• söz konusu klinik açık klinik ise kalması oldukça zevklidir. hele bir de yatan ağır hastalar yoksa resmen otel gibidir (tabii çıkışta ödenen ücret kol gibi olabiliyor)

    yaklaşık 2.5 ay önce etlik yüksek ihtisas hastanesi psikiyatri kliniğinde istemeyerek yattım. ancak çıkarken bana kalsa 15 gün daha yatardım. öncelikle şunu söyleyeyim hastanede yatma fobisi olan bir insanım, değil hastane başkasının evinde kalırken bile çok rahat edemem. fakat burada oldukça rahattım (yoksa ativan power mı). resmen otel gibiydi, yemekler gayet güzeldi, personel son derece ilgili idi, yataklar rahat, odada tv var, istediğinde çık gez dolaş. tüm hastanede yasak olmasına rağmen sırf bu serviste sigara odası vardı örneğin. ara öğünlerin gelsin, günde 3 kere doktor gelsin yan odadaki çıtır da cabası *

    ilginç bir deneyimdir, çok farklı kişilerle tanışır, delilerin aslında gerçekten de zararsız olduğunu görürsünüz (kimse eleştirmesin bu sözü, orada hepimiz birbirimize deli diye takılırdık). herkes birbirine karşı açıktır. ayıp, çekinme vs yoktur.

    benim dönemimde ağır hasta pek yoktu, sadece yoğun bakımda yatan bir şizofreni arkadaş vardı. geceleri abla abla diye bağırıyordu. kaç kere kaçmaya kalkmış. ama sigara odasının kapısında görünce gel kardeş cuvara içen mi derdim, varsa içerim abi derdi tüttürürdük. gayet de zararsız bir çocuktu. babası çok sert davrandığı için geceleri atak geçiriyordu sanırım.

    oda arkadaşım obsesifti, sürekli aynı şeyleri tekrar ederdi.
    -anne bakmayım dimi
    -bakma oğlum
    -hiç bakmayım dimi
    -yok oğlum bakma kızarlar
    az sonra
    -anne ben şimdi hiç bakmayacağım dimi
    -yok oğlum
    -biraz bakayım mı, yok bakmayım dimi
    iyi bir çocuktu, hastalığının çocuk yaşta kendisini kreşe vermelerinden kaynaklandığı konusunda takıntısı vardı. sürekli babasına kızardı, annem çalışıyor diye beni kreşe verdiniz bu yüzden hasta oldum derdi. öyle ki ziyaretime gelen babama "ev hanımı bir kadınla evlenmekle çok doğru bir karar vermişsiniz" derdi. hatta bir keresinde bir gece ben ağlıyordum, "ağlama sendrom bak ev hanımı annen var ev hanımı anne en büyük hazine" demişti de ağlamam durmuş gülmeye başlamıştım.

    yalnız gece uyuymamak yasaktır bu kliniklerde, gece sık sık kontrol ederler uyumuyorsanız dil altına bir ativan sıkıştırıverirler. ben tuvalete gitme ayağına sigara içerdim gizlice (gece 23 den sonra sigara odası kapanıyordu). bu da doğaldır çünkü sağlıklı olmak için iyi bir uyku gereklidir.

    ben alkol yoksunluğundan yatmıştım, söylediğim gibi utanma ayıp yok. bir gence sordum kardeş rahatsızlığın ne diye. abi madde bağımlılığından yatıyorum ben demişti. bir tane daha maddeci vardı, gerisi genelde obsesyon, depresyon, anksiyete.

    off amma uzun yazmışım ama merak edenler vardır belki. asker koğuşu misali herkes arasında garip bir bağ oluşur. ben saçımı kestirdiğimde herkes koridora çıkıp alkışlamış, oo süper olmuşsun falan demişti. ben ayrılırken üzülüyorlardı sensiz ne yapacağız diye. orda da dert babası olduk kısaca.

    hatta kız arkadaşım 2-3 gün 2. refakatçi olarak kaldı, aynı yatakta yatınca hemşire biraz söylendi gerçi ama hehe.

    öte yandan psikolojik bir rahatlama verdiği de doğrudur. istemeye istemeye yatmama rağmen yattıktan yaklaşık 1 saat sonra çok rahatlamıştım (oysaki sadece izotonik vermişlerdi henüz). bir de bemix ampül kalçadan feci yakar.

    kısacası benim gittiğim yer itibari ile korkulacak bir yer değildir. bütün gün robot gibi yürüyen yüz ifadesi bile hiç değişmeyen bir kadın vardı. ne dertler yaşamış, genç yaşta evlendirmişler, ayrılmış, bunu kimse istememiş kimsesi yokmuş vs. parası da yoktu sigara verirdim ona hep.

    diyarbakırlı bir genç vardı. benden 7-8 yaş küçük ama evli ve çocuklu. düğün ve kına gecelerinde çalan bir müzisyen. esrara başlamış ve aşırı derecede fazla içiyormuş. abi bizim oralarda çok ucuz alıştım bir kere ama sonra ne yapıyorum ben dedim, baktım çocuklarım bile korkuyor benden ben de tedaviye karar verdim demişti. içtiği miktarlar gerçekten de öküz deviren cinstendi. fiziksel bağımlılığı olmadığı için ben ordayken rehabilite olmuştu, çok iyi bir çocuktu. ona elektronik davulumu ve bir adet te anfimi hediye etmiştim, karşılığında bana cep telefonunu vermek istemişti.

    entry ana fikri, eğer psikiyatrik bir rahatsızlığınız varsa çekinmeyin yatın. ancak iyi bir klinik olmasına dikkat edin.

    biraz hüzünlü ayrıldım oradan. bir damla göz yaşı ile. şimdi delilerden sen anlarsın konuş onlarla şarkısını gülerek söylüyorlar bana
  • kocaman bir ormanin icinde, alcak binalari olan bir yer, ogrenci yurtlari gibi. icerisi bembeyaz ama duvarda asili resimler karmakarisik ve renkli. siradanligin icinde siradisilik var. o gun, siradisiligin her zaman bas kaldiri ve asilik demek olmadigini anliyorum. her sey o kadar siradan ki. ama bir sey, fark ettirmeden, disaridaki siradan hayattan ayri gidiyor burada. disaridakilere gore icerideki herkes siradisi, sirf burada olduklari icin.

    hic bir sey icin mecbur degilim, ilaclari almak disinda. kahvaltiya cagirilinca "gelmiyorum ulan, rahat birakin beni hepinizin amina korum" bakisiyla herseyi anlatabiliyorum mesela, bir daha sormuyorlar. kosarak binadan ciktigim bir aksam, kosarak arkamdan hemsireler geliyor. bazen bana verilen bu deger rahatsiz ediyor, icimi daraltiyor. sonradan, insanlarin birbirine deger vermesinin ve bunu gosterebilmenin ne kadar kolay ve guzel oldugunu fark ediyorum.

    resim atolyeleri, muzik odalari, yoga salonlari var. atolyede geciriyorum vaktimi cogu zaman. istediginiz zaman gidip, istediginiz kadar kalip, istediginiz gibi malzemeleri kullanabiliyorsunuz. oysa ben gitmekten cekiniyorum, hakkimi kullanmaktan cekiniyorum. o an, insanlari memnun etmek icin ugrasmaktan, hakkim olani hic isteyemedigimi, daha kotusu buna alistigimi, oysa bazen bencilce dusunmenin en buyuk hakkim oldugunu ve bunun aslinda cok basit ve dogal oldugunu anliyorum.

    yoga salonunda muzigi acip, yerde yatirdiklari herkesi rahatlatmak icin konusuyorlar; "istediginiz bir yerde hayal edin kendinizi, her sey berrak, butun kotu dusuncelerden ariniyorsunuz". ilaclarin etkisiyle mi bilmem horul horul uyuyor insanlar. belki de her seyi unutmak icin sadece uyutulmaya ihtiyaclari var. o an uyuyamadim ama hayal dunyasinda olmanin da insani rahatlatabildigini dusundum.. hayaller ve gercekler paralel evrende gibiler. adam gibi hayaller sizi kurtarirken, kimi imkansiz hayaller tum bir hayati mahvedebiliyor. dogru hayaller kurmak icin de saglikli bir kafaya sahip olmak gerektigini düsünüyorum, digerleri uyurken.

    bir bina var otede, ormanin oteki tarafinda. dikenli tellerle cevrili. icimden "tehlikeliler demek ki.." diye gecirip, hizla uzaklasiyorum. sanki disaridakiler hic tehlikeli degilmis gibi. oyle bir bahcesi var ki alabildigine yesillik, rengarenk ciceklerle suslenmis. icinde ordeklerin yuzdugu kocaman bir göl var. nisan ayinin yakici gunesinde, golgesinde ilik esintileri olan kocaman agaclar var. ama ruhum o kadar perisan ki, ne gunes ne de agaclar umurumda. dunyadaki tum bu guzellikleri gormekle hissetmek arasindaki farki da o gün anliyorum. bazen sadece gunesin ve bir o yana bir bu yana yuzen bir ordegin dahi insana huzur verebildigini anliyorum. yani aslinda mutluluk belki de algida gizli, sahip olunan istekte, anin keyfini cikarabilmekte. yasam anlardan ibaret demislerdi. ama bu bir yetenek bence ve sonradan ogreniliyor mu bilmiyorum.

    alip basimi gitmek istiyorum, kapilar kilitli. her disari ciktigimda soylemem gerek, digerleri hic cikamiyor. ruhlarindaki yaralari tedavi ederken, bedenlerinde ve bileklerinde yeni yaralar acmasinlar diye. faydasi olmuyor. bir kiz cd ile kesiyor bileklerini. biri var ayakkabi giymiyor, ayaklarinin altlari kesik icinde umursamiyor. bir baskasi ofke krizleri yuzunden yataga baglaniyor. hepsi cok genc ama ruhlari cürümeye yüz tutmus sanki. anliyorum ki; bu insanlarin, bu kadar genc yasta, bu derece yipranmis bir psikolojiye sahip olmalari icin cocukluklarindan calismaya baslamis olmali insanlar. bebeklik, cocukluk, ergenlik caginin onemini kavriyorum bir kez daha. bir kadin geliyor, sevgilisini evde bulmus. firina bir pizza koyup asmis kendini. geride aklini yitirmis bir sevgili birakarak. benimse aklimda hep bir soru var "o zaman pizzayi neden yapti ki, bir insanin hayattan vazgecebilmesi, pizza yemekten vazgecmek gibi ani ve kolay bir karar olabilir mi?"

    butun bu gelen ve gidenlerin icinde bir yatagin icine gömülmüsüm. mecazi anlamda degil, yorganin icinde, bir mezara gömülür gibi gömülmüsüm. defterim var, arada icine kareler ciziyorum sayfalar doluyor. kare, küp gibi bir sey, hucre gibi, hapis gibi. hep yorganin altindayim, korkuyorlar benden. gece yataga baglanan, cildirinca saga sola tabak firlatan bir manyak benden korkuyor. o gün, sessizligin en korkutucu sey oldugunu anliyorum.

    gece uyurken ust kattaki odadan gelen gurultu ve cigliklarla irkiliyorum, eve gitmek istiyorum. eve gittigim ilk hafta sonu iznimde bir gece bile kalamadan hastaneye dönüyorum. dunyanin ne kadar guvensiz bir yer oldugunu anliyorum, kendimi guvende hissettigim hastaneye donerken. ve insanin nerede mutlu ve huzurluysa kendini oraya ait hissettigini. aidiyet duygusunun guven verdigini, hayata bagladigini.

    aramadigim halde haftalarca kafamdaki bir cok sorunun cevabini buluyorum. ama bu cevaplarla, hic bir seyi umursamadan, keyifle yasamayi beceremiyorum. insanlardaki bilincsizlige ve bencillige karsi hep dikkatli, bilincli olma hali, uyum saglama mecburiyeti. hayat tesaduflerle alip bir yere koyuyor sizi ve diyor ki "buradan devam et". o yuzden deli, kafayi yemis ne derseniz, yasam boyu oyle kalmayi tercih ediyorum. cunku, akli basinda olan insanlarin yarattigi sorunlardan, surekli bu sorunlarla ugrasmaktan ve sonunda yine delirmekten kacis yok. kime sorsan hepsi akilli. benimse cevabini bulamadigim tek soru; "gercekten hangimiz akilli hangimiz deli?"

    sonuc olarak; psikiyatri klinigi iyidir, her akli basinda insan ömründe bir kez boyle bir klinigi ziyaret etmelidir.
  • geçen sene bir buçuk ayımı geçirdiğim,camdan fanus. gata psikiyatri kliniğinde yaklaşık bir buçuk ay yatış yaparak tedavi oldum.kliniğe girerken,bağcıklarımı,kemerimi,şarj aletimi bilimum kesici aletlerin hepsini bir torbaya aslında föydü ama koymak zorunda kaldım.adımın yazılı olduğu kağıtlardan bir tanesi,föyün üstüne yapıştırıldı ve emanet dolabı adı verilen,kare dolaplardan birine kilitlendi.yatış işlemlerim yapıldıktan,baştabipden ve döner sermaye den onay alındıktan sonra hasta sıfatını aldım.artık bundan sonra izinsiz dışarı çıkamazdım,kapı girişinde inzibat nöbet tutuyordu.klinikler alt katta olur.üst katta tek bir kantin var oradan da sadece bisküvi vb karın doyurmayan ıvır zıvır alabilirsiniz.gazete vs için hasta refakatçilerine söylerseniz sizin için alırlar.

    her hastanın bir seviyesi vardı,birinci seviye adli müşahade oluyordu genelde.hakem hastane olarak gata seçilir ve kişinin akli dengesi ve cezai ehliyetinin olup olmadığı kontrol edilir.ikinci seviye normal hastalardır.üçüncü seviye yeni teşebbüs etmiş,intihar düşüncelerinin tohumları hala aklında olan ve gözlem altında tutulan hastalardır.üçüncü seviyelerin üç veya dört saatte bir tansiyonuna bakılır.

    öğünler beşer saat arayla gelir.sabah yedi gibi kahvaltı yaparsınız.kahvaltının geldiğini bağırarak duyururlar ya da hemşireler gelir sizi uyandırırlar.otelden farkı yok.plastik bıçak konulmaz çünkü plastik bıçakla bile bileğini kesenler olur.ardından beş saat geçer ve öğle yemeğiniz gelir.tabldot şeklinde,köpük üzerinde verilir.konserve türü yiyecekler çıkar.özellikle bezelyeyi sık yersiniz.akşam beş gibi son öğününüz gelir.akşam yemekleri idare eder.sabah,akşam olmak üzere ilaç saatleri vardır.ilaç saati gelince eline suyu alan hasta,ekmek sırasındaymış gibi ilacını bekler.arada doktorunuz sizi görüşmeye çağırır,çıkmaya yakın yaklaşık altı yüz soruluk kişilik testi ve cümle tamamlama boşlukları doldurursunuz.

    fermakolojik tedavi var,psikoterapi görmedim.size gelen psikologlar yeni mezun olmuş,stajyer psikologlardan.deneyimli olanları üst katta odalarında çalışmaktadırlar.bazen aşağıya inerler.klişeleşmiş grup terapisi yoktur.bir salonu ve televizyon odası var.alt katta uğraşı salonu mevcut.kütüphanesi var.el işi ve yağlı boya tablolar yapabilirsiniz.siz yemek yerken hemşireler çaktırmadan yoklama alırlar.haftada bir berber gelir,sakalı uzayanları traş eder.her an sizi gözleyen hasta bakıcılar vardır.doktorlara rapor verirler.

    benim bulunduğum dönemde,hemşire meslek yüksekokulu öğrencileri gelmişti.ikinci sınıflar staj yapıyorlardı.siz uyurken odanıza düstursuz girebilirler,mazur görünüz.bazıları çok saf,ne soracaklarını bilemiyorlar.sizinle üç gün konuşup rapor doldururlar.haftada bir bahçe izniniz vardır.masalar ve sandalyeler yere sabitlenmiştir.telefonunuzun şarjı biterse,hemşireden isteyip şarj edersiniz.şarj aletinin çalınması pek sık rastlanan ve önemsenmeyen hadisedir.odanızda priz bulunmaz.pencereler kilitlidir.

    yattığım zaman aralığında pekçok insanla tanıştım.oda arkadaşım kronik uyum sorunu yaşayan biriydi.sanattan,siyasetten ve edebiyattan konuşmalarımız oldu.bazen kafa dengi insanlar çıkabiliyor.dışarıdan hiçbir şekilde etki almayan,cam bir fanus olarak görüyorum.orada zaman durur ve kendi uzay,zaman ekseni vardır.başlarda sıkılırsınız ama sonra alışırsınız.taburcu olanlar tekrar dönmeye çalışırlar.böyle bi çekiciliğe de vardır.
  • sanılandan çok daha sessiz olan kliniklerdir. hastanelere gittiğimde, eğer bir yakınımı bekliyorsam gidip psikiyatri kliniğinin oralarda beklerim ben. bana diğer bölümlerden çok daha güvenli geliyor. burada birbirine "kaynım da bundan öldüydü" insanları olmaz, hasta yakınları birbirlerini rahatlatma eğilimindedirler. (niyeyse babalardan çok anneler, abilerden çok kızkardeşler vardır)
  • kimseye haber vermeden başımı alıp gittiğim günün akşamında arabamın üzerinde uçan iki helikopteri ve nehir üzerindeki polis kurtarma botunu duyduğumda hemen anladım. 8 saattir ortalıkta değildim ve bütün şehrin polisleri ayaklanmış beni arıyordu. kendilerine verilen ifadede benim kendime zarar vermiş ya da bir kaza geçirmiş olabileceğim yazılıydı.

    polis beni bulduğunda helikopterlerin sesinden uykumdan uyanmıştım fakat arabadan inmemiştim. şimdi düşünüyorum da arabadan inip nehire doğru koşup bir sigara yaksaydım ne heyecanlı olurdu. bana saatlerdir nerede olduğumu ve beni çok merak ettiklerini bütün tanıdıklarımın telaşlandığını anlatıp orada ne yaptığımı sordular. "lan kazık kadar kadınım çektim arabamı kafa dinliyorum verdammt noch mal! " diye höykürdüm. prosedür gereği kendime bir şey yapma ihtimali şüphesi ve bütün polisin alarma geçmiş olmasından dolayı önce karakol ve sonra ambulans ile polisin eskortluğunda psikiyatri kliniğine götürüldüm. bu arada bulunmadan hemen önce polis hayati tehlikem olduğunu düşünüp ambulans ve itfaiye ile birlikte bina görevlisinden anahtarı isteyip evime girmiş ve beni aramıştı. bu başıma daha önce de gelmişti ancak o zaman kendimde değildim çünkü gerçekten ölmek istemiştim. bu kez polisle güle oynaya girdim kliniğinin kapısından.

    klinik, k1 kapalı psikiyatri bölümü*

    ilk girdiğimde ortalık sakindi. doktoru beklerken çığlıklar duymaya başladım. bir kadın durmadan çığlık atıyordu, bütün gece çığlık çığlığa kendi kendine konuştu. çığlık çığlığa derken gerçekten koridorda bütün odaların duyacağı bir tonda bağıran tekerlekli sandalyede, altı bezli, güzelliği hala fark edilen 70 yaşlarında mavi gözlü bir kadındı.

    doktorla görüşmeye başladık, o esnada yangın alarmı çalmaya başladı. hortumlar koridorlarda herkes bir hastaya kızıyordu. tabii ki o seste birbirimizi duymak mümkün bile değildi, kaos. görüşmeden sonra eşyalarımı teslim etmek için hemşire odasına gittim. yatağa bağlanmış saçlarının yarısını kazıtmış bir kadın bana durmadan küfür edip bağırmaya başladı; "siktir git, kaltak! kız kardeşimi arasana telefon numarası 012.. sen ne pis bir kadınsın kıçımı yala aptal orospu, neden geçiyorsun yanımdan!" irkildim.

    tv odasına geçtim. hastalar alıp fırlattıkları için ortalıkta hiç bir süs eşyası yoktu, tv bir cam fanusun içindeydi ve bütün dolaplar kilitliydi. bir kadın geldi yanıma oturdu, biraz sohbet ettik ancak korkunç bakışları vardı. gözlerini her an saldıracak gibi dikiyordu ve bana bir şey yapacakmış gibi hissettiriyordu. çay içerken çocuğundan ve eşinden bahsettik. masadan kalktı, sorduğum son soruya cevap vermeden hışımla ceketini çıkartıp odadan çıktı ve plastik fincanı hemşirenin kafasına fırlattı. yine bir koşturma başladı, diğer kliniklerden hemşireler ve doktor geldi. kollarından tuttukları için hepsini tekmeledi, hasta bakıcının elini ısırdı. yatağını getirip sımsıkı bağladılar.

    bir süre tek başıma çayımı içmeye devam ettim. yaşlı kadın hala çığlık çığlığa bağırmaya devam ediyordu. konuşacak birilerini bulurum düşüncesiyle sigara odasına gitmeye karar verdim. ayakları ve elleri olmayan bir kadın hırsla elma yiyordu, birden kalanı yere attı ve bir sigara yaktı. bu arada hiç bir hasta normal bakmıyor. öyle derin öyle sert öyle boş bakıyorlar ki her an saldırıya uğrayacakmış korkusu yaşıyorsun. neyse çok güler yüzlü yaşlı bir kadının yanına oturdum sohbete başladık;
    "benim kocam alkolikti belki 20 kez intiharı denedi, hastaneye yetiştirdim. bir gün bir çöp poşetinin içine bir kaç eşya koydu ve bana 'ben dünyaya açılıyorum, cebimde 200 euro para var, taksiyi çağırdım 20sini ona bahşiş vereceğim, 1 euro cebimde kalsın. kalan parayla beni nereye götürüyorsa götürecek ve paranın beni ulaştırdığı yerde ineceğim. hoşçakal.' dedi ve gitti. uzun zaman haber alamadım. münih' te bir istasyonun altında evsizlerle birlikte yaşadığını öğrendiğimde hamileydim. polis her hafta intiharı denediğini, alkol ve uyuşturucu aldığını söyledi. çaresizce çocuğumu aldırdım. yıllar sonra bir gün çıkıp geldi. geldiği gece yine kendini öldürmeye çalıştı. ben 17 yıl boyunca yatalak kardeşime baktım. o yüzden zamanla hiç kimsem kalmadı, bende ölmek istiyorum başaramıyorum. kanser olmuşum göğsümü almak istediler ama daha çabuk ölmek için kabul etmedim. "

    yutkundum.
    hemşireler yatağımı getirdiklerini haber verdiler odama geçtim. odada benden başka iki kişi daha vardı. birinin yatağında kemerleri gördüm ama bağlı değildi. yaşlı kadın çığlık atmaya devam ediyordu. uzun süre uyumaya çalıştım fakat ayakkabılarımı bile çıkarmadan girdiğim yatak taş gibi soğuktu, üşümekten uyuyamadım. sonunda uykuya daldım.

    gece yarısı öyle bir gürültüyle uyandım ki duvarlar başıma yıkıldı sandım. karanlıkta hiç bir şey göremedim tekrar uyumaya çalışırken diğer iki kişinin konuşmalarını duydum;
    -yine mi attın kendini
    -kes git başımdan
    -sen kes aptal bok uyuyoruz burda
    -sus dedim inek
    kalkıp ışığı yaktığımda sandalyelerin, yatak kenarındaki metal dolabın devrildiğini ve yerde birinin yattığını gördüm. pijaması ıslaktı, kafasında sünger bir kask vardı. gidip hemşireleri çağırdım yatağına yatırıp gittiler. epilepsi hastasıymış. yaşlı kadın hala çığlık atıyordu.

    tekrar uyudum. bir kaç saat geçti sabah 6 olmuştu ve yine aniden alarmlar çalmaya başladı. hemşireler bütün odalardan hastaları çıkartıyordu. inanılmaz bir panik vardı ve ortalık duman içindeydi. bir hastanın yangın çıkarttığını söylediler ve herkesi diğer kliniğine götürdüler. yatakta bağlı olanlar yatakla, tekerlekli sandalyede altı bağlı olanlar üzerine battaniye atılıp dışarı çıkartıldı. diğer klinik daha hafif hastaların olduğu klinikti ve onlara odalarından çıkmamaları, gelen bu ağır hastalara asla telefon ve çakmak vermemeleri tembihlenmişti. yaşlı kadın durmadan çığlık atmaya devam ediyordu. diğer küfürbaz kadın bu karmaşada hemşirelere gidip küfür ve tehditler savuruyordu. gece eli ısırılan hasta bakıcı en sonunda yere yığıldı ve "bu gece ne zaman bitecek!" diye ağlamaya başladı. sonradan öğrendik ki yangın söndürücüyü alan bir hasta her tarafa sıkıp alarmların çalmasına ve ortalığın toz duman olmasına sebep olmuştu.

    kahvaltılar geldi. oturduğum yerden gece görmediğim hastaları izliyordum. hiç birisi kendinde değil gibiydi ve ağır adımlarla zombi gibi yürüyorlardı. karşımda bir adam oturuyordu, eddie. 60 yaşlarında eli ayağı zor tutan, altı bezlenmiş, tekerlekli sandalyede bir hasta. sessizce otururken aniden çayı karşısında oturan kadına fırlattı. biraz zaman geçtikten sonra kendisine verilen yeni bardağın içindeki çayı bu kez bana fırlattı. bütün kıyafetlerim sırılsıklam oldu. sinirle kalkıp yerimi değiştirdim. çığlık atan kadının yanına bir de başka bir kadın eklenmiş, ikisi birden durmadan etrafa bağırıyordu. çıldırmak üzereydim.

    bütün bu ağır hastaların başında birer hemşire bekliyordu. karşıda asyalı bir kız gördüm. kendini kaybedip yere yığıldı, ağlamaya başladı. onu alıp gözlem odasına götürdüler. kısa bir zaman sonra 20 yaşlarında başka bir kız aniden sağa sola saldırmaya başladı. kız önce kendi kollarını ısırmaya başladı. kolları ısırık içinde, mosmor ve şişmişti. yanındaki hemşire ona hakim olmaya çalışırken bu kez hemşirenin elini ısırdı. hemen yatak getirdiler ve yatağa bağladılar. ambulans çağırıldı ve başka bir yere sevk edilmek üzere hazırlıklara başlandı. iki kadın vardı, durmadan el kol hareketleri yaparak bir şeyler fısıldıyordu. birini anlamadım ama diğeri kendi kendine "herşeyi yanlış yapıyorlar, yangın söndürücüyü o nasıl aldı, alamaz. kaç saattir buradayız doktor ne zaman gelecek? benim dünkü paramı hesaplıyım, bir dakika saat kaçta gelecekti alex..." diye söylenerek durmadan sağa sola yürüyordu. gözüm epilepsi hastası kıza gitti. geceden altını pislettiği ve aniden klinikten çıkarıldığımız için çıplaktı. yeni kıyafetler istediğini haykırıyordu. yani herkes kendi bambaşka dünyalarında etrafta olanların farkında fakat umurlarında değildi.

    tam üç saat sonra kliniğe geri döndük. bütün her yer temizlenmiş, havalandırılmıştı. polis tarafından muayene için getirildiğimden ve başhekim onayı olmadan çıkamayacağım için bu kapalı klinikteydim ve sinirlerim artık iyice bozulmuştu. odaya girdiğimde epilepsi akıl hastası kız ile diğer kadın pencere aç/açma kavgası yapıyordu. pencereyi kapattım, kadın gelip açtı. kapattım, tekrar geldiğinde tartışma başladı;
    -bu cam açılmayacak, bütün gece üşüdüm senin yüzünden
    -kendine yorgan isteseydin pislik
    -yok iyi böyle cam kapanacak
    -götümü yala benim fahişe
    -sen benim götümü yala şişko
    -haaaa neeeee
    uzandım. üzerime yürür diye bekledim ama çekip gitti.

    başhekimle görüştüm, işe gitmem gerektiğini söyledim. tabii ki sinirlerimi toparlamam için beni diğer klinikte kalmaya ikna etmeye çalıştı. hemşire bana "kliniğin en kötü gecesine denk geldin bravo, bir daha görüşmemek üzere hoşçakal!" diyerek gülümsedi. kağıdımı imzaladım ve meşhur kilitli kapıdan çıktım.

    işe gittim, polisin iş yerime de gelip beni aradığını öğrenince iş arkadaşıma olanları anlattım. bana "ya film gibi hayatın var, ben evliyim çok sıkıcı ayrıldın action başlamış" dedi güldük. oysa ki bu hastalar kadar olmasa bile ruh hastası denilebilecek bir hayat arkadaşın varsa hayatında olay hiç bitmez. bu olay da benim mafya hayatı gibi hareketli geçen hayatımın küçük bir durağıydı.

    gece olanlar aklımdan çıkmadı. bu hastaneye insan sağlam girse delirip çıkar diye düşündüm. "gerçek hastalar psikiyatriste gitmezler, gerçek hastaların hasta ettikleri kişiler gider. " sözü aklıma geldi. hayatıma giren başka ruh hastası insanların bana istediklerini yapmalarına izin verip bütün gece bir hemşireyi ağlatacak kadar delirmeyeceğime, kendime bu kötülüğü yapmayacağıma içimden söz verdim.

    tam olarak 26 saat boyunca kayıptım. beni çok merak eden sevdiklerime iyi olduğumu yazıp, cep telefonumu kapattım, derin bir uykuya daldım.
  • taşınacağı zaman sadece koridorundaki resimleri alıp yeni binanın koridoruna asıyorlar. o resimleri nereye asarsanız orası psikiyatri polikliniği olur zaten.
  • konya numune hastanesinde bundan 6 yıl önce falan iç acıtan bir yerdi, hastanenin bodrum katında bahçesiz, bipolar bozukluğun temel tedavisinden bihaber psikatırların mekânıydı.
  • bekleme salonunda değişik sorunları olan insanların, sorunlarını güzelce belli edebilmelerinden dolayı kendinizi tedirgin hissedebileceğiniz, ruh sağlığı tedavi yuvası.
  • capa tip fakultesinde birinci katindaki pencerelerin camli ikinci kattaki pencerelerin parmaklikli oldugu klinik.
  • bir ayımı bitirirken ilginç deneyim ve anılara sahip olduğum yer. bir hastanın “nöroşirolog hanım, nöroşirolog hanım lütfen bakar mısınız?” sesleriyle, göbek ata ata odadan çıkan hastalarla, “size yılbaşı hediyesi aldım” diyerek elindeki son tadalleyi benle paylaşan duygularla bitiriyorum.
hesabın var mı? giriş yap