• şehit kültürü üzerinde yücelmiş bir ordumuz olmasına rağmen bu cenaze defninin nasıl olacağı, usulü konusunda kesin kurallarla uyulan bir yönetmeliğinin olmayışı yüzünden ara ara münferit çok tatsız olaylara sebep olmaktadır.

    şehit cenazesi defni şehirlerde merkez komutanlıkları, ilçe ve kasabalarda garnizon komutanı her kimse onun öngördüğü birliklerin eliyle yapılıyor. şehit teoride bir askerin ulaşabileceği en yüksek nokta olduğu için garnizondaki her rütbeli de şehide son selamı verebilmek için bu merasimde hazır bulunur. cenazenin nereden geçeceği, kortejde kimler olacağı falan bellidir. ancak bunlar yazılı emir değildir. direktif tarzı şu yapılacak bu edilecek tarzı bir tür plandır.

    cenaze namazını müteakip şehit defnedilene kadar pek çok yerden geçer. bayrağa sarılı tabut dört altı asker tarafından omuzlarda taşınır, yahut top arabasına konur, yahut şehitlik uzaktaysa cenaze arabasıyla götürülür. şehidin ailesi bu sırada her daim tabutun yanındadır. sonra şehidin annesi veya eşi duygularına hakim olamayarak şöyle bağırır :

    "tabutu açın son bir kez daha göreyim"

    korteji yöneten komutanın ensesinden aşağı kaynar sular işte o anda iner. şehidin nasıl veya neresinden vurulduğunu bilemez. patlamada mı şehit oldu, mayına mı bastı, tek parça mı, tabutun içinde neyle karşılacak bilemez. ancak açın ya da açmayın diyecek otorite de kendisidir.

    "hayır!" der. "yapmayın. çocuğu nasıl hatırlıyorsanız öyle hatıranızda kalsın"

    ama öyle duyguların çağladığı bu ortamda mantıklı düşüncelerin bir hikmeti yoktur. komutandan umduğunu bulamayan şehidin anası babası daha rütbeli komutana, valiye bakana cumhurbaşkanına falan yalvarmaya başlarlar. içlerinden biri de bunu bir tür merhamet ya da daha kötüsü oy kaynağı olarak görüp bastırır :

    "açın. son bir kez daha görsünler. sünnettir, sevaptır"

    komutan lan yapmayın etmeyin derken şehidin yakınları allem eder kallem eder ve o bayrak sıyrılır, o tabut açılır ve kefenin içinde görmeyi hiç ummadıkları, hatıralarındaki kişiden çok çok farklı bir şey bulurlar. sonra çığlıklar yükselir :

    "allah cezamı verseydi de bakmasaydım!"

    değdi mi? acınızın üstüne bir o kadar daha eklemeye ne hacet vardı?

    amerikalının almanın rusun kendi askeri kayıplarını arlington askeri şehitliğinde falan baksanız, tam bir sessizlik içinde, tam bir ritüel halinde, tabutun üstündeki bayrağı törenle katlamak, bu bayrağı saklamaları için şehidin en yaşlı çocuğuna, çocuklar 5 yaşından küçükse eşine, şehit evlenmemişse anne babasına diz çökerek vermek, verirken "size borçlu olan milletimizin verdiği bu bayrağı kabul ediniz" demek. onlar da çocuklarını eşlerini babalarını kaybetmiş, ama üstüne kendilerini de kaybetmiyorlar. bu sükunete ve vakara imrenmediğimi söylersem yalan olur.

    ama şöyle de bir şey var ki bu derece kontrollü, duygulara falan ket vuran bir cenaze töreni de six feet under paradoksu yaratıyor. ellerinizi onun için kirletmeyecekseniz kimin için kirleteceksiniz.

    bunun bir arasını bulun ve kodifiye edin, lütfen.
  • bir insanın hayatı boyunca unutamayacağı bir bakıştır şehit cenazesi.

    askerliğinizi yapmaktasınızdır memleketin şeklen en rahat yerlerinden birinde. terhisinize kalan bir kaç haftayı televizyon başında kumanda kavgası vererek geçirirsiniz. yazılan çift çarşının verdiği keyifle izlersiniz televizyonu, haberlerde 45 saniyeliğine ünlü olan çocuğu görünce kaçar keyfiniz. kameralar şehidin nişanlısının feryatlarını yansıtırken, uzaklardaki sevdiğinizi düşünürsünüz.

    sabah olur, çarşıya çıkmak için hazırlanmışken komutan gelir, tören kıtası ayrılsın çarşılar iptal der. "ya amına koyim bi çarşımız vardı" diyen orospu çocuğunu zor alırlar elinizden. cenazeye gidilir, düzen alınır. namazdan sonra gelen tekbir seslerini duyunca içiniz ürperir elinizde olmadan. tören yürüyüşünü yapar, şehide saygı için tüfeğinizi doğrultursunuz top arabasına. top arabasının önünden yürüyenler sarılır size evladım diye, bozmazsınız esas duruşunuzu.

    sonra top arabasının önünde giden cenaze arabasının içinde, akşam feryatlarını izlediğiniz şehidin nişanlısının bakışını görürsünüz size. kırmızıya çalmış gözlerinden dökülen yaşlarla hafızanıza kazınan o bakış, aynen orada olduğu gibi bu satırları yazarkende ağlatır sizi.
  • şehit olan kişinin çocuğunun ağlama görüntüleriyle aklımda yer etmiştir.

    öncelikle gencecik bir insanın yaşamının bitişi söz konusu , burda zaten herkes aşağı yukarı aynı şeyi düşünecektir. tartışılacak fazla birşey yok.üniversite yıllarımda çok sevdiğimiz havacı pilot bir arkadaşımızın helikopterinin düşmesi ve şehit olması nedeniyle cenazesiyle ankara'dan tarsus'a gelerek bir şehit cenezesine katılmış olan biriyim. çekilen acı ve ızdırabı anlatabilmeme imkan yok. ben arkadaşı olarak bu kadar acı çekmişken annesinin hissettiklerini anlamaya/anlatmaya çalışmak bile hadsizlik olur. ben buralarda değilim.

    benim kafama takılan başka bir şey. şehit olan kişinin ya bebeği ya da henüz yürüme yaşına bile gelmemiş çocuğunun halleri. o bebeğin/çocuğun o cenaze ortamında ne işi var anlamıyorum. evet annesi/babası olarak tarifsiz acılar çekiyorsunuz, evet eşi olarak hayatınızı paylaştığınız kişiyi toprağa gömüyorsunuz, yürek dayanmıyor kabul ediyorum.

    ama o çocuk neden o ortamda ? neden biz türk toplumu olarak acıyı daha da körüklemek, daha da içinden çıkılmaz hale getirmek istiyoruz ?

    o küçücük çocuk olayın ne olduğunu henüz anlamazken, neden onu ellerimizle havaya kaldırıp babasının tabutuna doğru tutup olayı daha da dramatikleştiriyoruz ? çocuk belli ki ortamın geriliminden ve çığlıklardan dolayı korkmuş ve hıçkıra hıçkıra ağlarken daha da fazla iç acıtmak için o çocuğu kullanıyoruz ?

    amerikan filmlerinden öğrendim kabul ama bu gavurlar duygusuz mu, neden onlar sevdikleri biri öldüğünde çocuğu korku filminden sahnelerin yaşandığı bu ortamlarda kullanmak ve ortamı daha da ajite etmek yerine mümkün mertebe buralardan uzak tutuluyor ? neden o çocuklar uzaklarda bir akrabaya gönderiliyor ve daha sonra aklı başında ve çığlık çığlığa ağlamadan konuşmayı becerebilen bir akrabası tarafından büyük bir adammış gibi ölen ebeveynin uzaklara gittiği ama kendisini çok sevdiği, bundan sonra fiziksel anlamda yanında olmayacağı ama ona ne zaman ihtiyaç duysa yakınlarında olacağı ve onu çok sevdiği anlatılıyor ?

    ya biz niye bu kadar manyak bir halkız ????
  • adamın oğlu, çarşıda sırtından yok yere vuruluyor, bok yoluna 3 can daha ölüyor.
    sonra cenaze töreninde şehidin yakınlarına "protokole yer açın, en önde onlar olucak" diye anons yapılıyor..
    yakınlarına bir cenaze namazını çok görüyorlar, askeri cenaze töreni falan her şey kameralara, her şey oraya gelen protokol üyelerine. allah bir belasını veremedi bu sistemin.

    http://www.hurriyet.com.tr/gundem/27470928.asp
  • dün, bir kez daha yüreğimizin yanmasına neden olan törenler.

    her ölüm " erken " ölümdür, muhakkak. hiç bir cana yakıştıramazken ölümü yakışır mı yirmi yaşındaki delikanlıya kahpe bir kurşunla hayatının baharında can vermek ?

    vatan kutsaldır, amenna .askerlik çağına gelmiş yiğidi kına yakıp vatana kurban eylemek yüzyıllar ötesinden gelen bir gelenektir. yine de sızlamaz mı insanın yüreği evladının, kardeşinin tabutunun başında ? ne kadar başın dik durmaya çalışırsan çalış "vatan sağolsun" de istersen , diner mi beynini saran uğultu ? sen rüzgardan bile sakınırken yavrunu, elinden alırlar ciğerpareni. cenaze töreni yapılır. "şehitler ölmez " diye bağırır kalabalıklar. taziyeye gelir insanlar , ev dolup taşar. "başın sağolsun" lar uçuşur kulaklarında. ne önemi vardır senin sağlığının, "o" olmadan. anlamazlar seni. sonra ...

    sonra dağılır kalabalıklar , kalabalıklar içinde yaşanacak yalnızlıklar başlar...
  • kanımca en güzel özetleyeni;

    http://img509.imageshack.us/img509/9316/35dj2.jpg
  • şu günlerde yine sıklıklı karşılaşır olduğumuz, izlemesi yürek burkan, burkmakla kalmayıp feci derecede acıtan cenaze türü.. gencecik filizlerin daha yaşamlarının başındayken bu dünyadan göçüp gitmelerinin merasimi...
  • hükümet ve iktidar partisi üyelerinin uğramaktan çekinmeye başladığı cenazedir

    (bkz: şehit cenazelerinde hükümete verilen tepki)
    (bkz: şehit cenazelerinde ayılıp bayılanları göstermeyin)

    seçim yaklaşıyor beyler...
  • yürek yakandır.

    ağlamak neye yarar ki...

    bir değil iki değil ki...

    sadece dün ya da bugün değil ki...

    gitti. pilot yüzbaşı anıl barış çetin, seninle aynı topraklarda, aynı mahallede, aynı sokakta yaşadığım için övünç duyuyorum. senin gibiler sayesinde eminim ki, oğlum, torunum ve soyismi benimle bir olsun olmasın tüm benliğim yüzyıllarca huzur içinde bu topraklarda yaşamaya devam edecekler.

    her şey için sağol abim.

    http://www.youtube.com/watch?v=hyrrcpeb_08
  • bizi yönetenleri duyarsızlaştırdığını düşündüğüm tören.

    ben televizyondan izlerken kahroluyorum; şehit yakınlarının o ağıtları, göz yaşları, hıçkırıkları..; benim buradan yüreğim parçalanıyor. sen orada canlı canlı görüyorsun bunları o annenin, babanın, acılı eşin elini sen sıkıyorsun, gözlerinin içine sen bakıyorsun (tabi bakabiliyorsan), o feryat figan senin kulaklarında çınlıyor... o kadar çok şehit cenazesine katılıp da hala bir şeyler yapmıyorsan, elin suriyesiyle uğraşıyorsan sen taş kalpli bile olamazsın zira taş olsa çatlardı.
hesabın var mı? giriş yap