• konuyla ilgili soner yalçın'ın 28 şubat 2010 tarihli yazısından bir alıntı:

    "...
    apoletleri sökülmüş, maaşına el konulmuş mustafa kemal, kongre için anadolu’nun tozlu yollarına düştüğünde, erzakında 20 yumurta, 1 okka peynir ve sadece 20 ekmeği* vardı.
    karşısında sadece yedi düvel yoktu. hani diyorlar ya, “mustafa kemal’i anadolu’ya para verip gönderen sultan vahdettin’dir!”
    peki saray, düyun-u umumiye’den 900 bin lira ve osmanlı bankası’ndan 1.340 bin lira borç alıp kurduğu kuvay-i inzibatiye’yi niye ulusalcıların üzerine sürdü? neyse, böylesi saçmalıklara inanan var mı?
    mustafa kemal tarihin yönünü bu şartlarda değiştirdi.
    ..."
  • hürriyet bazı tarihçilerden fikir almış:

    mete tunçay:
    "ben öteden beri ‘hain padişah vahdettin’ sözünün, o dönemin şartları içinde söylenmiş haksız bir şey olduğunu düşündüm. vahdettin siyasi anlamda yanlış hesap yapmış olabilir ama bu vahdettin’in veya damat ferit paşa’nın hain olduğu anlamına gelmez. hain olması için en azından karşılığında bir şeyler alıp satması gerekir. vahdettin’in bir şey alıp sattığını kimse söyleyemez herhalde. bu, cumhuriyet’in kuruluş dönemi koşulları öyle gerektirdiği için dolaşıma sokulan bir söyleyiştir. bugün artık bu meselelere çok daha soğukkanlı bakabilecek ve şefkatle yaklaşabilecek durumdayız."

    yılmaz öztuna:
    "sultan vahdettin’in hain olmadığını ben 40 senedir yazıyorum zaten. kaldı ki, tarihçiler ‘hain’ kelimesini kullanmaz. çünkü bu siyasi bir kelimedir. kuruluş yıllarının ateşli dönemlerinde kullanılmış bir kelimedir bu ve öyle bir dönemde de mutlaka kullanılması gerekirdi. bu fransız ihtilali’nden sonra da böyle olmuştur, rus devrimi’nden sonra da böyle olmuştur. ama aradan zaman geçip yeni rejim yerleştikten sonra, geçmiş dönemleri daha dikkatle tetkik etmek ve inceleme yaparken de böyle kavramlara yer vermemek gerekir. ecevit’in böyle düşünmesi ve düşüncelerini cesurca söylemesi, bence önemlidir."

    mim kemal öke:
    "vahdettin ne bazılarının iddia ettiği gibi ne hain, ne de onlara karşıt olan kesimlerin iddia ettiği gibi, mustafa kemal’e anadolu’ya geçip milli mücadele’yi başlatması insiyatifini kullanan perde arkasındaki gizli kahramandır. doğrudur, vahdettin, mustafa kemal’i samsun’a gönderirken, mustafa kemal’in ne yapacağını gayet iyi biliyordu. ve bu projeye de sadece onay vermekle kalmadı, para da verdi. ancak, bunu saraya yakın çevrelerin telkin ve hatta tazyikiyle yaptı. bir yerde bu işe zorlandı. mustafa kemal’in idam fermanını onaylaması ise tamamen ingiliz baskısının bir sonucudur."

    reşat kaynar:
    "padişah vahdettin’in doğrudan doğruya memlekete zarar vermek için yaptığı bir hareket yok. dolayısıyla, elimizde vahdettin’in ihanetini gösterecek bir belge de yok. ama hadiseleri atatürk’ün nutuk’ta anlattığı gibi gözden geçirirsek, vahdettin’in en büyük kusurunun sevr’in imzalanması sırasında ortaya çıktığını görürüz. sevr, devletin ve milletin ortadan kalkması demektir. atatürk, sevr konusunda doğrudan vahdettin’i suçluyor. dolayısıyla, asıl tartışılması gereken vahdettin’in sevr konusunda aldığı tutum olmalıdır. "

    murat bardakçı:
    "bir hükümdarın devletine ihaneti ile sıradan bir insanın kendi evini yakması arasında hiç fark yoktur, zira hükümdarlar devletin kendilerine allah’ın lutfu olduğuna inanırlar ve devleti mülkleri olarak görürler. vahdettin herşeyin bittiği bir anda, 4 temmuz 1918’de tahta geçti, üç ay sonra, 30 ekim’de mondros mütarekesi’ni imzalayıp teslim olduk. yani, dünya savaşının ve yenilginin vahdettin ile hiçbir alákası yoktur. iktidarı, bebek ile aksaray arasındaki bölgeye sıkışmış bir padişahın çaresizliği sözkonusu. tek yaptığı, ‘iki tarafı birden idare edip zaman kazanma’ çabası ve işte bu oyalama taktiği bizde ihanet olarak yorumlanıyor. hatıralarında, ‘facialara ve olaylara kalkan olamadım ise de, paratoner vazifesi gördüm. musibetleri üzerime çektim, kendimi feda ederek vatanı kurtarmaya çalıştım’ diyor. vahdettin hakkındaki tek belgesel biyografiyi yazmış bir kişi olarak şunu söyleyebilirim: osmanlı tarihi’nin en şanssız hükümdarıdır, her insan gibi o da bazı hatalar yapmıştır ama memleketini seven bir kişidir ve ihanetle hiçbir alákası yoktur."
  • nutuk

    süngülerini milletin kalbine saplayan yabancilari misafir sayan bir harbiye naziri

    efendiler, rıza paşa kabinesi ve o kabinede harbiye nâzırı olan zat, aziz vatanımızı işgal eden, süngülerini milletin canevine saplayan düşmanları misafir kabul ediyor ve onlara karşı konukseverce ve yumuşakça harekette bir zaruret görüyor. bu ne görüştür, bu ne kafadır? millî dâvâ bu muydu?
    harbiye nâzırı, özellikle millî teşebbüslerinin yanlış yorumlanması yolunda girişilen faaliyetlerin daha güçten düşmediği şu sıralarda, işaret ettiğim ihtiyatlı davranışların yersiz olmadığı kabul buyurulur inancında olduğunu söyleyerek, millî teşebbüslerden zarar görülmüş olduğunu anlatmaya, bu yüzden meydana gelen kötülüğü tamir için tedbirlerinin yersiz olmadığını bize de kabul ettirmek ustalığını göstermeye çalışıyor.
    harbiye nâzırı, telgrafını şu cümle ile bitiriyor : "olgunluğunu eserleri ile ispatlamış olan yüce milletin güvenini kazanmış bulunan bugünkü hükûmetin, işlerinde serbest kaldıkça, dışarıya karşı sözünü daha çok dinleteceği açık bir gerçek olduğuna göre, saygıdeğer hey'et-i temsiliye'den hükûmetin yaptığı işleri daha çok desteklemelerini rica ederim."
    efendiler, cemal paşa , gerçekten önemli noktalara dokunuyor : önce, milletin olgunluğunu ispat ettiğini söyleyerek, bizim millet adına öne düşüp yol göstermemize ihtiyaç olmadığını dolaylı bir şekilde hissettirerek, bizi millet nazarında gereksiz birtakım müdahaleciler sayıyor. ikinci olarak, bizim, hükumeti serbest bırakmadığımızı ve bu yüzden dışarıya karşı sözünü dinletmeye engel olduğumuzu söylüyor.
    efendiler, yüce milletimizin olgunluğunu ispat eden eserler, erzurum, sıvas kongreleri ile bu kongrelerde aldığı kararlar, bu kararların uygulanmasına çalışmak suretiyle birlik ve dayanışma yaratılmaya başlanması ve sıvas kongresi'ni yapanları yok etmeye kalkışan damat ferit paşa kabinesi'ni düşürmek gibi işler, davranışlar ve uyanıklıktı.
    bu kadarla yetinmek, bütün bu hareket ve faaliyetlerde olduğu gibi bundan sonra da millete önderlik etmek gibi vicdanî bir görevden vazgeçerek hükûmeti serbest bırakabilmek, ancak bir şartla mümkün olabilirdi. o da, serbest kalmaya lâyık olduğu anlaşılacak, millet meclisi'ne dayalı millı bir kabinenin memleket ve millet mukadderatını gerektiği şekilde üstlendiğine inanmaktı. milletin, " kahrolsun işgal ! " şeklindeki protestosunu boğmaya çalışan duygu ve kavrayıştan yoksun hayvanca insanlardan kurulu ve içinde hain bulunan bir hey'etin, ahmakça, bilgisizce ve miskince hareketlerinin seyirci kalmak, akıl ve anlayış sahibi vatansever kimselarden beklenebilir miydi?.
    bir de efendiler, cemal paşa : "milletin güvenini kazanmış buiunan bugünkü hükumeti sözüyle pek büyük ve apaçık bir yalana başvuruyordu. milletin hükumete güven duyup duymadığı daha belli değildi. bu söz ancak ve hiç olmazsa, kabine millet meclisi huzurunda güven oyu aldıktan sonra söylenebilirdi. oysa, daha millet meclisi'nin üyeleri bile seçilmiş değildi.
    harbiye nâzırı bu sözü söylediği dakikada, yalnız bir tek kişinin güvenini kazanmış bulunuyordu. o da devlet başkanlığı makamını kirletmekte olan hain vahdettin idi.hey'et-i temsiliye'nin kendileri ile uyuşmaya ihtiyaç duymuş olmasını, millet adına güvene sahip olmakmış gibi kabul etmek istiyordu. eğer maksatları bu idiyse, milletin kendilerine güven vasıtası olan bu hey'eti aradan çıkarma gereği nereden doğuyordu?
  • unutulumaması gereken bir gercekte mustafa kemalin gorevi bırakış tarihidir.bu tarihten itibaren katıldıgı toplantılara bir osmanlı subayı olarak degil ,vasıfsız bir yurttas olarak katılmıştır.

    nutuk

    bu tarihten beş gün sonra, yani 8 haziran 1919'da, istanbul'a harbiye nazırı tarafından çağırıldığımı ve gizlice sorup soruşturmam üzerine, kimler tarafından ne için istendiğimi devlet adamlarımızdan birinin haber verdiğini daha önce başka bir münasebetle yaptığım açıklamada ifade etmiştim. o zat, genelkurmay başkanlığı makamında oturan c e v a t p a ş a idi. bunun üzerine, istanbul ile yapılmış olan yazışmaların bir kısmı herkesçe öğrenilmiştir. bu yazışmalar, erzurumda görevden ayrıldığım tarihe kadar değişik harbiye nazırlarıyla ve doğrudan doğruya sarayla devam etmiştir.
  • konuyla ilgili hürriyet köşe yazarı yalçın bayer'in köşesinde net bir özet ve kronoloji sunulmuştur. bu yazıda geçen bilgiler, yazar alev coşkun'un tarihi unutmamak günceli yakalamak kitabından alınmıştır.

    yazı
  • daha önceki entrylerimde bahsettiğim ve murat bardakçı'nın ben ilk defa yayınladım dediği konunun yalanlanması ile ilgili, görseller de içeren haber:

    http://timeturk.com/m/haber.asp?id=605157
  • nutuk

    ...
    osmanlı devleti'nin içinde bulunduğu grup, birinci dünya savaşı'nda yenilmiş, osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. büyük savaş'ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda. milleti ve memleketi birinci dünya savaşı'na sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar. saltanat ve hilafet makamında oturan v a h d e t t i n soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. d a m a t f e r i t p a ş a 'nın başkanlığındaki hükümet aciz, haysiyetsiz ve korkak. yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı.
    ...
  • atatürk nutuk'ta vahdettin hakkında şu sözleri kullanmış:

    "saltanat ve hilafet makamında oturan vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. damat ferit paşa’nın başkanlığındaki hükûmet aciz, haysiyetsiz ve korkak."
hesabın var mı? giriş yap