• olmadı
    dedi ve sırtını gördüm. anında. ''ney? nasıl?'' diyemedim ardından ismail abi. sırtı güzeldi. bazı geceler asker arkadaşıymış gibi yaslardım sırtımı. bazen sarılırdım, kucağım yetmezdi. arkasını döndü, bir adım attı. ''ana, sırta bak lan, ne biçim de gitti.''

    olmadı
    dedi ve boynunu gördüm. sarı saçlarını yeni kestirmişti. ''neden? ne oldu?'' diyemedim ardından abi. omuzlarını açıkta bırakan bir kazak giymişti, saçları boynuna değiyordu. ellerim yerine saçlarını mı tercih etmişti? bazen sabahlara kadar saçlarını severdim, uykusuzluğum yetmezdi. arkasını döndü, bir adım attı. ''olm hayatımın kadını lan, ne biçim de gitti.''

    olmadı
    dedi ve yürüyüşünü gördüm. benden uzağa attığı ikinci adımı gördüm ben ismail abi. ne kadar da güçlü bastı yere. sen de gördün mü? izi kaldı betonda. nasıl da kararlıydı, elimi bile uzatamadım. olm elim kolum yetmezdi ki zaten, nefesim yeter miydi sence betondaki ayak izini hiç yokmuş gibi düzeltmeye? ikinci adımını izledim ben.

    olmadı
    dedi ve yürüyüşünü gördüm. benden hariç attığı ikinci adımı izledim ben abi. nasıl korkak, nasıl kuş gibiydi. canım benim. taptaze betonda iz bile bırakamadı. bensiz nereye yürüyeceğini bilemedi ayakları da, yerlere bile tam basamadı. sarsaktı, sersemdi, beni sevdiği ilk günkü gibi. gidip omuzlarından bastırmaya gücüm yeter miydi? iz dahi bırakamayan, ikinci adımını izledim ben.

    olmadı
    dedi ve benden giden üçüncü adımında ruhunu gördüm. ''gitme'' diyemedim ardından ismail abi. yaptıklarımı biliyordum. üzüyordum ki hep onu. sevmek mutlu olmasını istemek değil miydi? gitse bile mutlu olsun. ağlıyordu. ruh denilen şey ıslakmış abi. ben üçüncü adımında onun ilk defa ağladığını gördüm.
    sonrası büyük karanlık abi, o'na döndüm. beni vurdu. sonra sadece kırmızı gördüm.

    olmadı
    dedi ve benden giden üçüncü adımında ruhunu gördüm. ''gitme'' diyemedim ardından abi. canım acıyordu sadece. üzüyordum ya hep onu. gitmeye hakkı vardı. hak, allaha yakın, bana uzak olandı. yanımda bir gülümsemesi ona yetmedi. haklıydı, kimseye yetmezdi. ben üçüncü adımımda onun ilk defa güldüğünü gördüm. sonrası büyük karanlık abi, o'na döndüm. beni vurdu. sonra sadece kırmızı gördüm.

    olmadı.
    ölmedik.
  • ömrüm yeterse bu kelimeye bestelediğim marşı adam edicem. böyle daha coşkulu hale getiricem. neşeliymiş gibi görünen hesaabı. sanki fonda seyit onbaşının mermi taşıması gibi bi havası olcak. olmasın diye devasa mermi sırtlıyoruz falan.

    durumum da iyi olursa, o zaman memlekette hangi kallavi orkestra varsa, artık borusan filarmoni mi olur demirören senfoni mi olur vericem nakiti çalın lan dicem.

    mutluluk da değil.
    en iyi ihtimalle, çok sevip ayrılacak ve cıvımayacaktık. ciddi ciddi üzülebileceğimiz, "ahahah çok üzülüyorum olm lan", demeden efendi gibi, normal gibi bir şey yaşayacaktık. "eaaah skerim lan bu ne" noktasına gelmeyecektik. iki kelime bir araya getirirken edebi olabilecek, o liseden beri hayalini kurduğumuz briket gibi romanı yazabilecektik. olmadı. bacağı kopan bisikletçi düşün. tamam protez bacak falan yine sürülür. ama ne o hıza ulaşırsın ne o bileğinin hareketinin hissini duyarsın.

    şiir okurken, pis bi şarkı dinlerken düşüneceğimiz biri olacaktı en azından, eski sevgililerimizden.
    iz bırakabilmiş, tarzı özlenen, yürüyüşü özlenen, film izlerken ayağını hareket ettirmesi hatırlanan falan, arkasından "ah keşke" diyebileceğimiz biri olacaktı.
    olmadı.

    o kadar şarkıyı havaya dinledik. neyse ki bitmiyor güzel şarkılar keşfede keşfede. kime hislensem diye şarkıyı kaçırdık. o bilinmeyen piçe dinledik hep. şiir okurken "fihi ben de aşk acısı çektiydim" dedik en fazla. "he ben de geçen göğe baktım, uçak geçti."
    sen rızanla rayın üzerine ev yap, sonra içimden tren geçti. siktir lan.

    olmadı sigiyim. biri olcaktı lan. biri yok diye üzülücektik. valla. biri olcaktı, sonra olmıcaktı, ona üzülüp ekmeğini yiycektik. ekmeğini yemek de derken yani ügün insan diye nam yapmak başka bişe değil. "ha bak o çok esaslı adamdır her boka üzülür" hesaabı.

    lisede dostoyevski okurken bunun hayalini kurmuştum. belirli bir acı çekecektim. yıllıkta benim sayfam yoktu ama muharremin sayfasına yazmıştım "umarım bir gün normal sorunlarımız olur" diye. normal olcaktı yani. sakin, düz olucaktık. tanımlanmış olduğu gibi.
    herkesin tanıdığı/tanımladığı aşk acısını çekecektik. birisi ile ilgili. o kendii biliyor... yarrak biliyor. yok ki nası bilsin. neyse.

    ama şimdi acı çekiyosun. millet soruyor neye üzülüyosun diye. abi aşk acısı çekiyorum diyemezsin. kiminkini çekiyosun. canan hakan rıfat duygu ömer pelin.

    bir isim bile yok söyleyebileceğin. yani delisin, tanımsızsın. gerçeği bile değil. kime ne anlatıcaksın olm bırak artık. valla bırak. aşk acın bir isimle tanımlanmamış ve o yüzden saçmalıyosun sen.

    devran acını tanımlamıyor. oysa ki sen istediği telefonu alamayıp acı çekenlere saygı duymaktasın. çük gibidir ya acı. herkes en büyük kendininki sanar. öyledir de. herkesin acısı kendine mantıklıdır. ama ne acısı çektiğin sorusuna "bilmiyorum" dediğin zaman yabancı, öteki, kaale alınmaz, tripli oluyorsun. yani acın vasıfsız. anlatma ihtimalin yok, rahatsın.

    nefes alamadığını kimseye anlatamıyorsun. "bankta oturim omzu omzuma değsin yeter vallahi" desen, off derdin bu mu diyecekler. evet derdim bu. bir omuz kuşatırız, belki yüzüne dokunabiliriz belli mi olur hayyattır neler olmadı ki. denize bakarken boş bi anını bulup elini falan tutarız. varsın tanımlanmamış olsun.

    şu şiiri biliyomusun diye ince özgüvensiz bi sesle başlayıp "aaa okusana çok severim" der diye şiir ezberleriz. utanılır okunmaz. "kitabı var bende" deriz.

    çoğalıyoruz. birsürü insan azız ve altımıza sçıyoruz mutsuzluktan. buna üzülen bimilyon kişi bulamam ama çok çevresi olmayan bi insan olarak direk 20 kişi sayarım bu bilinmezlikle oyyy oyyyy diye acı çeken ve bu terchinde haklı olduğunu savunan. hatta inatla "bu benim eserim, böyle yaptım." diyen bir sürü memnuniyetsiz ve haklı insan. hehe ben yaptım tribi de ne güzeldir. sanki cami yaptık.

    kahkahalarla gülüyoruz altımıza sçarak, başarısızlığımıza; "bu değil ya bu olmamalı" diye bağırıyoruz içimizden. o kadar artmaktayız. oraganize olup toprak istesek devletten yeridir. dünyanın her yerinde "olmadı" tabelaları asılı iken. ehehe olur lan belki diye tavşan umudu.

    hobilerinize yönelin. hiç gerek yok. olmıcak. istatistik dişye bişe var olm. dünyada kaç kişininki olmuş önce ona bakın olmuş mu diye sonra adama bakın adam mı diye ne bilim.
  • bir sözlük yazarının fetvası içinde geçen kelime.
    "olmadı. yaradan rabbinin adını araya soktuysak da olmadı."
    *
  • ''gözlerindeki karadenizde boğulmak istiyordum.
    olmadı.
    bize düşen gözlerinde değil, yokluğunda kaybolmakmış.''
    *
  • freni kendi içinde gizli. öyleki; sonuna, onun etkisini durdurmak için "nokta" koymamıza gerek bile yok. duracağı ve en önemlisi, durduracağı yeri çok iyi biliyor.

    "yine, olmadı"
  • sevgi emekti hani. emek sinemasının nerede olduğunu biliyorum, adını çok severdim. yıkıldı.
    yıkıldı , değil mi? çünkü bizler yıkmak için yaratılmışız, işimiz bu.
    oysa ben mühendis olursam çocuk parkları yapacaktım. çünkü yıkık bir çocuk bahçesi gibiydi yüzün. *

    birbirini sevmiyor bu sürüm. yani güncellemeler geliyor ama hata devam ediyor. *
    yani neden olmuyor hiç anlamıyor, ya biraz da kardeşin oynasın diyen kimse de kalmadı sanki.
    bak böyle yapma kardeşin ölür demiyor kimse. herkesin elinde bir tabanca.
    sizin kulağınız hiç acımıyor mu o sesten sahi?

    işimiz gücümüz çalışmak. çalışmak için yaşamak artık. iyi yaşamaklar diyordum ben hani.
    dağbaşlarında olmaktan sıkıldım. çok sivri dağbaşları. neyse ki masa başı bir işim var sayılır. masa başında yıkıyorum neyin yıkılması gerekiyorsa.

    yıkıyorum yıkıyorum çıkmıyor yalnızlığın lekesi.

    ya ben olur sanmıştım. pek dayanamıyor gibiyim artık. insaniyet namına duyuracakmışız. evin önündeymiş kaybolmuş, on üç yaşında kız. ya babası nasıl çorba içebilir şimdi. böyle şeyler düşünüyorum. mesela nasıl limon sıkar. sıkılıyorum.

    içimi limon gibi sıkıyorlar, rica ederim bulunsun.

    ben olur sanıyorum, hala cebinde misket taşıyan, ara sıra çıkarıp bakan bir mühendis olarak.

    çok uğraştım olsun diye, olmadı.
    gelin beni buradan alın.
  • yakın zamanda komedi dükkanında koray candemir tarafından seslendirilen
    ve belki de uzun zamandır o*'nun sesinden bu kadar güzelini duymadığımız şarkı; bir özer atık bestesi.

    hiç olmadık yere çok üzdüm seni
    anlamadım anlayamadım hislerini
    olmadı yapamadım
    sevdim mi sevmedim mi hiç anlatamadım
    hersey biterken bile hiç umursamadım
    olmadı yapamadım
    olmadı yapamadım
    sevmekse sevdim işte isyan ettim olmadı
    herşeyi ben söyledim hep bekledim olmadı
  • "..yaptım, olmadı. kıytırık bi başarısızlık hikayesi bu. biraz süsleyip önünüze koyabilirim ama başarılı olacağım garantisini kimse veremez. olsun'lar dileyip, olmadı'lar biçtim ben. hasat iyi gelmedi. bol yağıştan öldüler. güle güle ölsünler.."
  • konsantre bi sözcük. uzun uzun anlatmak yerine bi ölçek bundan koyup bi kaşık suda boğuluyoruz. sonra filikalar, botlar, can yelekleri falan. biraz suni teneffüs, tekrar denemeye hazırız. biz hepimiz, o tek.
  • açık ve nettir. mertçedir, dürüstçedir, sadedir. adi olanıysa

    (bkz: oldu mu bu)

    olmadığını o da biliyor. ama illa rencide edecek, illa üstünüze gelecek, sinirlerinizi bozacak.

    -oldu mu bu?

    olmamış derseniz daha fena. ee peki? niye olmamış?

    zıkkımın kökü olmamışsa olmamış.
hesabın var mı? giriş yap