• uretken caginda olan bir yazarin izlemesi sakincali olabilecek film...karakterlerin her biri icin kasmaya yonlendirir zira,yazdiginizi silemez,bocalar ve yazamaz olursunuz!"kurmaca,sadece bir yaratma..."
    ozellikle farkli boyut paranoyalarina sahip kisiler saglikli insan gozetiminde olmadan izlemesinler.
  • dogma'ya tamamiyle karşı durduğunu söyleyen christopher boe nin yönetmenliğini yaptığı 2004 yapımı danimarka filmi.müzik olarak başarılı bir şekilde samuel barber's adogio for strings'i seçilmiş. ve filmle inanılmaz bir bütünlük göstermiş.
    reconstruction izledikten sonra etkisinin üzerinizden silinemeyeceği bir film.
    filmin içinde bir çok gönderme yada karışık kurgu olabilir, kimi zaman anlaşılmaz görülebilir. bunların hiç birine mantıklı açıklamalar getirmenizde önemli değildir.çünkü aşkın başladığı yerde mantık zaten kendiliğinden yok olmuştur. yepyeni bir hayata başlamışsınızdır, o an sizi hatırlayan ve sizin hatırladığınız tek bir kişi vardır, herşey altüst olmuştur hiç bir şey eskisi gibi değildir. her yeni karşılaşmanız ilk karşılaşmanız gibidir. çünkü her defasında bir defa daha aşık olursunuz o insana. nerede nasıl tanıştığınızın hiç önemi yoktur.önemli olan paylaştığınız o andır.
    ama aşk gittiğinde de orpeus'un hatsına düşüp dönüp arkanıza bakmamanız gerekir.çünkü zaten gitmiştir. arkanıza bakmadan yolunuza devam etmeniz gerekir.
    bunun gerçek yada kurmaca olması, binlerce insan içinde olup tek olmanız, hislerinize hiç etki etmez. çünkü gerçek olan tek şey nasıl hissettiğinizdir. nerde, nasıl ne zaman kiminle olursa olsun.aslolan o andadır.
  • sevginden tereddüt ettiğin herkesin bi anda pof diye yok olmasi,daha dogrusu seni hiç varolmamış sayması kalbime sancilar soktu..yarim yasantılara yer yok bu filmde,belki hayatımızdada olmamalıymış..sanırım entry yazmak için daha fazla düsünmeliyim..hala sancıyorum ben..
  • daha çok fransız filmerini andıran bir kasıntısı havası var. ancak sigarayla yapılan yerçekmsiz dans cidden çok estetik... herşeyin bir kurgu olduğunu başında da sonunda da yineleyen ve tıpkı dediği gibi kurgu olduğunu bile bile insanın içini parçalyan bir film..
  • bir masal. dört kahraman var: yazar august, karısı aimee, fotoğrafçı alex ve sevgilisi simone. olayları anlatan aynı zaman da yazar olan august. masalı başlatan, masala son veren, kelimeleri şekillendiren, olayları biçimlendiren, "bu bir film. bir kurgu. ama yine de acı veriyor." diyen. renkli sahneler, içiçe geçmiş zaman ve mekan birleşimleri, özgünlük kokan metaforlar, aralara serpiştirilmiş piyano melodileri. ve bir aşk. ilüzyon gibi bir aşk.

    danimarkalı christoffer boenin elinden çıkmış, 2003 yapımı, cannesdan ve istanbul film festivalinden ödül almış bir film. muhteşem bir kurgu. farklı bir anlatım. altı çizilesi diyaloglar...
  • film bittikten sonra "anladım ama ne anladığımı anlayamadım" şeklinde bir cümle geçiyorsa zihninizden sanırım film amacına ulaşmış demektir.izlemeye başladığımda bana run lola run'ı anımsatan ama aslında kurgusu dışında pekte bir benzerlik göstermeyen,insanda şok etkisi yaratan ve bolca düşünmeye,kendi ilişki anlayışınızı sorgulamaya,filmdeki kareleri zihninizde birleştirmeye sevkeden bir film.richard bach'ın da deyimiyle yaşamındaki her insan ve bütün olaylar sen oraya çizdiğin için oradadırlar.onlarla ne yapmak istediğin sana kalmıştır....
  • kuzey avrupa'nın minimalistliğini, kuzeyin soğukluğunun keskinliğiyle sofranıza seren ama kolay kolay da boğazdan geçmeyen bir yemek. izlerken geçirdiğiniz zamanın aslında sonun farkında olmanıza rağmen geçirmenizle bile aşkı sorgulamanıza sebep veren, bitince insanı ekran karşısında öylesine kilitleyen bir film.

    --- spoiler ---

    anlamayana not: filmin anlatıcısı olan yazar aynı kişi olmasına rağmen hikayedeki yazarı yazan kişidir. düşün taşın anla bu filmi. yazık etme güzelim filme...

    --- spoiler ---
  • sanatsal kalitesi ve 21. yüzyıl sinema tarihine etkisi hakkında benim gibi sıradan sinema izleyicilerinin üzerine çok da konuşabileceği bir film değil bu, garip... benim dikkatimi çekse çekse, başroldeki nikolaj lie kaas'ın athena'nın solisti gökhan'a olan benzerliğiyle; filmdeki mekansal belirteçlerin * google earth'e olan benzerliği çeker. böyle de yüzeysel; içerikten, işin özünden, amacından, aracından uzak bir izleyiciyim işte.
  • aşkla birlikte ruhunuz ve hayatınız baştan kurgulanır. o kadar ki kendinizi tanıyamaz olursunuz bir zaman sonra. tepeler düzlük, düzlükler tepe olur. ne yapacağınızı bilemezsiniz böyle olunca da. bülent ortaçgil şöyle bir şarkıyla özetlemiştir bu kısmı hatta: "kaçıyor muyuz? kalacak mıyız? yoksa çığlık çığlığa.."*. belirsizlikle birlikte elinize yüzünüze bulaştırırsınız her şeyi. bir de bakmışsınız ki, alex ve amiee'nin son karşılaşmalarından sonra, amiee ve kocası arasındaki şu diyalogtaki kadar basitmiş hissettikleriniz:

    --- spoiler ---
    - ne oldu orda?
    - gencin biri işte..
    - seni tanıdığını mı sanmış?
    - hayır, beni sevdiğini sanmış..
    --- spoiler ---

    beceremeyeceğinizden endişeliyseniz, peşinden koşulacak değil, bilâkis kaçılacak bir şeydir aşk. yoksa film de olsa, kurgu da olsa acıtır evet.
  • sinema tanımına izlenen bazı filmler olumlu veya olumsuz yönde bazı fikirler eklerler, geliştirirler. kurgunun varlığını memento ile öğrenmiş idik, donnie darko ile farklı boyutlar açılmış, eternal sunshine of the spotless mind çoşturmuş idi. bu film ile, önüne gelenin işlediği ve eline yüzüne bulaştırdığı bir sıradan sayılabilecek bir konunun belkide sadece bir digital kamera ile ne kadar farklı kurgulanabileceği, yavaş bir konunun ne kadar sürükleyici olabileceğini; gerçek sinema izleyicisinin de "düşünmeden hoşça vakit geçirmek" için izleyen biri olmayıp, düşünen, kafa yoran biri olması gerektiğini anlamış olduk. bu tür örnekler olduğu sürece film izlemek ayrı bir zevk oluyor, sinemanın verdiği duygular tarif edilemiyor. sinemanın sınırsızlığını heyecanlandırıyor.
    ufkumuz genişliyor ve umarız ki genişlemeye devam eder.
hesabın var mı? giriş yap