• aynı hafta içerisinde, hem dokuzuncu senemde diploma projesinden kaldıgım (rakamla; 9), hem part-time işimden kovuldugum, hem de sevgilimden tekme yediğim temmuz sonundan beri, depresyon hırkam üstümde*, avuçlarımın arasında tuttugum kırmızı nescafe kupam **, geçtim bilgisayarın karşısına, her güne bir film sıgdırdım. unutmak istediği eski sevgilisiyle taaaa hawai'de bi otelde tesadüfen karşılaşan bi adamın gönül hezeyanlarından, büyülü bi ormanın dibine kuruluverilmiş yatılı okulda geçen doğaüstü olaylara kadar, geniş bir skalada kendimi eglendirmeye çalıştım.
    hiçbiri, tek tarafına ayna süsü verilmiş bi camın iki ayrı tarafında satranç oynayan iki aşık kadar gülümsetmedi beni. saçma oldugundan falan değil. hani bazen herşey üstüne üstüne gelir insanın. sen geri adım attıkça üstüne yıkılanlar büyür, kaçamazsın da hani bi duvar dibine sıkışır kalırsın. bi an dışarıdan bakarsın kendine, komik gelir olan biten. umut hep vardır, ama bi durup dışarıdan bakmak gerekir görebilmek için. işte tam o zaman gülümsersin ya. hah. o işte.
    bazen sırf başaramama korkusundan pencerenin ters tarafına hapsediyoruz kendimizi. sırf dayatılmış olana uyum sagyalayamadıgımız için. ve eğer -belki de- bizi korumak için elimizi bırakanlar olmasa, hiç çıkamayacagız kendimize kurduğumuz masalsı odalardan.
    böyle, anlatmaya çalışınca içine sunay akın kaçmış gibi oluyor insanın. ama izlerken öyle değil. durdurup, biraz geri sarıp, gülümseyip, sonra tekrar izleyip, aynı sahneye gene gülümseyip, james mcavoy kadraja girince gene durdurup, damlayan salyaları silip, gene baştan izleyip... derken nası bittiğini anlamıyor insan.

    hollywood'da dandik sıfatını dibine kadar hakeden zibilyon tane film varken, penelope'nin onlarla aynı kefeye konulması haksızlıktır. eger filmi seyredip te vaktini boşa harcadıgına inanlar varsa, en son ne zaman kendinize dışarıdan bakıp "evet yaaa buyum ben, böyle seviyorum kendimi, çizilmiş yollardan gitmeyip patikalara saptıgım için" diyerek gülümsediğinizi düşünün. belki üzerinizdeki lanet şıp diye ortadan kalkmaz, ama en azından rengarenk bir atkıyla sokaklarda istediğiniz gibi dolaşma cesaretini verir.
  • --- spoiler ---

    sonunda büyüyü esas oğlan bozdu klişesi olmadığı için bile sevilesi, renkleri, kostümeri, christina ricci'nin süper burnu ve birden ortaya çıkan reese witherspoon faktörüyle çok çok mutlu eden film. james mcavoy'u da kimlere havale etsem bilemedim, utanır insan böyle süper olunur mu.

    --- spoiler ---
  • eğlenerek izleebilecek, fantastik, masalsı bir film.
    --- spoiler ---
    reese witherspoon prodüktörlüğünü yaptığı filmde küçük de bir rol almış ama karakteri çok renkli bir kişilik bence. * christina ricci'yi de domuz burunlu görmeye o kadar alıştım ki, sonunda normal hali bana daha çirkin göründü neredeyse.
    --- spoiler ---
  • sonuna doğru sigur rós un hoppipolla isimli parçasıyla eşlik ettiği elma şekeri kıvamında bir film.
  • 20 yıl canlı olup olmadığını bile bilmediği eşini bekleyen hayal mahsulü kadın.
    şimdikiler telefonunuz 1 saat kapalı olduğunda bile öldüğünüzü farzedip hayatlarını şekillendirebiliyorlar.
  • "biri diyecek, nasıl da icabına baktı zamanın. dünya, azımsandığı yerdir.
    biri daha diyecek, değilim, penelopen değilim, adam ol.
    ariadne, antigone ve medea'yla okeye oturmuş olacak, ritsos'u soracaklar, "benden birşey anlamadı," diyecek penelope, gülecekler."
  • odysseus ın karısı..yıllarca kocasını beklemiştir..odysseus tan haber çıkmayınca bir sürü kişi evlenmek için zorlar.o da bir örgü yapacağını ve bu bitine kadar kocasını bekler..tabi her gece tekrar söker..böylece evlenmek isteyenlere oyalamaya çalışır..
  • en güzel kadın isimlerinden biri. anlamsız da olsaydı fonetik olarak bile güzellikler çağrıştıracak bir kelime.
    peki, yunancada ağaç perisi anlamına geldiğine göre ve kocasını sabırla senelerce bekleyen bir mitolojik kahraman olduğu rivayet edildiğine göre "beklemekten ağaç oldum" kalıbının ilham kaynağıdır diyebilir miyiz sayın kırca?
  • suratında, vücudunda insanalrın yadırgadığı bir kusuru olan insanlara empati yaptırtan film. en azından bana yaptırdı. ve en güzel insanın kendini olduğu gibi seven insan olduğunun da üstüne bastı. ayrıca çok iyi vakit geçirdim. güldüm, üzüldüm, yakışıklı gördüm gözüm gönlüm açıldı. ayrıca penelope demek çok zevkli ya bu arada. penelopiii penelopiii.
  • oldugu gibi kabul etmek olgusunu ve cok guzel bir aski anlatan film. basrollerinde bir zamanlar adams family'de oynamis christina ricci ve the last king of scotlanddaki iskoc james mcavoy var. filmin kendine has bir tarzi var oyle pembelere burunmeden masal anlatabilen. gerci biraz daha uzun bir film yapilarak penelope karakterinin ici biraz daha doldurulabilirmis ve bazi gecislerdeki kopukluklar yok edilebilirmis; yani daha iyisi olabilirmis. yine de, anlattigi iki guzel sey -oldugu gibi sevmek ve adamin kiza olan aski- yuzunden bile izlenmeli bir film. ah dayanamiycam spoiler veriyorum:

    --- spoiler ---

    ya max/johnny karakterinin penelope'ye duydugu ask nasil birseydir oyle. nasil guzel serpilir askin tanimlari filme: o "haftasonlari artik parka gitmiyorsan onun yerine ne yapiyorsun?" sorusu, butun o "hayir"lar. ve nasil bir taktiktir bir adama soyletilen butun olumsuz anlamli sozcuklerin ("no", "shit") sonunda ask yuzunden soylenmis cikmasi.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap