• mesela bi kedi vardı. minik yavruluktan henüz çıkmış, pist diye kovulacak kadar büyüklükten biraz daha önce bi durumda. topallıyodu garip hayvan. tuttuk bizim arkadaşla acıdık buna bi iki dakka. o hafta hayat bilgisi dersinin dergisinde çocuğun yaralı hayvanın bacağını bi bezle sardığının resmini gördüğümden olcak "saralım lan bacağını" dedim. gitti hemen bez getirdi, sardık. süt falan aldık içirdik. bi hafta falan gayet baktık biz buna. gayet de eğlenceli hayvan. garip bi şekilde dünyanın en iyi insanları gibi hissediyoduk. resimli ilmihaldeki abdest alan çocuk kadar nurlu, sakin hissediyoduk kendimizi. mesela bakkaldan elde ekmek poşetiyle dönerken koşmuyoduk, resmen koca insanlar gibi yürüyoduk. tamamen bu dinginlik hissiyatiyla ele geçirilmiş arkadaş hemen "olm biz bunu burda kıstırdık lan, yazık hayvan bu koşmak ister" diye acıdı yine. ben de doğru lan ne düşünüyoduk ki dercesine kabul ettim. sonra çıkardık dışarı. büyük ihtimal bacağının sargısını çıkarırız, hayvan son bi kez ellerimize başıyla sürtünür biz de hadi git artık der gibi yavaşça iteleriz amacıyla kapının önüne getirdik hayvanı. bacağındaki sargıyı türkan şoray'ın göz ameliyatını yapmış doktor dikkatiyle çıkardık. çıkarır çıkarmaz elimi miiiüüavv diye tırmalayarak çığırış içinde topallaya topallaya son sürat kaçtı bu pezevenk. doğuştanmış topallaması. bi hafta sarılı tuttuk lan onu biz. hem zorla mı tutuyoduk göt. ne o kaçış öyle. neyse işte arkadaşla bakakaldık bi süre öyle arkasından. sonra "boşver lan bi hafta süt içmiş oldu. dışarda nerden bulucak sütü. sevabımızı aldık biz" dedi arkadaş. tabi lan sevaptır olm dedim öyle merdivende oturduk. kedinin bacağından çıkardığım bezi işaret parmağıma dolayarak morartıp birden gevşeterek parmağın kendi rengine dönüşünü izledikten sonra "arka mahalledeki şeref varya geçen gün cebi böyle misket dolu geliyodu. bilmiyo o salak oynamayı babası parayla almıştır hepsini. hadi kekelim şunu" diyerek fırladık süpermanin takım elbisesini çıkarışı gibi sevap gocuğumuzu çıkararak.

    işte benim sevap diyince hatırladığım budur. en rezil sevabım. hem hatırlarım bütün sevaplar rezildir. saftır, rahat hissettirir ama resimli ilmihaldeki abdest alan o gömlekli çocuk tadındadır. gömlek giymiş çocuk. en ufak bi haşarılıkta aynı yaşta olmasına rağmen birden tüm olgunluğuyla o hareketin neden yapılmaması gerektiğini anlatıcak gibi olgun, nur dolu; kendi evinden çok uzakta, çok uzaktan bi akrabanın evi gibi yabancı, sakin.
  • bir işi bir ameli değerli yapan tek şey niyetidir, niçin yapıldığıdır.

    allah için yapılan her şey, allah'ın onayladığı bir işse, allah'ın hoşnut olacağı bir zamanda yapılıyorsa ibadettir, sevaptır.

    mesela müslümanlar peygamberle birlikte yaka paça uhudda savaşırken savaş manzaralı bir köşede nafile namaz kılmanız nasıl bir ibadet olabilir sizce? hakaret gibi, alay gibi bir şey.

    her çağın, zamanın ve dönemin öne çıkan ibadeti değişebilir, namaz şüphesiz ki çağları aşan en önemli ibadettir, ama bazen bazı işler onu geçer. bu yüzden hadislerde en faziletli amel nedir sorusuna verilen cevaplar değişir.

    bazen o,

    "bir zalime sen zalimsin" demektir. bu, zalime ve zulme taraftar olmuş veya sessiz kalmış yüzbinlerce insanın olduğu bir dönemde öyle bir ibadettir ki, namaz bunu geçemez.

    annen baban başkalarının yardımına ve bakımına muhtaçken sadakalar dağıtıp başka insanları doyurmakla vebalden kurtulamazsın. onların dizinin dibinde oturmak ve ihtiyaçlarını görmek en faziletli ameldir, namazı dahi onların ihtiyacı görüldükten sonra kılmalısınızdır.

    bazen de en faziletli amel tevekkül etmek, beklemektir. öylece durmak en faziletli ameldir. sebepler sizden çekilip alınmışsa onların peşinden koşmamalısınız. denemeler yapın ama kapılmayın. rızık insana, insanın ona doğru gitmesinden daha aceleci bir şekilde gelir. biri size bir işten bahsediyorsa veya önünüze durmadan bir iş imkanı geliyorsa deneyin üstünde düşünün, geliştirmeye çalışın ama kapılmayın. olmayanı oldurmak için çıldırmayın. vazifenizi görün.

    bazen en üstün amel dua etmektir. ümitsizlikten dillerin duaya gitmeyi bıraktığı bir dönemde dua etmek, allah'ı hala güvenilir bir merci olarak görmek en faziletli amel olur.

    öyle bir an gelir, en nefret ettiğiniz insanlara merhamet etmeniz en büyük amel olur.
    amelin değeri çetinliğindedir.

    (bkz: akabe/@hakantheturk)
  • bu kurban bayramında kurban etinin kilogramının ortalama 26 tl, market, kasap etinin kilogramının ise ortalama 18 tl olmasından yola çıkılarak bir kilogram sevabın 8 tl oldugu söylenebilir.
  • öte dünyaya ait manevi emeklilik primi.

    (bkz: ben bugün bunu gördüm)
    (bkz: kelime oyunu)
  • bu günlerde, sıkça aklıma takılan bir kavram. bir şeyi sırf sevap olduğu için yapmak, o eylemin sevabını azaltır mı diye düşünüp duruyorum. dindar arkadaşlarıma sorular soruyorum, yanıtını alamıyorum. kafam karman çorman.

    soruyorum:
    -bir şeyi sırf sevap olduğu için yapmak o eylemin sevabını azaltır mı?
    -saçmalama, niye azaltsın?
    -çünkü çıkar için yapıyoruz.
    -peki sevap işlemekteki çıkar ne?
    -cennete gitmek.
    -e, ama bizim hayatımızın amacı cennete gitmek. o amaca ulaşmak için ne gerekirse yaparız.

    şimdi, bu yaklaşım benim canımı sıkıyor, son derece makyevelist geliyor. din bir korku öğesi değil benim için, bir değer içeriyor. allaha inanmanın bir değeri var. allahı beni cennetle ödüllendireceği için sevmiyorum yani. hayatımızın amacının da cennete gitmek olduğunu düşünmüyorum. hayır, büyük resim bu değil, başka bir şey. ve ben bunun ne olduğunu daha çözemedim. gerçi, belki de herkesin kendine göre bir büyük resmi vardır, herkese göre varoluşun amacı değişiyordur. neyse…

    iki öğrenci olsun diyelim. birincisi, o bölümde isteyerek okuyordur. diğeri ise “eh kazandık geldik bakalım göreceğiz” mantığındadır. bunlara, bir kitap okumaları tavsiye edilir. birinci öğrenci, o kitabı daha önce duymuştur, bir fırsatını bulduğunda okumak istemiştir. ve ödev verildiğinde, bu kitabı not almak için okumaz. öğrenmek için okur. kitap bittiğinde ise “ne kadar güzel bir kitap. ben zaten bunu ödev olarak verilmeseydi de okuyacaktım. şimdi bir de üstüne okulda not alacağım” der. diğer öğrenci ise kitabı öfleye pöfleye okur ve bitirdiğinde “ucunda not almak olmasa şu kitabı hayatta okumazdım” der.

    şimdi, bu iki öğrenci de aynı eylemi yapıp aynı notu aldığı halde, bence aralarında bir fark var. önemli bir fark. ben, birinci öğrenciyi daha değerli biri olarak görürüm. ona olan tutum ve davranışlarım başka türlü olur. ikincisine ise aynı saygıyı duymayabilirim. bir eylemi sırf sevap olduğu için yapmak da, temelde ödev verildiği için kitap okumaya benzemiyor mu? bence birbirinden hiç farkları yok. şimdi, ben gibi sıradan bir insanın gözünde bile bu iki kişi birbirinden farklıysa, neden allah gözünde aynı olsun?

    ben, bir insanın yaptıklarından çok niyetine değer veriyorum. “niye böyle yaptı?” diyorum. “neden?” diyorum. niyetin saflığı benim için önemli. ben ççok saf niyetli bir insan mıyım? değilim. ama kendimi, saf niyetli düşünmediğim eylemlerden olabildiğince uzak tutmaya çalışıyorum. başka türlü hem kendi kişiliğime, hem de başkalarına ciddi manada zarar verebilirim ki bu en son istediğim şey. şimdi, beni geçelim. niyet önemliyse, saf niyetle yapılan eylemler ile, sırf yapılması gerekli olduğu için çok da istemeden yapılan eylemlerin aynı değerde olduğuna inanmak istemiyorum. bu, nesnel değerlendirmeler içersinde aynı sonuçları doğursa bile. yani, ben kişinin gerçek niyetini bilemem. sezebilirim, ama bilemem. nesnel değerlendirmelerde, yapılan eylemler üzerinden fikir yürütülür. kişinin o anki niyetini davranışını değerlendirirken bilemeyiz. ama allah her şeyi biliyorsa, niyetin saflığını da göz önünde bulundurması gerekmez mi? şov için namaz kılanla, gerçekten inandığı için namaz kılan arasında “ikisi de namaz” diyerek mi cennete alacak? ab kriterleri gibi “cennete alım kriterleri” mi var? yahut da, namaz kılmak diye bir şey söz konusu olmasaydı bile her gün en az beş kere allahı düşünecek bir insanla, namaz olmasaydı allah adını ağzına almayacak insanı aynı kefeye mi koyacağız? sorular çok kafamda. düşündükçe işin içinden çıkamıyorum. söylediklerine göre, böyle yaptıkça imanım da zedeleniyormuş. oysa sorsan hepsi de islamın akla önem verdiğini söyler. eh, sorgulamadan, düşünmeden nasıl akla önem vereceğiz?

    aslında, sırf sevap olduğu için bile iyi şeyler yapmadığımız için “sevap” unsurunun iyi bir güdülenme aracı olduğunu da düşünmüyor değilim. şimdi, kuran ın ilk emri, ilk inen ayeti “oku” değil mi? bu açıdan bakarsak, okumak sevap. peki, kuran tüm insanlığa indi öyle değil mi? yani sadece erkeklere değil. o halde neden dindar baba oğlunu okula gönderiyor da kızını göndermiyor? veya, ben sevap işlemek için mi okuyorum? ilim öğrenmek sevap olmasa okumayacak mıydım? düşünüyorum, benim okumamın dinle ilişkili uzak yakın hiçbir sebebi yok. yani, bu eylemi ben her halükarda yapacağım, ama üstüne sevapmış ne güzel. ki okumaktan kasıt, sözgelimi mühendislik eğitimi değil de kuran okumak, din eğitimi almak falansa, zaten onca erkeğin içinde ne işim var, ben cehennem kütüğünün önde gideniyim. açıkçası, cehennemde yanacak olduğumu bilmek de motivasyonumu zerre azaltmıyor. ben bilmek istiyorum. öğrenmek istiyorum. düşünmek istiyorum. düşündüğüm için “bunları düşünme imanın gider” diyenleri etrafımda görmek istemiyorum
  • beyaz'ın serap deyişi...
  • birimi tesladır.
  • tanrinin tesvik primi
  • tanrı'nın öbür taraf için sana sunduğu hediye
  • ınsan dogasında var olması gereken 'ıyı davranısların' artık erdem sayılmasıyla yerını dını terımlerde sevaba bırakması durumu..pek bi dinci gordum kendımı!
hesabın var mı? giriş yap