• bizans'a yolculuk. william butler yeats'in 1927 tarihli pek ünlü şiiri:

    i
    that is no country for old men. the young
    in one another's arms, birds in the trees
    - those dying generations - at their song,
    the salmon-falls, the mackerel-crowded seas,
    fish, flesh, or fowl, commend all summer long
    whatever is begotten, born, and dies.
    caught in that sensual music all neglect
    monuments of unageing intellect.

    ii
    an aged man is but a paltry thing,
    a tattered coat upon a stick, unless
    soul clap its hands and sing, and louder sing
    for every tatter in its mortal dress,
    nor is there singing school but studying
    monuments of its own magnificence;
    and therefore i have sailed the seas and come
    to the holy city of byzantium.

    iii
    o sages standing in god's holy fire
    as in the gold mosaic of a wall,
    come from the holy fire, perne in a gyre,
    and be the singing-masters of my soul.
    consume my heart away; sick with desire
    and fastened to a dying animal
    it knows not what it is; and gather me
    into the artifice of eternity.

    iv
    once out of nature i shall never take
    my bodily form from any natural thing,
    but such a form as grecian goldsmiths make
    of hammered gold and gold enamelling
    to keep a drowsy emperor awake;
    or set upon a golden bough to sing
    to lords and ladies of byzantium
    of what is past, or passing, or to come.

    cevat çapan çevirisiyle:

    bizans'a yolculuk

    i
    yaşlılara göre değil bu ülke. gençler
    birbirlerinin kollarında, ağaçlarda kuşlar
    -o ölen kuşlar- türkülerinde,
    som balığı dolu dereler, uskumru taşan denizler,
    balık, et, kuş yaz boyunca
    edinilmiş, doğmuş ve ölen ne varsa, övmekte.
    hepsi o duyusal ezgiye kapılmış
    yaşlanmak bilmeyen aklın anıtlarına kayıtsız.

    ii
    değersiz bir şeydir kocamış insan,
    sırığa geçirilmiş bir paçavra, ola ki,
    ruh el çırpıp türkü söylesin, daha gür söylesin
    o ölümlü giysideki her yırtık için,
    ama türkü söylemeyi öğreten okullar yok
    kendi görkeminin anıtlarını incelemekten öte;
    ben de bu yüzden denizleri aşıp geldim
    bu kutsal bizans şehrine.

    iii
    ey tanrının kutsal ateşinde, bir duvarın
    altın mozayığındaymış gibi duran bilgeler,
    çıkın o ateşten, dönün halka olup çevremde,
    türküler öğretin ruhuma, yakıp
    kül edin kalbimi, istekleriyle hasta,
    ölen bir hayvanın gövdesinde
    ne olduğunu bilmeyen; alın götürün beni
    sonsuzluğun ustalığına.

    iv
    bir kez doğadan sıyrılsam, bir daha
    doğal bir biçim almayacak bedenim,
    yunan kuyumcularının uyuklayan imparatoru
    uyanık tutmak için dövme altın
    ve altın varaktan yaptıkları biçimlerden başka;
    ya da altın bir dala kondurdukları kuştan,
    bizans'ın hanımlarıyla beylerine
    dünün, bugünün ve yarının öyküsünü şakıyan.

    (çağdaş ingiliz şiiri antolojisi, adam yay., 1985, s. 33-34)
  • enfes bir liars parçası. insanda muzurluk yapma isteği uyandırması açısından biraz tehlikelidir

    we've seen what's real
    they fight to keep it all the same
    so we should steal
    make sure we wake them up tonight
    i heard the warning
    but it's too late to pull the plug
    we should be roaring
    it's time we woke these dumbfucks up

    so don't come back till you've been heard by those who listen
    and don't come back till you've been heard by those who know

    oh no no no
    you won't choose reason
    oh no no no
    you won't choose treason
    oh no no no
    you need to tease them
    oh no no no
  • her neyse sahip olunan, doğar ve ölür.
    bu nefsi müziğin içinde sıkışmış herkes
    ihmal eder ölümsüz aklın harikalarını.
  • "yaşlılara göre bir yer değil bu. gençlik
    birbirinin kollarında, kuşlar ağaçlarda,
    -aslında ölmekte o kuşaklar- şarkılarında,
    şelaleler parıltılı, denizler dalgalı,
    balık, hayvan ya da kuşlar, över yaz boyunca
    her şeyi, var oluş, doğum ya da hiçlik.
    ihmal eder o hazlı müziğin kollarında
    zihnin o yaşlanmaz çınarlarını."
    *
  • moskovalı experimental, post-rock grubu olan aesthesys'in ambient ve post-rock janrıyla sınıflandırılabilecek parçası, bizans'a yelken açmak
  • oyun oynamanın (birçok fayda ve zararı olduğu tartışılır diyeceğimin dışında) entelektüel olarak katkı vermediği söylenedurmuştur bazı kişiler tarafından. buna katılabilirdim fakat fark ettim ki oyun içeriklerinin insanda başka duygulara yol açabiliyor. kıyısında olsa günlük hayatta yaşayamadığımız, yaşamaya imkan olmayan duyguları oyunlar ile birlikte duyumsayabiliriz. bu duygular ne kadar yapay olsa dahi bize geniş bir dünyanın varlığını gösteren pencereler gibidir.

    sailing to byzantium işte pencereden dışarıya baktığımda gördüğüm şey. şiir güzel evet fakat sonuna doğru artan bir ihtişam ve büyülü anlamlar bana dünyadan çok uzak geliyor. kim size "bizansa yelken açmak" deyince büyülü anlamlar uyanır içinizde. bizansın bağlamını çözemezsiniz. orhan pamuk gibi işte bizansın eski dehlizleri, boğazdan çıkan saray paraları falan denir maksimum. bizansa yelken açmak derken uyanan merakı ve bizi bekleyen altın varaklı bir şehri, ulu bilgeleri, dillerindeki şarkıları, beyler ve hanımlara sohbeti, bunları kaşıyan kuşları, hepsini yaşatıyor içimizde.

    peki bizansın büyüsü nereden geliyor. niçin bizans bu cennet ülke. yelkeni niçin amsterdam için değil de bizans için açıyoruz. amsterdam'a yelken açmak (cennet olabileceği halde) kime heyecan uyandırır ? uyandırmaz mı yoksa?

    şunu bilin ki ihtişam tarihi ile birlikte gelir. ne çamlıca camisi ne beştepe o kadar ulu olduğu halde ihtişam barındırmazlar. ululuk sadece yapılarda, şehirlerde değil, kalplerde uyanması gereken bir şeydir. yaşayış biçimimiz, günlük pratikliklerimiz ile birleşir. zaman içerisinde kendine yer bulabilen kültürün, birikimin akışın varlığını gösterir. işte bizans, nam-ı diğer konstantiniyye ve çevresinde yer alan her bir imparatorluk, yelken açılmak istenen bir diyardır. orası kadim bir yurttur ve o yurt ihtişamı ile ululuğu ile yaşamaya devam eder.

    oyunlar derken işte bu yüzden oyunlar diyorum. oyunlar kısmen de olsa cennet baki vatanı, ihtişamı, bilgeliği, görkemi bize aralayabiliyorlar. sokakta birisini çevirseniz, bana görkemi anlat, bana görkem nasıl bir şey tasavvur et deseniz, şaşıkalır. görkem yaşanılamayan bir duygudur. çünkü bir şeyin ululuğunu, ihtişamını göremez hale geldik. o yüzden çok fazla anlam kaybettik ve görkemli yerlerin tasavvuru kuramaz olduk. daha diyecek çok şeyim var fakat ne bende onu anlatacak kabiliyet var ne de biraz daha düşünüp kelimeleştirmeye halim var. zaten sailing to byzantium o yüzden şiir. belki şiir gibi hayatlar yaşamayı da unuttuk, bilmiyorum.

    not: şiirin arkasında yatan sembolizimlerden, göndermelerden haberim yok. açıp okumadım. yeats kimin nesidir bilmem etmem. bilmeyeceğim. şiirin detaylı yorumunu okumayacağım. bülbülü öldürmeye niyetim yok. ne yaşattıysa bana o var.
  • cyberpunk 2077 sayesinde keşfettiğim harikalardan biri olan kısa ama uğraşması çok zevkli bir şiir.

    aşağıda çok ağır cyberpunk 2077 spoiler mevcuttur

    --- spoiler ---

    cyberpunk 2077'nin son görevinde mikoshi'de v'nin kafasından johnny'i veya v'yi kendi bedeninden temizlemek için ilerlerken alt cunningham'ın alıntıladığı, o sekansa ve oyunun genel felsefesine en uygun şiir.

    --- spoiler ---

    gece 2'ye doğru pek de ayık olmayan bir kafayla yaptığım çevirisi ise aşağıdadır:

    bizans'a yolculuk

    i
    yaşlılar için yoktur bir yurt,
    gençler için kolları,
    kuşlar için ağaç,
    ölmekteki nesiller için şarkıları,
    somon şelaleleri, uskumru dolu denizler
    et, balık, kanatlı,
    överler yaz boyu
    doğan, ölen ve yaratanı
    ve o şehvetli şarkıya yakalananlar,
    fark etmezler ebedi aklın anıtlarını

    ii
    yaşlanmış bir adam değersizdir
    yırtık pırtık bir paltodur askıya asılı,
    eğer ki ruh çırpmazsa ellerini ve yüksek sesle söylemezse
    o paltodaki her bir yırtığın şarkısını

    yoktur bu şarkının eğtimini almak için bir okul
    (onun) anıtlarının kendi ihtişamını anlamaktan başka
    ben de böylece yelken açtım ve vardım sonunda
    kutsal şehir bizans'a

    iii
    ey tıpkı bir duvarın altından mozaiği gibi
    tanrı'nın kutsal ateşinde dikilen bilgeler
    gelin o ateşten, dönün bir girdapta
    ve olun ruhumun şarkısını söyleyen efendileri
    arzuya hasta ve ölen bir hayvana bağlı olan
    kendinin ne olduğunu bilmeyen kalbimi tüketin
    ve devamında alın beni içine, o sanatsal ebediyetin

    iv
    eğer çıkmışsam bir kere doğadan,
    almamalıdır bedenim yeni şeklini onun bir parçasından
    yunan kuyumcuların dövme altın ve altın varaklardan yaptıklarından başka
    uykulu bir imparatoru uyanık tutmak amacıyla
    ya da üzerinde şarkısını söyleyen altın bir dalın
    geçmiş, geçen ve gelecek hakkında
    bizansın kralları ve hanımlarına

    kafiyeyi anlamla beraber bozmamaya çalıştım ama yeats gibi bir ustanın şiirini dil yapısı olarak tamamen farklı bir dile çevirirken istemeden de olsa birtakım yamulmalar oluyor. bu durumda şiir üstatlarının affına sığınıyoruz. evet, tarafından.
hesabın var mı? giriş yap