• yasli amcalar ve teyzelerin en klise geyigidir.
    pasa dedemin konaginda kazanlarda pilav piserdi et piserdi. fakirler sira sira dizilirlerdi herkese bayram yemegi dagitilirdi
    bayramlik alinirdi yeni potinlerimi yastigimin altina koyar uyurdum.
    bayram harcligimi kenari oyali mendiller verirlerdi.alir almaz bayram yerine kosar hepsini harcardim.
    hele o direklerarasiii, hele o direklerarasii. kantolar soylenirdi hacivat olurdu karagoz olurdu.
    simdi oyle mi ya herkes guneye gidiyo tatil yapiyor el opmeye gelen yok.
  • ama bir de su var ki:
    hakki devrim bir yazisinda kendisinin bile o devri (direklerarasi) gormedigini ve bize bu geyigi cevirenin muhtemelen uyduruyor, abartiyor olacagini; o devri gorenin kaldigini sanmadigini yazmisti.
  • bu cümle kurulduğunda suçu kendimizden alıp bayramlara atıyormu$uz gibi gelir ve bu $ekilde söyleyen arkada$lara "eskiyen bayramlar değil bizleriz!" $eklinde bir cevap verilir..
  • sabah 5'te babamın hapşırığı ile uyandım. hep böyledir babam. sabahları kalktığı zaman bir kaç kere hapşırır. peşine kallavi bir osuruk sesi gelir. evin kalk borusu gibidir adeta o osuruk sesi. çarçabuk fırladım yataktan. hayatta kimseyi beklediği görülmemiştir babamın. kendisi hazır olunca hemen yola koyulur. bir yere gidileceği zaman hışmına uğramamak için ondan önce hazır olmak zorundasınızdır. kaç kere çiftlik caddesinde peşinden koşturduğumu hatırlıyorum. hala birlikte dışarı çıkacakları zaman annemi beklemezdi ama annem gozundeki katarakt dolayısıyla biraz az görüyor ya şu aralar, sadece onu bekliyormuş artık.

    buz gibi havada abdest aldım, aşağı inip arabayı çalıştırdım, indi biraz sonra. "kalkmış mıdır abin?" dedi. kalkmıştır elbet. tez canlı olduğu kadar sert adamdır da babam. kimse kızdırmaya kolay kolay cesaret edemez. aradım telefonla "geliyoruz" diye. abimin evinin önüne gittiğimizde abim tüttürdüğü sigarayı attı hemen. sert adamdır dedim ya bırakın 30 yaşındaki "tıfıl" beni, 45 yaşındaki ağabeyim bile yanında sigara içemez babamın.

    camiye vardık, babamın tayfası orada. her zaman bayram namazına gidilen caminin avlusunda "vay amerikalı!" "oo bizim hansa bak be eşşek kadar adam olmuş" nidaları kopuyor. enseme şaplak yiyorum. babamın arkadaşları eskiden beri şarışınlığımdan dolayı "hans" ve "amerikalı" diye çağırıyorlar beni. adamların takma isimleri de ilginç. fetbaz yusuf, kartopu cavit, kambur selahattin, çakal mustafa, pala mustafa, pipoli ali.

    muhabbet gırla gidiyor. namaz başlayacak içeri girmek lazım diyor gruptan birisi. bütün tayfa çoluğu cocuğuyla birlikte iki sıra safı oluşturuyor. namaz başlayacak bizimkilerin susacağı yok. imam en sonunda kızıyor, paylıyor bizimkileri "bayramda dargınlık olmaz namazdan sonra bayramlaşalım ama" diyor bir yandan, namazdan sonra 60 yaşında adamlar imamdan özür diliyorlar. gülemiyorum bile.

    babamla da bayramlaşıyoruz. elini öpülmesi için uzatmaz hiç, biraz naza çeker kendisini.

    eve girince burnuma haşlama kokusu geliyor. annem bizi yolcu ettikten sonra bayramları evin olmazsa olmazı haşlamayı yapmaya koyulmuş bile. yanına nohutlu pilav. koca koca tencerelerde pişiyor. 15 kişilik çekirdek aile bayramın ilk günü öğle yemeğini başka bir şekilde yemeyi düşünmez bile. saat 12 den sonra evin içinde o 15 kişilik çekirdek aile doluşuyor. yakın akrabaları sayarsak aynı anda evde 32 kişi saydığımı biliyorum. annemin baklavası, böreği en çok da haşlaması ile pilavı meşhurdur. gelen yemeden gitmiyor.

    erken kalktığımdan mıdır, yemeğin ağırlığından mıdır hep öğleden sonraları bir uyku tutuyor bayramları. gelen giden çok olduğundan uyuyamıyorsunuz da. her akraba da gurbetteki işi gücü soruyor. ne zaman geldin ne zaman doneceksin sorularını otomatiğe bağlayıp cevaplıyorum bir süre sonra.

    bu bayram gidemedim baba evine. her sey o kadar eksik geliyor ki insana. rutini ezberlemissin bir kere telefon açtığında telefonun öbür ucundan gürültü geliyor. "15 kilo kuzu aldım ulan bu sefer" diye homurdanıyor babam, haşlamanın ne güzel olduğundan dem vuruyor. herkesle telefonda bayramlaşıyorum.

    nerde o eski bayramlar lafı insana en çok zamana değil mekana isyanı sırasında daha bir beter vuruyor. alışılmış her şey gözünün önüne geliyor insanın, ister istemez bir tuhaf oluyor gözleri yaşarıyor 30 yaşındaki adamın bile.
  • hemen hemen bütün bayramlar için kullanılan default geyik.

    (bkz: iyi bayramlar)
  • aslinda bakiyorum da yas ilerleyince söylemeye basliyor insan bunlari,bizim zamanimizda milyon vardi,milyonerdik hepimiz bile diyecegiz belki.ben hayatimda hic bayram yerine gitmedim.haminnemizi ziyarede giderdik muntazaman ve bu bende bir bayram tiksintisi olusturmustu.akabinde gecen zamanlarda da ya ders calisma,yada baska birsey ile kaldi öyle bayramlar.büyüklerin de vefatlarindan sonra kalmadi geriye birsey.tam böyle düsünürken bir de yurtdisina cikinca tepetaklak oldu hersey.genel anlamda bir bayram havasi yerine okuluna kosturan insanlar,is stresi,günlük kosusturma gibi milyon tane seyin arasinda sadece takvimde kirmizi ile yazilmis rakamlar kaldi.genel olarak olmasa da kisisel evet deniyor nerde o eski bayramlar soru cümlesi.insanin icinde ne o heyecan ne o duygu kaliyor.gerci mezbahaya dönen sokaklari görmemek bir nebze sevindirse de mezbahaya dönen buruk kalpler kaliyor geride bir sekilde.
  • kişiye özel olarak eskiyen bayram günleri ve o bayram günlerinde biriktirilen hatıralar için derin bir özlem belirten serzeniştir.
  • her geçen zaman daha fazla tekrarlanmaya başlar oldu bu sitemkar cümle.. benim çocukluğumda dedem söylerdi sık sık. ama şimdi görüyorum ki bunun birçok kişinin düşündüğünün aksine yaşla değil, yaşanmışlık ve tüketilmişliklerle ilgisi var... artık bayramın adı iyiden iyiye değişti şu kendini işten kafasını ayıramayan bizlerle birlikte. bayramların adı tatil oldu.. ve 9 günden aşağı hesaplandığında da "aaaaa hay allah" tepkileri vermeye başladık. peki ya bu mu bayramın anlamı? bu mu öğretildi bize, böyle mi yaşadık bayramlarımızı... nerde eli öpülmeyi bekleyen büyüklerimiz, bayramlıklarını başucunda saklayan çocukluklarımız.. bir tebrik mesajına hapsoldu artık hepsi. ne büyük iş ya, bir mesaj hazırlayıp, ki artık o bile hazır msg halini aldı, tüm numaralara gönder gitsin.. neymiş, bayram kutluyormuşuz...

    peki o mutfaktan yeni çıkmış, asma yapragı kokan hafif nemli eller... hani öperken huzur bulduğumuz. şeker biriktirdiğimiz keselerimiz, çatapat alıp sokaklarda oynayacagımız harçlıklarımızı her eklenen yeni parayla baştan saydığımız heyecanlarımız... 2 gün önceden askısıyla odanın kapısına astığımız ve yatağımızın kenarında kutusuyla sakladığımız bayramlıklarımız...

    sabahın erken saatlerinde kalkardık, öğlene doğru değil.. evin erkekleri bayram namazına gider, dönüşte gelip diğer fertleri alır ve kabristan ziyaretleri yapılırdı. eve dönülür, yıkanılır, giyinilir, aile içi bayramlaşmalar bitirilir ve kahvaltı yapılırdı... sonra büyük heyecanla aile büyüklerine gidilirdi... çocukluğumun en güzel günüydü o günler. tüm aile gelirdi dedelerin anneannelerin evlerine.. dayılar, amcalar, teyzeler... ve onların çocukları. mutfaktan mis gibi kokular yayılırdı öğle yemeği için... kıymalı yaprak sarması, tandır ve iç pilavı... yemekler yenir, herkes bayramlaşır, harclıklar toplanıp tüm çocuklar sokağa çıkardık. bakkal amca o gün tıklım tıklım olurdu çatapat satışları tavan yapardı... bayramdı.

    şimdilerde bu telaşı bırakın çocuklarımıza yaşatmayı, biz bile yaşayamaz olduk... nedir şimdi bayram telaşının karşılığı? hemen cevap verelim: "nereye gitsek?" evet işte sadece bu.. peki çocuklarımız büyüyünce anlatacak ya da anlamı olacak neleri kalacak akıllarında bayramlar adına... hiçbirşey. onların bizim gibi anlatacak anıları bile olamayacak... tıpkı arap kızlı mabel sakızlar gibi(bkz: #7022654).

    ben bayramlıklarını aldım kızımın... dolabına astım, ziyaretlerimizi de yapacagız o güzel elleri öperek, yaprak sarmamız da var... ama... çatapatımız yok işte...

    dedem diyordu ama artık daha da yerinde bir sitem bu; nerede o eski bayramlar
hesabın var mı? giriş yap