• ikvs'nin bir filmin katkıları ile üniversitelerde ücretsiz olarak göstereceği filmdir;

    film gösterimleri;

    gösterim yer ve tarihleri
    9 mart - 12.00, 14.00: bilgi üniversitesi, dolapdere kampüsü sinema salonu
    10 mart - 12.00, 15.00: yıldız teknik üniversitesi konferans salonu
    14 mart - 15.00: boğaziçi üniversitesi mithat alan film merkezi
    15 mart - 13.00: bahçeşehir üniversitesi fazıl say salonu
    16 mart - 14.00: marmara üniversitesi, iletişim fakültesi alim şerif sinema
    17 mart - 13.30: marmara üniversitesi göztepe kampüsü ibrahim üzümcü konferans salonu
    20 mart - 12.00 istanbul teknik üniversitesi, maslak kampüsü oditoryum
    21 mart - 14.00: mimar sinan üniversitesi edebiyat fakültesi oditoryum
    22 mart - 14.00: koç üniversitesi, engineering oditoryum
    23 mart - 12:30: beykent üniversitesi, sanat merkezi
    24 mart - 14.00: kadir has üniversitesi cibali kampüsü/salon cibali
    27 mart - 13.00: bahçeşehir üniversitesi, konferans salonu
    28 mart - 14.00: kültür üniversitesi, prof dr. önder öztunalı salonu
    29 mart - 15.00: doğuş üniversitesi, avni akyol amfisi
    30 mart - 14.00: yeditepe üniversitesi, iletişim cep sineması
  • --- spoiler ---
    orpheus'un ve alex'in arkasına dönmesine neden olan, eurydice'e veya aimee'ye karşı hissettiği sevgi konusunda tereddüt etmesi değil, eurydice'in veya aimee'nin ona karşı olan duyguları konusunda tereddüt etmesidir. mantıken; eğer kadının seni sevdiğinden eminsen dönüp bakmaya gerek görmezsin. değilsen bakarsın.
    filmin sonundaki "hayır, beni sevdiğini sanmış" lafını da, aimee'nin, alex'in sevgisinden emin olmadığını göstermek için yazılmış bir diyalog olarak kabul edersek; şunu sorarım ben şahsen: bir kadın olsanız, sevgiliniz onu sevdiğinize tam olarak inanmıyor diye onu terkeder misiniz? film evet diyor.

    alex, arkadaşına rüyasını anlatırken, "düşümde simone'dan başka birisine, ondan daha güzel olmayan birisine aşık oluyormuşum, öyle kırılganmış ki onu incitmemem gerektiğini düşünüyormuşum, simone'a karşı duymadığım bir sorumlulukla, özellikle de bu nedenle" diyor. yani simone, kolay kolay incinmeyecek, arkandan geleceğinden şüphe etmeyeceğin kadını temsil ediyor. bu güven, alex'i aslında simone'dan farklı olmayan, tek farkı "alex'i takip edeceğinin şüpheli olması" olan bir kadına yöneltiyor. o kadın da yukarıdaki paragrafta anlattığım gibi "bu" şüphe sonucunda alex'i terkediyor (ya da kaybolup gidiyor). yani başlangıca sebep olan şey, bitişe de sebep oluyor.

    şüphe etmeyince adam başka çiçekleri koklamaya meylediyor, şüphe edince de kadın kendini koklatmıyor. sonuç aynı. yalnızlık. aynen filmin başıyla sonunun aynı olması gibi. alex'in barda gösterdiği fotoğraflar da bunu destekliyor. üçü de bir birinin aynı olan bu fotoğraflar, üç farklı seçenek olarak gösteriliyor. oysa üçü de birbirinin aynı. seçim ne olursa olsun aynı kapıya çıkıyor.
    --- spoiler ---

    bence film bunu anlatmak istiyor. "ne diyor bu film" diye bi saat düşünmemin ardından ben bu anlamı çıkardım. ama filmin söylediklerine katılıyor muyum? hayır.
  • aşk üzerine en yalın tanımı içerir... borges'in başkasının düşü olan adam hikâyesinin aşka yansımasıdır... biri diğerinin hayali olduğu sürece yaşanan aşktır, birilerinin hayali olarak var oldukça âşık da, hep aşkla ilintili olacaktır... zaten düş olmaktan çıkınca aşk da aşk olmaktan çıkar...
  • bir düş spazmı...ara ara gelen..adı konmayan ama hissedilen...bu filmde o üçüncü tekil zamirli hislere bir tanım bulunuyor ya da bulunmuyor o üçüncü tekil zamirli hisler birebir anlatılıyor..sıfıra bölünme gibi,tanımsız sonsuz..neden öyle değil..öyle işte..1/x reel sayılardan reel sayılara -{0}...
  • (bkz: night and day)
  • bugün innovasyon sözcüğü nasıl ki "yeteeeeeer artk duymak istemiyorum" hissi veriyorsa önümüzdeki yıllarda aynı hissi verecek sözcüktür kendisi.
    ekonomi dergileri, televizyon programları, konferanslar, sunumlar, eğitimler, gazeteler, toplantılar her bir yerde innovasyon kadar can sıkacak yoğunlukta yer alacak gibi görünüyor.
    innovasyon böyle kabaca yenilikçiliği ifade ediyorsa bu da yıkıp yeniden yapmayı ifade ediyor. iş dünyasından misal nokia, samsung gibi örneklerimiz olacak bu yeni terim için. böyle yolda giderken durup "yanlış yoldayım ben" diyerek yeni yollara sapmak gibi bir şey.

    nokia örneğini düşünürsek kendisi yola bir keresteci olarak başlamış. finlandiya'da ne kadar ağaç varsa kesmiş biçmiş satmış iyi para kazanmış. çünkü adını taşıdığı kasaba içinde şelale bulunan böyle emeğin ucuz enerjinin ucuz olduğu ormanlık bir yer. adamlar bakmış burada ne yapılır diye. en kolayı "etraftaki ağacı kes, elektiriği şelaleden çek, kasabadaki adamları işçi diye çalıştırır keresteyi sat" bu formül tutmuş gerçekten de. sonra ucuz enerjinin cazibesine kapılan yatırımcılar kasabaya geldikçe bunlar da lastik firmalarıyla, elektrik şirketleriyle ortak olup büyümüşler. mobil hayat gelişmeye başlayınca "biz kütük satacağımıza kütük gibi telefonlar yapıp satalım" diye düşünüp telefon piyasasına dalmışlar. sonuç itibariyle bu öykü 200 yıllık. adamlar 100 küsur yıl kereste satıp son birkaç yıl içerisinde nokia connecting people olup çıktılar. reconsruction yani. şirketi mecazi anlamda tamamen yıkıp yeniden yaptılar. bunun aynısını samsung da yapmış zamanında. samsung da kurutulmuş balık ihracatçısıyken elektroniğe yönelmiş.
  • yeniden yapılandırmak olarak bilinir buna ek olarak;
    bir anlık salaklıkla içerde bıraktığınız çantanın arabanızın camının indirilip çalınması ile (salaklık diyorum arabada çanta bırakılır mı hiç. siz siz olun arabanızda sigaranızı bile bırakmayın... en iyisi sigarayı siz temelli bırakın) bu şok halinin yavaş yavaş yitirdiklerini hatırlayarak, her aklına gelenle içine oturmasını takiben kaybettiklerini yerine koyma çabası olarakta tarif edilebilinir.
    şimdi kimlik yok ehliyet yok telefon yok, yeni aldığım 109 numara hr rujum yok etc etc.. babamın resmi yok, bak çok sinirlendim şimdi şunu bil hırsız, ben babamın yüzünü hiç unutmam...
    burdan beni çalan hırsız beye tekrar sesleniyorum “hırsız! paraları al ama çabuk beni geri ver! yani lütfen verir misin? lütfen.”
    çok ilginç ama aslında ben kahverengi, orta boy şirin tokaları olan nine west spor bir çantaymışım sayın seyirciler.
  • --- spoiler ---

    danimarka yapımı son derece başarılı bir film.. en etkileyici kızmı 2 kız arasında seçim yapmakta zorlanan alexin seçim yapmadığı süre boyunca iki kız tarafından da hatırlanmamasıydı.. bir seçim yapamadığı için belli bir süre sonra tabiri caizse adam yerine konmamaya başlandı.. oyuncu olarak iki hatunu da aynı oyuncunun oynaması da cidden güzel bir gönderme..
    24 saatlik olayları son derece başarılı ve bölerek anlatmış film, zaman zaman bir alejandro gonzalez inarritu filmleri senaryosu ile bir david lynch filmi salaklaması yaşattığı yerler de az değildir..

    --- spoiler ---
  • uzun sure evdeki orta sehpahada "zamani gelince seyredilecek" diye demlenip duran bir film idi.

    kiymetini izlemeden biliyordum; soyle kafamda hicbirsey yokken izlemeliyim bu filmi ben... bu filmi izlerken sadece bu filmi izlemeliyim diye bekletiyordum.

    dunyanin en ince dusunen dostlarindan birinin hazirladigi kahvaltiyi yiyip balli sutu ictikten sonra onu ugurlamamin ardindan kendime hazirladigim kahveyi icerken "hazirsin" diye cagirdi beni...

    basladigindan beri dunyadan kopuktum... bu girizgahi film hakkinda birseyler yazabilmek icin, ait oldugum zamana donebilmek icin biraz da kendim icin buraya not etmis bulunuyorum.

    film, ta ki augst genelleme yapana kadar, bu dunyaya ait bir urun gibi degildi... hele bir de abimiz "genelleme yapmaktan nefret ederim ama" diye baslamadi mi soze.. iste o an dede efenin su bardagima yine pati sokmaya calistigini, sokaktan gelen cocuk seslerini, asili camasirlarin kokusunu, kahvemin sogudugunu ve sigarama hic dokunmadigimi farkettim... bir cok insan ise oradaki anlatimi "askin gercek tanimi" olarak kabullenecektir...

    oysa bu filmin kendisi ask idi... o paragrafa kadar.

    edit: ve iste hakkinda geri kalan hicbir dusuncemi yazamadim. entry yarim bitti. boyle oldu.
hesabın var mı? giriş yap