• twilighttan 'kristen stewart'ın çocuk halini görünce hafif şaşırdım. neyse çok eski film zaten dedim, yapım yılına baktım, 2002 diyor. o kız 11 yaşında bir çocuğu oynuyor filmde, ben o filmin çekildiği yıl üniversiteden mezun olmuştum. gece gece yine 30 yaş buhranlarım tuttu. kendi derdime düştüm, film yalan oldu.
    izlemek isteyenler için star tv'de başlayalı 15 dk falan oldu.
  • az önce cnbc-e'de üçüncüye ya da dördüncüye izlememe rağmen yine beni aşırı heyecanlandırmış, gerilmeme neden olmuş film. david fincher amcamızın ne kadar iyi bir yönetmen olduğunun da kanıtlarındandır ayrıca. harika bir yönetim, ağır ama filme çok şey katan müzikler, muhteşem geçişler; bildiğimiz fincher tarzı.

    --- spoiler ---

    hele bir de jodie foster'ın telefonu almak için odadan ayrıldığı, hırsızların da merdivenlerde konuştuğu, konuşmaların duyulmadığı ağır çekim bir sahne var ki, ders olarak okullarda gösterilse yeridir.

    --- spoiler ---
  • david, butun meshur insanlar gibi seninde sozlugu ve dahi bu entryi okuyacagini tahmin ediyorum.bu film ile senden ne bekleniyordu bilemiyorum, ama benim senden bekledigimi veremedin, uzdun beni, bu bir.
    gerilim filmi yapmak isteyerek jodie ye bastan giydirdigin klostrofobik tavirlari filmin az ilerisinde isik hiziyla unutmussun. gunumuzde en skik durumda bile refleks olarak cep telefonuna sarilan insan evladi, film icabi salak bile olsa 3 saatten daha kisa bir surede cep telefonunu hatirlayacak, bu filmin en basindan gerceklesmesine sebebiyet vermeyecektir.

    yok eger film icabi telas vesaire gibi nedenlerle hatirlanamadigi one surulecekse, bu hatirlayamayis mumkunse butun hatirlanan gerizekali onlemlerden once bir sekilde aradan cikartilabilmelidir. yok gerek yok diyor isen benim oyle filmle isim olmayacaktir, hitab etmeyecektir, beni kaybedersin haberin olsun. film gercek hayattan daha mantikli olmak zorundadir diyor bir film teorisyeni. fantastik takilandan ziyade gercekci film yapmaya calisan her yonetmen de bunu hatirlamalidir. sen unutmussun bu iki.

    filmin icine niye kimi duygusal temalari yerlestirmek zorunlulugu hissettin bilmiyorum. babasiyla annesi arasinda sorunlu bir cocukluk geciren karakter tiplemesi bu filmin akis semasi icinde olmasa da olurdu (ve hayir, gibi mibi gelmiyor.olmamaliydi)

    bunun disinda yine kimi super mizanseler yakalmis, kendine has kamera atraksyionlarinla durumu kurtarmissin. onlar artik senin alametin olmus, artin degil, biraz daha ileri goturmeni bekliyordum, goturememissin.

    bunun disinda bana diyebilirsin ki "arkadasim hikaye ile ilgili rahatsiz oldugun taraflar senaristin(david koepp) sorumlulugundadir, bana ne gev gev ediyon?". o vakit sana "git onu yapimdan ve rafinerisinden anlamayan zerzevata yuttur" derim, akilli adamsin, senaristin sictigi her noktayi duzeltebilirdin. duzeltilemeyecek ise, bu kadar sicik bir senaryoyu da kabul etmemen gerekirdi, michael bay vesaire cekerdi bu filmi. senin ne ihtiyacin var boyle islere? kral gibi adamsin yakisiyor mu?
  • filmin başrolü için önce nicole kidman'ın düşünüldüğü doğrudur fakat kendisi bu filmin çekimleri sırasında değil moulin rouge filminde dizinden sakatlanmıştır (bkz: öpiym geçer)

    bu arada jodie foster'ın telefonda konuştuğu kadın nicole kidman'dır. filmde bir takım mantık ve bence casting hataları mevcuttur. diyaloglar fazlasıyla yapaydır. tipler şablondur. kamerayı da abartıldığı kadar iyi bulmadım. ilk görünüşte iyi ama bir süre sonra aklıma gece kuşu programında okan bayülgen'in orasına burasına sokup durduğu kamera geldi, güldüm.

    filmin iyi bulduğum tek yanı muhteşem jeneriği. sadece yazılara değil yazıların arkasına ya da karşısında kalan binaların camlarına bakarsanız gölgeler ve yansımalar göreceksiniz ve muhtemelen siz de benim gibi oha diyeceksiniz.

    bir de joe pesci esprisini çok tuttum. home alone filmine iyi bir göndermeydi.

    her ne kadar filmle ilgili detay vermemeye özen göstersem de fragmanda da açıkça görünen bir konuya insan sağlığı açısından değinmek zorundayım. propan gazı((c3h8) ve bütan gazı (c4h10) havadan ağırdır. bu gazın tehtidi altındaysanız yere yatmak yapacağınız son şey olsun. ayrıca bu gaz tavanda değil kıçınızın dibinde patlayacağı için duck and cover da pek iyi bir fikir değildir.
  • "dad is rich, mum is angry"
  • işçilik müthiş, hikaye, senaryo vasat. dolayısıyla işçilik olarak her ne kadar müthiş olsa da senaryo daha önemli olduğundan fincher ustanın en vasat filmi olmuştur.

    kameranın arkasında david fincher var. dolayısıyla bazı şeylerin "müthişten de öte" olması gayet normal gibime geliyor. öncelikle fincher'ın kamerayı kontrol şekli resmen derslik. dahice bir kullanım var burada. film izlenirken "nasıl aklına gelmiş o kamerayı bu şekilde kullanmak!" diye düşündürtmedi değil. bunun dışında müzikler, görüntü yönetmenliği ve oyunculuklar gayet başarılı. bazı sahnelerde kullanılan slow-motion tekniği o sahnelerin daha da germelerini sağlıyor. bu açıdan fincher'ın bu tekniği abartmadan, yerinde ve başarıyla kullandığını söyleyebiliriz. bir diğer etkileyici tarafı fincher'ın tekrar modern hayatı eleştirmesi. daha önce fight club'ta sağlam bir eleştiri getirmişti. burada da modern, bol teknolojili bir hayatı eleştiriyor ve "aslında o kadar da modern ve sağlam bir hayat değil" diyor. özellikle filmin başlarında "hakikaten de müthiş bir ev, herkese lazım böyle bir ev, hele panik odası, şahane" diye düşündürürken filmin ortalarından sonra "lanet olası panik odası, pek de şahane değilmiş" diye düşündürtüyor fincher.

    yer yer spoiler içerir

    yukarıdakiler filmin artıları ama ne yazık ki filmin eksiği epey fazla. öncelikle soyguncuların salak olması gerilimi düşürüyor. ben açıkçası kaliteli, zeki soyguncular beklerdim. öte yandan bu soyguncuların, hırsızların sürekli aralarında tartışmaları da bir süre sonra sıkmaya başlıyor. filmin bir saat elli dakika uzunluğunda olması da filmin yer yer sıkıcı olmasında etken. ayrıca karakterlerin karakterleri de filmin olay örgüsüyle ilgili çok şey söylüyor. dul bir anne olduğunu öğreniyoruz kadının. demek ki bir süre sonra baba gelecek. kadının klostrofobisi var. demek ki içeride çok kalamayacak. kızın şeker hastalığı var, demek ki bir süre sonra kızın hastalığı nüksedecek ve kadın oradan çıkmaya çalışacak. bu noktalar daha filmin başında verilince ve bu noktalar üzerinde düşününce ne yazık ki filmden alınan zevk de azalıyor. evet, geriyor, bunu başarıyor ama ne yazık ki daha fazlası olamıyor. tüm eksiklerine rağmen bir the game olamıyor. bittikten sonra "güzeldi yeaa" deniliyor ama daha o dakika film bilinçaltına gömülüyor, unutuluyor. hep aynı şeylerin olması da filmin vasat olmasının nedeni. buradan odaya girmeye çalış, olmadı, diğer taraftan girmeye çalış, olmadı, kadını dışarı çıkartmaya çalış, çıktı ama yakalayama... tek düze ilerliyor. bir de filmden sonra okuduğum entrilerin birinde ev amerika'ya, hırsızlar da amerika'yı yerle bir etmek isteyenlere (ortodoğulular, ruslar, kızılderililer, değişir her on-yirmi yılda bir) benzetilmiş. zekice bir benzetme. izlerken sıkıntıdan aklıma gelmedi. ama düşününce harbiden de öyle. sonunda tabi ki amerika kurtuluyor, düşmanlar cehenneme gidiyorlar. çünkü bir amerikan filmi.

    velhasıl izlenir pek tabi. belki o kadar da sıkmaz. beklentileri yükseltmemek gerek. şu haliyle (zaten başka hali de yok, olmayacak da) güzel bir fikrin harcanmış şeklidir. vasattır. fincher'ın en kötü filmidir. benjamin button daha iyidir.
  • kaç kez izlediğimi sayamam ama her seferinde dışarıda yağmur efekti ve oyunculuklar filmin kült olmasına sebep. görüntü çekimleri david fincher'ın işçiliğinde olduğundan daha iyisi çıkarılamaz sanırım.
  • tv'den aldigim bilgilerle ogrendigim kadariyla filmin cekimlerine nicole kidman'la ba$lanmi$.. lakin daha sonra kidman'in (bkz: soyadiyla hitap ekolu) dizinin sakatlanmasi yuzunden jodie foster'i almi$lar.. onda da jodie foster filmin ortasinda hamile kalmi$ dogurmasini beklemi$ler.. goruntu yonetmenini de $utlami$lar etc.
  • izlediğim en iyi gerilim filmleri arasına net girer. ne olacağını tahmin edersiniz ve gerilmezsiniz ya bazı filmlerde bunda tahmin etseniz bile geriliyorsunuz yine, çok başarılı film.
  • sevdiğim filmlerden birisidir esasen ama hep düşündüğüm bir şey var. şimdi arkadaş ben aynen bugünkü gibi bir şarabı devirmişim. kafam olmuş bin beş yüz. tek düşündüğüm şey su içmek ve uyumak. böyle acayip mayışmışım, uyumak istiyorum aslında. ben dalmadan önce eve giren lavukları mikeyim beaa. gerçekten ne zaman denk gelse bu filmle ilgili tek düşündüğüm şey bu oluyor. oha ya başka zaman mı yok! zaten gevşemişim, tek çocuklu bir kadınım, yeni taşınmışım, bi şarap devirmişim. hayatta kalkıp dövüşmem. lanet olası pislikler!
hesabın var mı? giriş yap