• ufku mufku bilmem de an itibariyle shirley maclaine ve warren beatty'nin kardeş olduklarını ogrenmem epey bir afallatti. ikisinin de bir ayagi cukurda ve ben daha yeni ogreniyorum. bundan daha vahimi genc nesiller icin de ikisi de "kim bu yeaa" olusu.

    http://www.dailymail.co.uk/…tty-s-oscar-fiasco.html
  • neurogenesis diye bir terimi bugün duydum. yıllardır süregelen beyin hücreleri kendilerini yenilemez bilgisi değişiyor sanırsam.
  • 10 kitabı kaç kere sıralayabileceğimiz ile 10 kitaptan 9'ünü seçip kaç şekilde sıralayacağımızın sayısının aynı olması.

    ulan nasıl olur diye düşünüyor insan, yanlış bir şey varmış gibi geliyor ama sonra alışıyor.
  • lahitindeki romalı küçük bir kız çocuğunun yanı başında, vazgeçemediği oyuncak bebeğinin de bulunması. bağlılık.

    '' 1964’te roma’nın grottarossa bölgesinde bir inşaatta çalışan işçiler, içinde 8 yaşında romalı bir kızın mumyası ile başka buluntular olan bir lahit buldu.

    roma’da mumya bulunması oldukça nadir bir olay ve grottarossa mumyası da o zaman bütün roma’da bulunan ikinci mumya olmuştu. grotarossa mumyası hala o dönemden, yani ms. 2. yüzyıldan günümüze ulaşan tek mumya.

    fakat lahitteki buluntulardan biri, mumyadan bile daha ilginçti; ms. 2. yüzyıla tarihlenen, eklemleri oynayan bir oyuncak bebek. tahtadan gibi gözükse de bebek aslında koyu renkli fildişinden yapılmış ve bu sayede korunabilmiş. koyu renkli fildişinin tahtaya benzer damarları bulunuyor.

    oyuncak bebeğin yüzündeki çok ince ve nazik detaylar, yapılmış saçı ve yuvarlak kalçaları, oymacının muhteşem yeteneğiyle birlikte, o dönemin ideal güzellik standartlarını da gözler önüne seriyor.

    grottarossa mumyasının yanında bulunan diğer mücevherlerle birlikte bu oyuncak da, palazzo massimo’daki ''milli roma müzesi''nde sergileniyor. ''

    kaynak1
    kaynak2
  • kapı tokmağının, orta asya inanışlarına göre her insanın kuş şeklinde bir koruyucu ruhu olması sebebiyle; o kişinin yaşadığı evden içeriye kötülüğün ve düşmanlığın girmesini önlemek amacıyla kullanılan bir obje oluşu. ilginç

    ki örneğin selçuklu sanatında yer alan tek ve çift başlı kuş ya da kartal motifleri şaman dini inanışlarına dayalı olup; kartalda kudret, kuvvet ve koruyucu ruh olarak kabul edilmekteymiş.

    bir de ermeni ve rum ustalar tarafından yaklaşık 150 yıl önce yapılmış olan son derece şık birer sanat eseri, kültür ve yaşam biçimini temsil edenleri var. muğla evlerinde olduğu gibi...ancak bu tarzda yapılmış 4000'e yakın kapı tokmağından günümüze ulaşan hepi topu 20-30 tane kalmış. maalesef.

    bu yöredeki tarihi evlerin çoğunda kuzulu kapı bulunmakta. iki kanatlı büyük bir kapının içinde yer alan ve 'kuzu' olarak adlandırılan, aile mahremiyetini esas alan ahşap kapılar, içeriye doğru açılıyor. üzerinde bulunan ve aksesuar gibi görünen kapı tokmakları, ev halkının sosyal, kültürel ve estetik duyguları hakkında birçok manayı ihtiva etmekte.

    muğla evlerindeki kapı tokmaklarının çoğunluğu kadın eli şeklinde. 3 kez çalındığında gelen misafirin erkek, 2 defa çalındığında ise kadın olduğunu belli eden tokmaklar, yakın döneme kadar yerel kültürün bir parçasıymış.

    ya da bursa-cumalıkızık'daki tarihi evlerde kapılarda bulunan çift tokmaklar...geleneklere göre bir eve gelen misafir kapı tokmağını çalışına göre karşılanıyormuş ve ev sahibi tokmak sesine göre misafirin kim olduğunu anlıyormuş. biri büyük biri küçük olmak üzere her evin kapısında iki tane kapı tokmağıbulunmakta olup; büyük olan kapı tokmağı kalın ve tok, küçük olanı ise ince tiz bir ses çıkarıyormuş. büyük olan tokmağı gelen erkek ziyaretçiler, küçük olanı da kadın ziyaretçiler çalarmış. böylelikle kapı tokmağının sesi, gelenin kadın mı yoksa erkek mi olduğunu ev sakinlerine haber veren nitelikteymiş. bir hanım geldiyse kapıyı evin hanımı, bir adam geldi ise evin beyi kapıyı açıyor ve karşılıyormuş.

    kapı tokmakları ağırlıklı olarak ördek, halka ve genellikle de el biçiminde. bu tokmakların çalınışı ise gizli bir parola gibi. öyleki evin hanımı, kapıyı açmadan kimin ve ne için geldiğini anlayabiliyormuş.

    örneğin evin beyi geldiğinde tokmak iki kez çalınırmış. çocuklar hızlı ve sert aralıklarla vurur, misafirler ise daha yavaş ve aheste vurmayı tercih edermiş. art niyetli birinin geldiği ise kapı sesinin şiddetinden anlaşılırmış:)

    ilginç bir başka özellik de; kapılar birbirine her ne kadar yakın olsa da hangi evin tokmağının çalındığının tınısından belli olması.

    gene safranbolu evlerinde de, nazara karşı koruduğuna inanılan ve “mühr-i süleyman” olarak bilinen üst üste konmuş iki eşkenar üçgenin oluşturduğu alt kolla yıldız motifi ile süslenen kapı kollarıu kendine özgü. eğer ev sahibi kısa bir süre için bir yere gittiyse tokmağın üzerine kısa, uzun süre dönmeyecekse uzunca bir ip asarmış. hatta yatıya gittiyse, kalın bir ip asar ve üstüne de bir güzel düğüm atarmış. gelen misafirler de ipe bakarak ne zaman döneceği hakkında bilgi sahibi olurlarmış ev sahibi hakkında. hoşhttp://i.hizliresim.com/017bar.jpg

    ve divriği evlerinin kapı tokmakları da anadolu türk maden sanatının en güzel örneklerini oluşturacak biçimde, geometrik, bitkisel ve figürlü olmak üzere üç türde dizayn edilmiş. bunların %75’i dövme tekniğiyle, %25’lik bölümü ise döküm tekniği kullanılarak yapılmış.

    osmanlı insanının hayata “helâl” ve “haram” perspektifinden bakması sonucu, kapı tokmakları bile bu hassasiyeti yansıtacak biçimdeymiş. iç içe, ya da üst üste bindirilen tokmaklardan biri kalın, diğeri ince ses çıkarırmış. erkek konuklar kalın ses çıkaran kapı tokmağını, kadın konuklar ise ince seslisini kullanırlar, böylece ev sahipleri kapıdaki misafirin kimliği hakkında bilgi sahibi olur ve ona göre karşılarmış

    kaynak1
    kaynak2
    kaynak3
    kaynak4
    kaynak5
    kaynak6
  • alan cumming ile marc almond aynı kişi değilmiş...
  • bir kıyı ege insanı olarak köyden zeytinyağı, zeytin eve bidonla gelir, çocukken evde hep olan bir şey olduğu için yüzüne bakmaz, ekmeği zeytinyağına banıp yemek varken margarin sürüp yemek isterdik.
    tabi iç anadolu ya doğru gidince zeytinyağının marketlerde oldukça da pahalı fiyatlara satılan bir şey olduğunu öğrendiğimde ufkum böyle 5 katına falan çıkmıştı.
    (bkz: bir bidon zeytinyağından zenginlik hissine kapılmak)

    o güne kadar pahalı bir şey sandığım ve biz de dar gelirli memur ailesi olduğumuz için eve alınmadığını sandığım margarinin aslında kardeşim obez olmasın diye eve girmediğini anlayınca ise bildiğin aydınlanma yaşamıştım.
    (bkz: annenin aslında canan karatay olması)
  • türk sinemasının ilkleri ve 1914-2000 arası gelişimi.

    lumière kardeşler'in bir trenin la ciotat garına varışı'nı anlatan l'arrivée d'un train en gare de la ciotat filminin, 29 aralık 1895'te, paris'teki ilk gösteriminden yaklaşık bir yıl sonra, bir alman yahudisi olan sigmund weinberg tarafından istanbul galatasaray'daki bir birahanede gösterilmesiyle türk toplumu sinemayla tanışmıştır.

    türk sinemasının başlangıç tarihi resmi olarak 14 kasım 1914. ilk türk filmi olarak kabul edilen ve yedek subay fuat uzkınay tarafından çekilen ayestefanos'taki rus abidesinin yıkılışı adlı tarihi belgeseldir. ancak kimilerine göre balkanlı kimilerine göre yunan kimilerine göre ise makedon sayılan, gerçekte osmanlı tebaası olan manaki kardeşler'in 1905’te çektikleri yün eğiren kadınlar yapımı bazı sinema tarihçileri tarafından ilk türk filmi olduğu öne sürülmektedir.

    1915'te harbiye nazırı enver paşa'nın emriyle kurulan merkez ordu sinema dairesi'nin başına türkiye'de sinemayı tanıtma konusunda büyük katkıları olan sigmund weinberg, yardımcılığına da fuat uzkınay getirildi. sigmund weinberg dönemin en çok tutulan tiyatro oyunu leblebici horhor'u çekmeye başladıktan bir süre sonra, oyuncularından birinin ölmesiyle film yarım kaldı. ikinci öykülü filmi olan himmet ağanın izdivacı da oyuncuları çanakkale savaşı'nda askere alınınca çekilemedi. fuat uzkınay filmi savaştan sonra tamamladı.

    öykülü filmlerin çekimi 1917 yılında 20 yaşlarında bir gazeteci olan sedat simavi'nin çabalarıyla gerçekleşti. sedat simavi'nin yönetmenliğini yaptığı pençe ve casus türk sinemasında yarım kalmadan çekilen ilk öykülü filmleridir. hangisinin önce çekildiği tartışma konusudur.

    sansürlenen ilk türk filmi; mürebbiye (1919)
    hüseyin rahmi gürpınar’ın aynı adlı eserinden uyarlanan filmin yönetmeni ahmet fehim’dir. anjel adlı fransız, bir konakta mürebbiye (dadı, bakıcı) olarak işe alınır. kısa sürede cazibesiyle konağın sahibinden aşçısına kadar herkesi parmağında oynatmaya başlar… filmin sansürlenme sebebi de ilginçtir. yıl 1919’dur ve istanbul işgal altındadır. işgal kuvvetleri komutanı fransız general franchet d’esperey; "bir fransız kızının, bu şekilde ahlaksızca gösterilemeyeceği, anjel’in şahsında fransızların küçük düşürüldüğü" gerekçesiyle filmi yasaklar. fakat film yasak olmasına rağmen gizlice gösterilir ve büyük ilgi görür.

    tiyatrocu şadi fikret karagözoğlu, bican efendi vekilharç adlı 22 dakikalık kısa filmiyle, 1921 yılında türk sinemasında ilk güldürü tipini yarattı.

    muhsin ertuğrul'un 1923 yılında halide edip adıvar'dan uyarladığı ve kurtuluş savaşı'nı konu alan bir ilk film olarak tarihe geçen ateşten gömlek`te ise ilk kez türk kadınları rol aldı. böylece cumhuriyet'in ilanının müslüman, türk kadınlarına çalışma özgürlüğü tanıması sonucu; bedia muvahhit ve neyyire neyir'le yeni bir dönem açıldı.
    bedia muvahhit türkiye'nin ilk müslüman kadın oyuncusudur
    neyyire neyir türk sinemasının ilk kadın oyuncularından birisidir. türk tiyatrosu ve tiyatrosunun öncülerinden muhsin ertuğrul'un eşidir.

    muhsin ertuğrul'un 1931 yılında çektiği istanbul sokaklarında adlı filmi, türk sinemasının ilk sesli filmi olmasının yanında türk sinemasının ilk ortak yapımı oldu. türk-mısır-yunan ortak yapımı filmde, semiha berksoy, talat artemel, galip arcan gibi türk oyuncuların yanı sıra mısırlı azize emir, yunan gavrilides rol aldı.

    yurt dışından ilk ödül 1933 yılında geldi. muhsin ertuğrul'un ikinci kez perdeye uyarladığı ve senaryosunu nazım hikmet'le birlikte yazdığı leblebici horhor ağa, 1934 yılında venedik film festivali'ne katılıp onur diploması aldı. bu ödül, türk sineması tarihinde yurt dışından gelen ilk ödül kabul edildi.

    muhsin ertuğrul, aysel bataklı damın kızı adlı filmiyle türk sinemasına ilk köy filmini kazandırdı. sovyet sinemasının etkilerini taşıyan filmde türk sinemasının ilk kadın yıldızı ve ilk yönetmeni cahide sonku rol aldı.

    almanya'da, fotoğrafçılık ve film okulunu bitirip 1938 yılında yurda dönen faruk kenç, sinemaya girdi. muhsin ertuğrul'un 1940 yapımı şehvet kurbanı ve faruk kenç'in 1940 yapımı yılmaz ali adlı ilk polisiye film denemesinde oynayan suavi tedü ile ilk jön tipi ortaya çıktı.

    türk sinemasında şehir tiyatrosu oyuncularının dışında yeni oyuncu denemeleri, faruk kenç'in girişimleriyle başladı.

    yurt içinde türk sinemasının ilk resmi yarışması, 1948 yılında yerli film yapanlar cemiyeti tarafından düzenlendi.

    aydın arakon’un 1949’da yönettiği çığlık filmi, ilk türk korku filmidir.

    ömer lütfi akad, 1949 yılında, türk sinemasının gelişim tarihi içinde çok önemli yeri ve gerçekçi bir kurtuluş savaşı filmi olan vurun kahpeye ile yeni sinema anlayışının ilk belirtilerini ortaya koydu.

    türk sinemasında, 1951 yılında tarihsel film dönemi başladı, istiklal ve kore savaşı filmleri ağırlığını gösterdi. bu yıl, 8 kurtuluş savaşı ve 5 tarihi film çekildi.

    yönetmenliğini muhsin ertuğrul'un yaptığı, kadrosunda suna pekuysal, sadri alışık, şükran güngör, münir özkul gibi isimlerin bulunduğu 1953 yapımı halıcı kız filmi ilk renkli türk filmidir.

    ömer lütfi akad'ın kanun namına ve metin erkan'ın aşık veysel'in hayatını konu alan karanlık dünya adlı filmi, sinemaya damgasını vurdu. yılın en önemli filmi olan kanun namına ile ayhan ışık yıldızlaştı. 1951'de 36, 1952'de 61, 1953'te 44, 1954'te 48, 1955'te 61, 1956'da 50, 1957'de 61, 1958'de 80, 1959'da 76 ve 1960'da 78 film çekildi.

    ayhan ışık ve belgin doruk gibi bir dergi yarışması sonucu sinemaya giren ekrem bora, alın yazısı adlı filmde rol aldı.

    fatma girik, leyla sayar ve orhan günşiray, 1957 yılında sinema ile tanışırken, arabesk türü pembe piyasa romanlarıyla kendine bir yol arayan atıf yılmaz, ilk küçük çıkışını gelinin muradı ile yaptı.

    aydın arakon'un 1959'da vizyona giren fosforlu cevriye adlı filmiyle sinemada erkek tipli kadın kahramanlar modası başladı. bu tür kahramanların ilk oyuncusu neriman köksal oldu. bu dönemde, cilalı ibo serisiyle de yeni bir güldürü oyuncusu doğdu; feridun karakaya.

    güldürü oyuncusu suphi kaner, yönetmenliğe, yılmaz güney ise ilk oyunculuk denemelerine 1959 yılında başladı.

    türk sinema sanatçıları derneği, gazeteciler cemiyeti ile yaptığı işbirliği sonucu türk film festivali'ni düzenledi.

    zeynep değirmencioğlu'nun oynadığı ayşecik'le 1960 yılında çocuk kahramanlı filmler dönemi başladı. zeynep değirmencioğlu da memduh ün'ün bu filmiyle türk sinemasında ilk çocuk yıldız oldu.

    türkan şoray ve gönül yazar'ın beyaz perdede yer almaya başladığı 1960 yılında, türker inanoğlu, burhan bolan, hüsnü cantürk, yavuz yalınkılıç ve fikret uçak yeni yönetmenler olarak sinemaya girdi.

    tsk'nın 27 mayıs'ta siyasal yönetime el koymasından sonra türk sinemasında "toplumsal gerçekçilik" dönemi başladı. bu dönemde osman seden'in namus uğruna, orhan elmas'ın kanlı firar, atıf yılmaz'ın dolandırıcılar şahı, memduh ün'ün kırık çanakları ve ateşten damla filmleri öne çıktı. fakir baykurt'un aynı isimli romanından uyarlanan yılanların öcü yılın en iyi filmi oldu. 1961'de 113, 1962'de 131, 1964'te 180, 1965'de 213, 1966'da 240, 1967'de 208, 1968'de 117, 1969'da 230 ve 1970 yılında 226 film çekildi.

    nejat saydam'ın küçük hanımefendi adlı filmi oyuncu belgin doruk'a yeni bir ün sağlarken, sinemada "hanımefendi-beyefendi" modası başladı.

    oyuncu muzaffer tema ile kenan pars yönetmenliğe başlarken, istanbul belediyesi, sanat festivali'ne ek olarak, ''yerli filmler yarışması'' düzenledi.

    ajda pekkan ve tamer yiğit de bir dergi yarışması aracılığıyla sinemaya adım attı. güldürü oyuncusu öztürk serengil, adanalı tayfur'la (zafer davutoğlu) sıradan bir lahmacuncu tipi yaratarak en parlak dönemine girdi.

    yönetmen metin erksan'ın susuz yaz filmi, 1964 yılında berlin film festivali'nde en iyi film seçilerek, büyük ödül altın ayı'yı kazandı. bu ödül tarihe, türk sinemasının ilk büyük zaferi olarak geçti. film, venedik film festivali'nde de bir ödül daha kazandı.

    türk film prodüktörleri cemiyeti ve antalya belediyesi'nin ortak girişimleriyle, 1964'te sinema tarihinin hala sürmekte olan en önemli film şenliği; antalya altın portakal film festivali düzenlendi.

    türk sinemasında, 213 filmin çekildiği 1965 yılında önlenmesi mümkün olmayan bir film enflasyonu başlattı. altyapısız ve büyük bir karmaşa içinde film sayısı artarken, bu sağlıksız hızlı tempo yeni sömürü kaynaklarını da beraberinde getirdi. aynı mekanda, aynı oyuncularla "şipşak" çekilen bu ucuz filmler "gecekondu sineması", başka bir deyişle "konfeksiyon sineması" dönemini başlattı.

    bir resimli roman kahramanı olan karaoğlan dizisiyle kartal tibet ünlenirken, 1966 yılında yılmaz güney yönetmen olarak ilk filmini çekti; at avrat silah. ömer lütfi akad da aynı yıl sırat köprüsü adlı filmiyle türk sinemasında ilk kez geniş perde (cinemaskop) sistemini uyguladı.

    göksel arsoy, altın çocuk dizisiyle tipini değiştirirken, cüneyt arkın çizgi roman kahramanı malkaçoğlu (1966) serisine yöneldi. sadri alışık, turist ömer'le (1964) bir güldürü sineması tipine ağırlık verdi.

    sinemaya bu yıl giren yılmaz gündüz ise bütçesi sınırlı, ucuz maliyetli filmlerin yerli james bond'u oldu.

    seyfi havaeri'nin, 1968 yılında vizyona giren kara sevda adlı şarkılı-türkülü melodramı, özellikle de anadolu bölgelerinde büyük iş yaptı, izdiham nedeniyle bazı sinemaların kapıları kırıldı.

    yılmaz güney'in umut adlı filmi, 1970 yılında fransa'daki grenoble film festivali'nde özel jüri ödülü kazandı.

    1972 yılında tatlı dillim filmiyle kemal sunal sinema hayatına başladı.

    1975'de siyah-beyaz film dönemi bitti. 1971'de 265, 1972'de 299, 1973'de 209, 1974'de 189, 1975'te 225, 1976'da 164, 1977'de 124, 1978'de 126, 1979'da 195 ve 1980'de 68 film çekildi. 1972 yılında çekilen 299 filmle türk sinema tarihinin en büyük rekoru kırıldı. bu arada renkli film yapımı da 185'le, siyah-beyaz çalışmaları geride bıraktı. 1970'li yıllarda sendikalaşma faaliyetleri başladı.

    yönetmen yılmaz güney, umut'tan sonra arkadaş adlı filmi ile türk sinemasında yeni bir dönem açtı. toplumsal çelişkileri olgun ve usta bir sinema diliyle yansıtan arkadaş, türk sinemasının kilometre taşlarından biri oldu.

    1975 yılında filmlerin tamamı renkli çekildi ve sinemada, siyah-beyaz film dönemi sona erdi.

    ertem eğilmez'in tek kahramana dayalı olmayan çok kişilikli hababam sınıfı güldürüleri, 1975 yılının ve her dönemin en popüler filmleri oldu.

    istanbul uluslararası film festivali, ilk kez 1976'da düzenlendi.

    yılın sinema modası ise "komedi ağırlıklı seks filmleri" oldu. 1978 yılında seks komedilerinin yanı sıra mafya türü film sayısı arttı. bu tür filmlerin en geçerli oyuncusu da cüneyt arkın oldu. cüneyt arkın, yurda giren hong-kong (japon) karate filmlerinin etkisiyle türk sinemasında bir "üstün insan mitosu" yarattı. ferdi tayfur, ibrahim tatlıses, orhan gencebay'la "şarkıcı oyuncu saltanatı" ve arabesk eğilimler hızlandı.

    seks komedileri, 1979 yılında büyük bir tırmanışa geçti. bu türde tam 131 film çekildi. zerrin egeliler bir yıllık süre içinde çevirdiği 37 filmle dünya rekoru kırdı.

    1979 yılında, türkiye'de ilk kez çizgi filmleri yarıştı.
    aynı yıl yurt dışında türk sinemasına gösterilen ilgi büyük bir tırmanışa geçti. özellikle de türk sinemasının dünyaya açılmasında sürü etkin bir rol oynadı. sürü filmi, locarno film festivali'nde, "en iyi film" seçilip "altın leopar ödülü"nü kazandı.

    sosyal içerikli fantastik filmler, 12 eylül filmleri, arabesk filmler, seks komedileri nedeniyle eleştirilen bu dönem, aynı zamanda türk sinemasının yurt dışında ödüller aldığı bir dönem de oldu. 1980 yılı, askeri müdahale ve ardından tüm ülkede sıkıyönetim ilan edilmesi nedeniyle 17. antalya film festivali'nin iptaline de neden olurken, yönetmen erden kıral, türkiye'ye, strasbourg avrupa film festivali'nde, bereketli topraklar üzerinde adlı filmiyle aldığı büyük ödülle döndü.

    halit refiğ'in 1982 yılında vizyona giren leyla ile mecnun filmi, arabesk eğilimli sinemanın baş yapıtı olarak halka indi. atıf yılmaz bu yıllarda, necati cumalı uyarlaması mine ile kadın sorunlarına eğildi ve bu filmle "kadın filmleri dönemi" açıldı. yılmaz güney'in senaryosunu yazıp, şeref gören'in yönettiği yol filmi 1982 yılında cannes film festivali'nde, costa gavras'ın missing(kayıp) adlı filmiyle "en iyi film" seçilerek büyük ödül altın palmiye'yi paylaştı. yol'un aldığı ödül, metin erksan'ın susuz yaz ile berlin'de kazandığı büyük başarıdan sonra bir türk filminin ikinci büyük zaferi oldu. ali özgentürk'ün at adlı filmi, 1983'de italya'da lecce uluslararası film festivali'nde en iyi film ödülünü kazandı. şerif gören'e de derman ile ispanya'daki valencia film festivali'nde jüri özel ödülü verildi.

    1985 yılında halit refiğ'in alev alev adlı filmi, yılın gişe rekorunu kırarken, şarkıcı küçük emrah'la arabesk eğilimli filmler modası sürdü.

    nesli çölgeçen, yavuz turgul'un senaryosundan aktardığı züğürt ağa ile güldürü sinemasında yeni bir aşamayı gerçekleştirdi ve şener şen, bu filmdeki başarılı oyunuyla yıldızlığa ilk adımlarını attı.

    kültür bakanlığı, "sinema teşvik ödülleri" adıyla dramatik, belgesel ve animasyon olmak üzere 3 dalda, ilk kez bir yarışma düzenledi ve dramatik türdeki uzun metrajlı filmlerin yapımcılarına 4'er milyon lira ödül verdi.

    atıf yılmaz'ın duygu asena uyarlaması kadının adı yok, 1987 yılında türk sinema tarihinin en büyük gişe rekorunu kırdı.

    hülya koçyiğit, 1988 yılında fransa'da düzenlenen 8. uluslararası amiens film şenliği'nde bez bebek adlı filmindeki yorumuyla en iyi kadın oyuncu seçildi.

    1990'lı yıllar, "büyük çöküşü" 1980'lerde yaşayan türk sinemasının, tekrar eski günlerine dönemese de küllerinden yeniden doğmasını temsil etti. 1996'da vizyona giren ve baş rollerini şener şen ve uğur yücel'in yaptığı eşkıya'nın 2,5 milyon kişilik hasılata ulaşmasıyla türk sineması için umut doğdu. bu rakam, o dönem için büyük bir izleyici rekoruydu. ardından seyirciler, 1997'de ağır roman, masumiyet ve hamam; 1998'de gemide, akrebin yolculuğu ve hoşçakal yarın; 1999'da propaganda, her şey çok güzel olacak, gülün bittiği yer, salkım hanımın taneleri, harem suare ve mayıs sıkıntısı gibi peş peşe birçok popüler ve sanat filmini görme fırsatı buldu.

    1990'lı yılların en fazla film üretilen dönemi, 1993-1994 dönemi oldu. sinan çetin'in yönettiği berlin ın berlin'de oynayan hülya avşar, 1993 moskova film festivali'nde en iyi kadın oyuncu ödülünü aldı. memduh ün de zıkkımın kökü adlı filmiyle 1993 yılında ispanya sinema festivali'nde en iyi yönetmen ödülünü aldı. yine tabutta rövaşata uluslararası sinema eleştirmenleri derneği jüri ödülü'nü aldı. hamam filmi de cannes film festivali'nde ve italyan sinema yazarları derneği'nin seçiminde en iyi film, italya'da yabancı basının seçiminde en iyi yönetmen ve en iyi müzik golden globe ödüllerini aldı.

    edit; ilk türk filmi konusunda ekleme. mesaj atan corcihaci'ya teşekkürler.
  • ufkumun açılıp açılmadığını bilmiyorum ama, nagehan alçı'nın istanbul erkek lisesi mezunu olduğunu öğrendiğimde şok olmuştum. hayır, erkek lisesi filan değil tabi olay, o liseden nasıl mezun olduğu sorusu dumura uğratmıştı beni.
  • isveç kralı demirbaş şarl'ı osmanlı toprağından çıkarmak için yapılan bender çatışması sonrası kalabalık sözcüğünün türkçe'den isveççe'ye oradan da fince'ye girmesi ve bu dillerde kaos anlamında kullanılması.

    bu sözcüğün fince'de kullanılması durumuna şirinlik katan bir ayrıntı da var: fince'de "kala" sözcüğü "balık" anlamına gelmekte.
hesabın var mı? giriş yap