öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
-
gecen gun dogum gunu olan, ingiliz botanikci ve fotografci anna watkinsin , 1843 tarihli ve dunyanin ilk fotograf barindiran kitabi. photographs of british algae - cyanotype impressions.kitabin sadece 13 kopyasi bulunmaktadir.kitap 1842 yilinda anna'nin arkadasi olan john herschel tarafindan icad edilen cyanotype isimli baski teknigiyle basilan alglarin fotogramlari bulunmakta.
yukarida verdigim , kitabin en zengin online kaynagi disinda, fotografcinin wikipedia sayfasinda baska online kaynak sitelerini de gorebilirsiniz. -
sivrisineklerin dişleri olması
-
mahkeme heyetinde neredeyse hiç kadının olmadığı geçmiş yıllarda tecavüze uğrayan kadınlar utandıklarından tecavüze uğradıklarını anlatamaz bu yüzden mahkeme heyetinin önünde ayakkabısını çıkarırmış. hatta tecavüz ters ilişki ile olduysa ayakkabısını ters çevirirmiş. böyle şeylerin ülkemizde çok yaşandığını birkaç kişiden duymuştum. durumu sözlüğün üstadı justinianus'a sordum. sağolsun incelik göstererek sorumu cevapladı ve kendisini referans göstererek sözlüğe yazmama izin verdi. 1976-1977 yıllarında zonguldak çaycuma'da hakim iken kendisi de böyle bir olaya şahit olmuş.
ufku iki katına çıkarmaz belki ama bu topraklardaki kadınların böyle refleksler geliştirmek zorunda kalışlarını öğrenmek üzücü.
trt'de bir belgeselde izlemiştim; günümüzde kadınlar yaşadıklarını daha iyi anlatabilmek için tüm mahkeme unsurlarının kadın olmasını talep edebiliyormuş. -
türkiye'ye en çok benzeyen ülkeler
bugün bir belgeselde sahra çölü'nün 5 bin yıl önce sulak, yeşillik bir bölge olduğunu ve her 20 bin yılda bir yine böyle yeşillik bir bölgeye dönüştüğünü öğrendim. bunun nedeni de dünyanın güneş etrafında dönerken çok ufak da olsa yalpalamasıymış. 20 bin yıl gözümüze uzun bir zaman gibi gelebilir fakat dünya tarihinde elbette kısa bir zaman dilimi. yani böyle bir bilgiyi sonradan bilim insanlarından öğrensek de aslında hızlı bir gelişme evrenin aşamalarına göre. ilk toplayıcı insanlardan günümüze kadar çok uzun bir zaman dilimi geçmiş gibi görünüyor olabilir. şehirler, ülkeler, yönetim biçimleri için uzun bir süre gibi de görünüyor olabilir. fakat olaylar tarih kitaplarındaki gibi yavaş işlemiyor. bizim algıldadığımızdan çok daha hızlı. bunu günümüzde istatistik biliminin, bilgisayar teknolojisiyle birlikte büyümesiyle net bir şekilde görebiliyoruz. bu kadar hızlı hareket eden bir sistemde size benzeyen ülkeleri iyi takip ederek, ne kadarını modelleyeceğinizi, ne kadarını eleyeceğinizi ölçmeniz çok önemli.
kuralımız sayacağım özelliklerde türkiye'ye en çok benzeyen 4 ülke olacak.
nüfus
mısır 87,8 milyon
almanya 80,7 milyon
iran 78.0 milyon
kongo 71.2 milyon
yüzölçümü
namibya 824.268
mozambik 801.590
şili 756.102
zambiya752.612
gini katsayısı
trinidad tobago
tunus
türkmenistan
uganda
insani gelişme endeksi
iran
venezuela
sri lanka
meksika
gsyih
endonezya 862 milyar dolar
hollanda 750 milyar dolar
isviçre 671 milyar dolar
suudi arabistan 646 milyar dolar
enflasyon oranı
myanmar 11.19
iran 9.60
yemen 9.49
kenya 9.04
işsizlik oranı
jamaika 12.90
moritanya 12.85
iran 12.70
brezilya 12.60
internet kullanıcı sayısı ( ülke nüfusuna oranı)
vietnam
ürdün
grenada
san marino
yaşam süresi
vietnam
macaristan
mekedonya
cezayir
intihar oranı (100.000)
mauritius
doğu timor
çin
bangladeş
ne kadar doğrudur bilmiyorum ama grönland'da intihar oranı 1985 - 2015 yılları arasında çok yüksekmiş. nüfus zaten 50 bin küsürde ama intihar kayası diye bir yerden elemanlar kendisini aşağıya bırakıyormuş. büyülü bir yer olabilir.
doğum oranı
el salvador
azerbaycan
surinam
maldivler
hapishanelerdeki mahkum oranı (100.000)
dominik cumhuriyeti
azerbaycan
kolombiya
şili
ufak not; brian bo larsen isimli bir arkadaş danimarka'da tam olarak 22 defa hapishaneden kaçma rekorunu elinde bulunduruyor.
asker oranı
iran 523000
cezayir 520000
vietnam 482000
kolombiya 466000
merak edenler için; çin 2,333,000 milyon aktif. kuzey kore 1,190,000, güney kore 630,000. ayrıca paramiliter ve yedek birliklerle beraber kuzey kore 7,679,000, güney kore 6,604,000.
okuryazarlık oranı
şeyseller
panama
umman
kolombiya
dönelim türkiye'ye
ilk bakışta göze çarpan ülkeler iran, vietnam ve kolombiya. coğrafi olarak da kıtalarına göre birbirlerinden farklı noktalarda sayılmazlar. böyle bir araştırmada seçenekler ve ülke oranları da artırılırsa, daha net sonuçlara ulaşılabilir. bu ülkeler bizim orta noktamızı oluşturur. sadece gelişmekte olan ülkelere göre değil, bizim için daha tutarlı olabilecek kıstaslara göre hareket edebiliriz. ilk önce bu ülkelerin üstüne çıkmaya çalışırız. sonra diğerlerinin.
elbette daha fazla seçenek ve ülke ekleyip daha tutarlı bir sonuç elde edebiliriz. bu arada ben seçeneklere bakmadan önce brezilya, arjantin, arabistan, meksika ve portekiz diye düşünmüştüm. * -
(bkz: #66909972)
-
kirlian fotografciligina giris belgeseli.
-
senelerdir dinlediğimiz şampiyonlar ligi marşının aslında aynı anda 3 dilde(ingilizce, fransızca ve almanca) birden aynı anda söyleniyor oluşu.
marşın sözleri
ceux sont les meilleures équipes
sie sind die allerbesten mannschaften
the main event!
die meister
die besten
les meilleurs équipes
the champions!
une grande réunion
eine große sportliche veranstaltung
the main event!
ıls sont les meilleurs
sie sind die besten
these are the champions!
die meister
die besten
les meilleurs équipes
the champions!
die meister
die besten
les meilleurs équipes
the champions! -
rte adammış
-
hiv kapıp da kendiliğinden iyileşen adam ve aidsle savaştaki önemi
hiv bulaştığında vücuttan asla tamamen atılamaz diye biliriz değil mi? doğru da biliriz, ama doğruluğunun %100 olduğu konusunda şüphe uyandıran ve nedense medyaya çok az yansıyan bir durum var. bu durum berlin hastası olarak anılan kişinin durumu değil, ingiliz andrew stimpson'ın durumu.
andrew stimpson gay bir genç, erkek arkadaşından hiv kapıyor ve 2002 yılında yaptırdığı üst üste üç testin de pozitif gelmesiyle hiv kapmış olduğu kesinleşiyor. stimpson'ın hikâyesindeki sıradışılık da buradan sonra başlıyor. doktorlar kendisine hastalığın henüz erken bir evrede olduğunu ve tedaviye başlamasına gerek olmadığını söyleyip yalnızca kendine genel anlamda iyi bakmasını öneriyor. stimpson bunun üzerine alkolü kesiyor ve düzenli vitamin kullanmaya başlıyor. bir süre böyle geçtikten sonra da tedaviye başlamasını gerektiren bir durum olup olmadığını öğrenmek için bir daha doktora gidiyor, virüs yükünün ne kadar arttığını belirlemek için yapılan testteyse bir tuhaflık var: virüs yok! doğrulamak için yapılan testlerde stimpson'ın o an itibarıyla kanında hiv taşımadığı kesinleşiyor. 2002 yılında hiv+ teşhisi konan adam 2003 yılında hiv- görünüyor.
gerek stimpson'ın gerekse doktorların ilk aklına gelen önceki testlerle ilgili bir sıkıntı olduğu. hemen araştırılıyor ve bu testlerin sonuçları doğrulanıyor. hepsi de gerçekten pozitif çıkmış. testlerin bozuk olması gibi bir olasılık son derece düşük olsa da var. ancak bu da sıkıntıyı gidermiyor, çünkü bu testlerin yaptığı şey kanda hiv antijeni aramak. burada çok bilimsel olmadan düz mantıkla yaklaşarak bile görülebilecek bir sorun var: bozuk testin olan bir şeyi arayıp da bulamama olasılığı olabilir. peki ya olmayan bir şeyi varmış gibi gösterme olasılığı? teknik olarak bu da mümkün, ancak bu tarz testlerde yalancı pozitif, yalancı negatife göre son derece ender görülen bir hata. nitekim stimpson'ın kliniğin kendisine hatalı test sonucu verip onu boş yere korkuttuğu şikayeti de testlerin doğru sonuç verdiği kararının verilmesiyle sonuçsuz kalıyor.
bu da olayı gerçek bir muammaya dönüştürüyor. an itibarıyla akla en çok yatan teori andrew stimpson'ın kaptığı virüslerin zayıf olduğu ve bu nedenle antijen açığa çıkarmalarına karşın hastalık yapmayı beceremeden ölmüş olmaları. eğer durum buysa virüsün nasıl o hâle geldiğini anlamak aids tedavisinde çığır açabilir. stimpson'ın vücudunun virüse karşı antikor üretmeyi bırakmış olması gibi bir olasılık da teknik olarak mümkün, ancak medyayla en son 2012 yılında konuşan stimpson'ın şu an itibarıyla hâlâ en ufak bir sağlık sorunu olmaması bu olasılığı da ciddi biçimde düşürüyor. ingiltere'deki gizlilik ilkeleri dolayısıyla stimpson'ın bu dönemde antijen ya da antikor yerine virüsün kendisini arayan pcr testinden yaptırıp yaptırmadığına dair kesin bir veri yok, ancak klinik kayıtlarında olmadığı için tedavi olmadığı biliniyor ve yine bu kayıtlarda olmayışı tedavi olmamasına rağmen bu süre zarfında kliniğe gitmesini gerektirecek kadar ciddi bir sağlık sorunu yaşamadığını gösteriyor. bu da çok büyük bir olasılıkla stimpson'ın gerçekten hiv+ olmadığını gösterir nitelikte. son teori de stimpson'ın düzenli olarak az miktarda hiv'e maruz kalması nedeniyle bunun bir nevi aşı vazifesi görüp hiv'e karşı bağışıklık geliştirmesini sağlaması ve bağışıklık sisteminin virüsü yenmiş olması. hiv gibi zarflı bir virüs olan hepatit b'ye karşı kazanılan doğal bağışıklıkta buna benzer bir durum söz konusu olması, ve kenya'da net bilimsel açıklaması yapılamayan bir nedenle bir türlü hiv kapmayan bir grup hayat kadını olması bu son teoriyi de biraz heyecan verici bir noktaya getiriyor. ki olay buysa ve bunun mekanizması çözülürse bu da çağın vebasının defterini dürebilir. -
(bkz: ufku iki katına çıkaran quora cevapları) başlığında yer alan cevaplar.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap