir anti-emperyalist kuşak yetiştirmeliyiz; fikirlerimiz, canımız, dergilerimiz, kitaplarımız, her şeyimiz bu anti-emperyalist kuşağın yetişmesinde başrol oynamalı...

    şark topraklarının henüz enternasyonel bir dergisi, gazetesi, partisi yok. bu nasıl "küreselleşme", herkes küreselleşiyor biz kendi dinimizden, milliyetimizden olanlarla bir türlü konuşmaya geçemiyoruz. hızla, şarkın partisi. şark halklarının partisı... şark partisi... ve benzer başlıklar altında, şark topraklarının, milliyetçisi, islamcısı, solcusu, çevrecisini aynı anti-emperyalist beraberliğe götürecek yazışmalara, toplantılara girmeliyiz.

    farslar, türkler, araplar arasında mustafa suphi ne yapmak istiyorduysa, bugün aynı şeyi yapacağız. doğu halkları konfederasyonu, müslüman halklar federasyonu diyerek, sömürgelerin enternasyonelizmi derken, sultan galiyev neyi kastediyorsa, bugün aynı davayı sırtlanmaktan başka şansımız yoktur!..

    kalkıp bana bu büyük örgütlenmeyi maddi olarak kuramayacağımızı söyleyebilirsiniz. örgütler kuracak maddi gücümüz olmayabilir. ama, bunun coşkusunu, duygusunu, fikriyatını yayabilir, yazabilir, konuşur, tartışabiliriz.
    kendi irademizle biz bize konuşalım. kendi despotlarımızı, kendi zalimlerimizi bizler aramızda alaşağı edelim. şiirimiz, edebiyatımız, heyecanımız bu davaya hizmet etsin. coşkumuzu ateşte ve ayakta tutarak; anti emperyalist heyecanımızı asla soğutup dondurmadan yeni kuşaklara bağımsızlık rüzgarını uzatabilmeliyiz.

    milli ve dini değerlerin asla kökünden kopartılamayacak değerler olduğunu, islamcılarla, milliyetçilerle artık tartışmalıyız. ve onlara, bugün, toprağımızın öz çocukları fethullah hocaların, tayyip erdoğanlar'ın nasıl ve niçin amerika'nın kölesi olduğunu soralım. yani, solcuları, milliyetçileri, islamcıları; hepimiz, herkesi, aynı bağımsızlık çizgisine getirecek tartışmaların içine dalmalıyız...
    yani, galiyev'in açtığı kapıdan girmeliyiz. bu topraklarda bağımsızlık bayrağını kim kaldırırsa onun arkasına geçelim.
    ve sonra. trabzon mebusu ali şükrü bey, mustafa suphi'yi kim öldürdü diye ateşli bir konuşma yapar mecliste. ve sonra mustafa kemal'in koruması topal osman sen kimi ima ediyorsun deyip boğazlayarak öldürür ali şükrü bey'i...

    ve sonra. cemal paşa tiflis'ten orta-asya'yla toparlamaya giden enver paşa'ya haber gönderir. "sakın anadolu'ya dönüp mustafa kemal'in işini bozma..." ve sonra. enver paşa, 1922'de pamir dağlarında rus mitralyözlerinin üstüne sürer atını ve orada ölür, oraya gömülür... (kemikleri on yıl önce istanbul'a getirildi)

    ve sonra. dünya böyle bir fikir görmedi. böyle bir soğuk. kazan'dan yola çıkar galiyev'in atlıları. soğuktan donmuş arkadaşlarının cesetlerini kızaklara bağlar. soğuktan boku donuyor askerlerin. yağlı ve bitli kalpakları. askerler birer birer tifodan ölüyor. buzdan birer kalıp gibi atıarına bindiler. bir tahta barakada sabaha dek ateş etrafında tartıştılar. beyinleri kuş tüyü yastık kadar hafif. dünya böyle sıcacık fikir görmedi hepsi işsiz, güçsüz. hepsi tartışa tartışa sabaha varmadan generalliğe yükseliyor. sonra. galiyev atını gözle görülmeyen başka dünyalara doğru sürükledi. kardeşleri. bolşevik yoldaşları yolunu kesip tutukladılar. dünya böyle bir kalleşlik görmedi. galiyev bir daha kazan'a dönemedi. fikirlerinden, inadından, gururundan ne mahkemede ne hapiste zerre geri adım atmadı. ve sonra...
    moskova'dan yeni efendiler gelip kazan?a lenin?in ölümsüz heykellerini diktiler. ve seksen yıl sonra, olacak şey değil, oldu, komünistler av köpekleri gibi saldırıp yıktılar lenin heykellerini...

    ve sonra galiyev'i galiyev'in öz çocukları dahi unuttu. benimki boş bir hayal. olsun, kafamda canlandırıyorum şimdi, o boşalan meydanda, orta-asya'nın bu en güzel evladının heykelini!..."
    .../...
    yadan

    böyle işte. şimdi insan bu adamlar hakkıında yorum dahi yapamıyor. bu insanların bırakınız hikâyelerini kendileri de gitti artık bu dünyadan. lakin şu var ki nihat genç, hâlâ sultan galiyev ile ahmet mithat efendi'nin ortasında bir yerde duruyor.
  • "emperyalizme karşı savaşta millet bir olsun, milletler eşit olsun" diyebilmiş düşünce adamı.

    galiyev, sovyetler birliği diye bir birleşik bolşevik devletler topluluğunun kurulamadığını, özellikle stalin uygulamalarının ve devlet kapitalizminin, yaşadığı dönemdeki gibi bir süreçte ilerlerse er geç sovyetler birliği'nin daha doğrusu rus sovyetleri'nin sömürdüğü ulusları iyice ezerek dağılacağını ön görebilmişti.

    galiyev, ikinci emperyalist savaşın da yaklaştığını ve ön asya zenginliği için daha kanlı ve daha farklı yöntemler içeren mücadelelerin milletler çelişmesinde yakın bir zamanda başlayacağını düşünmekteydi.

    bolşevik parti'nin mollanur vahidov'un temellerini attığı neriman nerimanov, mustafa suphi, ve ethem nejat gibi isimlerden oluşan doğu devrimcisi kanadının lideriydi. bu kanadın fikir mücadelesi ilerleyen dönemde ortaya çıkacak ho şi minh ve ernesto che guevera gibi 3. dünya devrimcilerinin söylem ve eylemleriyle örtüşmekteydi.

    galiyev yeni dünya sömürü sisteminde az gelişmiş ülkelerin üretimlerini ve kimliklerini iğdiş etmek için kültür istilası ve ulusal değerleri çürütme operasyonlarının sistemli olarak kullanılacağını ifade etmekten geri durmadı. ayrıca ne rus ne sosyalist olabilen dayatmalarda ısrarcı olan ve rus şovenizmi yönü ağırlık kazanan bolşevik parti iktidarının özellikle türkistan'daki kültür ve kimlik diktasına ömrünü ortaya koyarak direndi. kronştad katliamını kıyasıya eleştirdi.

    kendisi gibi "dünya devriminden" bahseden troçki'den en temel ve uzlaşmaz farklılığı ise troçki'nin büyük devrimi batı proleteryasından, galiyev'in ise sömürülen milletlerin emekçi güçlerinden beklemesiydi. zira galiyev'e göre batılı (emperyalist) ülkelerin işçi sınıfının çıkarları pek çok zaman tepesindeki burjuva iktidarlarla çakışmaktaydı. dünyayı kana boyayarak az gelişmiş ülkelerin hammaddesini ve ucuz işgücünü sömüren batılı devletler, kendi işçi sınıfları rahat dursun diye görece rahat imkanlar sağlamakta, kirli ulufelerle emekçilerini susturmaktaydı....

    düşünceleri de örgütlenişi de iktidarlar tarafından son derece tehlikeli bulunuyordu. galiyev yukarıda ismi sayılan ve sayılamayan tüm yoldaşlarıyla birlikte katledildi. ama unutulmadı. sovyet arşivlerinde yıllarca karanlığa mahkum edilen, sis perdesine gömülmek istenen galiyev'in düşünceleri bu devletin dağılışının ardından nihayet gün ışığıyla buluşabildi.

    galiyevciler ülkemizde bizim yurdumuz dergisi çatısında fikirsel çalışmalarını yürütmektedir. attila ilhan, halit kakınç, nusret türk, şener üşümezsoy ve nihat gençgibi bir avuç aydınımız söz konusu siyasi kişiliğin düşünce kalıtını toplumlarına duyurabilmek için patırtısız, seviyeli ve kararlı bir çabanın içindedirler. yolları açık olsun...
  • http://sultangaliyev.com/ adresinden hakkında bilgi edinilebilecek ideolog.
  • bizde burjuva yada işçi sınıfı yoktur sadece bir kaç atlı genç vardır gibilerinden benzeri bir cumle kurduktan sonra sınıflandırmayı vatanseverler ve vatanhainleri diye 2 ayırarak milli bir komunism dusu yaratmıştır.
  • doğu halklarını kasdederek ,"bizler rusya içinde iki kere proleteriz." demiştir.
  • son yıllarda ulusal solcuların da sahiplendiği bir şahsiyet oluvermiştir. gün zileli, attila ilhan'ın sultan galiyev'e olan hayranlığının ne gibi tutarsızlıklar taşıdığını "galiyev üzerinde el sıkışmak" adlı makalesinde ortaya koymuştur. zileli özetle sultan galiyev milliyetçiliğinin, ezilen ulusları isyana teşvik eden yapıda olduğunu ve bu yüzden attila ilhan gibi "milliyetçi solcu"lara değil, egemen devlet sınırlarında baskı altında yaşayan etnik gruplara hitap eder tarzda olduğunu, ayrıca sultan galiyev'in anlayışıyla (yanlış anlaşılmasın, galiyev de devletçidir, otoritarizmi savunur ancak merkez-kaç güçleri merkeze bağlama eğiliminde değildir) merkeziyetçi bir yapıyı savunan attila ilhan vb.lerinin fikirlerinin örtüşmediğini savunur
hesabın var mı? giriş yap