• her 24 kasım'da amcamı (ilkokul öğretmenimdi) arayıp kutlamamın akabinde ertesi gün bana okul harçlığı olarak geri dönen gün. hepinizin intikamını alıyorum.

    not: bu sefer alamadım. öğretmenler gününüz kutlu olsun öğretmenim diye mesaj attım. aynen şu yanıt geldi;

    "sagol adamim öptüm slm"
  • memurlar.net'te bir öğretmen bağlı olduğu ilçe milli eğitim müdürünün öğretmenler günü davetiyesini paylaşmış. 24 kasım için tertiplenen gece ile alakalı olarak birtakım beylik laflar ve davetlisiniz ile biten davetiyenin en altında şöyle demiş milli eğitim müdürü;

    sözleşmeli öğretmenler siz de gelebilirsiniz.

    bazı öğretmenlerin kalbi hep kırık kalacak.
  • yılda bir gün okulun bulunduğu ilçedeki -eski adıyla- milyoncuların bayram ettiği gündür, çünkü çoğu öğrenci kendince güzel aynı zamanda ucuz hediyeyi ancak orada bulabilir. ha önemli mi? tabi ki değil, eminim ki kendini bilen, amacını bilen her öğretmenin istediği hediye, öğrettiği öğrenciden o zamanda ve gelecek zamanlarda gurur duyabilmek. ha bunlar pek süslü pek edebi laflar gibi gelebiliyor bazılarına. önemli değil herkes düşünmek istediğini düşünür. ama şu unutulmamalı en basitinden -ki bence en zoru- buraya yazabilmemiz belki hatırımızda bile kalmayan ilkokul 1. sınıf zamanının eseri ve dolayısıyla öğretmenimizin. bu memlekette aç insan çok, hak ettiğinden az kazanan insan çok ve onların içinde daha çok hakettiğini düşünen kesimden biri de öğretmenler. bu "sızlanma"ya verilen cevapsa ezberlendş artık "öğretmenler üç ay tatil yapıyor". şunu anlamıyorum aranızda kim şu an geldiği yerde öğretmenlerinden herhangi birinin katkısını yadsıyabilir, hangi (ilk örnekler genelde bunlar verildiği için) doktor, mühendis vb eğitimli kişi öğretmenleri (tabi ki ilk, orta, üniversitedeki bütün eğitimciler dahil) olmadan olduğu yere gelebilirdi?

    görünen ne? öğretmen sabah kalkar, okula gider, anlatır anlatır, öğleden sonra çıkar, öğretmen evine kahveye okey oynamaya gider, haftasonu 2 gün yatar gezer tozar, yazın 3 ay -ki aslında 2 ay- hem maaş alır hem gezer tozar. bunu öğretmenlik sananlar var ki böyle sananlar iyi ki öğretmen olmamış. olsalardı ya hayal kırıklığına uğrarlardı ya da evet böyledir deyip bu şekilde öğretmencilik oynarlardı. insan en azından kendi öğretmeninden utanır. ha bu bahsedilen gibi öğretmenler yok mu, var. yüzdesini bilmiyorum belki çoğunlukta biledir bilemem, ama öyle olmayanın, karşısında 20, 30, 40, 50+ çocuk, genç olan ve onlara bir şeyleri öğretme sorumluluğunda olanın, dahası o hiçbir suçu günahı olmayan çocukların geleceklerini etkileyecek -ailelerinden sonra- belki en önemli, en etkili kişi olduğunu bilmenin sorumluluğu altında ezilmek kaç meslekte daha var?

    amaan edebiyat parçalama diyor bazıları, iyi ki öğretmen olmamışlar
  • günümüzde verilen değerin azaldığı meslek grubunun günü.

    her geçen gün öğretmene verilen değer daha da azalıyor. aslında bir toplumun ilerlemesi için öncelikle eğitim düzeyinin ileri seviyede olması gerekir. eğitim düzeyinin ileri seviyede olması için de eğitim sektöründeki en önemli unsur olan öğretmenin değerinin yüksek olması gerekir. değer deyince hemen akla maddi koşullar geliyor. tamam o da önemli bir unsur ancak en önemlisi toplum nezdinde öğretmen kavramının değerli olması gerekir. öğrencilik hayatında bütün bireyler öğretmenlerini çok severler. hatta öğrencilik hayatlarından sonra da çok severler. ancak çok başarılı öğrencilerin geneli öğretmenlik mesleğini seçmezler. bu önemli bir noktadır. başarılı öğrenciler diğer bölümleri çok sevdiklerinden değil maddi imkanları yüksek olduğundan tercih ediyorlar. kimse bu konuda haksızsın demesin. günümüzde öğretmen maaşları on bin tl olsa siz görün öğrencilerin öğretmenliğe olan ilgisini. maalesef toplumumuzda değer konusu maddiyatla doğru orantılı. biraz da bundan dolayı öğretmene verilen değerin azalması olayını tam izah edemiyorum. maddi koşullar çok yüksek olmasın ancak öğretmenlik revaçta olan bir meslek olsun. en başarılı öğrenciler öğretmenliği tercih etsin. kaliteli öğretmenler yetişsin. kaliteli öğretmenler de kaliteli bireyler yetiştirsin. kaliteli bireyler de toplumun ilerlemesini sağlar. toplum ilerleyince öğretmenin değeri de ortaya çıkar. kaliteli eğitimle yetiştirilen bireyler ileride hangi meslekten olursa olsun görevini hakkıyla yapar ve böylece toplumun refah düzeyi yüksek olur.

    milli eğitimin bir hedefinin olmaması:

    maalesef milli eğitimimizin temel bir hedefi yoktur. okullarda eğitim gören öğrenciler müfredattaki konular ne ise onları görürler, onlarla ilgili sınavlarını olurlar, notlarını alırlar. daha da ötesi yok. bu sistem ile eğitim düzeyi ileri seviyede olmaz. ileri seviyeden kastım illa öğrencilerin sınavlarda çok yüksek netler yapacak şekilde yetiştirmeyi kastetmiyorum. en basitinden ilkokul çağındaki öğrencinin 3ncü veya 4ncü sınıfa kadar tamamen hayat kurallarını, toplum kurallarını güle oynaya öğretilmesi gerekir. malum ağaç yaşken eğilir. küçük yaşta çocuklara yerlere çöp atmayınız, etrafı kirletmeyiniz, yaya geçinden geçiniz, üst geçidi kullanınız, komşuları rahatsız etmeyiniz gibi hayat kuralları uygulamalı olarak öğretilirse bu çocuklar büyüdüklerinde haliyle eğitimli bir birey olur.

    2nci sınıf için bile yaprak testler yapmışlar. ben 2nci sınıftaki bir çocuğun a-b-c den birisini seçsin istemiyorum. çıkartsın hocası sınıf olarak dışarı hayat kurallarını öğrensin. yaya geçidine gelsin, trafik dursun ve çocuklar geçsin. çocuklar öğrensin yaya geçidini ve büyüyüp araba kullanan birey olduğunda yayalara yaya geçidinde yol versin.

    burada tekrar vurgulamak istiyorum eğitimli derken illa derslerin hepsi tam not olmuş bütün girdiği sınavları kazanmış bir kişiden bahsetmiyorum. eğitimli derken toplum kurallarına uyan kişilerden bahsediyorum. sonuçta her bireyin zeka yapısı bir olmaz. hepsinden aynı başarıyı beklemeniz yanlış olur. ama bütün bireylerin basit toplum kurallarına uymaları çok zor bir olay değildir. sen devlet olarak temel bir hedefin olmaz ise eğitimde de bir aşama kaydedemezsin. eğitimli bireyler yetişmeyince de toplumun refah düzeyinde problemler olabilir.

    milli eğitimin hedefinin olmamasının sebebi:

    tek sebebi siyasiler. iktidara gelen her siyasi milli eğitimi adeta yap-boz gibi yapıp bozdu. bu da istikrar olmadığından kötü sonuçlar ortaya çıkıyor. her gelen siyasi -belki iyi niyetli belki kötü niyetli- kendine göre çeki düzen veriyor. verim alamayınca geri eskisine dönüyor. aslında varolan bir sistemi korumak da önemli bir icraattır.

    yapılan değişiklikler ve geri dönmeler:

    -97 senesinde kredili sistem sona ermişti. 98 mezunu olduğum için kredili sistemin ne zaman geldiğini hatırlamıyorum ama uzun süre uygulanan bir sistem değildi. yeni nesil bilmeyebilir kredili sistem özet olarak lisenin 2,5 senede bitebilmesi demekti. bu sistem uygulandı ve kalktı. hatta şuan lise 4 sene oldu.

    -98 senesinde öss’de 2 sınav sistemi son kez uygulanmıştı. daha sonra 2010 yılına kadar tek sınav olarak uygulandı. şuan eski 2 sınav sistemine yeniden dönüldü.

    -öss 99 ve 2005 yılları arası sadece lise 1 konuları ile yapıldı. sonradan yeniden eski sisteme geri dönüldü. 99 öncesi ve şimdi öss soruları konu olarak lisenin tamamını kapsıyor.

    -ortaokul uygulaması kalktı. eski sistem çok güzeldi. öğrenci 5nci sınıfa kadar bir okulda okurdu daha sonra 8nci sınıfa kadar bir okulda okurdu daha sonra liseyi de başka bir okulda. bu sistemin güzelliği aynı yaş grubunu bir arada tutmak. sen 8 yılı birleştirirsen 1nci sınıf ile 8nci sınıfın aynı binada eğitim almak zorunda kalır ki o da farklı problemleri beraberinde getirir. bu sistemde de kısmi olarak eskiye yeniden dönüldü. ilköğretim 4ncü sınıfa kadar öğleden sonra 5nci sınıftan 8nci sınıfa kadar ise sabahçı olarak eğitim görüyorlar. bir nevi yaş grupları yeniden ayrılmış oldu. tam gün olan okullarda hala farklı yaş grupları aynı binada eğitim görüyorlar.

    -oks kaldırıldı yerine sbs geldi. daha sonra da bildiğiniz gibi sbs kaldırıldı yeniden tek sınav sistemine dönüldü. eski oks sistemi çok güzel ve verimli idi. oks aslında mini bir öss gibiydi. öğrenci öss sınavı gibi bütün konulardan sorumlu idi. şimdi sbs ile liseye geçen nesilde problem yaşıyoruz. eskiden öğrenci bütün konuları bilerek alt yapısı sağlam geliyordu. şimdi ise gençler liseye alt yapı olarak boş geliyor.

    -alan uygulaması kaldırıldı. bu sene başlayan bir uygulama. artık eskisi gibi eşit ağırlık, sayısal ve sözel alanları olmayacak. bütün öğrenciler genel lise diploması ile mezun olacak. bu neden yapıldı. tabiî ki imam hatiplerin katsayı meselesinden dolayı yapıldı. şimdi herkes genel lise diploması ile mezun olacak ve herkese aynı katsayı uygulanacak. bu sene 10ncu sınıfa geçen arkadaşlara uygulanarak başladı ama kimse tepki göstermedi. ne zaman tepki gösteririz. bu arkadaşlar öss’ye girince tepki gösteririz. bu sistem de başka bir siyasi görüş gelene kadar devam eder.

    bütün bu değişiklerin sebebi:

    siyasetin bu kadar hakim olduğu bir kurumda para değişiklikler için yeterli sebep. siyasiler senelerce milli eğitimi para gözü ile baktılar. milli eğitim bir hedefi yok dedik. siyasiler açısından para hedefi var. hatırlarsanız bedava kitap uygulaması başlatıldı. şu an o kitapların yetersizliğinden nerdeyse bütün öğretmenler ek kaynak aldırıyor. kendi ailenizden çevrenizden görürsünüz öğrencilere öğretmenler para toplatarak ek kaynak aldırıyor. çünkü bedava kitap ihalesini kazanan firmalar kitapların içlerini boşalttılar. yapıyorsan şu işi adam akıllı yap iyi bir firma ile anlaş içerisinde bol uygulama olsun. madem bu veliler kitap için para harcıyacak o zaman devlet niye bedava kitap dağıtıyor?
    başbakanımız sağolsun eğitimin en büyük eksiği olan her sınıfa bilgisayar, akıllı tahta, projeksiyon cihazı gibi araçlar alınmasına karar vermiş. tahmin ediyorum da bazı bilgisayar firmaları ellerini ovuşturmaya başlamışlardır. 2nci sınıf öğrencileri yaya geçidinden geçsin demiştim. tabi bunun olması için sorunlar yok mu? eğitim sisteminde sorunlar saymakla bitmez. 40 kişilik bir sınıfı bir öğretmen dışarıda nasıl kontrol etsin? o zaman eğitim sisteminin bilgisayara, akıllı tahtalara değil de yeni dersliklere, yeni öğretmenlere ihtiyacı var demektir. standart 20 kişilik sınıflarda daha iyi eğitim verilir.
    bundan önce de okullara bilgisayar odaları her okula bilgisayar kampanyaları düzenlenmişti. bursa’da merkezi bir ilköğretim okulunda öğrenciler bilgisayar odalarındaki bilgisayarları kullanmaları için para ödüyorlardı. başka bir örnek tokat’ta bir köy okulu okula 1 adet bilgisayar geliyor. bilgisayarı müdür üzerime zimmetli ve bilgisayara bir şey olmasın diye evine götürüyor. en önemlisine gelince her eve 1 bilgisayar ve internet. diyeceksiniz zaten çoğu evde bilgisayar ve internet var. olmayan evlere de bilgisayar ve internet aldırdı bu eğitim sistemi. veli ile konuşuyorum bu performans ödevleri denen şeyler yüzünden oğlum internet cafelere çok gitmeye başladı. ben de güvenmediğim ortamlara yollamaktansa eve bilgisayar aldım ve internet bağlattım. bu kadar mı yetmez yanına bir de yazıcı al bakayım. performans ödevlerini nasıl çıktı alacaksın? böylece ne oluyor daha kaliteli bir eğitim oluyor. alın verin ekonomiye pardon eğitime can verin. performans ödevleri nasıl hazırlanıyor öğretmenler inceliyor mu? öğrencilerin geneli internetten kopyala yapıştır yapıyor. aslında ödev amacına uygun hazırlansa veya kontrol edilse faydalı olur ama nerde bizde onu kontrol edecek öğretmen.

    tabi bu örnekler çoğaltılabilir. hatta şuan sizin aklınıza bile örnekler gelmiştir. bu olaylar gayet normal çünkü hedefi olmayan tamamen para üzerine kurulmuş bir milli eğitim. son yıllarda devletimiz her ile bir üniversite açmaya başladı. nerdeyse her ilde bir tane var hala geldi. tabi devletimiz bunları yaparken önceden planlama yaptı mı? hayır. bu kadar öğrenci alacağım ben bunları şuralarda istihdam ederim dedi mi? hayır. devletin tek amacı var bu öğrenci gitsin anadoluda küçük bir kente veya ilçesine orada yeme, içme, barınma masraflarını ödesin ve orada ekonomik hareketlilik olsun. bazı ilçelere üniversite açıyorsun yurt yok. bu öğrenciler nerede kalacak? özel yurtlara veya kira ödemeye mahkum ediyorsun. kira olaylarına hiç girmiyorum. öğrencilerin ödediği yüksek kiralardan dolayı ailelerin de etkilendiğini hepimizi biliyoruz.

    bu kadar icraat yaparken milli eğitim bakanlarının eğitim kökenli olmaması lazım. eğitimden anlamaması lazım. gelen bütün milli eğitim bakanlarının eğitimdeki kalitesizliği hedef değiştirerek örtbas etmeye çalışmışlardır. yıl 2007’de dönemin milli eğitim bakanı hüseyin çelik, oks'nin kaldırılmasına yönelik yaptığı açıklamada "yeni uygulamanın öğrencileri dershanelere yönlendirmeyeceğini, okuldaki dersler dikkate alınarak soru stili geliştirilmesinin öğrenciyi okula daha çok bağlayacağını" savunmuştu. yıl 2010’da milli eğitim bakanı nimet çubukcu yaptığı açıklamada sbs'nin tek sınava indirilmesini, 3 sınavdan oluşan sistemin dershanelere bağlılığı arttırdığını ve öğrencilerin sosyal hayatlarını kısıtladığını dile getirerek gerekçelendirdi. oks’yi kaldırıp yerine 3 adet sbs getiren ve bunu öğrencilerin sosyal faaliyetlere ayıracak yeteri zamanı yok sebebiyle geri 1 adet sınava indiren milli eğitim bakanları istemiyorum. öğrencilerin sosyal faaliyetlere ayıracak yeteri zamanı olmayacağını sınav sistemi değiştirmeden görebilen milli eğitim bakanları istiyorum. bunu görmek de profesyonel olmayı gerektirmez. eğitim konusunda bilgisi olmayan çoğu birey bunu rahatlıkla anlayabilir.

    yetişen neslin eğitim seviyesi:

    bütün bu eğitim kalitesizliği yeni nesile yansıyor. siyasilerin bir nevi işine geliyor. halk ne kadar cahil olursa yönlendirmesi de o kadar kolay olur.

    her geçen neslin eğitim seviyesi daha da geriye doğru gidiyor. milli eğitimin bir hedefi olmaz ise eğitim sektöründeki bütün kişilere para gözü ile bakarsa sonuç budur. yeni yetişen nesilde çalışmak kazanmak yerine harcamak tüketmek var. tabi bu yeni neslin suçu değil. bu tamamen milli eğitimin suçu. 80’lerde çocuk olanlar hatırlarlar işbankası kumbara dağıtırdı çocuklar o zamanlar tutumlu olmak nedir bilirdi.
    eğitim düzeyinin düşmesi türkiye’deki çoğu alanlara yansıyor. ahlaksız bir basın anlayışı. düşünün 70 milyon insan aylar boyunca münevver karabulut olayını izlemek zorunda kaldı. kpss skandalı başlı başına bir olay o konuya da birçok kez değindik. önceden sorular çalınmıştır tamam anlaşıldı. bu çalanlar öğretmen adayı. bir düşünün yeni nesili yetişerecek öğretmenlerin kalitesini bir düşünün.
    ara sıra sözlükte sözlüğün seviyesinin düştüğünü eski havasının olmadığını eski yazarlar tarafından dile getiriliyor. bu da eğitim düzeyinin düştüğünün bir göstergesi olabilir.

    yetişen nesli yönlendiren en önemli olaylar:

    - ebeveynler: anne ve babalar yeni nesil çocukların her istediklerini yapıyorlar. aman benim çocuğum geri kalmasın aman ben giymeyeyim o giysin. ama böyle yaparsan bu çocuk yokluk nedir öğrenemez ki. sen çocuk ne derse alıyorsun sonra bu çocukta ben ne istersem alınıyor o zaman benim çaba göstermeme gerek yok gibi bir bilinç altı oluşur.
    - sınıfta kalmanın kalkması: öğrenci sınıfta kalmayacağını bilirse pek de zorlamaz heralde.
    - sms: operatörlerin eğitime vurduğu en büyük darbe. her öğrencide bilmem kaç bin tane sms bedava var. durmadan mesajlaşıyorlar. derste mesajlaşıyorlar, dersi dinlemiyorlar. akşam mesajlaşıyorlar, ders çalışmıyorlar.
    - bilgisayar: geceleri bilgisayar başından oturduklarından uyku düzenleri bozuluyor. genelde ilk dersler sıra üzerinde uyumakla geçiyor.
    -öğretmenler: yeni nesille beraber öğretmenlerin de kalitesi düşüyor. içlerin de özveri ile çalışan öğretmenler var ancak çoğu milli eğitim öğretmenleri rahatına düşkündür kendilerini öğrenciler bir şeyler öğrensin diye yormazlar.

    dersanecilik:

    türkiye’nin eğitimdeki en büyük sorunu da devletin bu konuya ciddi şekilde ilgilenmemesi. her koltuğa oturan bakan yaptığı değişikliği hep dersaneleri bahane ederek yapmıştır. dersaneler adeta hedef tahtası gibi olmuştur. ancak dershaneleri bu ülkedeki varlığını kavrayamamış sayın milli eğitim bakanlarımız dershanelere olan ilgiyi azaltmayı ilke edinmişlerdir. dershaneler milli eğitim sisteminin boşluğundan, okullarında kaliteli eğitim verilmediğinden açığa çıkmış bir sektördür. milli eğitim bakanlarımızın öncelikle kendi okullarındaki eğitim seviyesini yukarı çekmesi gerekiyor. ondan sonra zamanla dershaneye olan ilgi azalır. milli eğitim bakanın görevi sadece okullara öğretmen almak olmaması gerekir. öğretmenleri aldıktan sonra performansını sorgulayan bir sistemi olması lazım. şuan milli eğitimde bir öğretmen hiçbir zaman konu anlatmasa o öğretmeni görevden almaya kimsenin yetkisi yok. belki sürülebilir ama meslekten atılmaz. ama siz dershanede bırakın yıl boyunca hiç konu anlatmamayı birkaç gün dersleri astığınız zaman hemen gerekli işlemleri görürsünüz. milli eğitimdeki öğretmenlerin denetlenmemesi, rahat olmaları kpss sınavlarına da yansıyor. yakın çevremdeki kişiler kpss’ye bir azimle, bir gayretle çalışıyorlar. amaçları hayatlarında bir daha bu kadar azim ve gayret göstermemek, dershanenin kötü şartlarında çalışmamak. dersanecilik sektörü içinde olduğum için biraz bu konuda durmak istiyorum. dersaneciler türkiye’deki eğitimin en önemli unsuru. öğrenciler dersaneler sayesinde üniversiteyi kazanıyorlar. dersanecilik sektörünün de hamallığını yapan öğretmenlerdir. eskiden dersanede bir öğretmen milli eğitim de çalışan bir öğretmene göre kat kat fazla maaş alıyorlarmış. ama durum eşitlendi hatta büyük şehirlerde dersanede çalışan öğretmenler milli eğitimden daha az alır hale geldiler. devlet fazla öğretmen almıyor. çok mezun veriyor. yeni mezunlar dersane kapılarına yükleniyorlar. bu seferde patronlar daha ucuza öğretmen çalıştırıyorlar. şuan ciddi şekilde ezilen bir kesim var. siz her yıl haberlerde milli eğitim öğretmenlerinin ağlamasına sızlamasına bakmayın. onların şartları dersane öğretmenleri ile kıyaslanmayacak şekilde daha iyi. sabah 7 akşam 7 haftanın 6 günü ayakta ders anlatıyorsun. milli eğitim de öğretmen masası diye bir nesne var ama dersane de yok. çünkü dersane de öğretmenin 40 dakika boyunca bilfiil ders anlatması lazım. milli eğitim de bir öğretmen rahatlıkla oğlum veya kızım neyse haftaya bu konuyu sen anlatacaksın ona göre çalışta gel diyebiliyor. 8 senedir bu sektörün içindeyim. pazar sabahı aile ile birlikte kahvaltı yapmak veya pikniğe gitmek gibi duyguları yaşamadım. benim çalıştığım dersanede maaşların ödenmesinde bir sorun yok ama arkadaşlarımın çoğu maaş olayında 1-2 ay geriden geliyor. zaten 10 ay maaş alıyorsun bir de gecikme olursa o zaman işler arapsaçına dönüyor. her yıl aynı dersanede devam etsen bile sözleşme her sene yenileniyor. böylece tazminat hakkınız da olmuyor. maaşınızın bir kısmı elden veriliyor, bir kısmı (sigortaya yansıyan kısmı) bankaya yatıyor. büyük dersaneler hariç çoğu dersaneler sigortayı asgari ücretten yapıyor. uzuyor da uzuyor. şuan acilen dersane öğretmenlerinin hakkını koruyan bir sendika açılması lazım. eski öğretmenler çok kazandıkları için böyle ihtiyaçları olmamış ama her geçen gün öğretmenler açısından sektör daha acımasız oluyor. öğretmenler de bunun farkında olduğu için çoğu kpss’ye hazırlanıyor. çorum’da bir dersane patronu öğretmenlerine ertelenen kpss’ye girmeleri için izin vermemiş ve kpss’ye girememişler. sadece içlerinden bir arkadaş ne yapacaksan yap ben bu sınava gireceğim diyebilmiş. çok bir yoğun temposu var. bu tempoda ailene fazla zaman ayıramıyorsun. bursa’da çalışan karı-koca arkadaşlar vardı. bizim dersanede değildi. başka bir dersanedeydiler. çocukları bakıcıları daha çok gördüğü için çocuk bakıcıya anne demeye başlamış. bir izin gününüz var o da pazartesi. herkesin çalıştığı bir gün. bayramda herkes 9 gün tatil yaparken bazı dersaneler sadece 5 gün tatil yaptı.

    şunu da belirtmek isterim kesinlikle dershane sektöründen yana değilim. dershane sektörünün revaçta olması demek milli eğitimin kalitesiz olması demektir. bu da ülkedeki eğitim için hoş olmayan bir durumdur. milli eğitim okulları kaliteli olsun eğitimimiz kaliteli olsun ve dersaneler olmasın. bunun gerçekten çok istiyorum. kendi menfaatim için yaşasın dersanecilik sektörü demem haksızlık olur. bu şuna benziyor. bir vatandaşın elinde 100 doları vardır ve dolar 10kr. artmıştır. kendisi de 10tl kar yaptığı için başlar sevinmeye. hiç düşünmez doların 10kr. artması ülkemiz için iyi bir durum mu yoksa kötü bir durum mu diye.

    dersanecilik olmasın isterim ama gel gör ki iş sadece eğitim ile de bitmiyor. dersanelere kaynak sağlayan yayıncılar, matbaalar, dersanelerin kantinleri, öğretmenlerden başka çalışan personeller, öğrencilerin ulaşımı gibi bir çok ekonomik boyut var sektörün içinde. kolay kolay bir şey olmaz gibi geliyor. özellikle milli eğitimin kalitesi her geçen sene düştükçe dersanelere rağbet daha da artıyor.

    hüseyin çelik bey’in komik 2008 oks olayını da anlatıp dersane olayına nokta koymak istiyorum. 2008 oks soruları çok kolay olduğu için türkiye genelinde 200ün üzerinde bütün soruları doğru yanıtlayan öğrenci çıkmıştı. 200ün üzerinde türkiye birincisi. bütün soruları doğru yanıtlayan öğrencilerin hepsi en yüksek puanla öğrenci alan galatasaray lisesini tercih etse bunlardan bazıları bu liseye giremeyecek anlamına geliyor. bu çocuklardan biri bunu torunlarına anlatsa torunları dedenin bunadığını, saçmaladığını düşünür. 2008 sınavından sonra basın açıklamasında dönemin milli eğitim bakanı hüseyin çelik “velilerimizden aldığımız tepki şöyledir. sınav çok kolaydı, dershanelerden takviye almamıza gerek yoktur.” diye belirtmiştir. bu açıklamayı yapabilmek için sınavı kolay yaparsan bu seferde sıralamayı yapamazsın. kaldı ki bir veli rahatlıkla diğer öğrenciler bütün soruları doğru yapıyor, benim çocuğum onlardan geri kalmasın diye de dershaneye verebilir.

    öğretmenlerimizin neden değerli olması gerekir?

    başöğretmen atatürk öğretmenler hakkında:

    öğretmenler! yeni nesli, cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcileri, sizler yetiştireceksiniz. ve yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır. eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle orantılı bulunacaktır. cumhuriyet fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister! yeni nesli, bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir.

    öğretmenlerle yaptığı bir toplantı sırasında söylemiştir:
    bu dakika karşınızda duyduğum en samimî hissi, izninizle söyleyeyim: isterdim ki çocuk olayım ve sizin bilgi saçan öğretim alanınızda bulunayım, sizden feyiz alayım, siz beni yetiştiresiniz! o zaman milletim için, daha yararlı olurdum; fakat maalesef, yerine getirilmesi imkânsız bir arzu karşısında bulunuyoruz. bu arzunun yerine başka bir istekte bulunacağım: bugünün evlâtlarını yetiştiriniz! onları memlekete, millete yararlı uzuvlar yapınız! bunu sizden istiyorum ve rica ediyorum.

    demiştir.

    islam dinine de baktığımız da ilk emrin oku olduğunu görürüz. allah ilk olarak ne namaz kılmayı, ne oruç tutmayı emretmiştir. ilk olarak oku demiştir.

    inci severlerin özet geç abi dediklerini duyar gibiyim. sizin için özet geçersek “daha iyi eğitim alırsak daha iyi küfür ederiz.”

    twitter ve diğer sosyal paylaşım siteleri için özet olarak “öğretmenlerimizin değerinin mehmet ali’den daha yüksek olduğu zamanları görmek dileğiyle bütün öğretmenlerin öğretmenler günü kutlu olsun”
  • 6 aralık 2010 * tarihinden itibaren benim de konfeti yağmuru ve şampanya pat'ırtıları eşliğinde kutlayacağım gündür.
  • -
    marmaris, 24 kasım 2005 18:29

    evren'den 24 kasım açıklaması

    7'nci cumhurbaşkanı kenan evren, 24 kasım öğretmenler günü'nün, görev yaptığı dönemde kutlanmaya başlandığını söyledi. evren, 12 eylül öncesini hatırlatarak, "öğretmenler de diğerleri gibi bölünüp birbirlerini boğazlamaya başlamışlardı" diye konuştu

    evren, öğretmenler günü dolayısıyla marmaris'te düzenlenen bir toplantıya katıldı.12 eylül dönemini anlatan kenan evren, öğretmenler günü'nün kendisinin cumhurbaşkanlığı döneminde ilan edildiğini hatırlattı.

    askeri müdahaleye kadar türkiye'deki herkesin ikiye-üçe ayrıldığını belirten 7'nci cumhurbaşkanı, bu ayrımın öğretmenlere de sıçradığını söyledi.
    kaynak: http://www.tgrthaber.com.tr/…48db-a868-ccd11ab156bf -
    kenan evren 'in de belirttiği gibi 24 kasım tarihli öğretmenler günü kendisinin cumhurbaşkanı olduğu dönemde, 1981 yılında kutlanmaya başlanmıştır.
    evren, geçen yıl bugün yaptığı açıklamada, "öğretmenler arasında bölünmeler olduğu için" böyle bir günü yarattığını söylemiş. unutuyor ki, insanlar farklı şeyler düşündükleri için bölünmezler, insanlar aynı şeyi düşünmeye zorlandıkları zaman bölünürler.

    binlerce öğretmeni işkence tezgahlarından geçiren, yüzlercesini katleden, öğretmenlerin demokratik haklarını ellerinden alan, özgür-bilimsel-demokratik eğitim önünde engel olan yüksek öğrenim kurumunu kuran darbeciler mi, 12 eylül'ün kurmayları, eğitim-sen'i kapatmaya çalışan, öğretmenlere hakettikleri ücreti ödemeyen, öğretmenler gününde "öğretmenlerimiz doğru dürüst ücret alamıyorlar ama anlayışla da susup bekliyorlar" diyen, öğretmenlere yine hakettiklerini vermeyeceklerini üstü kapalı olarak açıklayan hükümetler, müfredattaki dersleri milli'leştirmeye çalışan, taraflı ve yanlış bilgilerle genç beyinleri dolduran, zorunlu din dersleri koyan ve bu derslerde sünni müslümanlık inanışını öğretmeye çalışan, özgür düşünce ortamı sağlamak yerine kabullenişler ve kabul ettirmeler üzerinden eğitim veren kurumlar ve bunların üst kurumlarının yarattıkları bir gündür 24 kasım

    24 kasım öğretmenler günü 12 eylül karanlığını bu ülkeye getirenlerin, öğretmenlerin ağızlarına bir parmak bal çalıp onlardan susmalarını ve itaat etmelerini bekleyenlerin adeta lütufta bulunurmuşcasına bunu ifade ettikleri bir tarihtir.

    öğretmenlere gün göstermeyenlerin belirledikleri günün öğretmenler günü olarak kutlanması kabul edilemez.

    unesco ve ılo tarafından, 1966 yılında öğretmenlerin toplumsal statülerinin belirlendiği antlaşmanın tarihi olan 5 ekim, bm tarafından dünya öğretmenler günü olarak ilan edilmiştir ve nitelikli, bilimsel eğitimden yana olan, haklarını bilen ve savunan, tüm dünyadaki öğretmenler tarafından her yıl kutlanmaktadır.
    türkiye'deki öğretmenler de, darbeci paşaların belirlediği günü değil, sınırların ötesini düşünerek, sınırların ötesini düşünen meslektaşlarıyla birlikte, ulusal değil, uluslararası olan bu günü, 5 ekim dünya öğretmenler günü'nü kutlamalıdır.
  • siyah tahtada beyaz tebesirle hayati anlatan eli opulesi hocalarimizin gunu, kutlu olsun..
  • kpss 2010 eğitim bilimleri tekrar sınavı. sıkı aramalardan geçerek, gözetmenlik yapacağım sınıfa varıyorum. sınıf boş, ama birazdan dolacak. hemen ardımdan salon başkanı, bir elinde ösym'nin adaylara vermemizi istediği kalem, silgi, kalemtraş ve şekerlerin bulunduğu kutular, diğer elinde ise soru kitapçıklarının bulunduğu büyük bir torba ile çıkageliyor.

    sınav vaktine az bir süre kala 60 kişilik sınıf tamamen doluyor. herkesin yüzünde bir tedirginlik, silik bir heyecan, aynı stresi 2. defa yaşamanın verdiği hüzün var. salon başkanının talimatı ile sınav başlıyor. sınav başladıktan kısa süre sonra başkan, adayların sınav giriş belgelerini toplamamı rica ediyor, ilk sıradan itibaren kontrol ederek toplamaya başlıyorum. adayların sınav giriş belgelerinde, en az 4 sene üniversite okuyarak mezun oldukları bölümler takılıyor gözüme: ingilizce öğretmenliği, işitme engelliler öğretmenliği, coğrafya öğretmenliği, okul öncesi öğretmenliği, matematik öğretmenliği, elektrik öğretmenliği, sınıf öğretmenliği, tarih öğretmenliği... ve şimdi aklıma gelmeyen niceleri.

    sınav giriş belgelerinin tümünü toplayıp, ses etmemek adına bir köşeye geçtiğimde düşünmeye başlıyorum. kutsal bir meslek olduğu söylenen, her yıl öğretmenler gününde göklere çıkartılan, eskilerin saygın mesleği öğretmenliğe ne olduğunu soruyorum kendime. bu mesleği can-ı gönülden yapmak isteyen kişilerin, öğretmen olmak için gereksiz dersler, formasyon vs. gibi dandik şeyler adı altında çaba sarfettikleri, ancak malum kişilerin ilgisizliği, kadrolaşma sevdası gibi şeyler yüzünden mesleklerini tam anlamıyla yapamadıklarını anımsıyorum. adayların, hayatlarının en verimli yıllarında, taze bilgilerini öğrencileri ile paylaşacakları zamanda, saçma sapan bir sınavın, saçma salak sorularını çözmeleri inanın kanıma dokunuyor. üzülüyorum.

    derken bir aday beni yanına çağırıyor. "buyrun hocam" diyorum, şaşkınlıkla karışık gülümsüyor. aday, bayan bir gözetmenin topuklu ayakkabısından rahatsız olduğunu söyleyince, "siz sınavınızla ilgilenin, ben gerekeni yaparım hocam" diyorum. kitapçıktaki anlamsız sorulara geri dönüyor. ilerleyen dakikalarda başka bir adaylar da çeşitli sorular yöneltiyor. her birine "hocam" diye hitap ediyorum, gergin sınavlarında az da olsa gülümsemelerini sağlıyorum. öğretim görevlisi olma şansı yakaladığım için şükrederken, onların da hedeflerine ulaşıp ülkelerine, mesleklerine ve öğrencilerine en güzel şekilde hizmet edebilmeleri için sınav boyunca dua ediyorum.

    şimdi kimbilir neredeler, neler yapıyorlar bilmiyorum ama, umarım sınavdan iyi puan almışlar ve tercihlerini yapmaktadırlar. tüm sisteme, onları bu hale düşürenlere, hayatlarının en önemli zamanlarını yeyip bitirenlere ve geleceklerini çalanlara inat.

    öğretmenler gününüz kutlu olsun hocalarım...
  • yarın sabah salya sümük bir halde samimiyetsiz siyasilerin ve bürokrasinin günü kurtarma adına geçen yıllardakinin aynısı sözlerle kutlayacağı gündür. dersime gireceğim, işimi yapacağım, memleketin yoksul ve yoksun evlatlarına kolay bir sınav yaparak onların öğrencilik günlerini paylaşacağım. tey, tey, tey.... bana mı sordunuz bu gün senin olsun mu diye. burnuma pis kokular geliyor. çok pis kokuyor bu günler.
hesabın var mı? giriş yap