• osmanlı'nın 27. seyhulislamı.

    şayet devlet islam çizgisinden çıkarak
    dinin emirlerine itaat etmek hükümetin işi değildir.

    bu ancak ümmetin işidir’ denilirse bu durum dini devletten ayırmaktır. böyle bir durumda devlet islam’dan irtidat etmiştir. şayet ümmet böyle bir hükümetten razı olursa veya hükümet parlamentodan oluşacaksa ve toplumun vekaletini alarak kanun yapacaksa yani ümmet hükümetten razı olma durumunda ise
    ümmet de mürted olur.

    bu durumda hem o hükümetin hem
    de o ümmetin üzerine şu ayet tatbik edilir.

    “allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler... işte onlar kafirlerin ta kendileridir.”

    laiklik ilkesini kabul eden bir siyasi rejim islam hükümlerine başkaldırmış demektir. dolayısı ile öncelikle bu hükümet irtidad etmiş, sonra da bu idareye itaat edenler tek tek mürtedleşmişlerdir. siyasi idarede görev alanlar tek tek mürted hükmünü aldıkları (islam dininden çıktıkları) gibi bu hükümete itaat eden kitlelerde
    irtidada düşmüş olurlar. bu kestirmeden toplu küfre giriş kadar daha korkunç bir olay tasavvur edilemez. birimiz fert olarak islam’ın her hangi bir hükmünü kabul etmediğimiz, dinin sultasını reddettiğimiz, helal ve haramdan, emir ve nehiyden birini inkar ettiğimiz takdirde küfre girmiş oluruz. peki toptan allah’ın sultasını, emir ve nehiylerini, helal ve harama ilişkin ölçülerini reddeden ve dolayısı ile kafir olduğu şüphe götürmeyen bir idarenin üyeleri hakkındaki hükmünüz ne olacaktır? cevap…
    yalnızca mürted ve kafir olmak değil midir? ”

    (mustafa sabri efendi, mevkıf’ül akıl.... 4/280)
  • sözlükteki vatan, millet ve atatürk düşmanlarının fikir babalarındandır. belki de gerçekten büyük büyük babaları da olabilir.
  • şu ülkede nureddin yıldız seyyid kutub vs bu adamdan daha çok önem görüyor ya ona yanarım.
  • iskilipli atıf hakkında "haksızdır" diyen kişi. mısır'daki sohbetlerinde "şapka giymekle kimse dinden çıkmaz" diye anlatırmış. "yahudilerin bellerine kuşandıkları şeyi, zünnarı takın deselerdi o zaman anlardım." dermiş. aslında atıf'ın başına gelen hadisenin gerçek nedenini bilmekteydi. kendisi gibi sultan reayası (demokraasi düşmanı), yerli ve milli olmayan (dış güçlerle iş birliği) bir haindi.
  • kuvayımilliye hareketine karşı çıkan kimse. ancak atatürk hakkında idam fetvasını veren kendisi değil, dürrizade abdullah efendi'dir.
  • soysuzun tekiydi. günümüzde ne yazık ki torunları türklüğe ve atatürk'e saldırımaktadır.
    kendisine ait şu sözü ekleyelim.
    “yunanlılara söylüyorum. allah'ın huzurunda türklükten istifa ediyorum, tövbe yarabbi tövbe türklügˆüme, beni türk milletinden addetme.elimden gelse bütün türkleri arap yaparım, bunların vaktiyle araplas¸madıgˆına eseflenirim”
    mustafa sabri
  • https://www.twitter.com/…status/1286705685363863554
    --- spoiler ---

    kurtuluş savaşı yıllarında işbirlikçi sözde din adamı mustafa sabri, atatürk' ve arkadaşlarına “yankesiciler”, “eşkıyalar”, “hainler”, "allah'tan korkmayan ve peygamberden utanmayan mahluklar”, “yalancılar”, “caniler”, “zalimler”,“katil canavarlar”,“alçaklar” diye lanet okumuştu.
    --- spoiler ---

    https://www.sozcu.com.tr/…n-ihanet-dosyasi-2097074/
  • hilafet'i geri getirmek için vatikan'dan yardım isteyen osmanlı şeyhülislâmıdır. ne tıynette biri olduğunu sadece bu olay üzerinden bile anlayabilirsiniz.
  • eski ''yeni türkiye''nin son insan profillerindendir. burada ''yeni türkiye'' deyince akp'nin yeni türkiye'si gelmesin akla. mustafa sabri bey lozan ile kararlaştırılan türkiye'yi ''yeni türkiye'' diye isimlendiriyordu. örfü, ananesi, dini, kendisi satılmış bir milletin ülkesi(!) ''yeni türkiye''. şimdi lafa sert girdik. devamını çok uzun yazacak olmasam da ilgi çekmek için yaptım bunu. neyse. devam ediyorum.

    mustafa sabri efendi değişik bir adam. yani öyle bir profil ki artık böyle adamlar bulamazsınız. başlı başına bir kudret timsali. burada götünü yayarak elli bin tane kavram hakkında atıp tutan ekşicileri karşısına dikmeye çalışsan hepsinin dizlerinin bağı çözülür de ayakta duramazlar. şu ciddiyete bakın bi şu duruştaki kendinden eminliğe... her şeyin karikatürize olduğu böyle bir çağda, etrafına üç tane dinleyici toplayan vaizlerin bile komedyenlik yaptığı bir çağda, bütün titrlerin alaya alındığı bir çağda böyle bir ciddiyet kalmamıştır. insanın haşyetten gözleri yaşarıyor... neyse.*

    ama maalesef olay burada kalmıyor -keşke kalsa- mustafa sabri bey her ne kadar kendini bütün alanlarda kabul ettirse de ülkenin en sakat dönemine denk gelmesi ve karşısına kemalizmi alması ile soğukkanlılığını kaybediyor ve kendisinin argüman ve duruşundan temellenen bir hareketin ateşini yakıyor aslında haberi olmadan.

    bu harekete kendisinin hilâfet ve kemalizm adlı eseri sebep olmuştur. bu eser o kadar sarsıcı, saldırgan ve hiddetli bir eser ki insan okurken gözleri fal taşı gibi açılıyor. mustafa sabri bey'in üslubu o kadar tekfir ve irrite edici ki okurken kafam ağırlaştı. ki çok hızlı bir okuma yaptım. çünkü normal hızda okudukça kafam ağırlaşmaya, canım sıkılmaya başlamıştı. 220 km/h hızla girip çıktım devamında. dünyada hızlı şekilde okuyan fyodor fyodorovic'ten daha tehlikeli az şey vardır. belki duran top başındaki juninho... çünkü canı sıkılmıştır ve kitap sarmamıştır, okuma şampiyonu bebeler gibi sayfa sayfa köpürterek okur... neyse.

    kitapta kemalizm, mustafa kemal atatürk ve ismet inönü öyle bir yeriliyor ki ben böyle bir şey ne gördüm ne duydum. yani üslubun aşağılayıcılığı, hakareti, küfür etmeden bu kadar yüksek bir perdeden seslenerek karşı tarafı ezişi öyle belirgin ki insan okurken rahatsız oluyor. işte mustafa sabri bey bu kitapta ele aldığı milli mücadele, lozan ve inkılaplar tarihine olan heyecanlı, sivri ve radikal yaklaşımı ile kendinden sonrakilere hem context hem de üslup olarak büyük ve sağlıksız bir miras bırakmıştır. bugün etrafta ne kadar tarihi çarpıtan, siyasal islamı kalkan olarak kullanan, boşa demagoji yaratan ve mağdur edebiyatı yapan kişi varsa beslendiği nokta dönüp dolaşır ve mustafa sabri bey'in dediklerinden filizlenir. yazdığı bu eserler kemalizm, cumhuriyet ve atatürk düşmanlığının başlangıç ve bitiş sınırlarını çizmiştir. ortamlarda kendisinin çizgisinde olduğunu söyleyen kimse bu çizgileri aşamamış, bir adım dahi ileriye götürememiş aksine çağlarının ve kişiliklerinin verdiği ciddiyetsizlikle iyice madara olmuşlardır. mustafa sabri ise ateş püskürse, mantıksız olsa, tekfir etse bile o ''eski toprak''lığın verdiği ciddiyet ve vakar ile komik durmuyor. insan şaşırıyor, rahatsız oluyor, tenkit ediyor ama gülüp geçemiyor. herkese böyle bir ciddiyet lazım hayatta.

    hülasa kendisinin dönemin şartları ve dini hassasiyetleriyle, bu yola vakfedilmiş bir ömrün getirdikleriyle şekillenen zehir gibi bir aklı kullanarak verdiği bu eser kendisini aşıp siyasal islamcıların amme cüzü olmuştur. ne ömrünü mustafa kemal'e sövmeye ayırmış kadir mısıroğlu ne de atatürk'e yekten sövecek kadar maçası olmayan ancak alttan alttan laf çarpmaya çalışan acınası siyasal islam fareleri mustafa sabri bey'in seneler önce dediklerinin üzerine bir tuğla koyabilmiştir. kendisi isteğinin dışında siyassette boğulmuş ancak şimdi kendisini kopyalayan şarlatanlar gibi tarafgir olmanın sefasını sürmemiş aksine cefasını çekmiştir, göğüs germiştir. dediklerinin doğruluğu ve yanlışlığından bağımsız bir tavır olarak değerlendirilmelidir bu. çünkü kendisinin heyecanlı bir şekilde söylediklerini soğukklanlı bir şekilde değerlendirecek tavra sahip insan yok gibi bir şey bu zamanda. yani börü falan izleyerek büyümüş, muhtaç olduğu kudreti damarlarındaki asil kanda aramış bir dönemin çocukları, yani bizler, mustafa sabri bey'in ''arabistan’da çerkeslık milliyetinin muhafazası endişesine düşülmesini bile çok münasebetsiz bulmuştum. hele muhafaza-i milliyet sevdası ile latin harflerini kabule lüzum görülmesi beni büsbütün sinirlendirmişti. şam’da tavattun eden çerkesler, milliyetlerini kaybedip de muhitin etkisi altında araplaşsalar bundan ne ziyan edecekler? kaybedecekleri çerkeslik yerine arap milliyeti kazarımak ziyan mı yoksa kâr mı sayılmaya lâyık-tır? benim elimden gelse türkleri de arap yapanm, sair müslûmanları da... bunların vaktiyle araplaşmadığına de çok teessüf ederim.'' demesini anlayamayız. çünkü bundan sonra ''halbuki arap milliyetini kazanmayı türk milletinde kalmaya tercih etmek de millî bir fikir ve hatta milliyet fikrinde tercih lahiblerinden olmak derecesinde ileri gitmek ve yüksek ayarlı milliyet takip etmek mahiyetinde olmayıp, meselenin sebebi milliyetçilik fikrinden ziyade islamcılık zihniyetidir. yani, meselâ türk iken araplığı tercih eden müslümanlığa fazla bağlılığı sebebiyle tercih eder, milliyetçilikte mûşkûlpesentliğinden değil. nasıl ki yavuz sultan selim de milliyetini din fikri içinde eritmek isteyen büyük bir islamcı idi benim de araplığa eğilimim kur'ân-ı kerim (deki ayetler) sayesinde müslümanlığın daha iyi muhafaza edileceğine kani olduğumdandır. islam düşmanlan arap harflerini atmak yoluyla kur'an-ı kerim'i ortadan kaldırmak istedikleri gibi) ben de islamiyetin dayanak noktalarını sağlamlaştırmak için, arapçayı lisan ittihaz etmek derecesinde kendimize mal edinmek isterim. ama bundan türklüğümüz mutazarrır olurmuş... biz müstefid oluruz ya... dünyada da insanların çalışması menfaat ve mazarrat hesabı üzerine cereyan eder. hayatını ve hayatının sonunu düşünmek ihtiyacında olan akıllı için dünya ve ahiret saadetini cem etmekten büyük gaye olamaz. aman, milliyetimize halel gelmesin, diyerek aklın tayin ve temyiz ettiği mühim faydaları elden kaçırmak olmaz. insan milliyetsiz de kalmaz. birini kaybederken doğal olarak diğerine malik olur. elve-rir ki aklını kaybetmesin. onu daima kendisine rehber ittihaz etsin. bu cihet saklandıktan sonra diğer kayıpların giderilmesi kabildir. hülâsa milliyet insanlardan ayrılmayan bir sıfattır. onu kendilerine fıtratları sağlamıştır. binaenaleyh onunla fazla meşgul olmak, hasılı tahsil ile uğraşmak kadar bâtıl ve beyhude olur. milliyet haddi-zatında bir marifet ve bir kıymet ise bu herkeste vardır. ve hiçbir kimsenin diğerine karşı, milliyet gibi kendi kendine hasıl olan bir sıfatı, temayüz ve tefahur mevzu yapmaya hakkı yoktur.
    insanlar kazandıkları faziletlerle biri birlerinden ayrılırlar. insanların kazanılmış faziletlere kabiliyeti olmasa hayvanlara karşı bile imtiyazlan kalmaz.''

    demesini anlayamayız. bunun sebebi sizin salak olmanız değil sizin mustafa sabri efendi olamamanızdır. mustafa sabri efendi'nin kemalizme yahut mustafa kemal atatürk'e düşman olması anlaşılabilir. ama bizim mustafa sabri efendi'ye yahut kadir mısıroğlu'nun atatürk'e düşman olması anlaşılamaz. zaten izleyince, dinleyince de komik olduğunu görürsünüz bu tavrın. mevzu bu.

    hulasa dedik taa ne zaman ama uzattıkça uzattık. neyse. hulasa, mustafa sabri bey akıllı bir adamdır. şunları söyleyebilmiş, bir mevzuya böyle yaklaşabilmiş bir adamı ''aptal'' çıkarmaya çalışanın kendisi dangalağın önde gidenidir:

    ''kavmiyet manasınca “milliyet" fikri insanlık arasında haksızlık ve eşitsizlik sebebi olduğundan asrî "milliyet" mefhumunda temel değişiklikler yapılmıştır. meselâ bir devletin idaresi altında bulunan halk, muhtelif ırk ve unsurlara mensup olsa da çağdaş anlayışa göre bir millet sayılırlar. ve her unsurun kendilerini ayrı millet saymasına izin verilmez. çünkü böyle yapılmasa bir devletin halkı aralarında ayrılık gayrilik fikri güden muhtelif milletlerden terekküb elmiş olarak birleşik ve samimî siyasî bir kitle teşkil edemezler. ve o devlete hepsi sadakatle bağlı olmazlar. onun için meselâ bugünkü türkiye'de yaşayan unsurların hepsini türk saymak istiyorlar. kürt, lâz, çerkes, arnavut farkı değil, adını bile kabul etmiyorlar. oradaki rumlara bile ordodoks-tûrk demeye çalışıyorlar. demek ki bugünkü ''milliyet" ırk ve kan bağlarından soyutlanarak siyasî bir çerçeve içinde ve adetâ “ hükümet milleti" mahiyetinde tesbit edilmiştir. ve bir devlet içinde başka bir milliyet davası takip etmenin, bugünkü anlayışa göre, başka devlet davası takip etmekten farkı yoktur. çünkü bir devletin bir milleti olacak ve içinde ikinci bir milletin varlığı, devlet içinde de diğer bir devletin varlığı kadar tecviz edilmeyecektir. özellikle devletlerde, yani halk hükümetiyle devlet ile millet tam bir birlik halinde bulunacaktır. fakat bir devlet içinde muhtelif dinlerin mensubu bulunabilir ve hükümetin resmi dini bunlardan binsi olduğu halde diğerlerinin varlığını da hükümet tanımamazlık etmez. çünkü dinde ayrılık siyasette ayrılığı gerektirmediğinden din farkını hükümet
    kıskanmacan kabul eder. lâkin bugünkü "milliyet'' tamamen siyas bir mahiyet kazanarak devletin mahiyeti ile birleştiği için hükümetler, idareleri içinde bir milletten başka milliyet tanımazlar. bu hususta cidden kıskançlık gösterirler. lozan muahedesinin yunanistan'da azınlık meselesinden bahsederken, '‘türk " ismini hiç kaale almamasının manası da budur.''

    mustafa sabri efendi kahraman da değildir, hain de değildir, aptal da değildir.
    doğrusuyla yanlışıyla bir insandır. en azından yukarıda bahsettiğim konularda yazdıkları biraz kafa sikiyor, sarmıyor, doğruya doğru... keşke başka bir ortamda karşılaşsaydık* çünkü zehir gibi bir kafanın sahibi bir fikir adamıymış. allah taksiratını affetsin.

    öyle işte.
  • adamın siyasi görüşleri hatalı olabilir. ama bizde bir hastalık var, "ya bendensin ya değilsin" mantığı. mustafa sabri efendi de bu açıdan bazılarınca sevilmiyor. evet biz de bazı siyasi görüşlerinin hatalı olduğunu kabul ediyoruz ama bu adam din konusunda bir alim be kardeşim, görünen köy kılavuz istemiyor. bir kişi hakkında zanda bulunmadan önce o adamı tanıyın, kitaplarını okuyun.

    kendisinin mısır'a sürülmesinde büyük bir hikmet varmış. adam batılı oryantalistlerin maşası olan muhammed abduh gibi, reşit rıza gibi reformistlere gereken cevabi vererek ehli sünnet itikadını dim dik ayakta tutmuş.

    şimdiki öncüleri mustafa islamoğlu, mehmet okuyan, caner taslaman, mehmet öztürk, abdülaziz bayındır gibi adamların oluşturduğu zihniyetin ağa babaları ile hiç nezaketini bozmadan mücadele etmiş. sadece ilmi reddiye yapmış. bu sözlükte olan ve sadece islam düşmanlığı veya siyasi saiklerle hakaret eden bazı yazarlar, ilimleri yetiyorsa, hakaret etmeden mustafa sabri efendiye cevap versinler bakalım, imkansız veremezler.

    bir örnek; o zamanlar muhammed heykel paşa diye biri çıkıp muhammedin hayatı adıyla bir kitap çıkarıyor ve hadislerin sıhhatini kurana aykırı olmama şartına dayandırıyor. şimdi de caner taslaman ve yukarda ismini saydığım hamileri aynı mantığın şimdiki temsilcileri. her hadisin sıhhatini kuranda arayacaksak o zaman ne gereği kaldı hadis ilminin, hadis nakletmenin, hadislere göre amel etmenin, nasılsa bu mantığa göre her şey kuranda var. işte böyle idrakimize deli gömleği giydirmeye çalışıyorlar, bilincimize hadislere göre amel edilemeyeceğini işlemeye çalışıyorlar, dinimizi elimizden almak istiyorlar.

    mustafa sabri efendinin o zaman uğraştığı adamlar ile bugünün ehli sünnet alimlerinin uğraştığı adamların derdi hep aynı: sünneti devreden çıkarmak. böylelikle dinin %90'ını ortadan kaldırmak. bunu da hem o zamankiler hem de bu zamankiler maalesef müslüman kimliği altında yaptılar/yapıyorlar.

    bu açıdan bakılırsa mustafa sabri efendi, allah razı olsun, modernist kafaya karşı net ifadelerle ilk karşı duran, büyük bir alleme. cümleleri o kadar net ve o kadar hedefe yönelik ve zekice ki insan hakikatten zekasına hayran kalıyor.
hesabın var mı? giriş yap