• jean-christophe grangé'in okuduğum ilk ve tek kitabı. sonuyla büyüler. yaklaşık 10 saat aralıksız okumamı sağlayacak kadar sürükleyici bir kitaptır ayrıca.
  • her ne kadar hikayenin akışı içerisinde kayda değer bir politik ve tarihsel arka plan oluşturulmuş olsa da, vasatlık ve yüzeysellikten kurtulamadığını düşündüğüm, yine de insanın okumaktan pişman olmayacağı polisiye roman.

    --- spoiler ---

    cedric volokine'in cinayetlerin gerçekleşmesine dair bütün ipuçlarına vakıf olması daha bu karakter hikayeye dahil olup soruşturmaya angaje olduğu andan itibaren mevzuya aşina olduğu hissini yaratıyor. o nedeni bilmiyor, ama okuyucu o parçaları kolaylıkla birleştirebiliyor. üstelik çizilen melek yüzlü serseri polis imgesi daha kilometreler ötesinden "ben tesadüfen bu hikayede değilim" diye bağırıyor. dolayısıyla romanın sürpriz unsuru zayıf kalıyor.

    fransız devleti'nin kamerun'da giriştiği "operasyonların" anlatıldığı yan hikaye ve şili'li işkencecilere refakat etmiş fransız generallerin hikayeleri başlı başına roman olabilecek zenginliğe sahipmiş.

    son olarak; "bir tarikat ile bir din arasındaki tek fark, yandaşlarının sayısıdır."

    --- spoiler ---
  • italyan bestekar gregorio allegri' nin eseri. bu ilahi geç rönesans döneminin en göze batan eserlerindendir.

    http://www.youtube.com/watch?v=ia88as6wy_4

    miserere mei, deus: secundum magnam misericordiam tuam.
    et secundum multitudinem miserationum tuarum, dele iniquitatem meam.
    amplius lava me ab iniquitate mea: et a peccato meo munda me.
    quoniam iniquitatem meam ego cognosco: et peccatum meum contra me est semper.
    tibi soli peccavi, et malum coram te feci: ut justificeris in sermonibus tuis, et vincas cum judicaris.
    ecce enim in iniquitatibus conceptus sum: et in peccatis concepit me mater mea.
    ecce enim veritatem dilexisti: incerta et occulta sapientiae tuae manifestasti mihi.
    asperges me hysopo, et mundabor: lavabis me, et super nivem dealbabor.
    auditui meo dabis gaudium et laetitiam: et exsultabunt ossa humiliata.
    averte faciem tuam a peccatis meis: et omnes iniquitates meas dele.
    cor mundum crea in me, deus: et spiritum rectum innova in visceribus meis.
    ne proiicias me a facie tua: et spiritum sanctum tuum ne auferas a me.
    redde mihi laetitiam salutaris tui: et spiritu principali confirma me.
    docebo iniquos vias tuas: et impii ad te convertentur.
    libera me de sanguinibus, deus, deus salutis meae: et exsultabit lingua mea justitiam tuam.
    domine, labia mea aperies: et os meum annuntiabit laudem tuam.
    quoniam si voluisses sacrificium, dedissem utique: holocaustis non delectaberis.
    sacrificium deo spiritus contribulatus: cor contritum, et humiliatum, deus, non despicies.
    benigne fac, domine, in bona voluntate tua sion: ut aedificentur muri ıerusalem.
    tunc acceptabis sacrificium justitiae, oblationes, et holocausta: tunc imponent super altare tuum vitulos.

    have mercy upon me, o god, after thy great goodness
    according to the multitude of thy mercies do away mine offences.
    wash me thoroughly from my wickedness: and cleanse me from my sin.
    for ı acknowledge my faults: and my sin is ever before me.
    against thee only have ı sinned, and done this evil in thy sight: that thou mightest be justified in thy saying, and clear when thou art judged.
    behold, ı was shapen in wickedness: and in sin hath my mother conceived me.
    but lo, thou requirest truth in the inward parts: and shalt make me to understand wisdom secretly.
    thou shalt purge me with hyssop, and ı shall be clean: thou shalt wash me, and ı shall be whiter than snow.
    thou shalt make me hear of joy and gladness: that the bones which thou hast broken may rejoice.
    turn thy face from my sins: and put out all my misdeeds.
    make me a clean heart, o god: and renew a right spirit within me.
    cast me not away from thy presence: and take not thy holy spirit from me.
    o give me the comfort of thy help again: and stablish me with thy free spirit.
    then shall ı teach thy ways unto the wicked: and sinners shall be converted unto thee.
    deliver me from blood-guiltiness, o god, thou that art the god of my health: and my tongue shall sing of thy righteousness.
    thou shalt open my lips, o lord: and my mouth shall shew thy praise.
    for thou desirest no sacrifice, else would ı give it thee: but thou delightest not in burnt-offerings.
    the sacrifice of god is a troubled spirit: a broken and contrite heart, o god, shalt thou not despise.
    o be favourable and gracious unto sion: build thou the walls of jerusalem.
    then shalt thou be pleased with the sacrifice of righteousness, with the burnt-offerings and oblations: then shall they offer young calves upon thine altar.
  • the cat empire'in müthiş bir şarkısı;

    do you ever look around
    turn your ear to the ground
    show your face to the sky
    on a night when the skies echoe sounds
    from inside of your mind
    on the stage that you shone
    where the sun did become you
    and move with your thoughts
    through the sighs and the scenes
    of the worlds you have seen
    and the sights that have been
    your reflection in shadows and dreams?
    - your reflection in shadows and dreams

    did you ever see a man
    who did walk down the street
    white robe with no shoes on his feet
    and on top of his head place a box with two slits
    and the sign from his neck said
    'ı do not exist'
    or a woman who could not remember her name
    did stutter and stutter
    again and again
    and saw you and called you her son
    her eyes said
    'my being is gone
    but still ı'm not dead'?

    miserere

    have you ever seen a sound
    have you listened to an image
    have you ever touched a thought
    have you ever tasted nothing
    have you ever told a lie
    that was true more than truth
    because truth it had lied
    all its life when it spoke to you?
    and what did it say
    it is that it is this
    this goes here here is there
    it is not yes it is
    it was dulling your senses
    your eyes they were bound
    have you ever my friends
    been looking around?

    and the other replies
    with a wave of a hand
    ı am already here
    in this promised land
    but not by a god and not by a king
    and not by a spirit
    deep from within
    ı am here
    because a miracle's a whim
    it's a flash of glory
    it's an empty tin
    and maybe might lets you in
    not to save you
    but to keep on looking-

    miserere

    have you ever
    been so happy that you're sad?
    that the lights turn to stars
    and the stars become eyes
    and hello's are goodbye's
    and the laughs are the sigh's
    and the show disappears with the note
    'until next time'

    long live living
    if living can be this

    long live living
    if living can be this

    long live living
    if living can be this

    long live living
    if living can be this

    do you ever look around
    turn your ear to the ground
    show your face to the sky
    on a night when the skies echoe sounds
    from inside of your mind
    on the stage that you shone
    where the sun did become you
    and move with your thoughts
    through the sighs and the scenes
    of the worlds you have seen
    and the sights that have been
    your reflection in shadows and dreams
    do you ever look around
    and find what is yet to be found?
  • the cat empire'in yazdığı şaheser için konuşacağım,

    bu şarkıyı iki senedir çok sık olmasa da dinlemekten bıkmadan,
    her seferinde yeni bir şey keşfederek dinliyorum.
    çok özel bir parça.
    her seferinde beni başka bir aleme sürüklemiştir.
    mesela bugün,
    günün herhangi bir anında dinledim, her zaman müzik dinlediğim gibi.
    her ne yaparsam yapayım o anda müzik dinlemeye çalışırım.
    gerçi geçen bir gün arkadaşla konuşurken düşündüm,
    müzik dinlemenin iki çeşidi var bence,
    müzisyen kulağıyla ve de
    tam olarak anlatamıyorum,
    hobi olarak gibi diyebiliriz,
    hayatın arka fonu daha doğru olur belki,
    ya da sadece sıkılmamak için.
    müzisyen kulağıyla dinliyorsan eğer
    ve bir iş yapacaksan bu sırada
    yaptığın o işi zorlaştırıyor.
    çünkü dikkatin direk müziğe kayıyor.
    her neyse konudan dağılmayaym.
    her neyse bugün dinledim işte,
    şarkının son kısmında
    bir keman giriyor
    bak şimdi farkettim şarkının başında da var
    aynı notayı çalıyor.
    daha doğrusu titretiyor.
    ama vibrato titretmesi değil.
    bu;
    bugün
    belki de son bir kaç gündür
    aylardır da diyebilirim
    hatta senelerdir
    emin olmamıza hiç gerek yok,
    yaşantımda,
    gördüğüm,
    karşılaştığım,
    başıma gelen,
    en hoş şey oldu.
    sanırım.
    mesela,
    bugün,
    bugün yazacak bir şey bile bulamadım.
    iki gün önce,
    aylar sonra ilk defa
    bir kızla uzun uzun...
    bak yarım bırakmıştım 2 hafta önce entry'i.
    uzun uzun öpüştüm,
    evet evet o güzeldi bak.
    öpüşmek güzeldi.
    gün geçtikçe,
    içime, ruhuma işleyen şeyler azalıyor.
    bunun sebebini de kendime bağlıyorum;
    nedense eskisi gibi yaşam dolu olamıyorum.
    insanlarla eğlenemiyor, eğlendiremiyorum.
    çünkü sevdiğim ve inandığım şeyleri
    paylaşacak,
    onları benimle sevecek,
    onlara benimle inanacak,
    insanlara rastlayamıyorum.
    o insanlarla,
    şarkıdaki gibi,
    keman ve arşe gibi,
    bir olup,
    titreyip,
    hayata nüfuz etmemiz lazım.
    rasyonelleşecek olursam,
    insanlar,
    parayla,
    kariyerle,
    itibar
    ve
    aynılaşmak
    ile
    kafayı bozmuş.
    hobileri
    ise
    kavga etmek,
    dünyamı mahvetmek,
    dışlamak
    olmuş.
    şu an cebimde param yok mesela,
    normalde,
    çıkıp sokakta gitar çalacaktım.
    yağmur yağıyor diye çıkamıyorum.
    ama yağmura kızmam.
    yer yüzünde yağmura kızan insanlar var.
    tadını çıkarmak varken...
    belki çok fazla para kazanamayacaktım,
    ama bugünlük,
    kedim ve benim için yeterli olacaktı.
    şimdi 27 yaşındayım,
    10 yıl sonra da böyle yaşayabilirim.
    arada ısırsa da
    kedim beni seviyor.
    şapkama,
    bazı günler,
    çok para,
    düşüyor.
    bazı günler
    ise
    az.
    keman ve arşe olacak isek
    biz;
    günün birinde yağmur yağıyor diye
    aç kaldığımızda,
    beni geç,
    yağmura kızmak yerine,
    dışarı çıkıp,
    yağmurda dolaşmamız gerekirdi.
  • etnik kimliği her fırsatta okuyucunun gözüne sokulan gözü pek polis/dedektif ve araştırdıkça karanlık bir yoldan derin bir travmaya-kaynağa ulaşan kanlı cinayet detaylarıyla klasik grange kurgusu, lakin finali hollywood kurgularına öykünürcesine basitçe yapılmış.

    --- spoiler ---

    adım adım çözülerek ve ana karakterleri de çözerek ilerleyen bir davanın sonucunda gölgelerden "devletin" çıkıp "bu karanlık sırda/surda bir gedik açmak için sizin gibi laf dinlemez ve başına buyruk arızalarımıza ihtiyacımız vardı" demesi biraz komik kaçmış.

    --- spoiler ---

    üniversite sınavlarıyla boğuşurken, derslerin stresini beynimden atmak için kendimce bir ritüelim vardı: sınavların akabinde ciddi kitaplar okumaz; brown, grange ya da christie maceralarını çerez niyetine okuyup kendime gelmeye çalışırdım. son günlerde okumaya çalıştığım bir yazarın cümleleri intizamsızlığı ve karmaşıklığıyla beynimi neredeyse durma, hattâ kaynatma noktasına getirince, biraz nefes alıp basit bir kitaba bakınayım niyetiyle eski ritüelime döndüm ve kurgudaki saçma noktaları düşünmek bir parçacık da olsa iyi geldi sanırım. böyle abur cuburların da kendince faydaları var işte.*
  • allegri saheseri. ne kadar kutsanmis gelse de kulaga aslinda bizzat icimdeki seytanlara seslenip onlari kudurtan azdiran yegane seylerden..

    gunlerdir hasta yatagimda yuksek atesle dinleyip yeniden huzur buldugum.. ozlemisim cok:

    https://youtu.be/ia88as6wy_4

    efsanevi nara kisminda huzur icinde olebilirim sanirim
  • tankut gökçe bu kitabı çevirmemiş, yorumlamış. zaten cümle düşüklükleri, "ok"'un "tamam" yerine "ok" olarak bırakılması, zaman kipi kaymaları falan derken sürekli bir tehcir muhabbeti dönmesinden işkillenip daha 10 bölüm okumadan kitabın orijinaline baktım. gökçe "génocide" * sözcüğünü tehcir olarak çevirmekle kalmamış başka ilginç işler de yapmış. örneğin bir noktada karakter "yine ermeni soykırımından bahsetme" derken bunu "yine ermeni soykırımı zırvalıklarından bahsetme" olarak değiştirmiş. dahası "ermeni ismiyle türkiye'ye gidersen başın ağrır, hele ağrı dağına gideyim dersen sana asker eşlik eder ve geri dönemezsin" gibi karakterin (ya da jean christophe grange'in) aşırı ırkçılık yaptığı bir kısmı tamamen çeviriden atmış.

    grange popüler bir yazar olduğu için kitabı türk okuyucuyu rahatsız etmeyecek bir hale getirmek istediklerini anlayabiliyorum, (ki ağrı dağıyla ilgili olan paragraftaki "midnight express" seviyesindeki ırkçılık grange'e şüpheyle bakmama yol açtı) ancak soykırım mı değil mi tartışmasından bağımsız olarak çeviri açısından bunlar hem şık hem de etik değil, zira bir çeviri okuduğumda aksi belirtilmediği sürece ufak tefek gramer hataları olsa bile içeriğin değiştirilmediğini, ekleme çıkarma olmadığını varsayıyorum. çevirmenin okuyucuyu dip notla bile bilgilendirmeden bu tarz değişiklikler yapmış olması "başka kim bilir neleri değiştirdi" sorusunu oluşturduğu için kabul edilebilir değil.

    edit: bu arada ingilizce okuyayım bari diye baktım da, kitap ingilizce'ye çevirilmemiş bile.
  • katolik tövbe duasının "miserere mei, deus" (tanrı'm bana merhamet göster) sözleriyle başlayan, ilk çokseslilerini 16. yy.'da josquin ve c. festa'nın (1517) bestelediği, uzun yıllar notası herkesten saklanan, en ünlüsünü de 1638'de allegri'nin çifte korolu, 4-5 sesli (finali 9 sesli) yazdığı dinsel koro yapıtı.
  • bizzat papa tarafından yasaklanan gregorio allegri' nin eseri. bu yüzden sadece üç adet kopyası olan bir şaheser. kopyalardan tekinin sahibi, wednesday service sırasında bu eseri dinleyip saatler sonra eseri evinde hafızasından icra eden mozart'tır. bence bu eser, batı medeniyeti ile islam medeniyeti arasındaki farkın ne kadar açıldığını gösteriyor. dini ritüellerde bile bu kadar sanatsal bir fark oluştuysa gerisini siz düşünün.
hesabın var mı? giriş yap