• 1986 yapımı bir adrian lyne filmi.

    oyuncular : kim basinger, mickey rourke
    yapımcı: zalman king
    anı - kitap : elizabeth mcneill
    senaryo: zalman king, patricia louisianna knop, sarah kernochan
    müzik: jack nitzsche
    kurgu: caroline biggerstaff, tom rolf, mark winitsky
    görüntü yönetmeni: peter biziou

    --- spoiler ---
    delicesine arzulu *, muhteşem bir kadın. newyork'un şık ve pahalı semtlerinden manhattan'da bir sanat galerisinde çalışan elizabeth (kim basinger), wall street'de başarılı bir borsacı olan john (mickey rourke) ile tanışınca tekdüze geçen yaşamı birdenbire değişir. john bu genç ve son derece güzel kadından çok etkilenir. elizabeth bugüne kadar yaşamadığı duygular içindedir. john'un garip büyüsüne kapılmıştır. dokuzbuçuk hafta çılgınca süren bu erotizm yüklü ilişki nerede ve ne zaman son bulacaktı? her kuralın bozulduğu parçalanmış bir tutkuydu. dokuzbuçuk hafta sürdü. (video kartonetinden)

    ve ek olarak;

    bu film, bende; daha çok erkeğin uyarımları sonucu, içgüdüsel dürtülerin dışavurularak, sınırsızca sergilendiği anlarıyla, (buzun başrol oynadığı o ilk geceyle, saat kulesindeki, atık su borularının ıslattığı merdivenlerdeki, bar koltuklarındaki, o eski otelin odasındaki ya da elizabeth' in evindeki, buzdolabının önündeki oral anlamdaki uyarımlarla başlayan ya da kavga sonrası birden başlayan masanın üstündeki sevişme sahneleriyle, mücevhercideki hırsızlık sahnesiyle, tablo slaytları eşliğindeki masturbasyon sahnesiyle ve spot ışıkları altındaki o ünlü striptiz sahnesiyle değil de ya da kim basinger' in o öpülesi köfte dudakları, dalgalı kıvırcık sarı saçları, elma poposundan ziyade elinde şemsiyesiyle yağmurun altında ıslak papuçlarıyla küçük kız çocuğunun masumiyetini andıran haliyle (ki zaten film boyunca bu masumiyet, john tarafından tabi ki elizabeht' in kapıldığı aşk yüzünden açılan kapılarıyla önceleri tereddütlü sonraları histerik bir biçimde istisnasız kullanılıyor.), gençlikte saçlarımızı onunki gibi yapmak istediğimiz mickey rourke' un o yakışıklı halinden ziyade, ilişki içinde takındığı tavır ve tutumlarıyla, 1986 yılının yaşam normları üzerinden değerlendirilse, daha çok hayatın ilerisinde duran postmodern mekanlarıyla (john' un evi, koltukları, elektronik eşyaları. elizabeth' in çalıştığı sanat galerisi, tablolar. john' un elizabeth' i götürdüğü yüzen ev ile.), kadın - erkek - sevgililik hayatının klasik işlevselliğinin dışındaki ilişki normlarıyla (mesela, john' un, elizabeth' in hiçbir arkadaşıyla tanışmak istememesi ya da elizabeth' e; "bulaşık yıkamayacaksın, asla bulaşık yıkaman gerekmeyecek çünkü ben yıkayacağım, sebzeleri ben alacağım. seni ben yıkayacağım, seni ben giydireceğim, akşamları ben soyacağım. sana ben bakacağım, yemeklerini ben yedireceğim" diyerek, işlevsel rolleri değişmesi ve elizabeth' in bir erkek gibi giyinerek erkeklerin dünyasına girmesi buna örnek olarak verilebilir) ve o muhteşem müzikleriyle (billy holiday)

    ve tabi ki, elizabeth' in; "bu adamı çözemiyorum. ama bazen anlamak çok kolay. belki de taktığı kravattan, okuduğu ya da okumadığı kitaplardan. ama bilirsin; neyin ilişkiyi bitireceğini. o yüzden boyun eğer ve beklersin. bu durumu katlanılır kılar. ama bu adam. belki gerçek aşktır. belki." diyerek öncesinde ipuçlarını verdiği ayrılık sahnesiyle hatıralarımda kalmıştır.

    o sahne ki;

    elizabeth yataktan kalkar, ağlayarak eşyalarını toplamaya başlar. john uyanır. toplanan elizabeth' e; "gidiyor musun? kalmayacak mısın?" der. yanıt alamayınca, elizabeth' in hep bilmek istediği ama anlatmadığı kendisini, geçmişini anlatmaya başlar. ama artık birşey ifade etmez bunlar. elizabeth; "artık çok geç" der. john son kozunu oynar; "bak, bir şeyi bilmeni istiyorum. daha önce bir sürü sevgilim, kadınım oldu. ama inan bana hiç böyle bir şey hissetmedim. sen sadece kollarımdayken o duyguyu hissettim. bu beklemediğim birşeydi. seni böyle seveceğimi aklımdan bile geçirmemiştim." der. elizabeth; "birimiz dur deyince sona ereceğini biliyordum. ama sen söylemedin. çok uzun süre bekledim. eşyalarım için birini gönderirim" diye cevap verir ve john' un serzenişlerine aldırmadan kapıyı vurur çıkar. john arkasından boşluğa konuşmaya başlar; "elizabeth, elizabeth, seni seviyorum. lütfen geri döner misin? 50' ye kadar sayacağım. bir... *" ama iş işten geçmiştir. sonsuza kadar saysa bile elizabeth artık gitmiştir.

    ve de tabi ki bir de şu diyalogu unutmadım hiç;

    elizabeth : "nereden bildin, sana böyle bir tepki vereceğimi nereden bildin?
    john : "çünkü; sende kendimi gördüm."
    --- spoiler ---
  • mickey rourke'un huzun dolu gozlerle oynadigi film.. oyle ki, dokunsan aglayacak gibi duruyor.. ne zaman onun bu halini hatirlasam icimden kendisine "uzulme be abi, yipratma kendini bu kadar. elbet bulunur bir caresi" diyesim gelir..
  • sanirim 93 ya da 94 yili olmasi lazim, daha yeni yeni carmihtan indiriyorlar isayi. hahhaayy. sizsiniz komik degilsin. o siralar sanirim interstar adinda yayin yapiyor star tv, ve cumartesi geceleri dokuz bucuk hafta, emanuella, tutti frutti gibi film ve programlari veriyor, ben de o yasin verdigi tum merakla bunlari izlemek icin de-li-ri-yo-rum.

    fakat tum bu programlar ayni kategoride algilanmiyor. mesela tutti fruttiyi ailecek izleyebiliyoruz, zira cin-cin nitelikli programda ekseriyetle memeler gorunuyor ama bu kadar, studyodaki herkes sakin ve gulumser, hatta tatli bir yarisma ortami var da diyebiliriz. veyahut biz yandan yemis amerikan ailesi tavrinda miyiz, o kismi ayirdedemiyorum su an. neyse, sonucta tutti'den ola ki bir gun tesircilik yapacaksak bunu guler yuzle ve malin sadece yarisini teslim ederek yapma on bilgisini aliyoruz, tutti aile degerlerine o kadar da ters degil. fakat diger kategori benim icin yasak elma, zira babam varken bunlari izlemem mumkun degil ve babam salonu 3 ila 5 dakikalar disinda oldur allah terketmedigi icin firsatini bulamiyorum. erkek cocugu olsa da ayni boyle yetistirirdi beni'nin ulasamadigi bir bolge olan cinsellik soz konusu oldugu icin ben salona yaklasinca kanal degistiriliyor. e hal boyle olunca da gonul rahatligiyla "ee ne izliyoruz" diye salona giremiyorum.ama israrla mutfaga gidiyorum ara sira ki babam salondan gitmisse hemen atlayip acip bakayim neymis bu efsanevi dokuz bucuk hafta.

    iste bu arada cay koymaya kalkis, iceri gidis gelislerden gorebildigim ve aklimda kalan uc sahneyi yatak satan bir dukkanda yuzsuzlugu ele alis, buzdolabinin onunde cileklerle dans ve kanalizasyonda sirazeden cikis olarak ozetleyebilirim. bu yarim yarim izleyisle de soyle bir ozet cikartabiliyorum: birincisi yaslanmak zor, yata$ elemanini kitleyen kaplan ner-dee, yillar sonra marisa tomei'nin yaptigi danslara kayitsiz kalan botokslu kusum aydin nerde. ikincisi de yasasin her odaya koyulan kucuk ekran televizyonlar ve cekirdek aile degerlerinin "vallahi banyo kapisi kapandi geliyor" kaygisi yasanmadan korunmasi. eh hadi madem basladim, ucuncusu de kizin varsa anne olmak sultanlik, gelene vay vay, gidene hay hay kosede otur, jokermiscesine izle. lanet olsun boyle aile ici hiyerarsiye.

    edit1: star degil show'mus, hatta kirmizi nokta kavrami bunlarla cikmis. rewlofweno'ya tesekkurler. ahahahahahaha (badim de bagrina bas, adam kanali bile hatirliyor ciksin:). eh, hadi madem oldu olacak (bkz: seks yapmak istemeyen erkek/@rewlofweno)

    edit2: botokslu kusum aydin- mickey rourke baglantisini sozlukte bir entry'de okudum, nerede hatirlamiyorum, hakkini teslim ve selam ederim.
  • filmin üzerine kurulduğu tüm cinsel anlatım bir yana, 80'ler atmosferini en iyi veren filmlerden biridir. hakkı yenmesin.

    artsy fartsy sanat galerisi ortamı, reggie'cilerin coşturduğu pazar kalabalığı ve yerel bir lokantada mafya muhabbeti eşliğinde yenen yemek inanılmaz. gerçi bunların hep miki'nin, kim ablamızı buzdolabının önüne atmadan önce gerçekleştiğini belirtmem lazım. sonrası bambaşka cereyan ediyor.
  • sevişirken birbirinin bedeninden yemek yemek, kadının teninde buz gezdirmek, buzdolabı önünde sevişmek gibi bilimum fantazinin temel taşıdır...

    yaşları nedeniyle olsa gerek, bu filmi kaçırmış gençlerimiz amerikayı nutella felan ile yeniden keşfe çıkarlar...
  • (bkz: slave to love)
  • film ilk sahnesinden itibaren her an korku filmine çevirebilecekmiş gibi bir his uyandırıyor.
    havanın sürekli puslu ve güneşli olması, new york'un günlük hayatından sahneler, kim'in giyiminin kuşamının çocukken baktığımız dergilerden fırlamış gibi olması hoş detaylar olmakla birlikte kim'in banu alkanvari histerik hareketleri ve boş buzdolabından çıkan her şeyi mideye yuvarlaması itici detayları oluşturuyor.
  • sonlarında yer alan galeri sahnesinde davetliler arasında ronnie wood'un da bulunduğu film.
  • bildigin bdsm iceren, seksi film.
hesabın var mı? giriş yap