• çalışma hayatında gözlemlediğim bir gerçek.
    akşama kadar sepet gibi oturup çay, kahve içerek diğer departmanların müdürleri ile geyik çevirmek dışında başlıca vazifeleri; şirket tarafından kendilerine tahsis edilen haklarını iş için değil bilhassa özel işlerinde kullanmaları falan var. gerek özel sektörde gerek kamuda çalışıyor olsun, bir adet müdür ne iş yapar yahu, herhangi bir iş yapanını gören, duyan, bileniniz var mı ?
  • (bkz: imza)atar.
  • ben de orkestra şeflerinin ne işe yaradığını düşünmüşümdür.
  • müdürlerin de eleman gibi çalışmasını beklemek idarecilik vasfına terstir.
    idareci çalışan değil, çalıştırandır.
    bir müdürün kendisi değil, departmanı çalışmıyorsa başarısızdır.
  • müdür olup hiç bir iş yapmamak isteyen yazar beyanatı.
    durum öyle dışardan görüldüğü gibi değildir.

    link
  • onu anladığın gün müdür olabilirsin. kurumlarda bazı kişiler ellerini arkasına kavuşturup çevrelerine bakınırlar. onların görevi budur. böyle bir ihtiyaç var mıdır? vardır. kimin çalışıp kimin çalışmadığına kim bakacak? herkesin görevi çalışmak olsaydı bugünkü sistemde kimse çalışmazdı. o kurumun açık kalmasını sağlayan da müdürdür. her üst yönetici kendine bağlı kurumu kapatmaya eğilimlidir. onun kapanmamasını müdür sağlar. nasıl sağlar diye sorma bilsen müdür olurdun. senin bir yılda erişebileceğin bilgiye yan odadaki müdürle bir çay içerken müdür ulaşır. aslında bu yazı daha çok uzar, ben de zaman zaman ekleme yaparım.
    edit: bu arada bizkamilmiyik in paylaştığı kerikatür gerçekten durumu anlatıyor.
  • bizlerde müdürlerin işçi gibi çalışmasını beklemiyoruz ama en azından biraz zeka sahibi olabilirler diye düşünüyorum.aynı şeyleri tekrar tekrar sormyabilirler mesela yada kimden ne gibi veri istiyeceklerini bilirler.yada başkası ile konuşmasının sonucunu başka birinden öğrenme umudu içinde olmayabilir diye düşünüyorum..şu zamana kadar vasıflı bir müdür göremedim.
  • çok sevdiğim bir hikaye var bu konuyla ilgili;

    büyük amerikan imalat fabrikalarından birinin yönetim kurulu üyeleri kâr ve zarar hesaplarını incelerken, fabrika müdürünün aylığına takılmışlar ve bu ücretin yüksek olduğunu düşünmüşler. içlerinden iki kişi seçerek fabrika müdürü denen bu adamın neler yaptığını bir görmelerini ve ondan sonra bu konuda karar verilmesini kabul etmişler.
    iki kişilik heyet bir sabah sessizce fabrikaya gitmiş ve fabrika müdürünün odasına girmiş. gördükleri manzara şu olmuş: fabrika müdürü elinde kahve fincanı, ağzında purosu, etrafa halka dumanlar yaymakla meşgul. masanın üstünde ne bir dosya, ne bir kâğıt, hiç bir şey yok. bir müddet kendisi ile oradan buradan konuşan heyet üyeleri, bu müddet zarfında müdürün hiç bir işle meşgul olmadığını ve yalnız birkaç basit telefon konuşması yaptığını görmüşler.
    heyet aldığı intibadan memnun, idare meclisine “fabrika müdürü denilen zatın yanında bulundukları üç küsur saat zarfında hemen hemen hiçbir şeyle meşgul olmadığını ve bu bakımdan böyle basit bir iş için verilen yıllık 100.000 dolardan en aşağı üçte iki nispetinde bir tasarruf sağlanabileceğini” söylemiş. tabii fabrika müdürü bu indirmeye razı olmamış, işten ayrılmış. yeni maaşla çalışmayı kabul eden birçok istekli arasında bir zat yeni fabrika müdürü tayin edilmiş. üç aydan sonra idare meclisine gelen imalat istatistiklerinde az, fakat dikkati çekecek kadar bir düşme başlamış. “fabrika müdürü yenidir, tabii bu kadar acemilik olur” demişler. altıncı ayın sonunda üretim ve kâr istatistik eğrisi bir hayli düşmüş. hatalı üretim miktarı ise artmış.
    eski heyet azaları, yeni fabrika müdürünü odasında ziyaret etmişler. adamcağız kan-ter içinde bir elinde telefon, öteki eli evrak imzalamakla meşgul, başıyla gelenlere oturmalarını işaret etmiş. gelen giden o kadar çok ki, adamla doğru dürüst konuşmaya bile imkân olmamış. fakat heyetin kanaati şu olmuş: “böyle canla başla çalışan bir adam başta olduğu müddetçe işlerin düzelmemesi için hiçbir sebep yoktur, biraz daha bekleyelim.”
    sene sonu gelmiş, her zaman kâr eden fabrikanın bilânçosu zararla kapanınca idare meclisi azaları birbirine girmişler ve işi yeniden incelemeğe başka bir heyeti memur etmişler. yeni heyet müdürün odasına değil fabrikaya gitmiş ve iş başında bekleyen insanlar görmüş, sebebini sormuş. aldıkları cevap şu: “hususi bir döküme başlayacağız. fabrika müdürü ben gelmeden başlamayın dedi, biz de bekliyoruz. her halde elektrik atölyesinden bir türlü ayrılmaya vakti olmadı.”
    o sırada gözleri, yaşlı bir ustabaşına ilişmiş. adamı şöyle bir kenara çekmişler ve fabrikanın eskiye nazaran daha fena çalışmasının sebeplerini sormuşlar. yaşlı ustabaşı içini boşaltmak ihtiyacını uzun zamandır hissetmiş olacak ki, “baylar” demiş:
    “eski müdürümüz teferruatla uğraşmaz, ileriye ait planlar yapar, işi bize bırakır, biz de normal zamanlarda onu rahat bırakırdık. ani, içinden çıkamayacağımız olağanüstü bir problemle karşılaştığımız zaman ancak ona başvururduk ve o zaman da bilirdik ki o bizim bu sorunumuzu çözecek. o hakiki fabrika müdürü idi. güler yüzlü idi. purosunu içer, bizimle şakalaşır, fakat hepimiz için düşünürdü. şimdiki müdür de çok dürüst, iyi niyet sahibi, hatta çok daha çalışkan bir adam. fakat o hiçbirimize inanmıyor, her işin kendisi tarafından görülmesini istiyor. yani o bizim yerimize ustabaşlık yapıyor. tabii biz de amele çavuşu mertebesine düşüyoruz. haydi neyse buna da aldırmayalım ama fabrika müdürlüğü boş kalıyor. elinde purosu ileriyi görmeğe çalışan, tedbir alan, düşünen adamın yerinde kimse yok.”
  • diğer sektörleri bilemiyorum ama gördüğüm kadarıyla turizm sektöründe yükseldikçe, senden beklenen performans ve çalışma saatleri de artıyor. hem de böyle bir talebi oldukça düşük bir ücrete karşılayacak bir çalışan kitlesini de nasıl başarmışlar bilemiyorum ama oluşturmuşlar. 24 saatini versen, adam dahasını istiyor.
hesabın var mı? giriş yap