• sabah 5'te babamın hapşırığı ile uyandım. hep böyledir babam. sabahları kalktığı zaman bir kaç kere hapşırır. peşine kallavi bir osuruk sesi gelir. evin kalk borusu gibidir adeta o osuruk sesi. çarçabuk fırladım yataktan. hayatta kimseyi beklediği görülmemiştir babamın. kendisi hazır olunca hemen yola koyulur. bir yere gidileceği zaman hışmına uğramamak için ondan önce hazır olmak zorundasınızdır. kaç kere çiftlik caddesinde peşinden koşturduğumu hatırlıyorum. hala birlikte dışarı çıkacakları zaman annemi beklemezdi ama annem gozundeki katarakt dolayısıyla biraz az görüyor ya şu aralar, sadece onu bekliyormuş artık.

    buz gibi havada abdest aldım, aşağı inip arabayı çalıştırdım, indi biraz sonra. "kalkmış mıdır abin?" dedi. kalkmıştır elbet. tez canlı olduğu kadar sert adamdır da babam. kimse kızdırmaya kolay kolay cesaret edemez. aradım telefonla "geliyoruz" diye. abimin evinin önüne gittiğimizde abim tüttürdüğü sigarayı attı hemen. sert adamdır dedim ya bırakın 30 yaşındaki "tıfıl" beni, 45 yaşındaki ağabeyim bile yanında sigara içemez babamın.

    camiye vardık, babamın tayfası orada. her zaman bayram namazına gidilen caminin avlusunda "vay amerikalı!" "oo bizim hansa bak be eşşek kadar adam olmuş" nidaları kopuyor. enseme şaplak yiyorum. babamın arkadaşları eskiden beri şarışınlığımdan dolayı "hans" ve "amerikalı" diye çağırıyorlar beni. adamların takma isimleri de ilginç. fetbaz yusuf, kartopu cavit, kambur selahattin, çakal mustafa, pala mustafa, pipoli ali.

    muhabbet gırla gidiyor. namaz başlayacak içeri girmek lazım diyor gruptan birisi. bütün tayfa çoluğu cocuğuyla birlikte iki sıra safı oluşturuyor. namaz başlayacak bizimkilerin susacağı yok. imam en sonunda kızıyor, paylıyor bizimkileri "bayramda dargınlık olmaz namazdan sonra bayramlaşalım ama" diyor bir yandan, namazdan sonra 60 yaşında adamlar imamdan özür diliyorlar. gülemiyorum bile.

    babamla da bayramlaşıyoruz. elini öpülmesi için uzatmaz hiç, biraz naza çeker kendisini.

    eve girince burnuma haşlama kokusu geliyor. annem bizi yolcu ettikten sonra bayramları evin olmazsa olmazı haşlamayı yapmaya koyulmuş bile. yanına nohutlu pilav. koca koca tencerelerde pişiyor. 15 kişilik çekirdek aile bayramın ilk günü öğle yemeğini başka bir şekilde yemeyi düşünmez bile. saat 12 den sonra evin içinde o 15 kişilik çekirdek aile doluşuyor. yakın akrabaları sayarsak aynı anda evde 32 kişi saydığımı biliyorum. annemin baklavası, böreği en çok da haşlaması ile pilavı meşhurdur. gelen yemeden gitmiyor.

    erken kalktığımdan mıdır, yemeğin ağırlığından mıdır hep öğleden sonraları bir uyku tutuyor bayramları. gelen giden çok olduğundan uyuyamıyorsunuz da. her akraba da gurbetteki işi gücü soruyor. ne zaman geldin ne zaman doneceksin sorularını otomatiğe bağlayıp cevaplıyorum bir süre sonra.

    bu bayram gidemedim baba evine. her sey o kadar eksik geliyor ki insana. rutini ezberlemissin bir kere telefon açtığında telefonun öbür ucundan gürültü geliyor. "15 kilo kuzu aldım ulan bu sefer" diye homurdanıyor babam, haşlamanın ne güzel olduğundan dem vuruyor. herkesle telefonda bayramlaşıyorum.

    nerde o eski bayramlar lafı insana en çok zamana değil mekana isyanı sırasında daha bir beter vuruyor. alışılmış her şey gözünün önüne geliyor insanın, ister istemez bir tuhaf oluyor gözleri yaşarıyor 30 yaşındaki adamın bile.
  • nerede olduklarını pek sallamadığım, hadi pekiştirme sanatı yapayım; artık düşünmediğim ve umurumda olmayan bayramlar.

    eskiden çocukluğa giden yolları vardı, bazı şeyleriyle hatırlardın ve hala saygı duymaya devam ederdin. artık saygı da duymuyorum ve sevmiyorum bayramları.

    şehir hayatında bazı gelenekler güdük kaldı, kabul etmek lazım bunları. bayram dediğin herkes içindi eskiden ve hep beraber yerine getirilen bir şeydi. şimdi zenginlik ve fakirliğin kıstas olduğu zamanlar oldu, yüze vurmaların ayıp olmadığı zamanlar oldu, insanlar utanır oldu...kime bayram peki bu?

    ben ne yaptığımı söyleyeyim bu bayramda ve siz anlayın artık eski bayramların nerde olduğunu.

    bir dostum var benim, kitapsız şair derim ben ona. bayramda fırsat bilip eve kapandık biz, bir iki şarkı çıkarırırz belki diye peşine düştük notaların, kelimelerin. hani anne-baba-kardeş yazlıktayken ve ev bana kalmışken tek düşündüğüm bu oldu. bayram boyunca kapı çaldı elbet, çocuklar çaldı büyük ihtimal. sadece onların geldiğini bileydim, açardım elbet, şeker yerine bira ikram ederdim, anne-babalarının sözlerini çok da fazla dinlememeleri gerektiğini söylerdim. ama hiç kapı açmadım ben. arkadaşımla nevaleleri iki üç günlük almıştık zaten, kapıyla işimiz olmadı.

    yedik içtik söyleştik dostumla. kelimeler kaydedildi, müzikler öyle, birkaç da şarkı taslağı çıktı. peki çok rahat ederek mi oldu bunlar? elbette değil. apartmanın sesleri çok ama çok fazlaydı. camları da tam kapatamıyorsun sıcak yüzünden ki duymayasın onları. ama duyuyorsun işte. acayip gereksiz ve fahiş sevinme nidaları, hep birlikte gülünülen salak ama çok salak şakalar, kalabalık olmanın getirdiği, bir grup olmanın getirdiği basitlikler, çiğlikler...duyup da güldük geçtik sanmayın, içimiz kan ağladı. anladık ki şehir ortasında kimse kendine kalamaz, kalamıyor...

    hep söylediğim yere geleceğim; arkası orman önü deniz yere.
    benim bayramımdır böylesi bir yer.
    artık bayram da orda, düğün dernek de.
    insanın kendine kalabildiği yer işte, daha ne olsun.
    bir başkasının özgürlüğünün nerde başlayıp nerde bittiğini bilmeyenlerse varsın gelmesin.
    hatta hiç gelmesin.

    bayram dediğin herkesin sevindiği, bir şekilde mutlu olduğu zamanlardı ben çocukken.
    ne çocukluğum geri dönecek, ne bu şehir adam olacak insanlarıyla.
    uzak olsunlar yeter.
  • nasıl sıcak bir bayram var dışarda?
    pencereden bakıyorum güneş zerreleriyle kamaşıyor dünya. ağustos böcekleri yorgun, mesai uzun. otların çığlığı duyuluyor kavrulurken ve ben anılar eğiriyorum zamandan.
    yirmi küsur yıllık, avuçiçi kadar hayatımda bayramlar birikmeye başlamış, onu fark ediyorum. daha çok kış bayramları. yağmurlu, soğuk; sobalı evlere bir örnek dizildiğimiz bayramlar...
    dünya dönüyor. bir yıl önce aldığım gömlek eskimiş giymiyorum artık, iki yıl önce tatlısı dip tutmuş annemin bayramı zehir, dört yıl önce kalabalık bir sofra kurmuşuz bahçeye; ömrümün yazlarına denk düşen ilk bayrammış, ardına fotoğraflar kalmış, beş yıl önce daha gençmiş babam, okulun bitmesine birkaç yıl kalmış, on yıl önce sevdiğim ve büyüdükçe daha çok seveceğim biri henüz gitmiş dünyadan alışmak zormuş, on beş yıl önce kimbilir ne pürüzsüz, ne güzel, ne tammış hayat? çocukmuşum çünkü ama çocukluk gökyüzü gibi değilmiş, günü geldiğinde gidiyormuş acımadan. edip cansever üzülmeyelim diye aldatmış.
    bayramların bir yere gittiği falan yok, onlar hep aynı aslında; ama insan kararlı, sağlam duramıyor zamanda.
  • aklımın yetttiği yaklaşık 15 bayram yaşamış benim bile eski tadını aradığım o bayramlara duyulan özlemin en güzel ifadesi. sonuç olarak;

    (bkz: dedem haklı beyler)
  • diyorlar ki; ah nerde o eski sevgiler, aşklar ve o bayramlar. diyorum ki; sevgi aynı sevgi, aşk eski aşk, bayram yine bayram, değişen sadece insanlar.
  • kırk yaşıma sayılı zaman kalmışken, daha ancak neden bunu dile getiren insanların ağzından çıktığını yeni yeni anladığım cümle, söylem.

    hep, nerede o eski adetler, gelenekler, kıyafetler, yemekler, kibarlıklar vs filan diye düşünürdüm. meğer kastedilen aslında yıllar içinde kaybedilen insanlarla geçirilen bayramların özlemiymiş.

    çocukken anne babanızın elinden tuttuğu ve elini öpmeye götürdüğü büyüklerin bugün neredeyse tamamı öteki dünyaya gitmişse ve dahası artık yaşıtlarınız ve arkadaşlarınız da teker teker gitmeye başlamışsa, bayram geldiğinde şöyle bir durur ve dilinizden dökülür o kelimeler sizin de; "nerde o eski bayramlar" diye.

    geçen hafta biricik eşini kaybeden sevgili badime ithaf olsun.
  • yasli amcalar ve teyzelerin en klise geyigidir.
    pasa dedemin konaginda kazanlarda pilav piserdi et piserdi. fakirler sira sira dizilirlerdi herkese bayram yemegi dagitilirdi
    bayramlik alinirdi yeni potinlerimi yastigimin altina koyar uyurdum.
    bayram harcligimi kenari oyali mendiller verirlerdi.alir almaz bayram yerine kosar hepsini harcardim.
    hele o direklerarasiii, hele o direklerarasii. kantolar soylenirdi hacivat olurdu karagoz olurdu.
    simdi oyle mi ya herkes guneye gidiyo tatil yapiyor el opmeye gelen yok.
  • eski bayramları geçtim de ulen telefon rehberindeki herkese aynı mesajı gönderirken utanmıyor musun demek istediğim kişiler var. ne kadar samimiyetsiz ne kadar yapmacık olduk yarabbim.
  • nerde o eski bayramlar...
    hayır hayır, 70 yaşıma yaklaşmadım, henüz 24'ümdeyim. aslında 25 demem gerekli, yaşlanma korkusundan değil büyümek istemediğimden demiyorum.

    ah ah! nerde o eski bayramlar! bizim evde eski bayramlar yok artık, terk etti buraları. sanmıyorum, uğramaz bir daha da. yok o bayramlar, yok çünkü sabah erkenden kalkıp abimle bayram namazına giden, döndüğünde beni ve ablamı uyandıran bir babamız yok artık. o gitti çoktan. eminim, gittiği yerde mutludur, biz ise bıraktığı yerde çok buruğuz. eksiğiz, yarımız...
    "hazırlanmadan bayramlaşmam" diyip odama koşmama gülümseyen bir babam yok artık. o kahkahalarla geçen, mutlu bayram kahvaltılarımız yok artık.
    ben bazen sofraya bi tabak fazla koyarım, belki gelmiştir diye.

    nerde o eski bayramlar... o neşeli, mutlu, hep beraber olduğumuz bayramlar...
hesabın var mı? giriş yap